Türk Eğitim-Sen’in 4 grup halinde yapacağı “Türkiye’nin Sendikası Eğitim ve İstişare Toplantıları”nın birincisi 27 şubenin katılımıyla 26-29 Kasım 2015 tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirildi" />
Türk Eğitim-Sen’in 4 grup halinde yapacağı “Türkiye’nin Sendikası Eğitim ve İstişare Toplantıları”nın birincisi 27 şubenin katılımıyla 26-29 Kasım 2015 tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirildi
Türk Eğitim-Sen’in 4 grup halinde yapacağı “Türkiye’nin Sendikası Eğitim ve İstişare Toplantıları”nın birincisi 27 şubenin katılımıyla 26-29 Kasım 2015 tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirildi. Toplantıya Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri, İlksan Yönetim Kurulu Başkanı Tuncer Yılmaz, Şube Başkanları, Şube Yönetim Kurulu Üyeleri ve İlçe Temsilcileri katıldı.
İLKSAN’ın yönetimini ele geçiremedikleri için, ‘bu kurumu nasıl yıkarız?’ hesabını yapmaktalar. İLKSAN’a üyeliğin isteğe bağlı olmasına itirazımız olmaz ama İLKSAN’a zarar verdiğinizde, bunun zararını görecek kişi ne Tuncer Yılmaz’dır ne de bir başkasıdır; zararını görecek olan İLKSAN’ın 262 bin üyesidir.
Toplantıda bir konuşma yapan Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk şunları kaydetti: “İLKSAN yönetimini tebrik ediyorum. Çünkü bu devirde işini doğru düzgün yapabilen insanlar bulmak kolay değil. İLKSAN 1996 yılından bu yana gerçek anlamda çok güzel yönetilmektedir. 2007 yılından itibaren de İLKSAN Başkanı Sayın Tuncer Yılmaz ve yönetim kurulu üyeleri sayesinde çok daha güzel başarılar elde edebilen bir kuruluş haline geldi. İLKSAN’a zorunlu üyelik ile ilgili bazı eleştiriler oluyor. Türk Eğitim-Sen olarak, zorunluğu üyeliği hiçbir zaman savunmadık. 2012 yılında Eğitim-Bir-Sen tarafından toplu sözleşmeye getirilen bir madde ile İLKSAN’a üyelik isteğe bağlı hale getirildi. Esasen toplu sözleşmenin kapsamı içinde olmamasına rağmen Türk Eğitim-Sen de isteğe bağlı üyeliği savunduğu için tek kelime itiraz etmedi. Ama 2015 yılında yapılan toplu sözleşmede de eski üyelerin de isteğe bağlı üye olması şeklinde bir karar alındı. İLKSAN’ın yönetimini ele geçiremedikleri için, ‘bu kurumu nasıl yıkarız?’ hesabını yapmaktalar. İLKSAN’a üyeliğin isteğe bağlı olmasına itirazımız olmaz ama İLKSAN’a zarar verdiğinizde, bunun zararını görecek kişi ne Tuncer Yılmaz’dır ne de bir başkasıdır; zararını görecek olan İLKSAN’ın 262 bin üyesidir. Şayet bu gerçekleşirse, mevcut koşullarda 1996 yılı öncesine dönülecek, emekli üyelerin emekli ikramiyesi dahi ödenemeyecek hale gelecektir.
Ben İLKSAN’dan da bir fayda sağlamıyorum. Zira sınıf öğretmeni değil, branş öğretmeniyim. Bu nedenle İLKSAN’ın üyesi de değilim. Ama 262 bin üyenin de zararına olacak bir kararı asla desteklemem.
1996 yılında Türk Eğitim-Sen delegeleri İLKSAN seçimlerini kazandığında İLKSAN’ın üç trilyon borcu vardı. O dönemlerde İLKSAN emeklilere ikramiyelerini bir, iki yıl sonra ödeyebiliyordu. Ama bugün Türk Eğitim-Sen delegelerinin başarısı sonucu İLKSAN, emekli ikramiyelerini 2 günde vermeye başladı. Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan çok daha hızlı işleri bitirir hale geldi. Dünün bu batık kuruluşunun şu an kasasında, 850 milyon TL parası ve iki milyar TL mal varlığı var. Ben şahsen İLKSAN’dan da bir fayda sağlamıyorum. Zira sınıf öğretmeni değil, branş öğretmeniyim. Bu nedenle İLKSAN’ın üyesi de değilim. Ama 262 bin üyenin de zararına olacak bir kararı asla desteklemem.
