Bölge İstişare Toplantıları çerçevesinde Gaziantep, Şanlıurfa ve Adana’da üyelerimizle ve kamu çalışanlarıyla bir araya gelen Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk çalışma hayatından yeni Anayasa’ya, İmralı sürecinden başörtüsü meselesine kadar birçok konuda değerlendirmelerde bulundu
Bölge İstişare Toplantıları çerçevesinde Gaziantep, Şanlıurfa ve Adana’da üyelerimizle ve kamu çalışanlarıyla bir araya gelen Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk çalışma hayatından yeni Anayasa’ya, İmralı sürecinden başörtüsü meselesine kadar birçok konuda değerlendirmelerde bulundu.
Sözlerine Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şehitlerine yazdığı o muhteşem şiirle başlayan Genel Başkanımız İsmail Koncuk son günlerde yapılan İmralı görüşmelerine sert tepki gösterdi.
“BU BARIŞ SÜRECİ DEĞİL İHANET SÜRECİDİR”
“Şüheda gölgesi bir baksana dağlar, taşlar
O Rüku olmasa dünyada eğilmez başlar
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna yarab ne güneşler batıyor
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi
Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber
Bak sana aguşunu açmış duruyor Peygamber”
Çanakkale savaşının 98. yıldönümü, tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. 57. Alayın tüm şehitlerini anıyorum, Yarbay Hüseyin Avni’yi rahmetle minnetle anıyorum, Seyit Onbaşıyı rahmetle anıyorum, Yahya Çavuşu rahmetle minnetle anıyorum, Mustafa Kemal Atatürk’ü rahmetle minnetle anıyorum. Millet olarak şehitlerimizi asla unutmayacağız, gazilerimize her zaman saygı ile davranacağız. Onları saygı ile yad edeceğiz. Çanakkale savaşları gerçekten bu milletin Anadolu’yu vatan yapması için son derece önemli bir dönemeçti, bu dönemeçte biz birilerinin elini kolunu sallaya sallaya geçmesine izin vermedik, onlara müsaade etmedik. Atatürk’ün ifadesiyle geldikleri gibi gittiler. Tabii o günleri hatırlayınca o günlerden bugünlere bakarak bir değerlendirme de yapmak gerekiyor. Bugün hangi noktadayız, şehitlerimize ne kadar değer verdiğimizi doğrusu ben merak ediyorum. Sadece millet olarak değil, bu ülkeyi yöneten insanların şehitlerimize hak ettiği değeri verdiğini ben düşünmüyorum değerli arkadaşlarım. Eğer böyle olsaydı 10 bin Mehmedimizi, 35 bin insanımızı katleden bu canilerle masaya oturulmaz, o bebek katili umut haline getirilmezdi bu ülkede. Bu bir utanç tablosudur.Ben bu sürece elbette barış süreci demiyorum. Bu barış süreci değil, ihanet sürecidir, bu süreci milletimiz adına nefretle ve şiddetle kınıyor ve reddediyorum.” dedi.
