Türk Eğitim-Sen Mersin 2 No’lu Şubenin İstişare Toplantısı 01" />
Türk Eğitim-Sen Mersin 2 No’lu Şubenin İstişare Toplantısı 01
Türk Eğitim-Sen Mersin 2 No’lu Şubenin İstişare Toplantısı 01.03.2016 tarihinde Tarsus’ta yapıldı. Toplantıya Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Genel Sekreter Musa Akkaş, Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan, Mersin 1 No’lu Şube Başkanı Tevabil Akıncı, Mersin 2 No’lu Şube Başkanı Necmettin Ellibin, Türkiye Kamu-Sen Mersin İl Temsilcisi Nihat Aşçı, Türk Sağlık-Sen Mersin Şube Başkanı Nuri Kara, Türk Diyanet Vakıf-Sen Mersin Şube Başkanı Erbil Akarsu, Türk Tarım-Orman-Sen Mersin Şube Başkanı Mustafa Buyruk, Türkav Mersin Şube Başkanı Mustafa Tekerek, Türk Eğitim-Sen Adana 1 No’lu Şube Başkanı Selahattin Dolgun, Türk Eğitim-Sen Adana 2 No’lu Şube Başkanı Kamil Köse, Şube Yönetim Kurulu üyeleri, Kadın Komisyon üyeleri ve İşyeri Temsilcileri katıldı.
Şube Başkanı Necmettin Ellibin’in açılış konuşmasının ardından Genel Başkan İsmail Koncuk katılımcılara hitaben bir konuşma gerçekleştirdi. Terör saldırılarını kınayarak sözlerine başlayan Koncuk, şöyle konuştu: “Şehitlerimize yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Elbette bu coğrafyayı vatan yapmak için yüz binlerce şehit verdik ve Anadolu’yu vatan yaptık. Bu coğrafya Türk milletinin has malıdır. Vatanımızın her metre karesini kanla suladık. Egemenlik alanımızda hesap yapanlara sesleniyorum: Siz de bizim kadar vatan için bu kadar kan dökebilseydiniz, o zaman hak iddia edebilirdiniz. Bu coğrafyada yaşamanın bir bedeli olduğunu biliyoruz. Bu bedeli de zaten asırlar içerisinde ödemiş bir milletiz. Dolaylısıyla bugün biz bu coğrafyada göğsümüzü gere gere gezebiliyoruz.
Eğer üzerinde yaşayacağımız bir vatan yoksa, ne namus ne de şerefe kalır
Bakınız; son günlerde sınırlarımızda yaşanan olayları hepimiz görüyoruz. Yaklaşık olarak 3 milyon Suriye’den kaçan sığınmacı Türkiye’de yaşıyor. Bir kısmı Avrupa’nın değişik ülkelerine bin bir güçlük ile gitmeye çalışıyor. Şunu bilmek zorundayız; eğer üzerinde yaşayacağımız bir vatan yoksa, ne namus ne de şerefe kalır. Bu nedenle bizlerin bu coğrafyaya sahip çıktığımızı her vesile ile göstermemiz lazım. Tabi bunu nasıl göstereceğiz? Bunun için çok şey yapabiliriz. Yüce Allah, ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ diyor. Bu da demek oluyor ki, bilenlerin sorumluluğu bilmeyenlere göre daha fazla. Şimdi bir sorumluluk paylaşımı yapalım; bu sorumluluğu en çok kime verebiliriz? Bu ülkenin en aydın kesimi dediğimiz kişilere; bu ülkenin profesörlerine, doçentlerine, akademisyenlerine, ilahiyatçılarına, toplumu eğitmekle görevli öğretmenlerine veririz. Bu insanlar toplumun dinamikleridir. Şöyle bir örnek vereyim; evlerimize sigorta kutusu koyarız, aşırı bir elektrik yüklenmesi durumunda sigorta atar ve yangın çıkmasını önler. İşte bu saydığım kişiler de evlerimizdeki sigorta gibidir. Aşırı elektrik verildiğinde o sigorta atmalıdır. Peki bizim sigortamız ne zaman atacak? Aydın dediğimiz insanların sigortası ne zaman atacak? Bu ülke çözüm süreci ihanetini yaşadı. Evlatlarımızın katillerinin temsilcileriyle aynı masaya oturulmadı mı? Akil adamlar rezilliğini de bu ülke yaşadı. Geçmişte bir sendikanın genel başkanını akil adam seçtiler. Bu kişi ‘Çözüm sürecini hayvanlara anlattık, bunlara anlatamadık’ diyor. Bunlar dediği kim? Türkiye sevdalıları, Türkiye Kamu-Sen mensupları, milliyetçiler. İşte geldiğimiz noktada, çözüm sürecinin ne olduğunu hep birlikte anladık.”
