Kamu çalışanlarının haklarının korunması ve geliştirilmesi amacıyla mücadelesini sürdürmekte olan Türkiye Kamu-Sen; kamu çalışanlarının beklentilerini ve ülkenin önceliklerini göz önüne alarak kamuoyunun değerlendirmesine sunmayı görev saymaktadır
Kamu çalışanlarının haklarının korunması ve geliştirilmesi amacıyla mücadelesini sürdürmekte olan Türkiye Kamu-Sen; kamu çalışanlarının beklentilerini ve ülkenin önceliklerini göz önüne alarak kamuoyunun değerlendirmesine sunmayı görev saymaktadır.
Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu'na (Türkiye Kamu-Sen) bağlı sendikaların genel başkanları ve yöneticileri ile Türkiye Kamu-Sen il temsilcileri ve şube başkanlarının katılımıyla 4-5 ekim 2003 tarihlerinde Afyon'da gerçekleştirilen Genişletilmiş Şube Başkanları İstişare Toplantısı'nda aşağıdaki hususların kamuoyuna duyurulmasına karar verilmiştir:
KAMU YÖNETİMİ REFORMU
IMF'nin şartları arasında yer alan ve merkezi yapıyı tamamen değiştirmeyi devlet memurluğunu yok etmeyi öngören Kamu Yönetimi Reformu Yasa Tasarısı sivil toplum kuruluşlarının görüşleri alınmadan hazırlanmış bir tasarıdır. Kamu yönetimi reformu sadece bir yasal düzenleme şeklinde algılanmamalıdır. Kamu yönetimi sistemini bütün olarak ele alıp ülkelerin iç dinamikleri doğrultusunda yapılacak köklü değişikliklere gidilmelidir. Diğer taraftan küreselleşmenin getirdiği ve zorladığı 'yeniden yapılanma', 'özelleştirme' ve 'yerelleşme' gibi kavramlar üniter bir devlet yapısı içinde işleyen ulusal kamu yönetimi sisteminin dengelerini bozmamalıdır. Kamu yönetimi reformu ile hızlı, etkili, şeffaf, hukukun üstünlüğüne saygılı, yolsuzlukların bulunmadığı vatandaş devlet ilişkilerinin iyileştirildiği bir yönetim yapısı sağlanmalıdır.
KAMU PERSONEL REJİMİ
Kamu hizmetinde kalite ve verimlilik esasına dayalı, ancak kamu çalışanlarının haklarının korunduğu ve geliştirildiği bir kamu personel rejimi özlemine cevap aranmalıdır. Anayasamızın 55. maddesi aynen 'ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun, adaletli bir ücret elde etmesi ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır...' hükmüne amirdir. Bu çerçevede yapılacak düzenlemeler tüm devlet yapılanmasını ve dolayısıyla temel toplumsal ilişkilerin yeniden düzenlemesi anlamına gelecektir. Bu paralelde, yeniden yapılandırma süreci içinde hazırlıkların mutlaka sosyal tarafların temsilcilerinin de içerisinde bulunduğu çalışma grupları ile yürütülmesi bir zorunluluktur. Zira uygulama aşamasında kamuoyunca, özellikle sosyal taraflarca desteklenmeyecek bir uygulamanın başaralı olma şansı olmayacaktır.
YEREL YÖNETİMLER REFORMU
Günümüzde merkezi kamu otoritesi ve yerel yönetimlerde reform sorunu daha çok temel tercihler yapma sorunudur. Yerel yönetim reformunun en önemli parçalarından biri yerel yönetimlerle ilgili merkezi yönetim kurum ve kuruluşlarının ivedilikle iyileştirilmesidir. Denetim kurulları yerel dinamizmin gerisinde kalmıştır. Merkezi yönetimin personel politikası planlama yerine gündelik işlerin kayıt altına alınması işiyle sıkışmıştır. Gerekli personelin temini hususunda objektif ve eşitlik ilkesini sağlayacak bir sistem kurulmalıdır. Merkezi idarenin hantallığı personel sayısının sanıldığı gibi fazlalığından değil, işlemleri düzenleyen mevzuatın yeni ihtiyaçları karşılayamaması, vatandaşı değil kamu haklarını korunmasını esas almasından kaynaklanmaktadır. Devletin millet için varolduğu düşüncesi gözardı edilmemelidir.
"Ben yaptım oldu" anlayışı ile reform niteliği taşıyan çalışmaların uygulanması mümkün değildir.
AVRUPA BİRLİĞİ
AB yapısı itibariyle elbette her ülke insanının içinde yer almak istediği bir ailedir. Ancak, bugüne kadar karşılaştıklarımız bir aile birlikteliğinden çok ülkemiz için aba altında gizlenen sopaların birer birer ortaya çıkarılarak bu aile içerisinde yer almamızın istenmediği görüntüsünü vermektedir. 'Türklere kimliğini unutturun' anlayışıyla bir çeşit yaptırım uygulamak isteyen AB ülkeleri, samimi bir tablo çizmemektedirler. Türkiye Kamu-Sen devletimizin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü zaafiyete uğratmak isteyen her türlü gücün ve düşüncenin karşısında olacaktır.