Diğer sendikaların İLKSAN’da delegesi olsun veya olmasın, İLKSAN yönetimi bütün tekliflere açıktır.
İLKSAN’ın Temsilciler Kurulu Toplantılarına katıldığımda diğer sendika temsilcilerine ‘Sendikal ayrımlarımız olabilir, gelin bunu beraber aşalım. Bu kurum öğretmenlerin oluşturduğu bir yapıdır’ dedim. Nitekim bu toplantılarda tartışma çıktığında ‘öğretmenler birbirine girdi’ diye manşet atıyorlar. Bu durumdan rahatsız olduğum için sendika temsilcilerine ‘Öğretmenleri bir sandığı yönetemez durumuna düşürmeyelim. Sağlam tekliflerle gelin, ne yapmak gerekiyorsa hep birlikte yapalım’ şeklinde ricada bulundum. Diğer sendikaların İLKSAN’da delegesi olsun veya olmasın, İLKSAN yönetimi bütün tekliflere açıktır. Tabi İLKSAN’ı ben yönetmiyorum, sadece bunları tavsiye niteliğinde söyleyebiliriz. İLKSAN yönetimi 3’ü Türk Eğitim-Sen delegelerinden, 4’ü Milli Eğitim Bakanlığı’nın atadığı bürokratlardan olmak üzere toplam 7 kişiden oluşuyor. Biz sadece bu kişilere tavsiyede bulunabiliriz. Ama bir usulsüzlük görürsek elbette buna müsaade etmeyiz. Allah’a şükür ki; İLKSAN’daki arkadaşlarımız bugüne kadar yüzümüzü yere eğdirmedi. Tabii her işin zorluğu var. Yardım sandıkları yönetmek sanıldığı kadar da kolay değil.”
Sadece üye sayılarının fazla olması da değil, onları İLKSAN delege seçiminde Belediye Başkanları, İl-İlçe Milli Eğitim Müdürleri, İl-ilçe Başkanları, Milletvekillerinin tamamının devrede olmasına rağmen tuş ettik!
Nisan ayında yapılacak olan İLKSAN seçimlerine değinen Genel Başkan Koncuk şöyle konuştu: “Biliyorsunuz Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın’a acemi diyorum, ama 2011 yılında daha da acemiydi. 2011 yılında yapılan İLKSAN Temsilciler Kurulu Toplantısında Ali Yalçın ‘2013 yılında hesaplaşacağız’ demişti. Güya seçimde bizi ezip, delegeleri ele geçireceklerdi. Ben de bunun üzerine kürsüye çıkarak, ‘Sizin üye sayınız bizimkinden fazla, buna rağmen 44 tane delege çıkartabildiniz. Eğitim-Sen 45 delege çıkarttı. Bu ne anlama gelir biliyor musunuz? Sizin üyeniz bile bizim delege adaylarımıza oy veriyor. Size güven duymuyor. Ben olsam istifa ederdim” dedim. Zira 2013 yılına gelindiğinde üye sayısı en büyük sendika Eğitim-Bir-Sen’in çıkarabildiği toplam delege sayısı 44’dir. Türk Eğitim-Sen’in delege sayısı 133’dür.
Sadece üye sayılarının fazla olması da değil, onları İLKSAN delege seçiminde Belediye Başkanları, İl-İlçe Milli Eğitim Müdürleri, İl-ilçe Başkanları, Milletvekillerinin tamamının devrede olmasına rağmen tuş ettik! Nisan ayında yapılacak seçimi kazanalım ya da kaybedelim, bizim için ekonomik bir kayıp yoktur. Allah’a hamdolsun bir kuruş haram lokma boğamızdan geçmedi. İLKSAN’ı soydurmadık, peşkeş çekmedik, alnımız ak, başımız diktir.”
