GENEL BAŞKAN KONCUK: “EĞİTİM-ÖĞRETİM PROBLEMLERİ SİYASİ DEĞİL, BİLİMSEL KRİTERLERLE DEĞERLENDİRİLMELİDİR
GENEL BAŞKAN KONCUK: “EĞİTİM-ÖĞRETİM PROBLEMLERİ SİYASİ DEĞİL, BİLİMSEL KRİTERLERLE DEĞERLENDİRİLMELİDİR.”
Milli Eğitim Bakanlığı’nın dershanelerin kapatılmasına ilişkin hazırladığı yasa taslağının basına yansımasının ardından dershane tartışmaları yeniden alevlendi. Milli Eğitim Bakanlığı basına yansıyan haberi sözüm ona yalanlayan bir açıklama yaptı. Ancak Bakanlığın yaptığı açıklama, aslında haberi doğrulamaktaydı. Daha sonra Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı iki ayrı televizyon programına katılarak, eteğindeki taşları döktü.
Anlaşıldığı üzere, Bakanlığın dershaneleri kapatmak için yaptığı çalışma, nedense kamuoyunun gözünden kaçırılarak, şeffaf olmayan bir şekilde ve kapalı kapılar ardında yürütülmektedir.
Artık kamuoyunca malum olan Hükümet-cemaat arasındaki sürtüşmenin bir tezahürü olarak gördüğümüz dershanelerin kapatılması tartışmaları, ne yazık ki, hem öğrencilerimizin hem de bu dershanelerde görev yapan öğretmenlerimizin heba edilmesi ile sonuçlanacaktır. Şayet ortada Hükümetin bir hesaplaşması varsa, bunu dershaneler üzerinden gerçekleştirme girişimleri bu ülkenin geleceği olan çocuklarımıza büyük zarar verecektir.Bu çok zavallı bir davranıştır. Çünkü bu, devlet gücünü lüzumsuz bir şekilde kullanmak anlamına gelir. Unutulmamalıdır ki; güçlü insanlar gerekçeleri de güçlü ve kabul edilebilir olan insanlardır. Dershaneleri kapatacaksanız kapatırsınız; ancak bu kapatmanın mantığını önce kendinize izah etmeniz gerekmektedir. Eğitim dışı amaç ve sebeplerle dershaneleri kapatmak hem ahlaki, hem de vicdani değildir.
Dershanelerin ve etüt merkezlerinin kapatılması, kapatılan dershanelerin özel okula dönüşmesi ya da iki yıl içinde açık lise olması; okul olan dershaneye çek ya da kupon modeli gibi öneriler üzerinde dikkatlice düşünülmesi gereken konulardır. Nitekim dershanelerin kapatılmasına rağmen, okullardaki ve halk eğitimdeki kursların devam etmesi çocuklarımızın takviyeye ihtiyaç duyacağının da açık bir göstergesidir. Yıllardan beri söylediğimiz gibi, sınav ve eleme olduğu sürece yarış da olacak; dolayısıyla öğrenciler takviye yöntemlere ihtiyaç duyacaktır. Ayrıca bu aşamada dershanelerin kapatılması, merdiven altı dershanecilik faaliyetlerine de zemin hazırlamakla eşdeğerdir.
Öte yandan, kamuoyuna yansıyan haberde en dikkat çekici noktalardan birisi, Bakanlığın hazırladığı çalışmada, “Aday öğretmenler yazılı ve mülakat sonuçlarına göre alınır” şeklinde yeni bir hüküm getirileceği iddiasıdır.Anlaşılan o ki, Hükümet, mülakat sistemini önce kapatılan dershanelerin öğretmenleri üzerinde denemeyi planlamaktadır.Dönüştürülen okullarda iş bulamayan öğretmenlerin devlette çalışabileceğinin ifade edilmesi de bunun en açık kanıtıdır. Bu öğretmenleri, mülakatla MEB kadrolarına almak hiçbir şekilde akıl ile açıklanacak bir uygulama değildir, tam bir izansızlıktır. Buradan MEB’in çok bilgili(!) yetkililerine soruyoruz: KPSS’ye yıllardır hazırlanan, büyük emek veren, geceli gündüzlü çalışan öğretmenlere ve onların ailelerine nasıl hesap vereceksiniz?
Dershane öğretmenlerinin mülakatla devlet okullarına atanması demek, önümüzdeki dönemde tüm öğretmenlerin mülakatla öğretmen olarak atanması anlamına da gelmektedir. Böyle bir mülakat olması halinde, dershane öğretmenleri arasından da yandaşların seçileceği aşikardır. Böylece milli eğitimde yönetici atamaları ile birlikte başlayan, şube müdürlüğü ile devam edecek olan ‘torpil’ halkası öğretmenlere de mülakat getirilmesi ile tamamlanmış olacaktır.
