FİŞLEMEYİ TÜRK MİLLETİ YAPACAK
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız, ekonomik verileri düzenlenen bir basın toplantısı ile değerlendirdi
FİŞLEMEYİ TÜRK MİLLETİ YAPACAK
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız, ekonomik verileri düzenlenen bir basın toplantısı ile değerlendirdi. 2003 yılında memurlar ortalama kazançlarının % 62'sini yalnızca gıda için ve % 33'ünü barınma için harcamak zorunda kaldığını belirten Akyıldız, kamu çalışanlarının ulaşım, giyim, ısınma, eğitim, sağlık, haberleşme gibi zorunlu ihtiyaçları için ise kazançlarının yalnızca % 5'i kadar yani 30 milyon TL. ile yetinmek zorunda kaldığını söyledi.
Avrupa ülkeleri ile Türkiye'deki memurların durumlarını karşılaştıran Akyıldız, Türkiye'de 2003 yılında enflasyon karşısında % 10,3 azalan maaşlarıyla memurların, kazançlarının % 62'sini gıda harcamalarına ayırırken, Finlandiya'da bu oran % 21, Fransa'da % 22,8, Hollanda'da % 15,7, İsveç'de % 20, Lüksemburg'da ise sadece % 10'u olduğunu kaydetti. 2003 yılında yaşanan gelişmeler sonucunda hükümetin memurların %37'sini açlık sınırının, % 94'ünü de yoksulluk sınırının altında ücretle çalışmak zorunda bıraktığını anlatan Akyıldız, hükümete seslendi ve "Gördük ki; Yatırım yapmadınız! İstihdam sağlamadınız ! Emekliye, dula, yetime, işçiye,memura vermediniz! Peki 57 milyar doları ne yaptınız? nerelere ve kimlere verdiniz? Bunu; işçiye, memura, esnafa, çiftçiye, yani en çok üreten, buna karşılık pastadan en az payı alanlara açıklamak zorundasınız. Aksi taktirde; gerçek anlamda fişlemeyi, vereceğiniz her sınavda Türk milleti bizzat kendisi yapacaktır" dedi.
Akyıldız'ın basın toplantısındaki konuşma metni şöyle:
Bilindiği gibi 2001 yılı başında, tarihin en derin ekonomik krizini yaşadık. Krizin büyüklüğü, ekonomiyi öylesine etkiledi ki; bütün ekonomik rakamlar bozuldu ve enflasyon yükseldi. Dolar kurunda yaşanan devalüasyon da GSMH ve milli gelir rakamlarını oldukça aşağılara çekti. Türkiye büyük bir durgunluk ve küçülme sürecine girdi. 2002 yılında alınan tedbirler sonucunda, 2001 yılında yaşanan bozulma ve küçülme, tersine bir seyir izlemeye başladı ve ekonomide de ciddi iyileşmeleri beraberinde getirdi.
2001'de yaşanan krizin ardından, 2002 yılında gelen düzelme ise krizden çıkılmaya başlandığının ilk işaretleriydi. Bu nedenle 2003 yılının ekonomik verilerini incelerken 2002'nin trendini görmezden gelmek ve 2002 yılındaki gelişmeleri göz ardı etmek, ekonominin gerçeklerine karşı çıkmak olacaktır. Çünkü 2003 yılındaki göreceli iyileşme, 2002'deki nispi düzelmenin devamı ve 2003'e yansımalarının da etkisiyle ortaya çıkmıştır. Estirilen iyimser havaya rağmen, 2003 yılında GSMH ve enflasyon rakamları dışında hiçbir veri 1999 ve 2000 yılı rakamlarına ulaşamamıştır. Hatta sosyal boyutta 2002 rakamlarının bile altında kalmıştır. Yatırımlar, personel harcamalarının GSMH'ya oranı, ücret artışlarının enflasyona oranı, dolaylı vergilerin, toplam vergi gelirleri içindeki payının artması, kamuda istihdam payının azalması, istihdam ve işsizlik konularında yaşanan olumsuz gelişmeler gibi pek çok göstergeye göre Türk halkı; 2003 yılı boyunca, 2002'den bile daha zor şartlarda yaşamak zorunda kalmıştır.