“MİLLETİMİZİN GÖNÜL GÖZÜ AÇILSIN, OYNANAN OYUNLARI FARKETSİN”
Türkiye’nin içine düşürüldüğü süreci kınayan Genel Başkanımız, “akan kanın durmasının yolu bu değildir” dedi.Koncuk, “ Aklı selim hiçbir insanın kabul edebileceği bir süreç değil. Akşam bir Tv programında bölücü örgütün siyasi teşekkülünün bir elemanının konuşmasını dinledim, o kiralık hem kalemleri kiralık, hem gönülleri kiralık gazetecilerin saygıyla bu bölücü siyasi partinin temsilcisine sordukları soruları gördüm, yüreğim kanadı. Türkiye’nin geleceğiyle ilgili projeksiyonlar ortaya koyuyor, bizim milletimizin geleceğiyle ilgili akıl veriyor, fikir veriyor. Düşündüm ne günlere kaldık yarabbi, Allah bu utançtan herkesi kurtarsın. Gerçekten bir utançtır, bakın bırakınız 5 bin yıllık tarihi olan bir milleti bir aşiret devleti bile kendi devletini kıytırık bir terör örgütü karşısında bu kadar rezil bir duruma düşürmez. Onun için bir kez daha bu süreci ve bu sürecin mimarlarını kınıyorum ve Allah milletimize feraset versin diye dua ediyorum. Milletimizin gönül gözü açılsın, Türkiye’de hangi oyunların oynanmaya çalışıldığını fark etsin idrak etsin. Bakın çokta güzel bir slogan bulmuşlar diyorlar ki, Akan kan dursun, Anaların gözyaşı dinsin gibi çok güzel sloganlar buluyorlar. Geçenlerde 8 Kamu görevlisini Terör örgütü serbest bıraktı, onların yüreği yanan analarını babalarını konuşturuyorlar. 11 aydır evladını bekleyen anne ne diyecek baba ne diyecek elbette bunları ifade edecek. Bir annenin çocuğunu kavuştuğu anda ki duygularıyla biz milletin geleceğini şe-endiremeyiz. Elbette sevinecekler, hepimiz sevindik yüreğimiz kabardı. Bu ayrı bir hadise ayrı bir olaydır ama Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kamu görevlilerini 11 aydır bir terör örgütünün elinde tutulu kalmasını bu ülkeyi yönetenlerin bir Kaymakamımızı bile koruyamamasını nasıl izah edeceğiz. Bu utanç kimindir bunu sorgulamamız lazım. Maalesef bu gözlerimizin önünden kaçırılıyor, akan kan aksın diyecek aklı başında bir insan var mı? Ancak akan kanın durmasının bu değildir.
“ALDIĞINIZ OYLAR SİZE İHANET HAKKI VERMEZ”
Hiç kimsenin meydanı boş sanmaması gerektiğine vurgu yapan Koncuk, “bu millet gerektiğinde vereceği tepkiyi bilir” dedi. Koncuk, “Değerli arkadaşlarım bu millet Orta Asya’dan çıkıp bu coğrafya’yı vatan yapana kadar milyonlarca şehit verdi. 780 bin km’lik bu toprağın her bir tarafını kanımızla suladık biz. Sadece Çanakkale’de 253 bin memleket evladı can verdi. Sakarya’da , Dumlupınar’da, 1. ve 2. İnönü’de bu coğrafya’yı vatan olarak elimizde tutmak için binlerce şehit verdik. Peki akan kan dursun diye biz terör örgütüne teslim mi olacağız? Terör örgütünün vicdanına mı bu milletin evlatlarını havale edeceğiz. Bu ülkenin güvenliğini terör örgütünün sözde yöneticilerine mi havale edeceğiz? Böyle bir anlayış olur mu? Buradan Sayın Başbakan’a soruyorum, eğer bugün ortaya konulan bir çözüm ise, 11 yıl önce bu çözümü neden ortaya koymadın? 