30 Ağustos zaferi, Türk Ulusunun ve onun kahraman ordusunun milli birlik ve beraberlik ruhu içerisinde, yurdumuzu işgal eden düşman karşısında, güçsüzlüğe kapılmak yerine, "ya istiklal, ya ölüm" diyerek, kanını son damlasına kadar akıtmak ve onurunu korumak adına gösterdiği eşsiz mücadelenin bir sonucudur
30 Ağustos zaferi, Türk Ulusunun ve onun kahraman ordusunun milli birlik ve beraberlik ruhu içerisinde, yurdumuzu işgal eden düşman karşısında, güçsüzlüğe kapılmak yerine, "ya istiklal, ya ölüm" diyerek, kanını son damlasına kadar akıtmak ve onurunu korumak adına gösterdiği eşsiz mücadelenin bir sonucudur.
30 Ağustos zaferi Türk Ulusunun varlığına ve onun bölünmez bütünlüğüne göz dikenlere en ağır darbenin vurulduğu gündür. Bu zafer aynı zamanda bağımsız, demokratik ve laik bir Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinin atıldığı gündür.
Ulu Önder Atatürk, "... hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti'nin temeli burada sağlamlaştırıldı. Ebedi hayatı burada taçlandırıldı. Bu sahada akan Türk kanları, bu semada uçan şehit ruhları devlet ve Cumhuriyetimiz ebedi muhafızlarıdır" sözleriyle de bu günün anlam ve önemini bir kere daha vurgulamıştır.
BÜYÜK TAARRUZ
Yurdun ve ulusun içinde bulunduğu kötü durum üzerine 19 Mayıs 1919'da Samsun'a hareket eden Atatürk buradan halkımıza; "Türk ulusu ya tüm düşmanlarını yurttan kovarak bağımsızlığına kavuşacak, ya da hep birlikte ölene kadar mücadele edecektir" diye seslenerek Kurtuluş Savaşı'nı başlatmıştır. 19 Mayıs 1919'da Kurtuluş Savaşı'nın başlamasıyla yanmaya başlayan meşalenin alevleri, 26 Ağustos 1922 tarihinde son hamlesini yapmış, tüm düşmanlarımızı sarmış ve yok etmiştir.
23 Nisan 1920'de TBMM'nin Ankara'da açılmasıyla buradan görüşmelere başlayan ve kurtuluş çarelerini arayan Atatürk, "Misak-ı Milli sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı" düşüncesiyle hareket ederek düşmanla mücadele etme kararını almıştır.
İlk başarı, Doğu'da Ermeni çetelerine karşı kazanılmıştır. Daha sonra, Batı cephesinde, Yunanlılarla, I. İnönü ve II. İnönü Savaşları yapılmış, bu savaşların kazanılmasıyla Yunanlılar'a büyük bir darbe indirilmiştir.
23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesinin kazanılması ile Türk milleti uzun bir aradan sonra ilk defa toprak kazanmaya başlamıştır. Bütün cephelerde Türk ordusu büyük zaferler kazanarak düşmanları yurttan söküp atmıştır.
Sakarya Meydan Savaşı, askeri harekatın yön değiştirdiği, gerilemenin durduğu, ileri gidişin başlayarak Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçmiştir. Bu zafer ardından 19 Eylül 1921'de kabul edilen bir kanunla, Türk milletinin bir şükranı olarak TBMM tarafından, Mustafa Kemal Paşa'ya "Gazi" ünvanı ve "Mareşal" rütbesi verilmiştir.
Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Sakarya Savaşı'ndan sonra, kamuoyunda ve TBMM'nde taarruz için sabırsızlık baş göstermeye başlamış ve ardından büyük bir taarruzla düşmanı tamamen yok etme kararı alınmıştır.
4 Mart 1922'de Büyük Millet Meclisi'nin gizli bir toplantısında konuşan Atatürk, "Ordumuzun kararı, taarruzdur. Fakat bu taarruzu tehir ediyoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen bitirmeye biraz daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür" diyerek bir taraftan zihinlerdeki şüpheyi bertaraf etmeye çalışırken, diğer taraftan da orduyu son zaferi sağlayacak bir taarruz için hazırlıyordu. 1922 Haziran ayının ortalarında da, başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, taarruza geçmek kararını almıştır. O'nun asıl amacı, yok edici bir meydan savaşı yapmak, düşmanı çabuk ve kesin bir sonuç alacak şekilde vurmaktır.
1922 yılı Ağustos'una kadar, hazırlıkların tamamlanmasıyla, 20 Ağustos 1922'de Ankara'dan Akşehir'e geçen Atatürk, 26 Ağustos Cumartesi sabahı düşmana taarruz emrini vermiştir.
26 Ağustos günü Türk Ordusunun Büyük Taarruz'u Genelkurmay Başkanlığı'nca TBMM'ne bildirilmiş ve haber burada büyük bir coşku ve heyecana neden olmuştur.
26 Ağustos sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak), Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa (İnönü) ile birlikte muharebeyi idare etmek üzere Kocatepe'deki yerini almış ve büyük taarruz burada başlamıştır.
30 Ağustos 1922 başkomutan Meydan Muharebesi sonunda, düşman ordusunun büyük bölümü dört taraftan sarılarak, Dumlupınar'da Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın ateş hatları arasında bizzat idare ettiği savaşta tamamen yok edilmiş veya esir edilmiştir.
Böylece tasarlanan kesin sonuç beş gün içinde elde edilmiş ve hazırlanan plan tam başarı ile uygulanarak, 26 Ağustos sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın Kocatepe'de yerini alarak başlattığı taarruz harekatı 30 Ağustos 1922 Çarşamba günü Türk Ordusunun kesin zaferi ile sonuçlanmıştır.
Ordumuz bu başarısının ardından durmadan, yılmadan tam 400 kilometrelik bir mesafeyi savaşarak katetmiş ve 9 Eylül 1922 sabahı İzmir'e girerek son düşmanı burada yok etmeyi başarmıştır.
Türk Ordusunun 400 kilometrelik bir mesafeyi savaşarak katedip İzmir'e ulaşması içerde ve dışarıda hayret ve takdir uyandırmıştır.
Bu savaş Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak adlandırılmıştır.
Türkler, Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile mukaddes Anadolu topraklarının sonsuza dek Türk yurdu olarak kalacağını ve onları buralardan hiçbir gücün ve kuvvetin söküp atamayacağını bir kere daha bütün dünyaya ilan ve ispat etmişlerdir.
Dedem koynunda yattıkça benimsin ey güzel toprak,
Neler yapmış bu millet, en yakın tarihine bir sor bak,
Yerim sensin, göğüm sensin, cihanım cennetim hep sen,
Nasıl zinde bir millet çıktı, gördün hasta sinemden...
Süleyman Nazif (1926)