Sayın Cumhurbaşkanının hoşuna gider ya da gitmez ama Anayasa Mahkemesi bu ülkenin en üst hukuk kurumudur.
Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının uygulanmadığını belirten Koncuk; “Türkiye’de hukuk iğdiş edildi. Yargı kararları uygulanmıyor. Yandaşlar baş tacı ediliyor ama yüzde yüz milli dediğimiz, vatansever insanlar adeta üçüncü sınıf insan muamelesine tabii tutuluyor. En önemlisi de kul hakkı yeniliyor.
Bakınız Anayasa Mahkemesi’nin son kararı karşısında Sayın Cumhurbaşkanımız ‘Ben Anayasa Mahkemesi’nin kararına saygı duymuyorum, bu kararları uygulamıyorum’ dedi. Tabi Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar Sayın Cumhurbaşkanının hoşuna gider ya da gitmez ama Anayasa Mahkemesi bu ülkenin en üst hukuk kurumudur. Evet, yargı kararları eleştirilebilir, zaman zaman biz de eleştiriyoruz ama saygı duymamak, uygulamamak başka bir şeydir.” dedi.
Bu kararlar ne zaman uygulanacak?
Tarsus’tan Cumhurbaşkanı’na seslenen Genel Başkan, “Makamınızın gücü ile bu sözleri sarf ediyorsunuz. Beğenmediğiniz, adil olmadığını düşündüğünüz kararları eleştiriyorsunuz. Şimdi size soruyorum: Okul müdürleri görevden alındı. Dava açtık, kazandık ama Milli Eğitim Bakanlığı bu mahkeme karalarını uygulamadı. İkinci davayı açtık. Milli Eğitim Bakanlığı yine uygulamadı. Şu anda üçüncü dava da açılmış durumda. Bizim ne yapmamız gerekiyor? Bu kararlar ne zaman uygulanacak? Biz hukukun egemen olmadığı yerde kaos olacağına inanıyoruz” dedi.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Maliye Bakanı Sayın Naci Ağbal, taşeron işçilerin kadroya alınması ile ilgili ‘Bu konuda 21 Mart'a kadar bir düzenleme yapacağımızı açıkladık. Çalışmalarımız devam ediyor.’ dedi. Peki nedir o çalışma? Taşeronlar arasında bir asıl iş, yardımcı iş tanımı yapacaklarmış. Bu asıl iş tanımı içerisine girenleri kadroya alacaklarmış. Ben Sayın Maliye Bakanı Naci Ağbal’ı ziyaretimde de ‘Asıl iş tanımı nedir?’ dedim. O da ‘Çalışmalarının devam ettiğini’ ifade etti. 21 Mart tarihine kadar bu çalışmalar bir olgunluk kazanır mı, bunu hep birlikte göreceğiz. Sayın Ağbal, STK’ların da taşeron konusu hakkında görüşlerini alacaklarını belirtti.”
Sayın Başbakan’a soruyorum; seçim beyannamesinde asıl iş, yardımcı iş tanımı yoktu! Bütün taşeronları kadroya alacağınıza dair iddianız vardı.
Genel Başkan Koncuk, sözlerini söyle sürdürdü: “Aslında işin çok büyük boyutu var. Türkiye’de kamuda 720 bin taşeron çalışan var. Bu sayı 2002 yılında sadece 15 bin idi. 14 yılda 720 bine nasıl çıktı? AKP, seçim beyannamesinde taşeronları kadroya alacağını belirtti. Sayın Başbakan’a soruyorum: Seçim beyannamesinde asıl iş, yardımcı iş tanımı yoktu! Bütün taşeronları kadroya alacağınıza dair iddianız vardı. 720 bin taşeron çalışanının sadece 100 bin ila 150 bini sizin belirlediğiniz asıl iş tanımına uyuyor. Peki bu geriye kalan 600 bin taşeron işçi ne olacak? ‘Sen taşeronsun, taşeron kal’ mı diyeceksiniz? Türkiye Kamu-Sen dışında hiç kimse ‘Seçimden önce asıl iş tanımı yoktu. Bu nereden çıktı?’ diye sormuyor. Nerede bu işçi sendikaları? 14 yılda 15 bin ila 20 bin olan taşeronu 720 bine çıkardınız.
Hiç kimsenin taşeron konusunu ağzına almadığı günlerde bu konuyu her fırsatta dile getirdim. Örneğin bazı hastanelerde 1000 kadrolu çalışan varken, 500’e yakın taşeron var. Bu demek oluyor ki bu kişilere de ihtiyaç var ve kadroya alınabilirler. Memur ya da kamu işçisi olacakken hiçbir gerekçe yokken taşeron oluyorlar. Görevde yükselme, ücret artışı yok. Kaderi taşeron patronlarının iki dudağı arasına bırakılmış.”