12 yıldır neden beklediniz? Bu bir çözüm değil, siyasi bir tezgahtır. Önümüzdeki yerel ve genel seçimlerin, Anayasa referandumunun rahat bir ortamda yapılmasının tezgahı oluşturuluyor bu ülkede. Bu terörün çözümü olabilir mi? Buna çözüm diye inananlar gözleri kör, vicdanları da kör insanlardır. Peki biz neden Çanakkale’de 253 bin şehit verdik? O zaman ki ecdadımız, idarecilerimiz şöyle düşünemez miydi, binlerce memleket evladını niye Çanakkale’ye gömelim, bırakalım İngilizler gelsin İstanbul’a ellerini kollarını sallayarak gelsinler bu vatan geniş İngiliz’e de yeter, Fransız’a da yeter, İtalyan’a da yeter, Yunan’a da yeter diyebilirlerdi. Kurtuluş savaşını da yapmaya gerek kalmadan onlarla kol kola Gaziantep’te Gaziantepliler Fransızlarla yaşar giderdi. Şahin Bey’in, Sütçü İmam’ın mücadelesine ne gerek vardı. Akan kan dursun ne demektir? Milletimizin namusu için, şerefi için bu milletin bu coğrafya’da ebedi olarak güven içerisinde, emniyet içerisinde, bağımsız olarak yaşaması için kan akması gerekiyorsa kan akacaktır. Hiç kimse bu ülkede meydan boş sanmasın. Bu milletin genleri gerektiğinde gerekli tepkiyi ortaya koyacak özelliklere sahiptir. Bir milletin geleceğine ilişkin kararlar verilirken sizin aldığınız oylar size ihanet etme hakkını vermez. O oylar televizyonlardaki kiralık beyinlerinizle bu insanlara çeşitli senaryolar çizerek milletimizi kandırma hakkını size vermez. Hangi siyasi partiye oy verirseniz verin, ideolojiniz ne olursa olsun hedefimiz, yavrularımızın yarın bu coğrafya’da huzur ve emniyet içerisinde yaşamasıdır. Eğer bizde biraz idrak biraz namus ve şeref kalmışsa Çanakkale’de Kurtuluş savaşı’nda şehit olan ecdadımızın boşuna şehit olmadığını, Güneydoğu’da Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde terör saldırılarında şehit olan evlatlarımızın boşuna can vermediğini göstermemiz lazım.” dedi.
“BİZ EYLEM KIRICI BİR SENDİKA DEĞİLİZ”
Son günlerde başörtüsü konusunun yeniden gündeme getirilerek istismar edilmeye çalışıldığını belirten Genel Başkanımız İsmail Koncuk, “Biz hiçbir zaman eylem kırıcı bir sendika olmadık” dedi. Koncuk, “ Şimdi Başörtüsü eylemleri başlatacaklarmış, başlatsınlar. Şunu ifade edeyim biz hiçbir zaman eylem kırıcı bir sendika olmadık. Buradan şunu ifade ediyorum tüm üyelerimize, başörtünüzle işyerlerinize, okullarınıza gidebilirsiniz. Hukuken başınıza ne gelirse gelsin biz sendika olarak tüm imkanlarımızı sizler için kullanırız bundan şüpheniz olmasın. Biz eylem kırıcı değiliz. Bunlar öyle bir havaya girdiler ki, Allah bizi uzak tutsun sanki dinin sahibi bunlar, yüce dinimiz bunlara babasından miras kaldı, bizde bir yerlerden geldik babamız, atamız, dedemiz Müslüman değildi tek Müslüman sanki bunlarmış. Bunların sendikacılığı tatlı su sendikacılığı, bunu biliyoruz ama biz tabii kimsenin Müslümanlığına dil uzatamayız. Artık bunlar raydan çıkmaya başladılar, kendilerinden olmayanları Müslüman görmeyen bir anlayış insanı dinden çıkaran bir anlayıştır. Bu din Allahın bütün insanlığa indirdiği bir dindir. Biz 28 Şubat sürecinde imam hatiplerin orta kısmının kapatılmasının yanlış olduğunu ifade ettik. İmam hatiplerin orta kısmının kapatılmasıyla Türkiye’de bütün mesleki ve teknik eğitim mahvedildi. O zaman çıktık ve dedik ki, yapmayın bu bir ihanettir. Temel eğitim 8 yıl olsun ama kesintili olsun dedik. O dönem vatandaşlarımızın göğsüne Türkiye’nin her yerinde kesintisiz demokrasi istiyoruz kokartları taktık. Bunlar o zaman gıklarını çıkaramıyorlardı, burunlarını çıkaramıyorlardı evlerinden. Şimdi bunlar bunlar Müslüman olacak biz dinsiz olacağız, bunlar darbe karşıtı olacak bir darbeci olacağız, böyle bir şey var mı?” dedi.
