Bütün dünya, okyanus ötesinde ortaya çıkan ve önüne gelen tüm ülke ekonomilerini alt üst eden bir krizle sarsılmaktadır
Bütün dünya, okyanus ötesinde ortaya çıkan ve önüne gelen tüm ülke ekonomilerini alt üst eden bir krizle sarsılmaktadır. İçinde bulunduğumuz durum, 1929 yılında yaşanan en büyük ekonomik krizden daha vahimdir.Kriz etkilediği ülkelerde telafisi uzun yıllar sürecek bir tahribat yaratmaktadır.Ne yazık ki, Türkiye'de bu krizden nasibini almaktadır. Dileğimiz, bu krizi en hafif hasarla atlatabilmektir.
Ülke olarak içinde bulunduğumuz durumu, krizin neresinde olduğumuzu anlayabilmek ve krizden çıkışın ip uçlarını yakalayabilmek için yakın geçmişte ekonomimizde yaşananları kısaca gözden geçirmekte fayda görüyoruz.
2000 ve 2001 yıllarında yaşanan kriz Türkiye'yi cazibe merkezi haline getirdi
Dünya ekonomisi 1998 uzak doğu krizinin ardından hızlı bir büyüme trendine girmiştir. 2000-2001 yıllarındaki krizlere rağmen, Türkiye de bu büyümeden nasibini almıştır.Özellikle 2001 yılından sonra ortaya çıkan durum, gelişmekte olan ülkeler için birçok fırsatları da içinde barındırmaktaydı. Türkiye'de kısa zaman içinde görülen iki büyük ekonomik kriz, borsanın dibe vurmasına, faizlerin fırlamasına, mal ve hizmet fiyatlarının ise uluslar arası piyasalara göre ucuzlamasına neden olmuştu. Bu arada döviz fiyatlarının son derece yüksek olması, Türk mallarının fiyatının düşük kalmasına yol açmış ve yabancı yatırımcı açısından Türkiye'yi bir cazibe merkezi haline getirmişti.
Türkiye Kamu-Sen yıllar önce uyardı: Krizi yönetmek kadar küresel büyümeyi yönetmek de önemlidir!
Türkiye Kamu-Sen, 2003 yılında ekonomideki gelişmeleri görmüş; sürdürülebilir bir büyüme sağlanması, sosyal adaletin gelişmesi ve yaşanan ekonomik iyileşmenin toplumun tüm kesimlerine yansıtılmasının, bu büyümenin iyi yönetilmesi ile mümkün olduğunu belirtmişti. Konfederasyonumuz krizi yönetmek kadar, kriz sonrasını yönetmenin de önemli olduğunu ısrarla vurgulamıştı. Kriz döneminde yönetimde bulunmayan mevcut iktidar, yakalanan olumlu havanın değerini bilememiş ve bunun bir sonu olacağını da hesap edememiştir.Bu nedenle Türkiye Kamu-Sen, dünyadaki ekonomik büyümenin bir gün sonuna gelineceğini, ülkemizin böyle bir durumdan olumsuz etkilenmemesi için yapısal tedbirlerin alınması gerektiğini, ekonomik tercihlerin toplumun belli kesimi için değil, reel kesimi için kullanılmasının ülkemizin büyümesini kalıcı hale getireceğini vurgulamıştı.
Bazı kesimler, Türkiye Kamu-Sen'in uyarılarını anlamakta güçlük çekti
Ne yazık ki, o dönemde son derece iyi niyetle yaptığımız uyarılar, bazı kesimler tarafından kriz çığırtkanlığı olarak nitelendirilmiştir.Siyasi iradenin ekonomiyi milletimiz ve devletimiz lehine yönetmek yerine, ülkeyi küresel gelişmelerin akışına bırakması sonucunda, Ülkemizin ekonomisi büyürken bile yüksek borçlanma içine girilmiş, Faiz seviyeleri enflasyonun yaklaşık üç kat üzerinde seyretmiş, İthalatın kontrolsüz yükselişi sonucunda cari açık tehlikeli boyutlara ulaşmış, Yeni yatırım yapmak yerine, elimizdeki verimli kuruluşlar ve limanlar özelleştirilmiş, İstihdam artışı arzu edilen ölçüye getirilememiş, işsizlik artmış, Ücretler reel olarak azalmıştır.
Kısacası 2001 yılından beri Türkiye ekonomisi dışardan gelen sıcak para etkisi ile büyümüş, bu kaynak toplumumuzun tüm katmanlarına adil bir şekilde dağıtılamamıştır. Değirmeni döndüren suyun kaynağına inmek yerine, kolay olan yol seçilmiş, para akışının sürekli olacağı zannedilmiştir. Kolay yol, yüksek faize akın eden sıcak paraya, özelleştirme gelirlerinin eklenmesi ile sağlanan kaynağın sistemin çarklarını çevirmekte kullanılması olmuştur. Böyle bir durumda ülkemiz tam anlamıyla dışa bağımlı bir hale getirilmiştir. Nitekim 2006 yılında Türkiye Kamu-Sen, dünyada ekonomik bir krizin patlak vermesi ihtimalinin çok büyük olduğunu, böyle bir krizin etkisinin bir tsunami gibi Türkiye'yi etkileyeceğini söylemiş ve önlem alınması için yetkilileri uyarmıştır.
