Türk Eğitim-Sen, ataması yapılmayan öğretmenlerimiz için büyük bir yürüyüş ve miting gerçekleştirdi
Türk Eğitim-Sen, ataması yapılmayan öğretmenlerimiz için büyük bir yürüyüş ve miting gerçekleştirdi. Şubat’ta 30 bin öğretmen ataması yapılması için gerçekleştirilen mitinge, Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Genel Merkez Yönetim Kurulu, Ankara Şubeleri, Anadolu Eğitim-Sen Genel Bakanı Cansel Güven, Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir, CHP Genel Başkan Yardımcısı Yakup Akkaya, Eski Türkiye Kamu-Sen Genel Bakanı Bircan Akyıldız, Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, Türk Kültür-Sanat Sen Genel Başkanı Hasan Hüseyin Yılmaz, Türk Emekli-Sen Genel Başkanı Osman Özdemir, Türkiye’nin dört bir yanından binlerce öğretmen katıldı.
29 Aralık Cumartesi günü saat 11:00’da Toros Sokak Celal Bayar Bulvarı kesişiminde biraraya gelen öğretmenler, kortej oluşturarak, Abdi İpekçi Parkı’na doğru yürüyüşe geçti. Genel Başkan İsmail Koncuk önderliğinde yürüyen öğretmenler; ‘Atanamadan gitti’ yazılı tabut ve ‘Şubat’ta atanmak istiyorum’ yazılı balonlar taşıdı. Aralarında gelin de vardı, imam da vardı. Üzgün surat maskeleri takan öğretmenler, sık sık ‘Şubat’ta 30 bin atama istiyoruz’, ‘Zafer direnen öğretmenin olacak’, ‘Öğretmenler işsiz, okullar öğretmensiz’, ‘Hükümet uyuma, bizlere sahip çık’, Tüccar siyaset, eğitim rezalet, ‘Vur vur inlesin, Dinçer dinlesin’, ‘Beceriksiz Bakan istemiyoruz’, ‘Atama yapılsın, bu hesap kapansın’ sloganları attı.
Öğretmenlerin taşıdığı pankartlar da dikkat çekti. ‘Rantiyeye var da bize yok mu?’, ‘Sadaka değil, atama istiyorum’, ‘Öldükten sonra atama’, ‘Porsuk akar durulmaz, Dinçer bizi niye atamaz?’, ’87 puanla kalitesiz mi oluyorum?’, ‘İşletmeyelim, eğitelim’, ‘1 atama 3 çocuk, 30 bin atama 90 bin çocuk’, ‘Yandı börek kebap oldu, Şubat ataması farz oldu’, ‘Diplomalı işsiz olmayacağız’, ‘Şubat-Ç bir atama hikayesi’ şeklinde pankartlar taşıyan öğretmenler, miting alanına alkışlar, sloganlar eşliğinde girdi, düdük çalarak, Abdi İpekçi Parkı’nı iletti.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşımızın okunmasıyla ile başlayan mitingde Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk bir konuşma yaptı. Koncuk, şunları kaydetti:
Pırıl pırıl evlatlarımız sokak köşelerine terkedilecek kadar, kahvehanede okeye dönecek kadar ya da hayatlarından vazgeçilecek kadar değersiz mi?
Yüreği meslek aşkıyla çarpan, bilgilerini öğrencilerine aktarmak, onları yetiştirmek için adeta çırpınan, öğretmen olmak uğruna ateşten gömlek giyen bu ülkenin genç dimağları hoşgeldiniz!
Geleceğe güvenle bakmamızı sağlayan, en kıymetli varlıklarımızı, çocuklarımızı emanet ettiğimiz aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür öğretmenlerimiz hoşgeldiniz!
Öğretmen olmak için yıllarca dirsek çürüten, imkânsızlıklar içinde okulunu bitiren, önlerine konulan barikatları birer birer aşmaya çalışan, her gece rüyasında öğrencilerine ders anlattıkları günü gören değerli öğretmenlerimiz hoşgeldiniz!
Türkiye’nin dört bir köşesinden Ankara’ya gelen ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLERİMİZ HOŞGELDİNİZ!