“BAŞÖRTÜSÜNÜN ANAYASA İLE UZAKTAN YAKINDAN İLGİSİ YOKTUR”
Başörtüsü meselesinin Anayasa’nın içine sokulmak istenmesine de tepki gösteren Genel Başkan Koncuk, “yönetmeliği değiştirin desteklemezsek yen namerdiz.” dedi. Koncuk, “ Bu konu Anayasa ile çözülecek diyorlar. Fatma Şahin, Egemen Bağış, Mustafa Şentop gibi isimler başörtüsü sorununun Anayasa ile çözüleceğini ifade etti. Başörtüsü meselesinin anayasa ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Anayasa’nın hiçbir maddesinde başörtüsünü yasaklayan, bıyığın şeklini belirleyen, sakalımızın şeklini belirten bir madde olmadığı gibi, çağrıştıran, ima eden bir madde de yoktur. Problem Anayasa’da değil, o zaman neden Anayasa’yı değiştireceksin sen. Türkiye Kamu-Sen olarak biz yönetmeliği değiştirin başörtüsü problemini bu ülkede bitirin desteklemezsek namerdiz diyoruz ama ısrarla yönetmeliği değiştirmiyorlar. Sendikamsı bir yapıya da talimat vermişler, siz yavaş yavaş eylemlerinize başlayın, toplumu hazırlayın neye? Anayasa referandumuna. Yarın Anayasa referandumuna gideceğiz, Maddeler önümüze gelecek, bizim camiamızın başörtüsüne olan bakışı zaten bellidir. Şimdi evet desek başörtüsü yasağı ortadan kalkacak ama evet deyince az önce söylediğim gibi devlet memurluğu kavramının ortadan kalkmasına evet diyeceğiz, başkanlık sistemine ve Türklük tanımının kaldırılmasına da evet diyeceğiz. Şimdi ne yapalım, serden mi geçelim yardan mı geçelim?” dedi.
“BU ÜLKEDE DİN İSTİSMARI ARTIK BİTMELİ”
28 Şubat sürecinin ardından Türkiye’de din istismarının doruk noktaya ulaştığını belirten Genel Başkanımız, “Bu milletle yürüyecek, bu milletin değerlerine saygı göstereceksiniz. istismarcılara bırakmayacaksınız, bizler bırakmayacağız.” dedi. Koncuk, “12 Eylül darbesi bizim üzerimizden silindir gibi geçti ama bizi ezemedi, bitiremedi. Bizi kimse bitiremez bunların ağababalarının da bizi bitirmeye gücü yetmez. 12 Eylül bu tosuncukları büyüttü palazlandırdı. Bugünkü bu tosuncuklar tosun olmalarını 12 Eylül darbecilerine 28 Şubat darbecilerine borçludurlar. 28 Şubat’ta imam hatiplerin orta kısımlarının kapatılması bu ülkede din istismarını bitirdi mi? Hayır din istismarı tarihimizde en yüksek seviyeye çıktı. İmam hatiplerin orta kısmını kapattılar, ne oldu, din eğitimi merdiven altına indi. Öyle bir din eğitimi verildi ki, İslam anlayışıyla alakası olmayan bir din eğitimi verildi. Öyle bir nesil türetildi ki, Atatürk’e düşman olmayı İslam’ın 6. şartı sayan bir nesil türedi. Ben vatanseverim, ben milliyetçiyim dediğinizde yahu bu İslam dışıdır diye inanan bir nesil türedi. İşte adam akıllı bir din eğitimi verilmezse, Hz. Peygamberimizin kişi vatanını milletini sevmekle suçlanamaz ifadesini yeni nesile anlatmazsanız, Hz. Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicret ederken Mekke’ye bakan tepeye çıkarak “sana döneceğim Mekke” sözlerindeki vatan aşkını genç nesillere anlatmazsanız vatanseverliği milliyetçiliği İslam dışı sayan bir nesil ortaya çıkar. Siyasi görüşünüz ne olursa olsun, Türkiye’de din istismarının bitmesini istiyorsanız, sağlam bir din eğitimini genç nesillere vermek zorundayız. Siz yapmazsanız başkaları başka türlü yapar. İslam güzel ahlaktır diyor Peygamberimiz ama bazılarının güzel ahlakın yanından geçtiklerinden şüpheliyim ben. Güzel ahlak nedir, insanlara hak ettiği şekilde davranmaktır, hak ettiğini vermektir, adil davranmaktır. Bunlar güzel ahlakın neresinde? Artık Türkiye’de din istismarının siyaseten önüne geçilmesi lazım. Aksi takdirde beceriksiz ve din istismarcısı siyasi partilerden bu ülkeyi kurtarmanız mümkün olmayacaktır. Bu milletle yürüyecek, bu milletin değerlerine saygı göstereceksiniz. Milletin değerlerini baş tacı yapacaksınız, istismarcılara bırakmayacaksınız, biz bırakmayacağız. İşte bu milliyetçiliktir, bu vatanseverliktir, bu Atatürkçülüktür.” dedi.
