Konfederasyonumuza bağlı, Türk Eğitim-Sen 2" />
Konfederasyonumuza bağlı, Türk Eğitim-Sen 2
Konfederasyonumuza bağlı, Türk Eğitim-Sen 2. Grup İlçe Temsilcileri Eğitim ve İstişare Toplantısı, 23-25 Aralık 2016 tarihleri arasında Antalya’da yapıldı. Toplantıda Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Genel Merkez Yöneticileri, İlksan Yönetim Kurulu Başkanı Tuncer Yılmaz, Kıbrıs Türk Memur-Sen Genel Başkanı Kaan Mındıkoğlu ve Yönetim Kurulu, şube başkanları, ilçe temsilcileri ve ilçe yönetim kurulu üyeleri hazır bulundu.
Burada bulunan insanların temel özelliği; bu ülkenin ve bu milletin geleceği için bedel ödemeye hazır olmasıdır. Bizim en büyük farkımız budur.
Toplantının açılış konuşmasını Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk yaptı. Ülkemizin gerçekten zor günler yaşadığını söyleyen Genel Başkan İsmail Koncuk, şehitlerimize Allah’tan rahmet ve milletimize başsağlığı diledi. Koncuk şöyle konuştu: “Allah aziz milletimizin yar ve yardımcısı olsun. Türkiye Kamu-Sen olarak ülkemizin birlik ve beraberliği, bölünmez bütünlüğü için her zaman fedakârlık yaptık. Yine bu uğurda bize düşen görev ne ise aynı şekilde davranıyoruz ve davranmaya devam edeceğiz. Bu ülke bizim. Ülkemizin gerçek sahipleri bizleriz. Bu ülkenin gerçek sahipleri olduğumuz için yaşanılan acılar da bizi doğrudan ilgilendiriyor. Elbette sevinçleri herkes paylaşır ama mesele acıları da paylaşabilmektir. Mesele bedel ödemeye hazır olmaktır. Burada bulunan insanların temel özelliği; bu ülkenin, bu milletin geleceği için bedel ödemeye hazır olmasıdır. Bizim en büyük farkımız budur. Tüm şehitlerimizi minnetle, rahmetle yâd ediyorum.”
Hataların bedelleri de büyük oluyor. Çözüm sürecinde yapılan hatalar milletimizin geleceğini doğrudan etkilemiştir, dolayısıyla görmezden geleceğimiz ya da ucuz bir hata değildir. Yüzlerce evladımızın şehadetine mal olan bir hatadan bahsediyorum. Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen olarak, o gaflet sürecinin içinde olmadık. O tarihte ne dediysek, bugün de aynı şeyleri söylüyoruz
Terörle mücadelenin önemine değinen Koncuk, “Terörle mücadele konusunda yıllar önce ne söylediysek, bugün de aynı şeyleri söylüyoruz. Teröre, bölücü örgütlere, zihniyetlere, ihanet odaklarına bakış açımızda hiçbir değişiklik ve kırılma olmadı” dedi. Koncuk şunları kaydetti: “Bilindiği gibi Çözüm Süreci adı verilen bir gafleti yaşadık. Maalesef bunun bedelini hala ödüyoruz. Teşkilatımız çözüm sürecini reddetmişti. Bunun bir çözüm olmayacağını, kardeşlik, barış projesi olarak adlandırılan bu projenin bir yutturmacadan ibaret olduğunu ifade etmiştik. Hatırlanacağı üzere o süreçte akil adamlar heyeti kurulmuştu. Şahsıma da akil adamlık teklif etmişlerdi ve ben bu teklifi reddetmiştim. Biz neden akil adamlık teklifini reddetmiştik? Memleketimiz için hayırlı bir faaliyet olsa idi, biz o faaliyetin içinde düşünmeden yer alırdık, buna onay verirdik. Akil adamlar heyetinin görevi, PKK denilen illeti topluma sempatik bir örgüt olarak sunmaktı. Belki de bu sözümden akil adamlar heyetinde olan insanlar alınabilirler. Elbette bu heyetin içerisinde iyi niyetli olan insanlar da vardı ama bu heyetin kurulmasının temel amacı, PKK terör örgütünü sempatik bir örgüt olarak millete takdim etmek ve bölücü örgütü daha itibarlı hale getirmekti. Elbette o dönemde de yapılanları eleştirdik ama bugün bunları eleştiri olsun diye söylemiyorum, bir yere not etmek için ifade ediyorum. Maalesef millet olarak bazı şeyleri çabuk unutmak gibi bir özelliğimiz var. Bu yapılanlar bir hata mıdır? Eğer hata diyorlarsa amenna. Ama şu da unutulmamalıdır ki; hataların bedelleri de büyük oluyor. Bu hata milletimizin geleceğini doğrudan etkilemiştir, dolayısıyla görmezden geleceğimiz ya da ucuz bir hata değildir. Yüzlerce evladımızın şahadetine mal olan bir hatadan bahsediyorum. Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen olarak, o gaflet sürecinin içinde olmadık. O tarihte ne dediysek, bugün de aynı şeyleri söylüyoruz.”