Büyük kriz bu değil, kapıda bekliyor
ABD'de ortaya çıkan mortgage krizinin dalgaları önce ABD bankalarını vurmuştur. Şimdi ise dünyanın en büyük ithalatçısı olan ABD piyasalarını, ardından da Avrupa bankalarından başlayarak tüm dünyayı vurmaktadır.ABD, içine düştüğü bu durumdan çıkabilmek için bir çok bankayı devlet kontrolüne alarak batmaktan kurtarmaya, faiz indirimleri ve vergi kolaylıkları sağlayarak vatandaşlarını ekonomik buhrandan uzak tutmaya çalışmaktadır. Ayrıca 850 milyar dolarlık bir kurtarma paketi kabul edilmiş, bu yolda toplam ayrılan ödenek 2 trilyon dolara yaklaşmıştır. ABD'nin bu çabalarının maliyeti GSMH'sının %15'inden daha fazladır. Krizin ABD ve AB'deki boyutu şu anda 3,5 trilyon doları bulmuştur. Ancak gerçek boyutu ise tahmin bile edilememektedir.Krizin reel sektöre ve hedge fonlarına yayılma ihtimali, asıl tehlikenin önümüzdeki dönemde ortaya çıkacağını göstermektedir.
Türkiye'de hiçbir ciddi önlem alınamamıştır
Tüm dünya, ekonomik krizi gündemin odağına oturtmuş, çıkış yollarını aramakta, çözüm önerileri üretmektedir.AB ülkelerinde de benzer çabalar sergilenmekte, bankalar kamulaştırılmakta, bankalardaki mevduata sınırsız güvence getirilmektedir. Ekonomik kriz yavaş yavaş ülkemizi etkilemeye başlamışken, görünen gelecekte yaşayacağımız en büyük risk daha yüksek reel faizler, daha fazla cari açık ve daha fazla borçlanma olacaktır. Ülkemiz, bir kriz anında en az 100 milyar dolar kaybedecektir. Bu miktarda bir parayı kaybetmeye ne devletimizin ne de milletimizin tahammülü yoktur. Şimdiden hazırlanacak çok daha düşük bütçeli ekonomik paketlerle bu krizden en az zararla çıkmamız mümkündür.
Klasik liberal anlayış, kendini sorgulamak zorundadır
Ancak öncelikli olarak, ekonomik ve sosyal politikalar yeniden gözden geçirilmeli, yıllardır dünyada ve ülkemizde yapılan hatalar bir daha tekrarlanmamak üzere terk edilmelidir.Klasik liberal anlayışın, her türlü soysal ve insani olguyu hiçe sayan, maksimum kar elde etme mücadelesinin dünyayı uçurumun kenarına getirdiği görülmelidir.Bu nedenle bilinen liberal politikalar, mutlak surette gözden geçirilmeli, yeni bir anlayış geliştirilmelidir.Özünde milli ekonomik değerlerine sahip çıkan, vatandaşlarının refahını ekonomik politikalarının odağına oturtan, devletin ekonomik alanda daha etkin olduğu bir anlayışın benimsenmesi hepimizin arzusudur.
KRİZDEN ÇIKIŞIN REÇETESİ; TOPYEKÜN EKONOMİK SEFERBERLİKTİR
Türkiye Kamu-Sen ülkemizin, dünyada yaşanan ekonomik yıkımdan en az zararla çıkması için herkese görevler düştüğüne inanmaktadır. Sürdürülebilir bir büyüme sağlanması, bugün ve gelecekte bir daha ekonomik sorunlarla karşılaşılmaması için önerilerimiz, toplumumuzun her kesimini içermektedir. Krizden çıkışın reçetesi ise bilinçte ve eylemde topyekün ekonomik seferberliktir. Yeni oluşturulacak ekonomik anlayış çerçevesinde geliştirdiğimiz ve ortak toplumsal mutabakatla hayata geçirilmesini istediğimiz önlemlerimiz ise kısaca şu şekildedir:Hükümetin yapması gerekenler: Özellikle dar ve sabit gelirlilerinin alım güçlerinin yükseltilmesi, gelirlerinin reel olarak artırılması ve bu yolla piyasaların durgunluğa girmesinin önlenmesi, Halkbankası ve Ziraat Bankası'nın özelleştirilmesinden derhal vazgeçilmesi, Çiftçiler ve KOBİ'ler için Halkbank ve Ziraat Bankası tarafından yıllık enflasyon oranını geçmeyecek oranlarla kolay kredi sağlanması, Faiz oranlarının indirilmesi, Uluslar arası piyasalarda petrolün varil fiyatı 150 dolardan, 70 dolar seviyelerine inmesine rağmen Türkiye'de fiyatlar sürekli artmaktadır. Benzin, mazot ve doğalgaz fiyatlarında en az %20 oranında indirim yapılarak üretim maliyetlerinin azaltılması, İstihdam, yatırım ve sosyal politikaların yeniden gözden geçirilmesi, yatırımların