Herkes birbirine diş biler hale geldi. Bunun nedeni paralel sendikacılardır.
Şube Başkanları ve İlçe Temsilcilerini sendikacılık konusunda ciddi bir mücadele verdikleri için tebrik eden Genel Başkan Koncuk, “Bu sadece bugüne ait bir mücadele de değil” dedi. Ahlakı olmayan hiçbir faaliyetin içinde bugüne kadar olmadıklarını, bundan sonra da olmayacaklarını ifade eden Koncuk, “Sendikacılığın da bir ahlakı var ama kişinin ahlakı yoksa, o sendikanın da ahlakından bahsetmek mümkün değildir” diye konuştu.
Koncuk sendikacılığın tüm memurlar için 6 ay öncesinden daha önemli hale geldiğini bildirerek, kamuda huzurun kalmadığını belirtti. Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün kamuda herkes birbirine diş biler hale geldi. Bunun başlıca nedeni paralel sendikacılardır. Artık yandaş lafını kaldırıyoruz. Bunun yerine paralel diyoruz. Gerçekte paralel sözü bana ait değil. Bu söz, bir iki bürokratın değil, birçok bürokratın ifade ettiği bir sözdür. Yaşanan rezilliği gören, bilen bürokratlar ‘asıl paralel bunlardır’ diyorlar. Ben de bunların sözü ile paralel sendika demeye başladım. Paralel sendikacılar, iyi niyetle yapılan tüm düzenlemeleri dahi bozuyor.
Her konu ve gelişmeyi sendikal bir ranta dönüştürmek için suiistimal ediyorlar. Öğretmenlere rotasyon getirilmesi ile ilgili bir haber yer alıyor, bunlar ‘bizim sendikamıza üye olanlar iyi okullara gider’ diyorlar. Puanlama olacağını söylemiyorlar. Bunlardan daha iyi paralel yapı olur mu? Bu rezilliğe tedbir alınması gerekmektedir. Eğer kamuda iyi niyetli yapılan tüm düzenlemeler bu paralel sendikacılar tarafından sulandırılır ve kamuda çalışma düzeni bozulursa, bakanlıkların yaptığı hiçbir düzenleme olumlu sonuç vermez. En başta bunun tedbirini Sayın Başbakan ve Bakanların alması lazım. Tek tek kendilerini ziyaret edeceğim. Sayın Başbakana ifade ettim, diğer bakanlara da bunu ifade edeceğim. Sayın Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı istediği kadar adaletten, insan haklarından yana olsun, taşrada yaşanan bu haksızlıklar olduğu sürece Sayın Avcı’nın demokrat olmasının, insan merkezli düşünmesinin, hukukun üstünlüğüne inanmasının hiçbir anlamı kalmaz. Bunun tedbirinin alınmaması sendikal mücadelemizi etkiler. Bu, devletin yapısının kokuşmasıyla ilgilidir. Bu devlet hepimizindir. Devletin başarısı, hepimizin mutluluğudur, huzurudur. Biz kimin iktidar olduğuna hiçbir zaman bakmadık, kitle olarak hep doğru olanı yaptık. Ne yazık ki, devlet dediğimiz mekanizma anladığımız anlamda devlet olmaktan çıkıyor, adeta orman kanunları ile yönetilen bir sistemi ihdas eden ve destekleyen bir devlet görüntüsü içerisine giriyor. Böyle bir devletle ne iktidardakiler ne de halk mutlu olur. Bunun yansıması çok kötü sonuçlar doğurur. Hiç kimsenin engelleyemeyeceği, hepimizin altında kalacağı sonuçlar doğurur. Herkes aklını başına alsın. Gelin şu çatıya hep beraber omuz verelim. Bu çatı kimsenin babasından kalmadı, bu çatı ecdadımızın bize yadigarı olan çatıdır. Biz de bu çatıyı evlatlarımıza miras bırakacağız. Bu nedenle sadece bugünü yaşamak gibi, nefsimizi kurtarmak gibi bir lüksümüz yok. Şunu da ifade edeyim; milletlerin dönüşümleri ancak inanmış, cesur insanlarla olur; korkak ve teslim olmuş insanlarla olmaz. Türkiye bu dönüşümü eninde sonunda cesur, ahlaklı ve vatansever insanlarla yapacaktır. Bundan kaçış yok.