2003 yılında enflasyon, GSMH ve milli gelir konusunda bazı iyileşmeler görülse de; bu iyileşmeler, daha fazla işsizlik, dar gelirli, küçük esnaf, çiftçi, memur, işçi ve istihdam sağlayan üreticinin üstüne bir karabasan gibi çöken vergi artışlarını, dolaylı vergileri ve ek vergileri de beraberinde getirmiştir. Yatırımlardaki daralma, tarihin en büyük borçlanması, bütçe açıklarındaki artış, enflasyon karşısında ezilen emekli, dul, işçi ve memur, gelir dağılımındaki adaletsizlik neticesinde artan terör olayları ve suçlar ile toplumda baş gösteren güvensizlik ve çözülme, bir anlamda 2003 yılında yaşanan, ancak hiçbir dar gelirlinin hissedemediği büyümenin de bedeli olmuştur.
Gelinen süreçte sayın Başbakan'ın meydanlarda çizdiği tablonun tam aksine bir gelişme yaşanmış, gelir dağılımının dengesizliği nedeniyle hayatını zor şartlar altında sürdürmeye çalışan işçisi, memuru, çiftçisi kısacası bütün dar gelirli gruplar, uyarıda bulundukları Başbakan'dan her seferinde azar işitmekten kurtulamamışlardır.
Büyük bir krizden çıkılırken göreceli bir büyüme yaşanması doğaldır. Ancak hükümet; IMF'nin hiçbir sosyal tarafı olmayan politikalarını aynen uygulayarak ne 2001 yılındaki krizin nedenlerini yok edebilmiş, ne de vatandaş üzerinde krizin etkilerini ortadan kaldırabilmiştir. Borçlanma, tüketim ve ithalattaki artış ne ekonomik anlamda ne de ticari anlamda bir başarı olarak kabul edilemez. Üstelik bu orandaki dış ticaret açığı ve borçlanmayla, Amerika'nın düşük dolar kuru politikasından vaz geçmesiyle, dolar kurunda oluşacak muhtemel bir ani artış sonucunda ülkemizin yeni bir krize girmeyeceğini hiç kimse iddia edemez. Yatırım harcamalarının kısıldığı, vergi oranlarının, dolaylı vergilerin ve istihdamdan alınan vergilerin sürekli artırıldığı bir ortamda her şey yolunda gitse bile gelir dağılımı konusunda bozukluklar yaşanılması kaçınılmazdır.
Bunun yanında; yatırım yapan, istihdam sağlayan ve üretim yaparak kar elde edenlerden alınan vergi, adeta bir ceza niteliğinde iken; faiz ve rant gelirleri üzerinden alınan vergi yok denecek kadar azdır. 14.08.2001 ihraç tarihli hazine bonosundan 800.000.000.000 TL. faiz geliri elde eden bir kişinin devlete ödediği vergi 6.209.500.000 TL. iken, ticari faaliyet karı 800.000.000.000 TL. olan bir kişi 342.386.000.000 TL. vergi ödemektedir.
Yukarıdaki örnek uygulanan vergi politikalarının, sermaye sahiplerinin, yatırım yapmak yerine devlete borç vererek faiz geliri elde ettiğini ve rant ekonomisini teşvik ettiğini çarpıcı bir şekilde açıklamaktadır. Böyle bir ortamda, gerek istihdam üzerinden, gerekse kazanç gelirlerinden alınan vergi yoluyla özel sektör yatırımları engellenirken, devlet de kamunun ekonomideki payını küçülterek yatırım harcamalarını kısmakta ve yeni istihdam imkanları yaratılamamaktadır. Bunun sonucunda artan işsizlik; ücret ve vergi politikaları yoluyla oluşan gelir dağılımı adaletsizliği ve GSMH'dan hak ettiğini alamayan, yoksul bir toplum oluşturulmaktadır.
Evine ekmeğini götüremeyen, ailesinin geçimini sağlayamayan vatandaş da önce ekonomik çıkarlarını düşünmekte, ahlaki ve manevi değerler yavaş yavaş toplumda ikincil unsur olarak geri plana atılmaktadır. Ekonomik açıdan zaten çökmüş olan toplum, bu kez ikinci ve daha ağır bir darbe ile manen de çökmekte ve kolay yoldan para kazanma, şöhret olma gibi hayallerle yaşayan, çalışarak kazanmak yerine çalarak kazanma peşinde koşan bir toplum yaratılmaktadır. Sonuç; suç oranlarının arttığı, her türlü ahlaksızlığın erdem gibi görüldüğü, sevgi, saygı ve hoş görünün yok olduğu, toplumsal güvensizliğin baş gösterdiği, toplumsal bir cinnete doğru sürükleniştir.
2000 yılına değin % 60'ların altına inmeyen enflasyon rakamları 2000 yılında TÜFE'de % 39 TEFE'de % 32,7 olarak gerçekleşmesine rağmen, 2001 krizi ile tekrar TÜFE % 68,5, TEFE ise % 88 seviyesine yükselmiştir. 2002 yılında uygulanan program neticesinde TÜFE
% 29,7'ye TEFE ise % 30.8'e kadar gerileyerek son yılların en düşük seviyesine gelmişti.