artırılması, sosyal devlet anlayışının güçlendirilerek ekonomik dalgalanmalara daha dirençli bir toplum oluşturulması, IMF prangasından kurtularak, milli politikalar geliştirilmesi, IMF tarafından dayatılan kanunların yarattığı tahribatın telafi edilmesi, Özelleştirme uygulamalarına son verilerek ABD ve AB'de olduğu gibi ülkemizde de devletin ekonomi üzerindeki denetleyici ve düzenleyici rolünün artırılması, Ülkemizin yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip çıkılarak, talan edilmesinin önüne geçilmesi, Denetim, eğitim ve ceza mekanizmalarının daha da etkin hale getirilmesi ile kayıtdışı ekonominin kayıt altına alınması için yoğun çaba sarf edilmesi, bir defaya mahsus olarak ve son kez yapılacak vergi ve prim oranlarındaki indirim ve teşviklerle ekonominin kayıt altına alınması, Devletin kaynaklarının verimsiz, etkisiz ve haksız tüketilmesinin önüne geçmek için yolsuzluğa karşı kesin önlemler alınması, kaynak israfının önlenmesi,Ülke çapında başlatılacak kampanya ile ülkemizde üretilen malların tüketilmesi için bilinçli bir toplum oluşturulması, Ekonomik ve Sosyal Konsey'in acilen toplantıya çağırılarak yapılacak çalışmalarda toplumsal konsensüs inşa edilmesi.
Sanayici, esnaf ve küçük işletme sahiplerinin yapması gerekenler
Kayıtdışına son verilmesi için her türlü çabanın gösterilmesi, vergilerin ve çalışanların sosyal güvenlik primlerinin tam ve zamanında ödenmesi, Maksimum kar, minimum maliyet anlayışından vazgeçilmesi, Kaliteli üretim yapılması, Yolsuzluğa karşı sıfır tolerans gösterilerek, her türlü yolsuzluğun önlenmesi için vatandaşlık görevinin tam olarak yerine getirilmesi, Kasalarda ve banka hesaplarında döviz cinsinden para bulundurmak yerine TL bulundurulması, yurt içinde yapılacak her türlü işlemin TL cinsinden para karşılığında yapılması,. Türkiye'de üretim yapmaya özen gösterilmesi. Diğer kesimlerin yapması gerekenler; Yolsuzluğa ve kayıtdışına karşı tavizsiz tutum sergilenmesi, İsrafın önlenmesi için aşırı lüks tüketimden kaçınılması, Yerli malı tüketilmesi, Tasarrufların yastık altında değil, finans kuruluşlarında değerlendirilerek, atıl paranın piyasalara dönmesinin sağlanması, Cüzdanda ve banka hesaplarında döviz cinsinden para bulundurmak yerine TL bulundurulması.
Fırsat kaçtı, tedbir alalım
Fırsat, 2002-2008 arasındaki 6 yıllık süreçti ve ne yazık ki elden uçup gitti. Fırsatları değerlendirme başarısı gösterilememiştir. En azından tedbir alma basireti gösterilmelidir.Öncelikli olarak "ekonomide olağan üstü hal" ilan edilmelidir. Vakit geçirmeden, çok geniş kapsamlı, toplumun tüm kesimlerini içine alan bir platform oluşturulmalı, gerçekçi ve radikal kararlarla krizden çıkışın yolları aranmalıdır. İşçi, memur, emekli, çiftçi, işveren, bürokrat, siyasetçi, ev hanımı, çalışan, çalışmayan her kesimin temsilcilerinin katılımı ile sorunlar ve çözümler üzerinde tartışılması, alınan kararların ortak bir mutabakat halinde eylem planı olarak kabul edilmesi ve siyasi irade tarafından derhal uygulamaya konulması bir zorunluluktur. Dünyanın içinde bulunduğu ve çok yakın bir gelecekte Türkiye'yi de içine alacak olan bu girdap, birkaç basın açıklamasıyla piyasalara moral aşılayarak geçiştirilecek bir sorundan çok daha ciddi ve büyüktür. Türkiye Kamu-Sen, kapımızdaki ekonomik buhranın mümkün olan en az zararla atlatılması için yapılacak her türlü çalışmaya destek vermeye hazırdır.Amacımız karamsarlık yaratmak değil, gerekli önlemlerin alınabilmesi için gerçekleri ortaya koymaktır. Bizler, ülkemizin geleceğinin kararmaması, kaynaklarımızın talan edilmemesi için; mutlu, huzurlu ve güvenli bir gelecek için üzerimize düşen her türlü görevi yerine getirmeye hazırız. Yetkililerden önerilerimizi dikkate almalarını bekliyor, hepinize saygılar sunuyoruz.