‘Bu devlet bizim’ ifadesini bütün hücrelerimizle söyleyebilmek mümkün iken, insanları ayrıştırırsanız, dışlarsanız, onlar da devletin bizim olduğundan şüpheye düşerler.
İktidar olan AKP’ye sesleniyorum: Gelin huzuru sağlayalım. Gelin Türkiye’de ayrımcılığı kaldıralım. Gelin hukukun üstünlüğünü temin edelim. Hiç kimseyi mezhebine, meşrebine siyasal anlayışına göre ayırmayalım. Herkesin mutlu olacağı bir sistem ihsas edelim. O zaman daha da büyürsünüz. Ben bunları Başbakana da ifade ettim. ‘ Ancak bunları yaparsanız iktidarınızı devam ettirirsiniz. Aksi taktirde bu ülkede hiç kimse mutlu insan olmaz.’ dedim.
Bu ülkeyi yönetmekle mükellef olan siyasi iktidarların görevi, insanları mutlu kılmaktır. Bu devlet bizim. ‘Bu devlet bizim’ ifadesini bütün hücrelerimizle söyleyebilmek mümkün iken, insanları ayrıştırırsanız, dışlarsanız, onlar da devletin bizim olduğundan şüpheye düşerler. Bu devlet gerçekten bizim. Bu devlet içinde her bir vatandaşımızın yaşayacağı ızdırap sıkıntı, acı, tasa herkesi ilgilendiren bir durum arz etmelidir ve bunun tedbiri alınmalıdır.”
Memurların Anayasa’nın 128. Maddesini değiştirmeden yani devlet memuru tanımını değiştirmeden 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda hangi değişikliği yaparsanız yapın, devlet memurunun iş güvencesini kaldıramazsınız.
İş güvencesi ile ilgili önemli açıklamalar yapan Koncuk şunları kaydetti: “Türkiye’yi yöneten bir siyasi güç var. AKP yüzde 49.5 ile iktidar oldu. Milletimizin takdiridir. Memleketimize, milletimize hayırlı uğurlu olsun. Demokrasi bunu gerektirir. Hepimiz buna saygı duyacağız. AKP iktidarının, 13 yıldır insan hakları, eğitim-öğretim ve sağlık alanında yaptıkları hepimizin malumudur. Bunların büyük bir çoğunluğunu olumlu olarak nitelendirmek mümkün değildir. Yanlışı hangi siyasi parti yaparsa yapsın, isterse benim oy verdiğim siyasi teşekkül olsun, bunları dile getireceğiz.
Siyasi iktidarın kafasında memurların iş güvencesini ortadan kaldırmak var. Memurun iş güvencesinin ortadan kaldırılmasını bazı kamu çalışanları yeni gündeme gelen bir konu gibi algılıyor ancak yıllardır bu tehlikeye dikkat çekiyorum, her konuşmamda bunu anlatmaya gayret gösterdim. Memurun iş güvencesine yönelik tehdit ile ilgili yüzlerce açıklamamız var, broşürlerimiz, kitaplarımız var. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun değiştirilmek istenmesi yeni bir olay değildir. Sayın Cumhurbaşkanı, o dönemde Başbakan iken, 2003 yılında bu sözü ifade etmiş; işçi-memur ayrımının kaldırılmasının tüm dünyada uygulanan doğru bir sistem olduğunu, çalışan adıyla yeni bir model istihdam etmek gerektiğini belirtmişti.