Hatırlanacağı üzere; Türk Eğitim-Sen olarak, Bakanlığın mülakatla öğretmen ataması yapacağını öngörmüş ve tüm öğretmenlerimizi uyarmıştık. Yaptığımız basın açıklamasında, KPSS’de 60 puan barajını savunan öğretmenlerin büyük yanılgı içinde olduğunu söyleyerek; 60 puan barajının KPSS’nin sıralamayı değil, başarıyı ölçen bir sınav olarak görülmesi anlamına geldiğini, KPSS’nin başarıyı ölçen bir sınav olarak görülürse 60 taban puan uygulamasının haklılık kazanacağını ve “daha başarılı öğretmenleri atayalım” denilerek, atama bekleyen öğretmenlere sözlü sınav getirileceğini belirtmiştik. Bugün geldiğimiz noktada haklı olduğumuzu görmek bizleri çok üzmüştür. Düşünebiliyor musunuz; bir öğretmen yıllarca emek vererek, geceli gündüzlü çalışarak KPSS’ye girecek, daha sonra alan sınavına tabi tutulacak ve bu sınavlardan yüksek puan alacak. Ancak tüm bunlar o öğretmenin atanacağı anlamına gelmeyecek. Öğretmen daha sonra kimlerden oluştuğu, hangi kriterlere göre göre puan verildiği belli olmayan bir komisyon tarafından mülakata tabi tutulacak. O öğretmenimizin şayet torpili yoksa ya da yandaş değilse muhtemelen başarısız olacak ve KPSS’den daha düşük puan alan başka bir öğretmen, bu kişinin yerine torpilli mülakat puanı sayesinde öğretmen olarak atanacak. Yani bu durumda öğretmenlerimizin KPSS’den 80, 90 hatta 100 puan almasının hiçbir önemi olmayacak. Bu kişilere mülakat sınavlarında 30-40 verilmek suretiyle, bir bakmışsınız, KPSS’den arkası sağlam olan ve 60-65 puan alan bir öğretmen mülakat sınavında 100 puan alacak ve öğretmen olarak atanabilecek. Geçtiğimiz haftalarda okul müdürü atamalarında yaşanan mülakat ahlaksızlıkları, bu endişemizde ne kadar haklı olduğumuzu göstermektedir.
Basına yansıyan çalışma bu haliyle hayata geçerse; ideolojik davranan öğretmen, yandaş öğretmen, siyasi tercihlerine göre hareket eden öğretmenler daha öğretmenlik mesleğinin başında eğitim kurumlarımıza yerleşmiş olacaktır. Öğretmen kadrolarıeş-dost, ahbap-çavuş ilişkisi ön plana çıkarılarak doldurulacaktır.
Ülkeyi yönetenler ve Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı bilmelidir ki; burası muz cumhuriyeti değildir, bu ülkede orman kanunları geçmez. Amaç MEB’de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin değil, AKP’nin öğretmenlerini hakim kılmak ise, AKP’nin ideolojilerini çocuklarımızın beynine nakşeden öğretmenler ise bu asla gerçekleşmeyecektir.
KPSS ve alan sınavından yüksek puan almasına rağmen, şaibeli komisyonlar tarafından düşük puanlar verilen öğretmenlerin ahını nasıl görmezden gelirsiniz? Din, iman diyerek, kul hakkı yiyen uygulamaları nasıl meşru görebilirsiniz?Öğretmenlik mesleğinin kaybettiği itibarını artırmak yerine, öğretmenlik mesleğini nasıl yerin dibine sokabilirsiniz? Öğretmenlik bu kadar ucuz bir meslek midir? Öğretmenler sizin oyuncağınız değildir.
Herkes bilmelidir ki; gerek dershane öğretmenleri gerekse diğer öğretmen atamalarında yazılı sınav dışında hiçbir uygulamayı kabul etmiyoruz. Başta Hükümet olmak üzere, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ve MEB Müsteşarı Yusuf Tekin’e çağrımız, bu tür bir maceradan uzak durmalarıdır.Torpille okul müdürü, şube müdürü atamanız size yetmedi de, şimdi de öğretmenleri mi torpille atayacaksınız? Milletimizin bu ahlaksızlığa, göz yumacağını, sessiz kalacağını hiç kimse düşünmemelidir.
Öğretmenlerimizin mülakatla kirletilmesine asla göz yummayacağız. Şayet sözlü sınav getirilirse, Türkiye’nin her noktasında çok büyük eylemler yaparız; Hükümetin bu anlayışını milletimizin her ferdine anlatırız. Böyle bir uygulama, alçaklıkla eş değer bir uygulama olacaktır. Şu da bilinmelidir ki; eğitim-öğretim problemleri siyasi değerlendirmelerle değil, bilimsel kriterlerle yapılmalıdır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.