2003 yılında ise bu iyileşmenin devamı gelmiş ve TÜFE 12 aylık ortalamalara göre % 25,3'e, TEFE'de % 25,6'ya düşmüştür. Buna paralel olarak 2002 yılında % 54,1 olan iç borçlanma faizleri 2003 yılında % 41,4'e gerilemiş ve bütçede faiz ödemeleri 2003 yılı başında öngörülen rakama göre 4.581 milyar dolar daha az gerçekleşmiştir.
Enflasyon rakamlarında ve faizlerde yaşan bu düşüşe rağmen, 2002 yılına göre buğday % 54,4, makarna % 46, damacana su % 50, benzin % 37, motorin % 44, beyaz peynir % 32 ve otoyol ücretleri ise % 66 oranında yükselmiş ve ana tüketim mallarındaki artış belirlenen enflasyonun 2 kat üzerinde gerçekleşmiştir.
2003 yılında tarımsal girdi fiyatlarında da ortalama % 40 dolayında bir enflasyon yaşanmıştır. Bu yüksek oranlı artış, çiftçimizin enflasyon rakamlarının üzerinde maliyet harcamasına neden olmuş ve Türk çiftçisini olumsuz yönde etkilemiştir.
2003 yılında görülen kısmi düzelmenin bir etkisi olarak kişi başına düşen milli gelir 2.608 dolardan 3.382 dolara yükselmiştir. Ancak dünya ülkelerinin toplam GSMH büyüklüğü ile kıyaslandığında 2003'te ulaşılan 239 milyar dolar'lık GSMH rakamının komik kaldığı ve kişi başına düşen milli gelirin, ne pahasına olursa olsun girmeye çalıştığımız AB ülkelerinin 8'de 1'i kadar olduğu görülecektir.
ABD'de 10 trilyon 143 milyar dolar olan GSMH, Japonya'da 4 trilyon 164 milyar dolar, Almanya'da 1 trilyon 846 milyar dolar, İtalya'da 1 trilyon 88 milyar dolar iken Türkiye'de 239 milyar dolardır.
Kişi başına düşen milli gelir Lüksemburg'da 36.400 dolar, Danimarka'da 25.500 dolar, Fransa'da 24.400 dolar, Almanya'da 23.400 dolar iken Türkiye'de 3.382 dolardır.
2001 yılında iç borçlar 99,6 milyar dolar, dış borçlar ise 113,8 milyar dolar olarak belirlenmiştir. Toplam borçların GSMH'ya oranı % 144,04 olmuştur.
2002 yılında 99,5 milyar dolar iç borç, 131,4 milyar dolar dış borç rakamlarına ulaşılmış ve toplam borçların GSMH'ya oranı % 128,3'e gerilemiştir. 2003 yılında ise iç borçlar 129,9 milyar dolar'a, dış borçlar 146 milyar dolar'a yükselmiştir. Toplam borçların GSMH'ya oranı ise % 154,4 olarak gerçekleşmiştir.
2001 yılı içinde toplam 36,4 milyar dolar borçlanan devlet, 2002 yılında 17,4 milyar dolar borçlanmışken, bu rakam 2003 yılında 45 milyar dolar'a yükselmiştir. Bu rakam, bugüne kadar bir yılda borçlanılan en yüksek değerdir.
Buna bağlı olarak da Türkiye'de kişi başına düşen toplam borç 2001 yılında 3.112 dolar iken; 2002 yılında 3.317 dolara, 2003 yılında ise 3.902 dolara ulaşmıştır. Başka bir deyimle 2003 yılında kişi başına 585 dolar daha borçlanılmıştır.
2001 yılında toplam ihracat 31,3 milyar dolar, ithalat 41,3 milyar dolar, dış ticaret açığı ise 10 milyar dolar olarak gerçekleşmişti.
2002 yılında ihracat 36 milyar dolara, ithalat 51,5 milyar dolara, dış ticaret açığı ise 15,4 milyar dolara ulaşmıştı. 2003'de ise ihracat 46,8 milyar dolar, ithalat ise 68,7 milyar dolar oldu. Artan ithalat neticesinde dış ticaret açığı da 21,8 milyar dolara yükseldi.
İhracatın ithalatı karşılama oranı 2001 yılında % 75,7, 2002'de
% 69,9 iken 2003 yılında % 68,2'ye gerilemiştir.