2/B YASASI
Ülkemizin pek çok problemlerinde ortaya çıkan yanlışlık orman konusunda da kendini göstermiş, belirli kesimlerin ideolojik ve ön yargılı yaklaşımları ile kamuoyunu yanıltmaya yönelik beyanlarla endişe verici noktaya ulaşmıştır. 1981 yılından önce işgal, açma, yerleşme gibi usulsüzlükler neticesi, orman vasfını kaybetmiş veya kaybettirilmiş alanların mülkiyet problemi; oluşan fiili durum, nedeniyle orman kenarında ve orman içinde yaşayan vatandaşlarımızın haklarını korumak amacıyla yapıldığı şeklinde kamuoyuna duyurulması büyük bir yanlıştır. Siyasi irade bu konuda sapla samanı birbirine karıştırmamalıdır.
IRAK VE KIBRIS
Bütün dünyanın merakla takip ettiği ancak Türkiye için büyük hassasiyet taşıyan Irak konusunda ülkemizin akılcı bir politika izlemesi kaçınılmazdır. Tarihi destanlarla dolu Türk milleti bölgede başına çuval geçiren ABD askerlerini korumak için değil, burada yaşayan ve zulme uğrayan Kerkük ve Musul Türklerinin güvenliğini sağlamak için bölgede olmalıdır. En önemlisi de Kuzey Irak sınırında meydana gelmesi olası tehlikeleri de ülkemizin geleceği için oluşacak tehditleri bertaraf etmek için bölgede bulunmalıdır.
Yine Türkiye için hayati önem taşıyan bir diğer konu ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin durumudur. AB üyeliğimiz öne sürülerek art niyetle dayatılan bazı taleplerin kabul edilebilirliği mümkün değildir. Şehit kanları ile sulanmış bu güzel vatan parçası üzerinde pazarlık yapılamaz. Kıbrıs Türk'tür, Türk kalacaktır.
MİSYONERLİK
Milli ve manevi bütünlüğümüzü tehlike altına atan haçlı zihniyeti yıllarca er meydanlarında gerçekleştiremediğini uygulamaya çalıştığı 'misyonerlik' faaliyetleri ile hayata geçirmeye çalışmaktadır. Bu tip faaliyetlere karşı vatandaşlarımızın bilgilendirilmesinin kaçınılmaz olduğu bir gerçektir. Bu manada başta yazılı ve görsel basın olmak üzere her türlü enstrüman kullanılarak bu tip faaliyetlerin önüne geçilmesi gerekmektedir.
ÖZELLEŞTİRME
Türkiye Kamu-Sen, IMF'nin çizdiği kırmızı çizgiler paralelinde uygulanmak istenen özelleştirme zihniyetine tamamen karşıdır. Yangından mal kaçırırcasına yapılmak istenen bu özelleştirme hareketleri Türkiye'de varlığını zaten muhafaza eden işsizlik oranını ikiye katlayacağı gibi, kar eden kuruluşlarımızın birer birer yabancılara peşkeş çekilmesi ile birlikte ülke ekonomisini de olumsuz etkileyecektir. 'Önüme geleni satarım' anlayışını Türkiye Kamu-Sen olarak tasvip etmemiz mümkün değildir. Ülkenin öz kaynakları yabancılara peşkeş çekilemez.
YÖK YASASI
YÖK kanunu kavga ve saldırganlıkla çözülebilecek bir konu değildir. Herkesin YÖK gibi çok önemli bir konuda sözlerini tartması gerekmektedir. Bizim inancımız budur.
Değerli Basın Mensupları;
Kamu çalışanlarının sorunlarına gelince; önce kamu kurum ve kuruluşlarının hayatiyetini sürdürme sorunu ile ilgili konula öncelik verilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Zira; altyapısı hazırlanmadan kurumların kapatılması, yeni bir hizmet anlayışının uygulayama konulması hele hele reform niteliğinde uygulamaların başlatılması oldukça uzun bir süreci gerektirmektedir. Bu anlamda Köy Hizmetlerinin kapatılması, hem çalışanlar, hem de hizmetin muhatabı vatandaşlar açısından oldukça düşündürücüdür. Ülkenin tamamını ilgilendiren ve yapısal niteliği ve ifa ettiği görevin önemi dikkate alındığında bu hassas konunun bir oldu bittiye getirilmesi reform adı altında kamuoyuna sunulması kabul edilemez bulunmuştur. Yine TMO ve Bölge Müdürlüklerinin tamamının kapatılması şube müdürlükleri ve ajans müdürlüklerin sayısının azaltılması 1934 yılından bu yana çiftçinin hizmetinde olan ve müdahaleci kurum statüsünü bitirmeye yönelik olup, 20 senedir uygulanan Türk tarımını bitirme çabalarının uzantısıdır. Bu anlamda yapılacak yeni düzenlemelerde kamu çalışanlarının temsilcilerinin de görüşleri alınmalıdır.