“ADI SENDİKACI OLANLARIN O MASADA OTURMASI ABESLE İŞTİGALDİR”
Tüm kamu çalışanlarının artık bir tercih yapma noktasında olduğunu belirten Genel Başkan İsmail Koncuk, Hiçbir mücadele ortaya koymayan, yüreği olmayan , mücadele cesareti olmayanların kamu çalışanlarının haklarını savunamayacağını kaydetti. Koncuk, “Biz Türkiye’nin en dinamik sendikasıyız, en müdrik sendikasıyız. Ülke mi savunulacak, milli bir yaramı deşiliyor orada Türkiye Kamu-Sen’in sesi vardır. Kamu çalışanlarının haklarımı gasp ediliyor, orada mutlaka Türkiye Kamu-Sen’in eli, sesi ve yüreği vardır. O nedenle Türkiye Kamu-Sen’e tüm kamu çalışanları kendi gelecekleri adına kendi evlatlarının gelecekleri adına sahip çıkmalıdır. Ben buradan bütün teşkilat yöneticilerimizden istirham ediyorum, elbette tüm şube başkanlarımız, il temsilcilerimiz, Genel Başkanlarımız ve Genel merkez yöneticilerimiz elinden gelen gayreti göstermektedirler ama geldiğimiz noktada hiçte hak etmeyen bir konfederasyon yetkili durumda. Hiçbir mücadele ortaya koymayan, yüreği olmayan , mücadele cesareti olmayan, adına sendika bile demeye imtina ettiğim bu sendika 650 bin üyeye ulaşmış. Bu konfederasyon Türkiye’de yetkili ise burada İsmail Koncuk olarak benim payıma da düşen bir şeyler olmalı diğer arkadaşlarımın da payına düşen bir şeyler olmalı. Necip Fazıl’ın “Reis bey” adlı romanında suçlu benim yaftasını toplumda herkes boynuna asmadıkça toplum düzelmez diyor. Bu ülkede adı sendika bile olmayan bir yapı 650 bin üye buluyorsa biz kamu çalışanlarına söylenmesi gereken şeyleri söyleyemiyoruz demektir, anlatamıyoruz demektir. İzah edeceğiz, anlatacağız, ikna edeceğiz. Ben gayretli çalışmayla ikna edilemeyecek bir tek insan olduğunu düşünmüyorum. Baskı var diyorlar. Kimmiş baskı yapan örneğin Hastane Başhekimi. Diyorlar ki, beni aldı ameliyathaneden başka yere verdi. Döner sermayeden aldığım 150 Tl. düştü. Bırak düşsün sen dimdik dur, yarın oraya koyduğu adamda dimdik durursa Başhekim oraya kimi koyacak. İlçe Milli Eğitim Müdür şunu yapıyormuş, bırakın yapsın. bir tek insanın iradesi binlerce insanın iradesi karşısında hiçbir şeydir. O hastanenin çalışanları ebesi, hemşiresi, doktoru, o ilçenin öğretmenleri, o postanenin çalışanları postacısı dik durursa o amir onların istedikleri bir yönetim tarzını ortaya koymak zorundadır. Bu İnsanları, maalesef, bizim korkularımız büyütüyor. İşte bu noktada Türkiye Kamu-Sen’in yöneticilerine büyük görevler düştüğüne inanıyorum. İnsanlara anlatacağız, oturarak çanta sendikacılığı yapmayacağız. İl temsilcim, şube başkanım oda oda gezecek, oturup sendikacılığın teslim olmak olmadığını, doğruları söylemek olduğunu Mehmet Akif’in ifadesiyle sendikacılığın Hakkı tutup kaldırmak olduğunu benim yöneticim çalışanlara bir bir anlatacak. O zaman bu sendika olmayan yapı üye bulamaz bu ülkede. Eğer biz kamu çalışanları olarak birtakım makamların gelip geçici olduğunun farkına varmadan o makamları elde etmek için taviz verirsek, bunların değirmenine su taşırsak elbette bu yapılar Türkiye’de güçlenir. Bu yapıların güçlenmesi neleri beraberinde getirir? Bu yapıların güçlenmesi kamu çalışanlarının zayıflaması demektir. Haklarımızın geriye gitmesi demektir. Kamu çalışanlarının Cumhuriyet tarihi boyunca elde ettikleri kazanımları bir bir kaybetmesi demektir. O nedenle bunların güçlenmesi ve kamu çalışanlarını temsilen masaya oturması abesle iştigaldir.” dedi.
