Türkiye Kamu-Sen, sivil toplum örgütlerini ziyaret ederek TCK'nın 301
Türkiye Kamu-Sen, sivil toplum örgütlerini ziyaret ederek TCK'nın 301. maddesinin değştirilmemesi için görüş alış verişinde bulunuyor. Bu çerçevede Atatürkçü Düşünce Derneğini ziyaret etti.
Bilindiği üzere; 1 ekim-2005-30 eylül 2006 tarihleri arasındaki gelişmeleri kapsayan AB İlerleme raporu açıklanmış, raporun içeriğine bakılmaksızın; geçen yıl 140 sayfa olan raporun bu yıl 75 sayfa olarak düzenlenmesi bazı çevrelerce sevinçle karşılanmıştır. Aslında raporun içeriğinin incelenmesi halinde, baştan sona kadar AB dayatmalarının artarak sürdüğü görülmektedir.
Raporla birlikte; özellikle iki husus AB'nin olmazsa olmazı haline gelmiştir. Bunlardan biri; Kıbrıs sorunu, Türk limanlarının Rum gemilerine açılması gerektiği dayatması, diğeri de; Türk Ceza Kanunun 301. maddesidir. AB İlerleme raporunda, Türklüğe, Cumhuriyete, devlet kurum ve kuruluşlarına şiddet içermeyen hakareti cezalandıran 301. maddenin yürürlükte olduğu vurgulanmış, gazeteciler, yazarlar, basın-yayıncılar akademisyenler ve insan hakları savunucularının devamlı surette bu madde kapsamında yargılandığı, ermeni kimliği üzerine yazdığı yazılarda Türklüğü aşağıladığı için Hrank Dink adlı şahsın 6 ay erteleme hapis cezası aldığı belirtilmiştir. 12.10.2004 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 301. maddesi; aynen; "
(1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, Devletin yargı organlarını, askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.
(4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz." Hükmünü içermektedir.
1-Öncelikli olarak; 301. maddenin 1. fıkrasında geçen; Türklüğü kavramının değiştirilmesi mümkün değildir. Bu kavram tarihi bir süreç içerisinde, Millet olgusu ile ortaya çıkan değerler bütünüdür. Bu haliyle bu değerler bütünün soyut kavramlar olduğu iddia edilemez. Kuşkusuz ki her olayın niteliğine fiilin ağırlık derecesine göre, erkler ayrılığı çerçevesinde, verilecek müeyyideyi belirleme yetkisi, bağımsız yargı organlarına bırakılmıştır. Konuya milli irademizin somutlaştığı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bakımından bakıldığında; Anayasanın başlangıç kısmında; "Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği.." bütün ağırlığı ile vurgulanmıştır. Anayasanın diğer maddelerine bakıldığında ise; 66. maddesinde; "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür. Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türktür." Hükmüne yer verilmiştir. Anayasamızın başlangıç kısmında önemi ve korunması gerektiği vurgulanan, ulusal bütünlük, Türk varlığı, Cumhuriyet Laiklik, yasama ve yürütme organı hukuksal açıdan gözetilmesi gereken kurumlardır. 301. maddenin düzenlenişi bakımından Anayasal ilkeler göz önüne alınmıştır.
2-Ülkemiz açısından, bir sorun olarak görülen 301. madde uygulaması batı ülkelerinde de değişik müeyyideleri de içererek düzenlenmiştir. İtalyan Ceza Kanununda; Cumhuriyetin parlamentonun, hükümetin Anayasa Mahkemesinin, yargı gücünün, milli bayrağın alenen aşağılanması, İtalyan milletine alenen hakaret edilmesi, Polonya Ceza Kanununda; Polonya halkını ve Polonya Cumhuriyetinin açıkça alenen aşağılamak, Federal Almanya Ceza Kanununda; anayasal düzene sövülmesi veya küçük düşürülmesi, bayrağı, milli marşı aşağılamak, yasama organlarının hükümetini anayasa mahkemesinin aşağılanması ifadeleri yer almaktadır. Bu çerçevede 301. maddenin kaldırılması talebinin sağlam bir hukuki zemine sahip olduğunu söylemek mümkün değildir.
3-Söz konusu 301. madde ile; varlığı anayasada tanımlanan kurum ve kuruluşlarla, ülkemiz açısından öneme haiz askeri ve emniyet teşkilatının kurumsal saygınlığını ve kamu hizmetini etkin ve verimli yürütürken bunlara engel olacak fiillerin cezalandırılması öngörülmüştür. Demokratik toplumlarda devletin kurumlarına saygı gösterilmesi esas olup, benzer uygulamalar diğer batı ülkelerinde de mevcuttur.
4-301 maddenin uygulamasında karşılaşılan sorunların çözülmesi için, izin şeklinde yargılama koşuluna bağlanmasına dair görüşler mevcuttur. Böyle bir düzenleme yapılması halinde yürütme organının yargıya müdahalesi söz konusu olacaktır. Yargılama sürecinde, Türklüğü veya 301. maddede belirtilen kurumları aşağılayan kimseleri yürütmenin iznine bırakmak zamana ve mekana göre veya AB eleştirilerine göre karar verme noktasına götürecektir. Bağımsız Türk Mahkemelerince verilmiş, Hrank Dink adlı şahsa ait bir karar bile AB raporuna girdiğine göre, belirtilen sonuçlar kaçınılmaz olacaktır. Yargılama izininin Cumhurbaşkanına veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına verilmesi ise, Cumhurbaşkanının tarafsız olması ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığın yargılama hiyerarşisi içinde yer alması bakımından hukuken mümkün değildir.
SONUÇ
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunun 301. maddesi; 26/09/2004 tarihinde oylanarak, 01.06.2005 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Bu yasa ile birlikte, 01.03.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu mülga hale gelmiştir. Kuşkusuz seksen yıllık bir süreçte, değişen durumlara göre Türk Ceza Kanunun yenilenmesi kaçınılmaz olmuştur. Ancak; Yeni Ceza Kanunu ile birlikte düzenlenen 301. maddenin üzerinden bir yılık süre geçtikten sonra düzenlenme ihtiyacı duyulmasının bir gerekçesinin bulunması şarttır. Bilindiği üzere yasalar toplumsal ihtiyaçlar nedeniyle ortaya çıkmakta ve milli iradenin sembolü meclisce oylanarak kabul edilmekte ve yürürlüğe girmektedir. Geçen bir yılık süreçte Türk Milletinin ne gibi bir toplumsal ihtiyacı çıkmıştır ki bu yasa değişikliği gündeme gelmiştir. Türkiye'de belirli sayıda açılan dava nedeniyle, böyle bir değişikliğe gidilmesi millet iradesinin hiçe sayılması anlamında olup, Türk Milletinin 301. madde ile hiçbir sorunu yoktur. Kaldı ki; bir yasanın toplumsal ihtiyaçları karşılayıp karşılamayacağı yönünde bir kanaatin oluşması için yargısal içtihatların oluşması şarttır. Türk Ceza yasası bile, seksen yılık bir süreç sonucunda değişmiştir. Yasa hükmünü uygulayacak, hakim olayın akışına bilgi ve belgelere göre gerekli cezayı zaten tayin edecek, farklı farklı kararlar zamanla içtihat haline gelecek, kanun zaafiyet gösteriyorsa değişikliği söz konusu olacaktır. Sonuç; itibariyle; 301. maddenin değiştirilmesine gerekçe olabilecek toplumsal bir neden bulunmamaktadır.