Bir diğer önemli husus, son günlerde Türkiye genelinde kurum ve kuruluşlarda çalışan bazı idareciler ve kamu çalışanları aleyhinde imzasız ihbar mektupları kampanyası başlatılmıştır. Bu mektuplar sonucu çok hızlı teftiş uygulamalarına geçilmekte, bu idareciler ile kamu çalışanlarının mağduriyetine sebep olunmaktadır. Siyasi irade, bu tür uygulamalara itibar etmemeli ve uygulamadan derhal vazgeçmelidir.
Değerli Basın Mensupları;
Kamu çalışanlarının 2003 yılı kayıpları ve 2004 yılı mali ve sosyal hakları ile ilgili gelişmeler bilindiği üzere toplu görüşme süreci içerisinde bir mutabakat tesis edilerek sonuçlandırılamamış ve uzlaştırma kurulu kararları da siyasi irade tarafından bütünüyle reddedilmiştir.
Türkiye Kamu-Sen olarak Bakanlar Kurulu üyeleriyle sürdürmekte olduğumuz görüşmeleri sonuna kadar sürdürmeye kararlıyız. Gerçekleşmesi durumunda görüşlerimizi sayın Başbakan'ı ziyaretimiz sırasında kendilerine aktarmak istiyoruz.
Türkiye Kamu-Sen olarak;
1-Bakanlar Kurulu'nca hukukun üstünlüğü ilkesine ve uluslararası sözleşmelere dayanılarak, kamu çalışanlarının 2003 yılı kayıpları ve 2004 yılı mali ve sosyal hakları ile ilgili Uzlaştırma Kurulu raporu uygulamaya konulmalıdır. Bunun gerçekleşmemesi halinde;
a)Konu ILO'ya intikal ettirilecek olup, bu konuda 151 sayılı sözleşmeye uyulması noktasında siyasi iradenin uyarılması ve uzlaştırma kurulu kararlarına uyulması hususundaki ısrarımıza destek verilmesi istenecektir.
b)Ayrıca 18 Ekim 2003 tarihinde 11 ilimizde bölgesel mitingler ve yürüyüşler başlatılacak olup, 2004 yılı bütçesinin TBMM'ne sunulduğu gün başlamak üzere milletve-eri ve Plan Bütçe Komisyonu üyeleri faks yağmuruna tutulacaktır.
c)2004 yılı bütçesinin plan bütçe komisyonunda görüşülmesi sırasında komisyon üyeleri bir bir ziyaret edilerek uzlaştırma kurulu kararlarının uygulanması konusundaki ısrarımız sürdürülecektir. Türkiye Kamu-Sen olarak bütün uzlaşıcı ve samimi yaklaşımımıza rağmen siyasi iradenin duyarsızlığı karşısında sessiz kalmamızı hiç kimse bizden bekleyemez. Bu nedenle sürekli ve radikal eylem sorumluluğu, kamu çalışanlarının ve Türkiye Kamu-Sen'in olmayacaktır.
Siyasi iradeyi buradan uyarmak istiyoruz. Uzlaşıcı ve samimi yaklaşımımıza karşılık veriniz. Türkiye Kamu-Sen, toplumda gerginlik yaratacak eylemlerden ve söylemlerden kaçınmaktadır. Ancak tüm iyi niyetimize ve Uzlaştırma Kurulu kararının uygulanma zorunluluğuna rağmen siyasi irade talebimize karşılık vermediği taktirde sayın Başbakan'ın, sayın Bakanların ve milletve-erinin seyahat güzergahları, toplantı alanları, sohbet toplantıları eylem alanımız olacaktır. Siyasi irade, eğer bizi meydanlara gönderiyorsa buna cevap almakta gecikmeyecektir. Artık her meydanda ve her kapıda uçuşan ve patlayan balonlar siyasi iradeye seçim öncesi vaatlerini hatırlatacaktır.
Değerli Basın mensupları;
Hiç kimsenin kamu çalışanlarını ve kamu çalışanlarının hukuki haklarını küçümsemeye ya da yok saymaya hakkı yoktur. Türkiye Kamu-Sen, bu konuda kararlıdır.
Netice olarak;
Türkiye Kamu-Sen olarak bir defa daha tekrar ediyoruz ve siyasi iradeye hatırlatıyoruz. Toplumda gerginlik yaratacak eylem ve söylemlerden kaçınmak istiyoruz. Ancak, yapacak bir şeyimiz kalmadığı taktirde radikal ve sürekli eylemler çaremiz olacaktır. Yüce Türk milletine sesleniyoruz;
Bizi bu konuda anlayışla karşılayınız. Sizden özür diliyoruz. Ama başka çaremiz kalmamıştır. Bu sonucun müsebbibi siyasi iradenin ta kendisidir. Bunun hesabını da elbette yüce Türk milleti soracaktır.
Saygılarımla...