“AKP DEVLET MEMURLUĞUNU ORTADAN KALDIRMAK İSTİYOR”
Çalışma hayatına yönelik tehditleri de değerlendiren Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, AKP iktidarı tarafından devlet memurlarının iş güvencesinin ellerinden alınmaya çalışıldığını söyledi. Koncuk, “ Çalışma hayatına şöyle bir bakalım, nasıl bir çalışma hayatı bekliyor bizi. Bizi, çocuklarımızı, evlatlarımızı nasıl bir çalışma hayatı bekliyor. Akp’li ve-er alenen 10 gün önce Anayasa uzlaşma komisyonu’na teklif verdiler. Anayasa’nın 128. maddesinin değiştirilmesi teklifi, neydi teklif, teklif şu; “Devletin işleri çalışanlar eliyle görülür” şeklinde değiştirilmesini Anayasa’nın 128. maddesinin değiştirilmesini teklif ettiler. 128. maddenin şu anda ki şekli; “Devletin asli ve sürekli işleri devlet memurları ve kamu görevlileri eliyle yürütülür” bu madde devlet memurluğu kavramını Anayasal olarak tanımlayan bir madde. Bu madde bu şekliyle Anayasa’da olduğu müddetçe devlet memurunun iş güvencesini kimse elinden alamaz ama bu madde Akp’li ve-erin teklif ettiği gibi “Devletin işleri çalışanlar eliyle görülür” devlet memur değil de çalışanlar eliyle görülür şekline dönüştürülürse o zaman Devlet memurluğu tamamen ortadan kalkmış olur. Devlet memurluğunun Anayasal dayanağı ortadan kalkıyor. Tabii buna bağlı olarak 657 sayılı devlet memurları kanunu da değişecektir. Zaman zaman Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in 657 sayılı kanun köhne bir kanundur dediğini de görüyorsunuz. Bir kanunun 1850 yılında 1965 yılında yapılması o kanunun köhne olduğu anlamına gelmez. Köhne olmak kafayla, zihniyetle ilgili bir şeydir. O nedenle kanunların da köhne olması zamanla ilgili değil, muhteviyatı ile ilgilidir. Kaldı ki 1965 yılından beridir 657 sayılı devlet memurları kanununda defalarca değişiklik olmuştur. Peki burada dertleri ne, dertleri iş güvencesiz bir çalışan modeli ortaya koymak. Kanuna köhne diyerek o kanunu ortadan kaldıracaklar ve yerine iş güvencesiz bir çalışan modeli koyacaklar. Bakın burası çok önemli, başka şeylerle bunları besliyorlar. Diyorlar ki Türkiye’de Devlet memuru sayısı fazla, geçtiğimiz günlerde Abant’ta yapılan çalıştayda da ifade ettim bu yalanı kim söylüyor dedim. Neye göre, kime göre fazla? Biz Türkiye Kamu-Sen olarak bir çalışma yaptık Finlandiya’da 9 vatandaşa bir memur düşüyor, ABD’de 13 vatandaşa bir devlet memuru düşüyor, Fransa’da 12 vatandaşa bir memur düşüyor, Türkiye’de 29 vatandaşa bir devlet memuru düşüyor. Mesela Şanlıurfa’da 48 vatandaşa bir memur düşüyor, Mardin’de Adana’da 35 vatandaşa, İstanbul’da 