Koncuk şunları da kaydetti: “Bu iktidarın çalışma hayatına karmaşadan başka bir şey getirmediğini bu ülkenin her bir vatandaşı görmek zorundadır. Çalışma hayatı bizim evlatlarımızın geleceğidir. Sorumluluk paylaşımındaki en önemli kişiler olan memurlarımızın yani bu ülkenin aydın kesimi bir bakmalıdır; Çalışma hayatını kim bu hale getirdi? 4/B, 4/C, vekil ebe, vekil imamı kim icat etti?”
Mevcut siyasi gücün değirmenine su taşımaktan başka işi olmayan insanlara sendikal yetki verirseniz, al gülüm-ver gülüm sendikal anlayışla çalışma hayatı daha kötüye gider.
Özel istihdam da bürolarına değinen ve bunu ‘amele pazarları’ olarak nitelendiren Genel Başkan Koncuk, şöyle konuştu: “Geçtiğimiz günlerde alt komisyonda özel istihdam büroları aracılığıyla işçilerin güvencesiz, az parayla, sendikasız, esnek çalışmasının önünü açan tasarı kabul edildi. Bunlar amele pazarlarıdır. Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına da, ‘Böyle bir istihdam şeklini nasıl kabul edebiliriz?’ dedim. Bakan da, ‘Kamuda uygulamıyoruz’ dedi. Peki soruyorum: Nerede uyguluyorsunuz? Bu düzenleme kamu işçilerini de, devlet memurlarını da etkiliyor. Öte yandan part-time, uzaktan çalışma getiriliyor. Bunların hepsi kurdeleli paketler halinde getiriliyor. Bakınız; evlatlarımız bizim en kıymetli varlıklarımızdır. Onlar için canımızı veririz. Çocuklarımızı olmayan paramızla, dişimizden tırnağımızdan artırarak okuturuz. Binbir emekle okuttuğumuz çocuklarımızı, özel istihdam bürolarına mı mahkûm edeceğiz? Böyle bir çalışma hayatını kabul etmiyoruz. Evlatlarımızı bu ucuz pazarın malzemesi haline getiriyorlar. Böyle bir çalışma hayatına karşı mücadele etmek, sessiz kalmamak lazım. Dolayısıyla tüm kamu çalışanlarına sesleniyorum: Biz sizin adınıza söz söylemekten çekinmiyoruz. Yanlışlarını muhataplarımızın yüzüne ifade ediyoruz. Gelin bizim yanımızda olun. Sizi satanların, pazarlayanların, sırtınıza basarak bir yerlere gelenlerin yanında durarak çalışma hayatımızın, geleceğimizin çalınmasına ortak olmayın. Gelin bize üye olun, sizin adınıza konuşma hakkını bize verin. Mevcut siyasi gücün değirmenine su taşımaktan başka işi olmayanlara sendikal yetki verirseniz; al gülüm-ver gülüm sendikal anlayışıyla çalışma hayatı daha da kötüye gider. Buna izin vermeyin. Sendikal mücadelenin zirve yapabilmesi lazım. Tüm meslektaşlarıma sesleniyorum: Yanımızda olun ve yanımızda olacak insanların sayısını artırın. Bu mücadeleyi beraber yapalım. Bu mücadeleyi birlikte ortaya koyarsak, problemleri çözebilir ve bu şımarık iktidarı kendine getiririz.”
Hem yargı kararları uygulanmayacak hem de Başbakan hukukun üstünlüğünden bahsedecek. Bu büyük bir çelişkidir.
Koncuk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Geçenlerde Başbakanlıkta bir toplantı vardı. Başbakan toplantıda ‘Hukukun üstünlüğünü sağlayacağız. Gelin öyle bir Anayasa yapalım ki milletin hizmetinde olan bir devlet olsun’ dedi. Ben de kendisine ‘Hukukun üstünlüğü diyorsunuz ama sizin bakanlıklarınızda binlerce yargı kararı uygulanmıyor. O zaman hukukun üstünlüğü sözünüzün ne anlamı kaldı?’ diye sordum. Hem yargı kararları uygulanmayacak hem de Başbakan hukukun üstünlüğünden bahsedecek. Bu büyük bir çelişkidir.”
Darbe onların değil, bizim üzerimizden geçti; bizi silindir gibi ezdi. Darbeler onları ise tosuncuk yaptı.