Esasında en güçlü oldukları dönemde bile bunu referandum konusu haline getiremediler. Şimdi 317 milletvekilleri var. Anayasa’nın 128. Maddesini değiştirmeden yani devlet memuru tanımını değiştirmeden 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda hangi değişikliği yaparsanız yapın, devlet memurunun iş güvencesini kaldıramazsınız. Esasen 657 sayılı DMK’da memurların iş güvencesi vardır şeklinde bir ifade yer almıyor. Peki devlet memurlarının iş güvencesi nereden geliyor? İş güvencesi yargı hakkımızdan doğuyor. Memurun meslekten atılmasını öngören maddeler 657 sayılı DMK’da zaten var. Fakat iftiraya uğradınız ve 657’ye göre meslekten atıldınız. Dava açtınız. Hiçbir mahkeme haksız yere işten atılmasını savunamaz. O mahkemenin itiraz mercileri var. itiraz mercileri biterse AİHM var. Devlet memurlarının iş güvencesi buradan doğuyor. Bu nedenle rahat olun ama rehavet içinde olmayın. 367 milletvekili yok ki Anayasanın 128. Maddesini değiştiresin. Madem öyle bunları niye anlattığımı düşünenler olabilir. Bunların memurlara bakış açılarını olumsuz olduğunu bildiğim için anlatıyorum, anlatmaya da devam edeceğiz. Mücadelemize sonuna kadar devam edeceğiz.”
Bir kelime değişikliği memur ve emeklilerin ayda yüzde 1.8 zararına sebep olmuştur. 5 milyon insanın cebinden yüzde 1.8 çalınmıştır.
Toplu sözleşmeye de değinen Koncuk, 2013 yılında imzalanan toplu sözleşmede belirlenen enflasyon farkı hesaplama yönteminin 2015 yılında memurun aleyhine olacak şekilde değiştirildiğini ve tüm memur ve emeklilerin aylık yüzde 1.8’lik bir kayba uğradığını ifade etti. Koncuk şöyle konuştu: “Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın’a acemi diyorum. Yalçın da, ‘Herhalde yaşım genç olduğundan bana acemi diyor’ diye düşünüyor. Hayır. Ben sana yaşın genç olduğu için acemi demiyorum. Sen de bu kafa olduğu sürece 30 yılda geçse acemi kalacaksın. Çünkü hatanı kabul etmiyor, tam tersine suçu günahı olmayan insanları suçluyorsun. Bu olgun bir yaklaşım değildir.
2013 yılında imzalanan toplu sözleşmede enflasyon farkını düzenleyen madde vardı. Bu madde ‘31 Aralık 2015 tarihinden sonra gerçekleşen enflasyon öngörülen kümülatif artışı aşarsa memurlarımıza, emeklilerimize enflasyon farkı verilecek’ şeklindeydi. Öngörülen zam kümülatif olarak yüzde 6.1 idi. Yani buna göre 2015 Aralık ayı sonunda, enflasyonun yüzde 6.1'i geçtiği kadar enflasyon farkı alacaktık. Ancak acemi Genel Başkan Ali Yalçın bu yıl attığı imzayla ‘öngörülen artış’ ifadesini ‘verilen artış’ olarak değiştirmiştir. ‘Verilen artış’ dediğimiz zaman ise 31 Aralık 2015 tarihine kadar kamu çalışanlarının hanesine giren tüm zam, enflasyon farkı ödemeleri hesabın içine giriyor. Dolayısıyla Temmuz ayında aldığımız yüzde 1.76’lık enflasyon farkı da yüzde 6.1’e ilave ediliyor. Bu durumda 2015’te verilen verilen kümülatif artış yüzde 7.9 olmuştur. Aradaki fark tam yüzde 1.8'dir. Aralık sonunda enflasyon farkı alabilmemiz için enflasyonun yüzde 7.9'u aşması gerekmektedir. Bir kelime değişikliği memur ve emeklilerin ayda yüzde 1.8 zararına sebep olmuştur. 5 milyon insanın cebinden yüzde 1.8 çalınmıştır.”