Sizler bugün soğuğa aldırmadan, cebinizde paranız olup, olmadığına bakmadan Ankara’ya geldiniz. Neden? Nedenini biz biliyoruz da, Abdi İpekçi’nin diğer tarafındakiler bilmiyor. Onlar için yüksek sesle söyleyelim: Çünkü sizler, hakkınız olanı istiyorsunuz.
Okulunuza bin bir zorlukla girdiniz, büyük emek verdiniz, aileniz de dişinden tırnağından artırdı, sizi okuttu. Artık mezunsunuz. Öğrencilerinize bilgilerinizi aktarmak, onları yetiştirmek için heyecanla atanmayı bekliyorsunuz. Ama önünüze yığınla engel çıkarıyorlar. Bir bakıyorsunuz ki, yıllar birbirini kovalamış ve siz 5 yıldır, hatta 10 yıldır hala atanamamışsınız. Geriye dönüp baktığınızda koskocaman bir boşluk sizi karşılıyor.
Derken kiminiz farklı mesleklere yöneliyor, kiminiz hala işsiz, kiminiz rızkını çıkarabilmek için pazarda çalışıyor, şoförlük yapıyor ya da geçici işlerde çalışıyor. Ama o dikiş bir türlü tutmuyor. Çünkü elinizde diplomanız, kalbinizde yığınla hayal kırıklığı ile bir başınıza kalıyorsunuz.
Böyle mi olmalı bu gençlerimizin sonu? Pırıl pırıl evlatlarımız sokak köşelerine terkedilecek kadar, kahvehanede okeye dönecek kadar ya da hayatlarından vazgeçilecek kadar değersiz mi?
36 öğretmenimiz intihar etti. Bu evlatlarımızın yitip gidişi vicdanları kanatmıyor mu? Bunun günahı kimin omuzlarında?
Ataması yapılmadığı için bunalıma girerek intihar eden tam 36 öğretmenimiz var. Bu 36 gencimiz, henüz hayatlarının baharındaydı. Öğretmen olacak, derslere girecek, körpe beyinlere taptaze bilgilerini aşılayacaktı. Ama olmadı. Bu sistem, onlara yaşam hakkı tanımadı. Gençlerimizi aramızdan kopardı. Onlar öğrencilerine hasret duyarak bu dünyadan göçtüler. Bu evlatlarımızın yitip gidişi vicdanları kanatmıyor mu? Bunun günahı kimin omuzlarında?
Diyorlar ki, 10 yılda 317 bin öğretmen aldık. Ancak, her nedense, 2003 yılından 31.08.2011 tarihine kadar 157 bin 153 öğretmenin başka kurumlara geçme, istifa ya da emeklilik nedeniyle ayrıldığını dillendirmiyorlar. Yapılan atamaları başarı zannedenlere şunu söylemek istiyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde ataması yapılmayan öğretmen sayısı 72 bin idi. Sayın Başbakan, seçim meydanlarında ataması yapılmayan tüm öğretmenleri atayacağının taahhüdünü veriyordu. Bugüne gelindiğinde ise ataması yapılmayan öğretmen sayısı 350 bine ulaştı.
Yani kaba bir hesap yaparsak, ataması yapılmayan öğretmen sayısı 10 yılda 5 kat arttı. O halde ‘bunun sorumluluğu kime ait’ diye sormazlar mı?
Bakanlık ‘atamama’ konusunda ne kadar inatçıysa, biz de ‘öğretmen ataması yapılması’ konusunda bir o kadar kararlıyız.
Doğru düzgün bir öğretmen atama politikası oluşturamadınız. Bizler meydanlarda ‘gençlerimiz gözümüzün önünde eriyor, yazıktır, günahtır’ diye bas bas bağırdığımızda, bizi görmezden geldiniz. Eleştirilerimize kulak vermediniz. Şimdi ise işin içinden çıkamıyorsunuz. Beceriksiz bakanlarınız, bürokratlarınız sayesinde, meydanlar, ataması yapılmayan öğretmenlerin sesleri ile inliyor, öğretmenler ellerinde tebeşir yerine pankart tutuyor.
Ataması yapılmayan öğretmenler ile birlikte onlarca eylem yaptık.Her defasında onların yaşadıkları acıyı anlatmaya, tarifsiz çaresizliklerini kelimelere dökmeye çalıştık. Ama nafile. Meğerse görmeyen gözlere, duymayan kulaklara, atmayan kalplere hitap etmek çok zormuş. Ama biz azimliyiz. Mücadelemiz ihtiyaçlar doğrultusunda, tüm öğretmenlerin ataması yapılana kadar devam edecek. Bakanlık ‘atamama’ konusunda ne kadar inatçıysa, biz de ‘öğretmen ataması yapılması’ konusunda bir o kadar kararlıyız.