Vergi gelirleri 2001 yılında 39,7 katrilyon TL. iken; 2002 yılında 59,6 katrilyon TL. olmuştur. 2003 yılında vergiler % 38,5'lik bir artışla 84,5 katrilyon TL.'ye ulaşmıştır.
2003 yılında emlak vergisi artışı % 29,5, motorlu taşıtlar vergisi artışı % 59, ortalama vergi artışı % 38,5 olmuşken; 12 aylık ortalamalara göre TÜFE artışı ise % 25,3 olarak tahmin edilmiştir. Bu durumda vergilere reel olarak % 13,2 oranında artış yapılmıştır. Bu oran bütçeye fazladan 7,455 milyar dolar kaynak sağlamıştır.
Çalışanlar üzerinden alınan vergiler Türkiye'de % 42,2 oranında iken Fransa'da % 39,4, Finlandiya'da % 38,8, Almanya'da % 32,6, Japonya'da % 20,4, ABD'de % 19,4, İngiltere'de % 17,8, İzlanda'da % 2,8 oranındadır.
Borçlanma faizlerinin düşmesinden sağlanan kaynak ile vergi gelirlerinin reel olarak artması sonucu ortaya çıkan kaynağa rağmen hükümet 2003 yılında yatırım dahi yapmamış ve 2001 yılında GSMH'nın % 2,35'ine, 2002 yılında % 2,52'sine denk gelen yatırım harcamaları, 2003 yılında GSMH'nın % 1,99'una değin gerilemiştir.
Hiçbir vatandaşın hissetmediği büyüme 2003 yılında 2 milyon 400 bin işsiz uğruna gerçekleştirilebilmiştir.
Bunun yanında, sürekli fazla olarak görülen ve her fırsatta ülkemizin yaşadığı sorunların temel müsebbibi gibi gösterilen kamu çalışanlarının da sayısı azaltılmaya çalışılmaktadır. Oysa OECD ülkelerinde işgücü içinde kamu payının en düşük olduğu ülkelerden biri de Türkiye'dir. Finlandiya'da her 100 kişiye 10, Fransa'da 8, ABD'de 7, Almanya'da 5, İtalya'da 4 memur düşerken Türkiye'de 100 kişiye yalnızca 3 memur düşmekte ve bu sayıdaki memur bile günah keçisi olarak gösterilip, bir yandan daha kaliteli, daha hızlı ve özverili hizmet talep edilirken diğer yandan da kamu yönetiminde değişiklik yaparak kamu çalışanlarının sayısı 650-700 bine indirilmeye çalışılmaktadır.
Avrupa ile kıyaslandığında sayıları bu denli az olan kamu çalışanları 2003 yılında hak ettiğini alamamak sorunuyla da karşı karşıya kalmış ve personele ayrılan ödenek 2001 yılında GSMH içinde % 8,62, 2002'de % 8,44 iken 2003 yılında % 8,39'a kadar gerilemiştir.
Memur maaşları 2003 yılında yapılan % 14,95'lik artışla ortalama 610 milyon TL. olmuştur.
2002 yılında memur maaşlarına yapılan % 53,3 artış ortalama ücretlerde % 8,3 oranında reel bir artış sağlamış ve 2001 krizinin olumsuz etkilerini azda olsa gidermiştir. Oysa her şeyin iyiye gittiği söylenen 2003 yılında memur maaşlarına yapılan % 14,95'lik artış, 2002 yılının olumlu etkisini de elimizden aldı ve memur maaşları reel olarak % 10,35 oranında gerilemiştir.
Aynı zamanda ekonomideki iyileşme SSK ve Bağ-Kur emeklisine de yansımadı ve emekli maaşları da 2003 yılında reel olarak % 9,9 oranında azalmıştır.
2003'te asgari ücretlere yapılan % 22'lik artış da enflasyon ortalamasının % 3,3 altında kaldı.
Lüksemburg'da memurlar ortalama aylık 4.400 Euro, Hollanda'da 2.464 Euro, Finlandiya'da ise 2.164 Euro alıyorlar. Oysa 2003 yılında Türkiye'de ortalama memur maaşı 366 Euro olarak belirlendi ve ortalama memur maaşının 435 Euro olduğu Macaristan ve 513 Euro olan Polonya'nın gerisinde kaldı.
Sonuç olarak; 2003 yılında memurlar ortalama kazançlarının % 62'sini yalnızca gıda için ve % 33'ünü barınma için harcamak zorunda kalmıştır. Ulaşım, giyim, ısınma, eğitim, sağlık, haberleşme gibi zorunlu ihtiyaçları için ise kazançlarının yalnızca % 5'i kadar yani 30 milyon TL. ile yetinmek zorunda kalmıştır.