46 vatandaşa bir memur düşüyor. Demek ki Türkiye’de Finlandiya ölçeğini esas alırsak devlet memurlarının vatandaşa hizmet edebilmesi için 7 - 8 milyon memura ihtiyaç vardır bugün. Şu anda 2.5 milyon memur var demek ki 2 - 3 katı daha memura ihtiyaç var. Ancak biri çıkıyor devlet memuru sayısı fazla diyor vatandaş buna inanıyor mu, inanıyor. Arkadan Maliye Bakanı çıkıp devlet memurlarına 4+4 verdik bütçe dengeleri alt üst oldu diyor. Bunu duyan vatandaş devletin bütün imkanları devlet memurlarına veriliyor diyor. Tabii vatandaş bir de iş güvencesi var oh diyor ama devlet memurunun iş güvencesi sınırsız bir güvence değildir. Hangi hallerde işten çıkarılacağı çok açıktır 657’de ama öyle anlatılıyor ki, devlet memuru ne yaparsa yapsın asla işten çıkarılamaz gibi bir hava yaratılıyor. Bunlar Türkiye’de devlet memurları ile ilgili olumsuz bir gündem oluşturma gayretleridir. Memur fazla, maaşları fazla, iş güvencesi var gibi açıklamalar. Halbuki, 1996’da devlet memuruna verilen milli gelirden pay yüzde 8.83 bugün 5.6’ya düşmüş ama memur sayısı 1 milyon 900 binden 2 milyon 500 bine çıkmış, buna rağmen milli gelirden payımız düşmüş, yılda birkaç bin memur işten çıkarılıyor, bunlar hiç söylenmiyor. İşte bu gerekçelerle topluma da bunlar anlatılarak Anayasa’nın 128.maddesi değiştirilecek ve önümüze konulacak referandumda.” dedi.
“BAŞKANLIK SİSTEMİ DİKTATÖRLÜĞE GEÇİŞ DEMEKTİR”
Yeni Anayasa çalışmaları çerçevesinde bazı hazırlıkların yapıldığına dikkat çeken Genel Başkanımız İsmail Koncuk, özellikle başkanlık sisteminin Türkiye’yi diktatörlüğe götürecek bir sistem olacağını belirtti. Koncuk, “ Başka neler konulacak referandumda Anayasa uzlaşma komisyonunun bir uzlaşma sağlayamayacağı belli oldu. Anayasa’nın 66. maddesi yani Türklük tanımı değiştirilmek isteniyor. Ne diyor 66. madde “Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür” bu anayasal bir tanımdır. Yani etnik kökeni ne olursa olsun vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür. Bunu bile hazmedemiyorlar çünkü terör örgütüne verilen sözler var. Başka ne değişecek, Başkanlık sistemi geliyor. Başkanlık sisteminin gelmesi beraberinde eyalet sisteminin gelmesi anlamını taşıyor mu, taşıyor. Çünkü Başkanlık sistemi eyalet sistemini öngören bir sistemdir. Çünkü başkanlık sistemi sadece ABD’de başarıyla uygulanan bir sistemdir. Bunun dışında uygulanan tüm ülkelerde yönetim istisnasız diktatörlüğe kaymıştır. Türkiye’de uygulandığı takdirde yönetimin diktatörlüğe kayacağı açıktır. Bakın Türkiye’de kuvvetler ayrılığı ilkesinden bile rahatsızlık duyulduğunu hepimiz görüyoruz. Her ne kadar yargıyı ele geçirseler de yüzde 100 hakim olamamanın rahatsızlığı var. Yasama ellerinde, yürütme ellerinde yargı da büyük bir oranda yürütmenin elinde. Eğer bir ülkede kuvvetler ayrılığı ilkesinden bir rahatsızlık varsa o ülkede diktatörlüğe bir gidiş var demektir. Birde bunu başkanlık sistemiyle desteklerseniz bunun alenen bir diktatörlük olacağı kesindir. “ dedi.