Milli Eğitim Bakanı son yaptığı açıklamada 127 bin 242 öğretmen ihtiyacı olduğunu ifade ediyor. Bakan Dinçer öğretmen açığı konusunda sürekli farklı rakamlar telaffuz ediyor. Bakana soruyoruz: Bu 127 bin 242 rakamını;
a) Önümüzdeki yılları hesaba katarak mı tespit ettiniz?
b) Yeni sistemin oluşturduğu öğretmen ihtiyacını göz önüne alarak mı tespit ettiniz?
c) OECD ülkelerini baz alarak mı tespit ettiniz?
d) İkili eğitim ve birleştirilmiş sınıf uygulamalarına son vererek mi tespit ettiniz?
Biz cevabını veriyoruz. Hiçbiri. Ne yazık ki bu tespitte ÖNGÖRÜ YOK, PLANLAMA YOK.
Kıymetli meslektaşlarımız;
Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen açığını gidermek için ücretli öğretmenler çalıştırıyor. Kim bu ücretli öğretmenler? Girdiği ders başına ücret alan, aylık maaşı 300-500 TL arasında olan, hiçbir güvenceye sahip olmayan öğretmenler. Üstelik açık öğretim mezunları, iki yıllık meslek yüksekokulu mezunları, su ürünleri mezunları da ücretli öğretmenlik yapabiliyor; örneğin, zihinsel engelli çocuklarımızın derslerine iki yıllık meslek yüksekokulu mezunları girebiliyor. Yani öğretmenlik formasyonu olmayan insanlar öğrencilere ders veriyor.
Dolayısıyla eğitimde kalite ve verim düşüyor, eğitim-öğretim sağlıklı bir şekilde yapılamıyor, öğrenciler, veliler mutsuz oluyor. Ne acıdır ki; Bakanlık ücretli öğretmenliği neredeyse asal istihdam modeli haline getirmiştir. Buradan Milli Eğitim Bakanı Dinçer’e soruyorum: Madem öğretmen açığımız var neden ücretli öğretmen yerine kadrolu öğretmen istihdam etmiyorsunuz? İngiltere’den ithal ettiğiniz Maliye Bakanından bu kadar mı çekiniyorsunuz? Başbakana, Maliye Bakanına baskı yapacak güce de mi sahip değilsiniz?
64 İLDEKİ ÜCRETLİ ÖĞRETMEN SAYISI 52 BİN 937. OYSA SAYIN DİNÇER ÜCRETLİ ÖĞRETMEN SAYISINI 13 BİN OLARAK AÇIKLAMIŞTI. SAYIN DİNÇER; 13 BİN NEREDE, 52 BİN 937 NEREDE?
Öte yandan hatırlanacağı üzere, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ücretli öğretmen sayısının 13 bin olduğunu açıklamıştı. Oysa 2012 yılının Mart ayında yaptığımız araştırmada ücretli öğretmen sayısının 63 bin 821 olduğunu tespit etmiştik. Bu süreçte sadece bir kez öğretmen ataması yapılmıştı. Dolayısıyla ücretli öğretmen sayısının, bu kadar kısa sürede, bu kadar fazla düşmesi soru işaretlerine yol açtı.
Bunun üzerine sendikamız, Türkiye’de ücretli öğretmen sayısını tespit edebilmek amacıyla yeni bir araştırma gerçekleştirdi. Şu ana kadar 64 İl Valiliğinden ücretli öğretmen sayıları elimize ulaştı.