Yandaş sendikayı da eleştiren Koncuk, “Yandaş sendika sürekli 28 Şubat’ı, 12 Eylül’ü, yani darbe dönemlerini dillendiriyor. Peki bu yandaşların darbe ile ne alakası var? Darbe onların değil, bizim üzerimizden geçti; bizi silindir gibi ezdi. Darbeler onları ise tosuncuk yaptı. Ben bunlara tatlı su demokratları diyorum. Bakınız; darbe dönemleri olağanüstü dönemlerdir, demokrasinin yok edildiği dönemlerdir. Darbenin her türlüsüne karşıyız. Biz darbeye sadece asker yaptığı için mi yoksa insana saygı, hukuku ortadan kaldırdığı için mi karşıyız?” diye konuştu.
Sadece silahla insan hakkı ortadan kaldırılmıyor, demokrasi ayıplı hale gelmiyor. Buna vesayet rejimi denir. Vesayet sadece askerin silahla ortaya koyduğu bir anlayış değildir. Vesayet kurumları hukuk dışı yollarla kontrol, baskı altına almaktır.
Koncuk, “Başbakan’a şunu da ifade ettim: ‘60 yaşına gelmiş bir hakim düşünün. Yıllarca Doğu’da görev yapmış, şimdi Ankara’ya gelmiş. Karar verirken risk alamam diyor. 60 yaşına gelmiş bir hakim korkularla karar veriyorsa, vatandaşın halini siz düşünün.’ Dolayısıyla sadece silahla insan hakkı ortadan kaldırılmıyor, demokrasi ayıplı hale gelmiyor. Buna vesayet rejimi denir. Vesayet sadece askerin silahla ortaya koyduğu bir anlayış değildir. Vesayet, kurumları hukuk dışı yollarla kontrol ve baskı altına almaktır. “ diye konuştu.
Kredi Yurtlar Kurumu’nun Genel Müdürünü de eleştiren Koncuk, “Sayın Genel Müdür, personeli başka yerlere sürmekle meşgul. Koskoca genel müdür şoförlerle uğraşıyor, onları sürüyor. Kredi yurtlar kurumunda, dışardan ne kadar tanıdığı varsa onu müdür yapıyor. Kurumun içinde bu kadroları dolduracak kapasitede insanlar yok mu? Elbette var ama maalesef ülkemizde böyle bir düzen oluşmuş” dedi.
Mesele, birilerinin gidip, yerlerine birilerinin gelmesi değildir. Mesele, hak eden insanların bir yerlere gelmesidir. Mesele, insanların haklarının bu şekilde gasp edilmesidir. Mesele, sarı öküzü kaptırmamaktır.
Okul yöneticilerinin görevden alınıp, yerlerine torpilli kişilerin getirilmesine de tepki gösteren Koncuk şunları kaydetti: “Burada görevden alınan okul müdürlerimiz de var. Onlar eğitime Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’dan daha fazla hizmeti olan insanlardır. Hırsızlık yapmadılar, çalmadılar, çırpmadılar, sadece emek verdiler. Peki tüm bunların bir kıymeti var mı? Maalesef Yok. Görevden alınan okul müdürlerimizin yerine kimlerin geldiğini bilmiyorum ama şu konuda iddia ediyorum: Torpilli bir şekilde yöneticilik makamlarına getirilenler, görevden alınan arkadaşlarımızın kabiliyetinin onda birine sahip değildir. Böyle devlet yönetilmez. Mesele birilerinin gidip, yerlerine birilerinin gelmesi değildir. Mesele hak eden insanların bir yerlere gelmesidir. Mesele, insanların haklarının bu şekilde gasp edilmesidir. Mesele, sarı öküzü kaptırmamaktır. Yarın sizin başınıza da aynı şey gelebilir. Gelin bu köhne anlayışa destek vermeyelim. Burada önümüzde iki yol var. Ya bu köhneleşmiş sistemin uydusu haline geleceğiz; bu bataklığın içerisinde biz de yok olup gideceğiz ya da ‘Bu işte bir yanlış var, bir arıza var. Benim bir Müslüman olarak yaradılış sebeplerim, bir Türk olarak milli değerlerim, bir insan olarak insani değerlerim bu kokuşmuşluğun içine girmeme izin vermemeli. Bu yanlışları düzeltme gayreti içerisinde olmam lazım.’ diyeceğiz. Sadece yanımızda olmakla kalmayın, fiilen her alanda olun. Türkiye Kamu-Sen boş konuşmaz, aldatmaz. Çünkü Türkiye Kamu-Sen, ilkeli insanların oluşturduğu bir kuruluştur. Bize destek verin.”
Genel Başkan İsmail Koncuk ve Türk Eğitim-Sen heyeti de 02.03.2016 tarihinde de Tarsus Belediye Başkan Vekili Ali Bağrık’ı makamında ziyaret etti.