GENEL BAŞKAN, KONFEDERASYONUMUZA BAĞLI SENDİKALARIN ANKARA ŞUBELERİ İLE TOPLANTI YAPTI
Türkiye Kamu-Sen, konfederasyonumuza bağlı sendikaların Ankara şubeleri ile istişare toplantısı gerçekleştirdi
GENEL BAŞKAN, KONFEDERASYONUMUZA BAĞLI SENDİKALARIN ANKARA ŞUBELERİ İLE TOPLANTI YAPTI
Türkiye Kamu-Sen, konfederasyonumuza bağlı sendikaların Ankara şubeleri ile istişare toplantısı gerçekleştirdi. Toplantıya Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların genel başkanları, genel merkez yöneticileri, Ankara şube başkanları, yönetim kurulu üyeleri ve işyeri temsilcileri katıldı.
Kirli bir tezgâhla karşı karşıyayız
Toplantıda bir konuşma yapan Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk başta iş güvencesi olmak üzere, çalışma hayatındaki tehditlere dikkat çekerek, kamu çalışanlarının bir kısmının bu tehditlerin farkında olmadığını söyledi. Koncuk şunları söyledi: “Çalışma hayatı gerçekten büyük tehdit altında, ama bu tehditleri kamu çalışanlarına anlatmakta ciddi zorluk yaşıyoruz. Çünkü bu tehditlerin boyutlarını anlayan bir kamu çalışanının sendikal tercihini yanlış yapması mümkün değil. Demek ki, kamu çalışanları çalışma hayatı bakımından gelecekte ne gibi tehlikelerle karşı karşıya olduğunu fark edemiyor. O halde bunda her birimizin sorumluluğu var diye düşünüyorum. Önümüzde çok kötü günler var. İş güvencesiz bir çalışma hayatı maalesef kamu çalışanlarını bekliyor. Geçtiğimiz günlerde Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na iktidar partisinin milletve-eri tarafından bir teklif verildi. Bu teklif Anayasa’nın 128. Maddesinin değiştirilmesi ile ilgiliydi. Bildiğiniz gibi, Anayasa’nın 128. Maddesi devlet memurluğunu tanımlayan bir maddedir ve “Devletin asli ve sürekli işleri devlet memurları ve kamu görevlileri eliyle görülür’ der. İktidar partisinin milletve-erinin teklifi ise “Devletin işleri çalışanlar eliyle görülür” şeklindedir. Bu teklife MHP ve CHP Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi milletve-eri karşı çıktı ve Anayasa’nın 128. Maddesinin aynen muhafazası konusunda görüş beyan ettiler. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndan bir uzlaşma çıkmayacağı çok açık. Zira Başbakan da, Mart ayının sonuna kadar uzlaşma olmaması halinde, AKP olarak bildikleri doğrultuda bir anayasa paketi ile milletin huzuruna çıkacaklarını ifade etti. Dolayısıyla 2013 Ekim ya da 2014 Mart’ta yerel seçimlerle beraber, anayasa referandumu kaçınılmaz olacak.
Şimdi size bir resim çizeyim. Referanduma sunulacak anayasa paketinde, Anayasanın 128. Maddesinin değiştirilmesi ile birlikte başka neler yer alacak? Anayasa’nın 66. Maddesini değiştirmek istiyorlar. Bu madde, ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür’ der. Bu maddenin tamamen değiştirilmesi konusunda bölücü örgüt PKK’ya verilen sözler var. Anayasa’nın 66. Maddesinin kaldırılmasını MHP reddedecektir, bunu CHP’nin kabul edeceğini de düşünmüyorum.
Anayasa paketinin içinde başkanlık sistemi de olacak. Biliyorsunuz başkanlık sistemi, eyalet sistemini de beraberinde getirmektedir. Başkanlık sistemi ise dünyada sadece ABD’de sağlıklı olarak uygulanmaktadır. Zira diğer ülkelerde başkanlık sistemi, diktatörlüğe kaymıştır. Buna bağlı olarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ile ilgili de anayasada değişiklikler yapılacak. Eğer bir ülkede başkanlık sistemi varsa ve orada bir eyalet sistemi öngörülüyorsa, o sistem içinde devlet memurluğunun yeri yoktur. Eyalet sisteminde; iş güvenceli, kadrolu devlet memurluğu değil; esnek istihdam esastır, devlet memurluğu kavramı yoktur. Bu nedenle Anayasa’nın 128. Maddesini değiştirmek ve devlet memurluğu tanımını ortadan kaldırmak istiyorlar. Bununla birlikte birçok madde de değişecek.