Ancak bu rakamlar, Bakan Dinçer’in verdiği 13 bin rakamıyla çelişmektedir. Sendikamızın tespitlerine göre; 64 İLDEKİ ÜCRETLİ ÖĞRETMEN SAYISI 52 BİN 937’DİR. Bunların 21 bin 126’sı eğitim fakültesi mezunu, 22 bin 72’si lisans mezunu, 9 bin 712’si ise ön lisans mezunudur. En yüksek ücretli öğretmen sayısı ise 13 bin 411 ile İstanbul’dadır. İstanbul’u, 3 bin 185 ile Ankara ve 2 bin 873 ile Şanlıurfa takip etmektedir. İşin ilginç tarafı, ücretli zihinsel engelliler sınıf öğretmeni olarak görev yapan İstanbul’da 728, Ankara’da 70, İzmir’de 33, Trabzon’da 18, Tekirdağ ve Kayseri’de 13 kişi ön lisans mezunudur. Zihinsel engelliler sınıf öğretmenliği gibi özel uzmanlık gerektiren bir alanda ön lisans mezunlarının görevlendirilmesi düşündürücü ve bir o kadar da utanç vericidir.
EVET, SAYIN DİNÇER; 13 BİN NEREDE, 52 BİN 937 NEREDE? YOKSA SEN SADECE İSTANBUL’DAKİ ÜCRETLİ ÖĞRETMEN SAYISINI MI AÇIKLADIN? KAMUOYUNU NEDEN YANILTIYORSUN? YOKSA HESAP KİTAP MI BİLMİYORSUN? EĞİTİMDE YARATTIĞIN ANAFOR YETMEDİ, ŞİMDİ DE YANLIŞ BİLGİLERLE MİLLETİ Mİ KANDIRIYORSUN? BUNU BİZE YUTTURACAĞINI MI SANDIN?
Yeni sistemin öğretmen ihtiyacı oluşturduğunu söylemiştik. Buradan açıklıyorum: 4+4+4 sistemi, tam 100 bin öğretmen ihtiyacı daha doğurmuştur. Yani mevcut öğretmen açığının yanı sıra, nur topu gibi 100 bin öğretmen ihtiyacımız daha ortaya çıkmıştır. Bu sistemi tüm parametreleri göz önüne almadan, hassas kantarda tartmadan, yangından mal kaçırırcasına öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerin önüne getirenler, bunun tüm sorumluluğunu yüklenmek durumundadır. Dolayısıyla üstüne basa basa tekrarlıyoruz:
Y-E-N-İS-İ-S-T-E-MÖ-Ğ-R-E-T-M-E-Nİ-H-T-İ-Y-A-C-I-N-I
D-A-H-AD-AA-R-T-I-R-D-I.
Bu gerçeği Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in zihnine nakış nakış işlemek istiyoruz. Gerçi sınıf öğretmenlerinin norm kadro fazlası olacağını öngöremeyenlerden, öğretmenlerin alanlarını değiştirmesine neden olup, onları mutsuzluğa sevk edenlerden, zihinleri karıncalananlardan farklı bir yaklaşım beklememiz büyük bir yanılgı olacaktır.
TÜRK MİLLİ EĞİTİMİNİN OKSİJEN MASKESİNE İHTİYACI VAR
Türkiye’yi dünya ile yarışır hale getirebilmek, örnek aldığımız AB ülkelerinin seviyesine çıkarabilmek için eğitim-öğretime hatırı sayılır yatırım yapmamız gerekmektedir. Bu kapsamda öğretmen ihtiyacını gidermek kaliteli ve verimli bir eğitim açısından olmazsa olmazdır.
Peki OECD ülkelerini baz aldığımızda ülkemizin öğretmen ihtiyacı ne kadar? Yeni sisteme geçilmesinin ardından Milli Eğitim Bakanlığı ilkokul, ortaokul ve lisedeki öğrenci ve öğretmen sayılarına ilişkin yeni istatistikleri yayınlamadı. Bu nedenle OECD ülkelerini baz alarak hesapladığımız öğretmen açığını, Bakanlığın 2011-2012 yılı verilerine dayanarak gerçekleştirdik.
OECD Bir Bakışta Eğitim 2012 Raporunu incelediğimizde; öğretmen başına düşen öğrenci sayısında OECD ülkeleri ortalaması ilköğretimde 15.9, ortaöğretimde 13.8’dir. Buna göre; OECD ülkelerinin ortalaması baz alındığında, ülkemizde öğretmen açığı, ilköğretimde 136 bin 438, ortaöğretimde 40 bin 709 olmak üzere toplam 177 bin 147’dir. Ülkemizde öğretmen açığı, OECD ülkelerini ayrı ayrı baz aldığımızda daha da yüksektir.Ülkemizde öğretmen açığı İtalya baz alındığında ilköğretimde 401 bin 971, ortaöğretimde 82 bin 187; Finlandiya baz alındığında ilköğretimde 224 bin 963, ortaöğretimde 42 bin 727; Avusturya baz alındığında ilköğretimde 334 bin 263; ortaöğretimde 161 bin 687’dir.