2003 yılında enflasyon karşısında % 10,3 azalan maaşlarıyla memurlar, Türkiye'de kazançlarının % 62'sini gıda harcamalarına ayırırken, Finlandiya'da bu oran % 21, Fransa'da % 22,8, Hollanda'da % 15,7, İsveç'de % 20, Lüksemburg'da ise sadece % 10'dur.
2003 yılında yaşanan gelişmeler sonucunda hükümet Türkiye'de memurların %37'sini açlık sınırının, % 94'ünü de yoksulluk sınırının altında ücretle çalışmak zorunda bırakmıştır.
2003 yılında yaşanan ekonomik iyileşme, 2 milyon 400 bin işsiz, yüksek oranlı borçlanma, çiftçi, memur, işçi ve emeklilerin daha zor şartlarda yaşamak zorunda bırakılması ile sağlanabilmiş ve milli gelir pastası mutlu azınlığa hediye edilmiştir. 2003 yılı milli gelirinin
% 71'ini yüksek gelirli grup alırken yaklaşık 42 milyon insanımız, milli gelirin yalnızca % 29'unu paylaşmak zorunda kalmıştır.
Buna göre asgari ücretle geçinen aile bireyleri yılda milli gelirden 454 dolar pay alırken, en düşük ücretli memur ailesinin fert başına yıllık geliri 860 dolar, ortalama ücret alan memur ailesinin fert başına yıllık geliri ise 1.225 dolarda kalmıştır. Oysa 2003 yılında fert başına ortalama milli gelir 3.382 dolar olarak gerçekleşmiştir. Aradaki bu büyük farka rağmen 2003 yılında ücretler konusunda hiçbir olumlu gelişme olmamıştır.
2003 yılında kişi başına düşen milli gelir 774 dolar artmış ancak bu artış, dar gelirli, emekli ve ücretliye yansımamıştır. Milli gelirdeki 774 dolar'lık artıştan, ortalama ücret alan memur ailesine yalnızca 158 dolar'lık bir pay düşmüş ve arada 616 dolar gibi büyük bir uçurum oluşmuştur.
Milli gelirde yaşanan artışa rağmen düşük gelirli grup en fazla yıllık 1.040 dolar, orta gelirli grup 2.530 dolar'la yetinmek zorunda kalmıştır. Yüksek gelirli grup ise yıllık fert başına 8.497 dolar elde etmiştir.
Milli gelirin artmasına ve enflasyonun düşmesine rağmen ise gelir dağılımında yaşanan adaletsizlik, toplumda asayişin bozulmasına ve suç oranlarının artmasına yol açmaktadır. Öyle ki; polis de her geçen gün yüksek oranda işlenen suçların faillerini bulmakta zorlanmaktadır.
2003 yılında yaşanan gelir dağılımındaki adaletsizlik sonucunda 2003 yılı ilk 8 ayı ortalamalarına göre, işlenen adi suçlarda 2002 yılına göre % 14'lük bir artış olurken, hırsızlık meslek haline gelmiş ve 2003 yılında 119.663 hırsızlık vakasıyla karşılaşılmıştır.
Toplumsal uzlaşma ve barışın sağlanamaması sonucunda da 2003 yılında yaşanan 2.008 terör olayı, 2002 yılındaki 1.123 sayısını neredeyse 2'ye katlamış ve 1997-1998 yılı rakamlarını bile geride bırakmıştır.
2003 yılında yaşanan ekonomik gelişmelere kısaca baktığımızda toplam 45 milyar dolar borçlanıldığı görülmektedir. Yaşanan faiz düşüşlerinin bütçeye kazandırdığı ek kaynak 4 milyar 581 milyon dolar dolayındadır. Enflasyon rakamlarının üstünde yapılan vergi artışları da reel olarak 7 milyar 455 milyon dolar olarak karşımıza çıkmaktadır. 2003 yılı ekonomik rakamlarına fazladan eklenen tutar 57 milyar dolar olmuştur.
Buradan hükümete sesleniyoruz;
Gördük ki;
Yatırım yapmadınız!
İstihdam sağlamadınız !
Emekliye, dula, yetime, işçiye,memura vermediniz!
Peki 57 milyar doları ne yaptınız? nerelere ve kimlere verdiniz? Bunu; işçiye, memura, esnafa, çiftçiye, yani en çok üreten, buna karşılık pastadan en az payı alanlara açıklamak zorundasınız. Aksi taktirde; gerçek anlamda fişlemeyi, vereceğiniz her sınavda Türk milleti bizzat kendisi yapacaktır