Ancak anayasa paketinde bir şey daha yer alacak. O da başörtüsü konusudur. Bilindiği gibi, Anayasa’da başörtüsünü yasaklayan bir madde yoktur. Başörtüsü sorunu, yönetmelik değişikliği ile çözülebilir. Bu nedenle diyoruz ki; kamusal alanda başörtüsünün serbest olmasını sağlayan yönetmeliği çıkarın, desteklemeyen namusuzdur, namerttir. Ama karın ağrıları başka. Onlar, ‘başörtüsü sorununu anayasa ile çözeceğiz’ diyorlar. Demek ki önümüzdeki anayasa referandumunda başörtüsü konusu, pakete ‘evet’ ya da ‘hayır’ demenin belirleyici maddesi olarak vatandaşın önüne gelecek. Mesela bir din görevlisi ya da imam, ‘başörtüsünün kamusal alanda serbest olmasına hayır demem mümkün değil. Ama bu pakette; Anayasa’nın 128. Maddesi değişiyor, devlet memurluğu kavramı sona erdiriliyor, Türklük tanımı ortadan kaldırılıyor, başkanlık sistemi, eyalet sistemi getiriliyor. Ben bu anayasaya evet demiyorum’ derse, cemaat, ‘bu imam dinsiz mi?’ diyecek. Böyle bir kirli tezgahla karşı karşıyayız.”
Bu tatlı su demokratları, 12 Eylül’ün, 28 Şubat’ın türettiği tosuncuklar ise, hayatlarının hiçbir evresinde risk almadılar. Biz o sıcaklarda arkadaşlarımızla beraber birçok cefanın üstesinden gelmeye çalışırken, bunlar hep gölgede oturdular. Şimdi çıkmışlar, utanmadan 12 Eylül darbesini lanetliyorlar.
Tatlı su demokratlarını da eleştiren Koncuk, şöyle konuştu: “Bakınız; bir sendika kamuda başörtüsü için 10 milyon imza kampanyası başlattı. Peki, biz, gençlik yıllarımızdan beri başörtüsü hakkını savunmadık mı? 28 Şubat sürecini hatırlayın. Biz, yakamıza ‘kesintisiz demokrasi kokartları’ takarken, bunlar evlerinden burunlarını bile çıkaramıyordu. Şimdi bu tatlı su demokratları darbe karşıtı kesildiler. 12 Eylül darbesini şöyle bir hatırlayın. 12 Eylül üzerimizden silindir gibi geçti. Arkadaşlarımız, Mamak’ta işkenceye uğradı, suçsuz yere onlarca yıl yatanlar var. Bu tatlı su demokratları, 12 Eylül’ün, 28 Şubat’ın türettiği tosuncuklar ise, hayatlarının hiçbir evresinde risk almadılar. Biz o sıcaklarda arkadaşlarımızla beraber birçok cefanın üstesinden gelmeye çalışırken, bunlar hep gölgede oturdular. Şimdi çıkmışlar, utanmadan 12 Eylül darbesini lanetliyorlar. Biz daha beter lanetliyoruz. Bu ülkede 12 Eylül’ü lanetlemesi gereken birileri varsa, o da Türkiye Kamu-Sen’li Türkiye sevdalılarıdır.”
Dini değerler üzerinden siyaset yapma devri kapanmalıdır. Aksi takdirde beceriksiz siyasetçilerin iktidarından bu milleti kurtaramazsınız.