Bu rakamlar siyasi erke ne ifade ediyor bilmiyoruz, ama bize, TÜRK MİLLİ EĞİTİMİNİN OKSİJEN MASKESİNE İHTİYAÇ DUYDUĞUNU GÖSTERİYOR.
Buna rağmen Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, ‘yılda bir kez öğretmen ataması yapılacak’ diyor. Hatırlanacağı üzere geçen yıl ataması yapılmayan öğretmenlerin talebi ve sendikamızın da baskısıyla Şubat ayında öğretmen ataması yapılmıştı. Bu durum hem öğretmen açığını azaltmış, hem de ataması yapılmayan öğretmenleri kısmen de olsa rahatlatmıştı. Bizler bu yıl ve önümüzdeki yıllarda, tıpkı eskiden olduğu gibi, Şubat ve Ağustos olmak üzere yılda iki kez öğretmen ataması yapılmasını istiyoruz. Çok şey mi istiyoruz? Eğitimin öğretmen ihtiyacı var, ataması yapılmayan öğretmenlerimiz de var. Dolayısıyla Şubat ayında atama yapılmaması için hiçbir neden yok.
ŞUBAT AYINDA 30 BİN OLMAK ÜZERE, 2013 YILINDA ASGARİ 100 BİN ÖĞRETMEN ATAMASI YAPILMASINI İSTİYORUZ.
Üstelik yıl içerisinde emekli olan, vefat eden, başka kurumlara geçen öğretmenler olabilmektedir.Bakanlık bu tür olağanüstü durumları da göz önüne almalıdır. Öğretmen atamalarında ciddi dengesizlikler de vardır. Bazı branşlarda hiç öğretmen ataması yapılmamış, bazı branşlarda yapılan öğretmen ataması ise yetersiz sayıda olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda da adaleti sağlamak zorundadır. Adaletten, hakkaniyetten yoksun bir öğretmen atama politikası, zaten ölüdür. Biz Türk Eğitim-Sen olarak; Şubat ayında her branşta adil bir öğretmen ataması yapılmasını istiyoruz. 2013 yılında Şubat ayında en az 30 bin, Ağustos ayında da 70 bin olmak üzere asgari 100 bin öğretmen ataması yapılmalıdır.
bu ülkenin gerçek temsilcisi, kalkınmanın itici gücü, lokomotifi yüzde 1’lik para baronları mı, yoksa yüzde 99’u oluşturan memur, işçi, emekli, dar gelirli, ataması yapılmayan öğretmenler mi?
Başbakanımız, sık sık Türkiye’nin dünyanın 16. büyük ekonomisi olduğuyla övünürken, ülkemizin 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı da hedeflemektedir. Ayrıca Başbakan, 2013 yılının ilk aylarında yapılacak ödemelerle, Türkiye'nin IMF'ye borcunu tamamen sıfırlayacaklarını söylemiştir. Hatta son günlerde Başbakan’ın favori söylemlerinden biri, Hazinede biriken paraya yöneliktir.
Başbakan, hazinedeki paranın Cumhuriyet tarihinin en büyük parası olduğunu gururla ifade etmektedir. Başbakanın, ülkemiz ekonomisi hakkında böylesine umut verici ifadeleri varken; KPSS’ye giren 1 milyon 400 bin üniversite mezunu, 750 bin meslek yüksekokulu mezunu, 3 milyon da lise mezunu gencimiz bulunmaktadır.
Madem hazinede bu kadar çok para var, bu para neden gençlerimiz için, ataması yapılmayan öğretmenlerimiz için kullanılmıyor?
Madem dünyanın 16. büyük ekonomisine sahibiz, madem 2023 yılında büyük bir hedefimiz var, madem IMF’ye olan borcumuzu sıfırlayacağız; bu gençlere neden ‘kadro yok’ masalı anlatılıyor? Bu ülkenin öğretmenleri, memurları, işçileri, emeklileri, dar gelirlileri neden hak ettiklerini alamıyor? Vatandaşlarımız neden enflasyona ezdiriliyor? 2013 yılı bütçesinde memura, işçiye, dar gelirliye ayrılan ödenek, neden milli gelirin sadece yüzde 7.1 oluyor? Sadece 9 ay içerisinde neden doğalgaza yüzde 29.3, elektriğe yüzde 21, mazota yüzde 13.5, benzine yüzde 12 zam yapıldı?