Eğer mahkeme davamızı ciddiye alır, adil bir karar verirse, 2013 yılında imzalanan metnin, 2015 yılında aleyhimize olacak şekilde değiştirilemeyeceğini düşünecektir. Hukukun buna mutlaka bir cevabı olmalı.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “ Bu acemi sendikacılar çıkıp, ‘Maliye Bakanlığı bürokratları bizi aldatmış. Bu değişikliği yapmışlar, biz de fark etmeden imzaladık’ diyemiyorlar. Sen anlamadığın işin başında niye oturuyorsun? 5 milyon insanın adına niye sorumsuzca imza atıyorsun, kalk oradan diye hesap sorarlar. Eğer bu hatayı Türkiye Kamu-Sen’in Genel Başkanı yapsaydı, üyelerimizin yarısı istifa ederdi ve haklı olurlardı. Delikanlıca özür dilese, hata yapmışız dese, biz de ‘insan şaşar’ deriz. Ama bunu da demiyor. Facia bir durum söz konusu. Memur-Sen üyelerinin bunu görmesi lazım, hesabını sormalılar. Özür dilemiyorlar, üstüne üstlük çıkıp bir de bizi utanmadan yalancılıkla suçluyorlar. Sizin 2013 yılında imzaladığınız toplu sözleşme metni Resmi Gazete’de var, 2015 yılında imzaladığınız toplu sözleşme metni de Resmi Gazete’de var. İsteyen açar okur. Ben de ‘Yüreğin yetiyorsa, iftira atıyorsam beni dava et’ dedim ama dava edemedi. O da doğru olduğunu biliyor. Bu sorumluluğu da üzerimize aldık ve iki tane dava açtık. İki davamız devam ediyor, mahkeme nasıl karar verir bilmiyorum. Eğer mahkeme davamızı ciddiye alır, adil bir karar verirse, 2013 yılında imzalanan metnin, 2015 yılında aleyhimize olacak şekilde değiştirilemeyeceğini düşünecektir. Hukukun buna mutlaka bir cevabı olmalı. O davayı kazanırsak ya da Maliye Bakanlığı üzerinde bir baskı oluşturarak geri adım attırarak, enflasyon farkını yüzde 6.1 üzerinden vermeyi kabul ettirirsek, -ki kabul ettirebiliriz. Maliye Bakanı Naci Ağbal ile bu konuyu görüşeceğim- sorun çözülmüş olacak. Bu, Maliye bürokratlarının attığı bir kazık. Ama bu kazığın altında imzası olan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın ve Memur-Sen’e bağlı diğer sendikaların genel başkanlarıdır. Bu işten hiç anlamayan bir insanı toplu sözleşmenin başına oturtsanız bile en azından ‘Biz 2016 ve 2017 yılına ait toplu sözleşmeyi yapıyoruz. 2013 yılında imzaladığınız maddeyi niye buraya getirdiniz?’ diye düşünür. Ama bu acemiler bunu bile düşünemiyorlar. İşte bu kadar iş bilmiyorlar ve 5 milyon insanı ayda ortalama 50 TL zarara uğratıyorlar. Keşke böyle olmasaydı.”
Milletimiz siyasal gücü Adalet ve Kalkınma Partisine verdi, amenna, peki sendikal gücü de mi verelim? Eğer bu gücü paralel sendikaya verirseniz, paralel sendikanın yapacakları siyasi iktidarın paralelinde olacaktır. Buradan memurlarımızın bir kar elde etmesi mümkün değildir.
Tüm kamu görevlilerine çağrıda bulunan Koncuk, “Sizin mücadelenize, gayretinize inancınıza hepimizin, milletimizin, evlatlarımızın, torunlarımızın ihtiyacımız var. Evlatlarınıza, torunlarınıza anladığımız anlamda bir çalışma hayatı bırakmak arzusu içerisindeyseniz bu mücadelede bizimle yer alın. Aksini düşünüyorsanız bir şey demiyorum. Türkiye Kamu-Sen olarak ve Türk Eğitim-Sen olarak bu mücadelenin tam göbeğindeyiz” diyen Koncuk, Türkiye Kamu-Sen’in desteğine tüm memurların ihtiyacı olduğunu söyledi. Koncuk, “Tüm çalışanların şunu düşünmesi lazım: Milletimiz siyasal gücü Adalet ve Kalkınma Partisi’ne verdi, amenna, peki sendikal gücü de mi verelim? Eğer bu gücü paralel sendikaya verirseniz, paralel sendikanın yapacakları siyasi iktidarın paralelinde olacaktır. Buradan memurlarımızın bir kar elde etmesi mümkün değildir. Bütün meslektaşlarımdan istirham ediyorum: Okul müdürü nöbet günümü değiştirir, günlük planımı değiştirir diye düşünmeyin. Değiştirirse değiştirsin. İşini adam gibi yapanın; ne okul müdürüne, ne Valiye, ne de Başbakan’a eyvallahı olur. Bu korku, en başta korkan insana kaybettiren bir marazlı anlayışıdır. Hastalıklı bir durumdur. Bu korkudan bütün memurlarımızın arınması lazım. Türkiye Kamu-Sen’in mücadelesine bütün memurlarımızın ihtiyacı var. Türkiye Kamu-Sen’e verilecek olan bu destek bir keyfiyet olmaktan çıkmış, bir mecburiyet haline gelmiştir” diye konuştu.