Dini değerler üzerinden siyaset yapılmaması gerektiğini kaydeden Koncuk, din istismarının sona ermesini istedi. Koncuk şöyle konuştu: “28 Şubat sürecinde kesintisiz eğitimin yanlış olduğunu söyledik. İmam hatiplerin ortaokul bölümleri kapatılmasın diye bas bas bağırdık. Bunların o zaman bile sesi çıkmadı. Din eğitiminin çok gerekli olduğuna inanıyoruz. 1997’de imam hatiplerin orta bölümlerini kapattılar, din istismarı bitti mi? Hayır. Tam tersine din istismarı zirve yaptı, din eğitimi merdiven altında verildi. Peygamberimiz, ‘vatan, millet sevgisi imandandır’ derken; milletini seven insanlar İslam düşmanı ilan edildi. Atatürk’e, milliyetçiliğe düşman olmayı İslam’ın 6. şartı zanneden bir nesil türettiler. Demek ki dinin güzel ahlak olduğunu, vatan, millet sevgisi gerektirdiğini birilerine anlatmazsanız; birileri yanlış İslam algısı uyandırır, yanlış din eğitimi verir. Bu nedenle imam hatiplerin orta bölümlerinin kapatılmasına karşı çıktık ve yeni sistemde imam hatiplerin ortaokul bölümünün açılmasını, okullarda Kuran-ı Kerim dersinin okutulmasını destekledik. Artık bu ülkede din istismarı bitmelidir. Dini değerler üzerinden siyaset yapma devri kapanmalıdır. Aksi takdirde, beceriksiz siyasetçilerin iktidarından bu milleti kurtaramazsınız. Siyaset, dini değerler üzerinden yapılmamalıdır. Doğru bir din eğitimi vermek, doğru İslam algısını oluşturmak çok önemlidir.”
Eğer devlet memurluğu kaldırılırsa, o zaman ‘yandık’ demektir. Sadece biz yanmayız, evlatlarımız da, torunlarımız da yanar.
Taşeronlaşmanın 2002 yılından bugüne büyük artış gösterdiğini kaydeden Koncuk, “Çalışma hayatı bakımından çok ciddi mücadeleler ortaya koymamız gerekir. Eğer devlet memurluğu kaldırılırsa, o zaman ‘yandık’ demektir. Sadece biz yanmayız, evlatlarımız da, torunlarımız da yanar. 2002 yılında kamuda taşeron firmalarda çalışanların sayısı 15 bin iken, bugün 500 bindir. Taşeron firmalarda çalışanların sayısı belediyeleri dahil ettiğimizde 1 milyon 67 bindir. Özel sektörü dahil ettiğimizde bu rakam, 2.5 milyona ulaşmaktadır. Yani bu millet toptan sömürülmektedir. Böyle bir düzene saygı duymak mümkün değildir. Bizler; dişimizden, tırnağımızdan artırarak, çocuklarımızın üniversitede okumasını sağladık. Peki, biz bunu taşeron patronlar zengin olsun, çocuklarımızı ezsin diye mi yaptık? Eğer biz sendikaysak, bunlarla mücadele etmeliyiz, yaşananları milletimizin bütün fertlerine anlatmalıyız. Bunu ancak, Türkiye Kamu-Sen’in yiğit teşkilat mensupları anlatabilir” dedi.
Türkiye Kamu-Sen’in büyümesi; namuslu, şerefli insanların hala itibar gördüğü, nefsini düşünmeyen dava adamlarının hala takdir edildiği, üniter yapının korunduğu, ülkemizin birliğinin, bölünmez bütünlüğünün benimsendiği anlamına geliyor.