Soruyorum: Başbakanın konuşmalarına mevzu bahis olan bu refah, bu kalkınma kime yarıyor? Memura, işçiye, emekliye, dar gelirliye yaramadığı ortada. Atama bekleyen ya da işsiz gezen gençlerimize de yaramıyor. O zaman, son 10 yılda iyice zenginleşen, gücüne güç katan, servetini katlayan para baronlarına mı yarıyor?
Peki bu ülkenin gerçek temsilcisi, kalkınmanın itici gücü, lokomotifi yüzde 1’lik para baronları mı, yoksa yüzde 99’u oluşturan memur, işçi, emekli, dar gelirli, ataması yapılmayan öğretmenler mi?
Siyasi erk bilmelidir ki; ataması yapılmayan öğretmenlerin ağzına bir parmak bal çalarak, bu şarkıyı burada sonlandıramazsınız.
Başbakan her gittiği yerde ‘üç çocuk’ talebini ısrarla gündeme getiriyor. Ancak, ataması yapılmayan öğretmenler, bırakın üç çocuk yapmayı, evlenemiyor. Eli ekmek tutmayan öğretmene kim kız verir? Elinde diploması ile atanmayı bekleyen öğretmen nasıl yuva kurup, çocuk yapabilir?
Bu ülkeyi yönetenler, öğretmenlerimize sürekli hakaret ediyor. Bu anlayışlara yuh olsun diyorum. YUH!
Bu ülkeyi yönetenler, öğretmenlerimize sürekli hakaret ediyor. Başbakan öğretmenleri az çalışıp, çok maaş almakla itham ediyor. Milli Eğitim Bakanı ataması yapılmayan öğretmenleri yem bekleyen güvercinlere benzetiyor, ataması yapılmayan öğretmenler için ‘onlar öğretmen değil’ diyor. Gençlik ve Spor Bakanı ataması yapılmayan öğretmenleri ‘benimle polemiğe girme’ diyerek, haşlıyor. Maliye Bakanı, öğretmen açığını kapatacak belli kalitede aradıkları branşlarda öğretmen bulamadıklarından yakınıyor, yani Maliye Bakanı ataması yapılmayan öğretmenlere ‘kalitesiz’ diyor. Bu anlayışlara yuh olsun diyorum. YUH!
Bunlar nasıl Bakan ki, bu ülkenin öğretmenlerinin onurunu ayaklar altına alacak kadar kibirli ve küstah açıklamalara imza atabiliyorlar. Sonra da öğretmenlik mesleğinin neden itibarının azaldığı üzerine sayısız yorum yapılıyor. Öğretmenlik mesleğine şaşı bakan zihniyet nedeniyle, öğretmenlerimize bugün verilen değer çok az.
Maliye Bakanı öğretmenleri kalitesiz olarak itham etmesiyle ilgili tepki görünce anında çark ediyor, ‘öğretmen bir aileden geliyorum, böyle bir açıklama yapmam söz konusu olmaz’ diyor. Sonra da şıracının şahidi bozacı çıkıyor sahneye. O da bir yandan ‘öğretmenleri rencide edecek söylemlere müsaade etmeyiz’ diye açıklama yapıyor, bir yandan da Maliye Bakanının bu tür genellemeler yapmayacak kadar tecrübeli bir siyasetçi olduğundan dem vuruyor.
Ömer Dinçer’in öğretmenleri sahiplenen tavrının gayet göstermelik olduğunu hepimiz biliyoruz.Bugüne kadar öğretmenlerin çalışma saatleri, yaz tatilleri, okula devam oranı ile ilgili kamuoyunu yanıltıcı açıklamalar yapan, her fırsatta öğretmenleri rencide eden, öğretmenler şiddete maruz kaldığında onları korumayan, ataması yapılmayan öğretmenlere başka işleri adres gösteren, onları yem bekleyen güvercinlere benzeten Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer değil miydi? Yoksa öğretmenlerimizin itibarını zedeleyen Kiribati Cumhuriyeti’nin ya da Papua Yeni Gine’nin Bakanı mıydı?