“GENEL BAŞKAN DR. ERSİN ASLAN’ UNUTMADI”
14 Mart Tıp bayramında Geçtiğimiz yıl hastanede uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybeden Dr. Ersin Aslan’ı da unutmayan Genel Başkanımız Türk Sağlık-Sen tarafından yılın doktoru seçilen Aslan’ı bir kez daha rahmetle andı. Koncuk, “14 Mart Tıp bayramını geride bıraktık. Ben Gaziantep’te yaşamını yitiren Doktorumuz Ersin Aslan’ın ailesine tekrar başsağlığı diliyorum, mesai arkadaşlarına ve sağlık çalışanlarına başsağlığı diliyorum. Sağlık çalışanları bu ülkeye bizlere hizmet eden insanlar, herkes onların bu çalışmalarını takdir etmeli. Maalesef bu üzücü olayları sağlık ocaklarında, hastanelerde sık sık yaşar olduk. Türk Sağlık-Sen yılın doktoru olarak Rahmetli Ersin Aslan’ı seçmiş bende hem Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı ve yöneticilerini bu şuurlu davranışlarından dolayı kutluyorum. Ersin Aslan gibi isimleri sağlık çalışanları asla unutmamalıdır ve bu ülkeyi yönetenlerde unutmamalıdır. Geçtiğimiz aylarda İzmir’de Sevilay öğretmen yine böyle bir olay sonrasında hayatını kaybetti. Ben de cenazesine katıldım. Ne yazık ki bu olayları kamu çalışanları yaşıyor. Terör olaylarında 158 öğretmenimiz yaşamını yitirdi, imamlarımız terör olaylarında şehit edildi. Kamu görevlileri hangi hizmet kolunda olursa olsun bu tip şiddet olaylarına maruz kalıyorlar. Ben millete hizmet ederken şehit edilen bütün kamu görevlilerini bir kez daha rahmetle ve minnetle anıyorum, Allah mekanlarını cennet etsin.” Dedi.
Doğru duvarın asla yıkılmayacağını ifade eden Genel Başkan İsmail Koncuk Türkiye Kamu-Sen’in doğru bir duvar olduğunu ve sapasağlam ayakta olduğunu belirtti. Koncuk, İstişare toplantılarının hayırlı ve uğurlu olmasını dileyerek sözlerini noktaladı.
Bölge İstişare toplantılarına, Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, Türk Diyanet Vakıf-Sen Genel Başkanı Nuri Ünal, Türk Yerel Hizmet-Sen Genel Başkanı İlhan Koyuncu, Türk İmar-Sen Genel Başkanı Necati Alsancak, Türk Enerji-Sen Genel Başkanı Celal Karapınar, Türk Tarım Orman-Sen Genel Başkanı Ahmet Demirci, Türk Ulaşım-Sen Genel Başkanı Nazmi Güzel, Türk Kültür Sanat-Sen Genel Başkanı Hasan Hüseyin yılmaz, Türk Emekli-Sen Genel Başkanı Osman Özdemir, Genel merkez yöneticiler, il temsilcileri, şube başkanları ve çok sayıda kamu çalışanı katıldı.
Genel Başkanın Konuşması İçin Tıklayınız