Türkiye Kamu-Sen Teşkilatına büyük sorumluluk düştüğünü söyleyen Genel Başkan İsmail Koncuk, “Türkiye Kamu-Sen teşkilatı Allaha şükür iyi bir noktada, ama daha mücadeleci, sonuç alıcı bir Türkiye Kamu-Sen için tüm teşkilatta herkes boynuna ‘mesuliyet bende’ yaftası asmalıdır” diye konuştu. Koncuk şunları söyledi:“Bilgi insanları etkilemenin en temel şartıdır. Bilmeden insanları kazanmak insanı etkilemek mümkün değildir. Bu nedenle tüm teşkilat yöneticilerimizin, bu kirli tezgahı çok iyi bilmesi ve mesai arkadaşlarına anlatması gerekmektedir. Bakın toplu sözleşme dönemi yaşadık. ‘50 yılın en başarılı toplu sözleşmesini imzalayacağız’ diye iddia etmediler mi? Ancak, toplu sözleşme dönemi, toplu sözleşme rezaletine dönüştü. Masada muhataplarımız karşısında süt dökmüş kedi gibi oturanlar bunlardı. Bunlar, 650 bin üye buluyorsa, hepimiz suçluyuz, bunda hepimizin sorumluğu vardır. Dava adamları önce iddia adamıdır. İddia adamları geri adım atmaz. Bizim, sadece nefislerinin hesabını yapan bu soytarılar karşısında mağlup olmamız söz konusu bile olmamalıdır. Bunu sindirmemeliyiz. Öyleyse, nefislerini en öne koyan bu insanların, böyle iddia adamları karşısında galip gelmesine engel olmalıyız. Ne yapmalıyız, ne etmeliyiz, bu alanda başarılı olmalıyız. Bakınız, Necip Fazıl Kısakürek, Reis Bey romanında ‘toplumda bir yanlışlık varsa, her birimiz boynumuza suçlu benim yaftası asmazsak, bunlar düzelmez’ diyor. Türkiye Kamu-Sen teşkilatı Allaha şükür iyi bir noktada, ama daha mücadeleci, sonuç alıcı bir Türkiye Kamu-Sen için tüm teşkilatta herkes boynuna ‘mesuliyet bende’ yaftası asmalıdır. Birbirimizi seveceğiz. Gerçek dava adamlarının sadece davasını yüceltmek, büyütmek adına bir hesabı olabilir. Eğer biz, birbirimizi sevmezsek, birbirimize güvenmezsek; güvenebileceğimiz başka adres bulmamız mümkün değildir. Bu teşkilat; anlayışıyla, inancıyla, mücadele azmiyle yaşamalıdır. Bu noktada; Türkiye Kamu-Sen fidanını ekenlerden, sulayanlardan, Türkiye Kamu-Sen’e emek verenlerden Allah razı olsun. Herkes bizim dostumuz, rakibimiz yok. Biz; aynı yolun yolcusuyuz, aynı hedeflere kilitlenmişiz. Çok sağlam bir teşkilat oluşturulmuş. Biz yoksak, kimse yok. ‘Ben bir kişiyim. Tepki göstermezsem ne olur’ diye kimse düşünmemelidir. Çünkü, sen olmazsan, hiçbir şey olmaz. Bu şuurda olmak zorundayız. Bizim büyümemiz, namuslu, şerefli insanların hala itibar gördüğü, nefsini düşünmeyen dava adamlarının hala takdir edildiği, üniter yapının korunduğu, ülkemizin birliğinin, bölünmez bütünlüğünün benimsendiği anlamına geliyor. Bu nedenle büyümeliyiz. Evlatlarımızın geleceği için büyümeliyiz.”
Eğer 5 bin yıllık bir tarihi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir bebek katiline umut bağlayan bir devlet haline geldiyse, getirene de yuh olsun, susana da yuh olsun!
Bölücü örgüt elebaşının umut haline getirildiğini ifade eden Genel Başkan Koncuk, “Bebek katili bu ülkede umut haline getirildi. 10 bin askerimizi şehit eden, 35 bin insanımızın katili olan bir örgütün başı umut haline getirildi. Eğer 5 bin yıllık bir tarihi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bebek katiline umut bağlayan bir devlet haline geldiyse, getirene de yuh olsun, bu anlayışa destek verenlere de yuh olsun!” dedi.
Biz büyümezsek, milliyetçiliğin ne anlama geldiğini bilmeyen insanlar bu ülkede hükümran olur.
Türkiye Kamu-Sen’in büyümesinin çok önemli olduğunu söyleyen Genel Başkan Koncuk, “Biz büyümezsek, değerlerimiz büyümez. Biz büyümezsek, milliyetçiliğin ne anlama geldiğini bilmeyen insanlar bu ülkede hükümran olur. Milliyetçiliğin; bu ülkenin milli ve manevi değerlerine saygı duymak olduğunu, bu ülkenin müziğini, Türk mutfağını sevmek olduğunu, vatan bütünlüğünün önemini bilmeyen insanlar hükümran olur. Bu nedenle biz büyümeliyiz. Gelin el birliği içinde bu teşkilatı büyütelim. Emin olun, bu teşkilatın büyüklüğü birçok kişinin sinmesine, korkmasına neden oluyor. Bunu yüreğimizin her zerresinde duyalım. Birbirimizi büyütürsek, kendimizin büyüdüğünü göreceksiniz” diye konuştu.