Hepimizin Türkiye Kamu-Sen’e, Türk Eğitim-Sen’e ihtiyacı var. Bu mücadeleyi bugüne kadar verdiniz, bundan sonra da vereceğinize inanıyorum.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm devlet memurlarının artık bu paralel yapıyı Türkiye de sendikacılık adına bitirip, dersini verip, çalışma hayatında yaşanan problemleri çözmek hem de çocuklarımıza olan borçlarımızı ödemek adına Türkiye Kamu-Sen’e omuz vermesi önemlidir. Hepimizin Türkiye Kamu-Sen’e, Türk Eğitim-Sen’e ihtiyacı var. Bu mücadeleyi bugüne kadar verdiniz, bundan sonra da vereceğinize inanıyorum. Biz gönül adamıyız, biz dava adamıyız. Biz milletimizi, ülkemizi karşılıksız seviyoruz. İddia ediyoruz: Sendikacılığı Türkiye de bizim kadar yürekli, cesur, ahlaklı yapabilecek hiçbir yapı, hiçbir sendika yoktur.
Türkiye’de adalet hâkim kılınsın, huzur sağlansın istiyoruz. Kavgadan yana değiliz. Ama şunu da söylüyorum. Eğer kavga edecek adam arıyorsanız, bizden daha baba yiğidini, daha cesurunu, daha gözü karasını bulamazsınız.
Allah insanı diğer yaratıklardan çok farklı suretle yarattı. Misyon yükledi. Yaradılışımızdaki misyon ahlaklı davranmaktır, bütün yanlışlıkların üzerine korkmadan, sinmeden gitmektir. Ahlaklı davranmak, tüm gayri ahlaki davranışların son bulmasının mücadelesini de yapmaktır. Bu yaradılıştan gelen misyonumuzu, son nefesimizi verene kadar hep birlikte ortaya koyacağız. Gönül huzuru içerisinde yaşayacağız. Yüreğimiz o kadar huzurlu olacak ki, pır pır pır edecek. İşimizi en iyi şekilde yapacağız. Bugüne kadar yaptığımızın daha fevkinde bir mücadeleyi hep birlikte ortaya koyacağız. Türkiye’de adalet hâkim kılınsın, huzur sağlansın istiyoruz. Biz asla kavgadan yana değiliz. Ama şunu da söylüyorum: Eğer kavga edecek adam arıyorsanız, bizden daha baba yiğidini, daha cesurunu, daha gözü karasını da bulamazsınız.”
Genel Başkan’ın konuşmasının ardından Samsun 1 No’lu Şube Başkanı Levent Kuruoğlu “Sendikacılıkta Sosyal medyanın Etkin Kullanımı” konulu bir sunum yaptı.
Toplantının üçüncü günde ise Devlet Tiyatroları Sanatçısı Eray Eserol “Topluluk Karşısında Etkili Konuşma Teknikleri” konulu bir eğitim verdi. Toplantının öğleden sonraki bölümünde ise ilçe temsilcilikleri ve tüm sekreteryalar ile ayrı ayrı istişare toplantıları yapıldı. Toplantı Genel Başkan İsmail Koncuk’un kapanış konuşmasıyla son buldu.