MALİYE BAKANI RENCİDE EDİCİ AÇIKLAMALARINDAN ÖTÜRÜ DERHAL İSTİFA ETMELİDİR!
Maliye Bakanına da iki çift lafımız olacak elbette. Mehmet Şimşek öğretmenlerimizin kalitesini nasıl ölçmüştür? Belli kalitede, aradıkları branşlarda öğretmen olmadığına nasıl kanaat getirmiştir?
Mehmet Şimşek’in öğretmenlerimizin kalitesine ilişkin yaptığı manidar açıklamasını kendisine aynen iade ediyoruz. Bu minvalde bizler de, bu ülkenin öğretmenlerine kalitesiz damgası vuran, eğitim fakültelerini nitelikli öğretmen yetiştirmemekle itham eden Maliye Bakanının kalitesini teste tabi tuttuk. Bakan Şimşek’in, yeterli birikime, tecrübeye, kaliteye ve verime sahip olamadığı konusunda hemfikir olduk. Anlaşılan Şimşek, İngiliz eğitim sistemini Türk milli eğitim sisteminden daha iyi bilmektedir. Bu nedenle Sayın Şimşek’in evine dönmesi, kaliteli (!) bir Bakan olarak orada hizmet vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Bakan Şimşek bu rencide edici açıklamasından ötürü derhal istifa etmelidir!
Ulu Önderimiz, Başöğretmenimiz Atatürk’ün “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır” şeklindeki sözünü hatırlayalım. Atatürk’ün eğitimciye verdiği değer; öğretmenlere hakaret eden, sözleri ile onları itibarsızlaştıran, etkisizleştiren, değersizleştiren, uygulamaları ile öğretmenleri ezen tüm siyasilerimize örnek olmalıdır.
ÖMER DİNÇER’DEN CILIZ SESLER DEĞİL; EMİN KARARLI VURUŞLAR BEKLİYORUZ. ÖMER DİNÇER; AKSİ TAKTİRDE O KOLTUKTA DAHA FAZLA OTURMA!
Sevgili öğretmenlerimiz;
Bilmelisiniz ki; bu eylemimiz ne ilk, ne de son. Ataması yapılmayan öğretmen sorunu devam ettiği müddetçe hak arama mücadelemiz, nefesimiz yettiği ölçüde sürecek. Ataması yapılmayan tek bir öğretmen kalmayana dek, bu ülkeyi yönetenler ataması yapılmayan öğretmen sorununu kavrayana dek, doğru bir öğretmen atama politikası oluşturulana dek, biz burada olacağız.
Kimseye süslü laflar etmeyiz. Makamı, mevkisi ne olursa olsun, kimseye el pençe divan durmayız. Yanlışa yanlış deriz, haksızlık karşısında sus pus olmayız. Dolayısıyla ‘Şubat’ta 30 bin atama’ talebinde ısrarcıyız.
Sayın Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer; sen Maliye Bakanının karşısında ‘kadro istiyorum’ diye aslan gibi kükre, Başbakan’a ‘ataması yapılmayan öğretmenlerin derdi benim derdim, onlara kadro yok ise ben de yokum’ de, bu meseleyi onur meselesi yap, o zaman bak bakalım arkana kaç yüz bin insanı alacaksın, kaç öğretmenin seni hayırla yad etmesini sağlayacaksın. BİR KERE DE ÖĞRETMENLER İÇİN OLUMLU BİR ŞEY YAP, YAP Kİ BİZ DE SENİ TAKDİR EDELİM, SANA SAYGI DUYALIM. BİZ, SENDEN CILIZ SESLER DEĞİL; EMİN VE KARARLI VURUŞLAR BEKLİYORUZ. AKSİ TAKDİRDE O KOLTUKTA DAHA FAZLA OTURMA!
Genel Başkan İsmail Koncuk’un konuşmasının ardından Anadolu Eğitim-Sen Genel Başkanı Cansel Güven, Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir ve ataması yapılmayan öğretmenler birer konuşma yaptı.
Ataması yapılmayan öğretmenler, mitingde renkli skeçler de yaptı, 30 bin atama talebini bir kez de şarkılarla gündeme getirdi. Eylem olaysız sona erdi.