Teröre karşı yürütülen mücadeleyi ancak demeden, şartsız, şüphesiz destekliyoruz.
Türkiye Kamu-Sen’in bugün yürütülen terörle mücadelede devletimizin, TSK’nın yanında olduğunu söyleyerek, “Biz milletin vicdanıyız, milletin sesiyiz. Türkiye Kamu Sen olarak, Devletimizin terörle mücadelesini şartsız şüphesiz destekliyoruz.
Bugün bu mücadeleyi veren sorumluluk makamında oturanlar, geçmişte hata yapmış olabilirler. Şimdi bunu konuşmanın sırası değil. Onlar şunu bilsinler ki, terörle mücadele kararlılıkla devam ettirildiği sürece biz desteğimizi sonuna kadar sürdürürüz. Eğer yine hata yaparlarsa, dün Çözüm Süreci ihanetinde olduğu gibi, yine çıkar gafletin karşısında cesaretle dururuz. Millet olarak vicdanlı olmak gibi bir özelliğimiz var. Meselelere; milletimizin, evlatlarımızın geleceği, ülkemizin birlik, beraberlik ve bölünmez bütünlüğü bakımından bakıyoruz” diye konuştu.
15 Temmuz; Türk milletini, TSK’yı da bölerek, parçalayarak, birbirine düşürerek, Türkiye’de iç çatışma yaratma çabasında olanların ihanet girişimiydi; Türkiye’yi, Suriye, Irak yapma amacı taşıyan bir girişimdi. Hamdolsun milletimizin ve bütün siyasi partilerimizin feraseti ile bu hain darbe girişimini atlattık.
15 Temmuz hain darbe girişimine dikkat çeken Koncuk, şöyle konuştu: “Bilindiği gibi 15 Temmuz ihanet süreci yaşadık. 15 Temmuz’da yaşadıklarımız dün gibi gözümüzün önündedir. Gerçekten orada kirli bir senaryo vardı. 15 Temmuz; Türk milletini, TSK’yı da bölerek, parçalayarak, birbirine düşürerek, Türkiye’de iç çatışma yaratma çabasında olanların ihanet girişimiydi; Türkiye’yi, Suriye, Irak yapma amacı taşıyan hain bir girişimdi. Hamdolsun milletimizin ve bütün siyasi partilerimizin feraseti ile bu hain darbe girişimini atlattık.
Peki bu ihanetin ardından nasıl bir tablo ortaya çıktı? Sayın Cumhurbaşkanımız, o günden bugüne her zaman birlik ve beraberlik mesajı verdi. Yenikapı ruhundan, toplumun her kesimini kucaklamaktan, bir ve beraber olmaktan bahsetti. Gerçekten Türkiye, bir ve beraber olması gereken günlerden geçiyor. Ben değil, biz dememiz gerekir.”
Kamu kurumlarına ve kurumların taşra teşkilatlarına sendika görünümlü, vakıf görünümlü, cemiyet görünümlü çeteler yuvalanmış! Bunların tek derdi, makam, mevki dünyalık..! Bu çeteler biliyor ki; Yenikapı Ruhu kamuda yerleşirse arpaları azalacak.
“Herkes şunu bilsin ki; o makam koltukları yarın birilerini kurtarmaz. Genel müdür, müsteşar, okul müdürü, hastane müdürü, postane müdürü olmuş. Yarın Allah korusun bu çatı tepemize çökerse, o makamlar, o koltuklar kimseyi kurtarmaz. Bunu bugünden görmek durumundayız. Bu nedenle birliği ve beraberliği işaret etmemiz gerekir” diyen Koncuk, Yenikapı ruhunun ise külliyetinin duvarlarını aşamadığını ifade etti. Yenikapı ruhunun külliyenin duvarlarını neden aşamadığını da anlatan Koncuk şunları söyledi: “Sayın Cumhurbaşkanı 15 Temmuzdan itibaren birlik beraberlikten bahsediyor ve bunu ihtiva eden Yenikapı Ruhu'nu dilinden düşürmüyor. Ben sayın Erdoğan'ın bunu samimiyetle ifade ettiğine inanıyorum; ancak bu ruhun, Külliye'nin duvarlarını aşamamış olduğunu görmesini ve buna müdahale etmesini istiyorum. Bu anlayış, kamuya yansımıyor. Peki neden yansımıyor? Çünkü, kamu kurumlarına ve kurumların taşra teşkilatlarına sendika görünümlü, vakıf görünümlü, cemiyet görünümlü çeteler yuvalanmış! Bunların tek derdi, makam, mevki dünyalık..! Bu çeteler biliyor ki; Yenikapı Ruhu kamuda yerleşirse arpaları azalacak. Liyakat esas alınırsa, pis iştahları aç kalacak! İşte bundan dolayı birlik ve beraberlik ruhu kamuda yer bulamıyor. Onun için başta sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan olmak üzere sorumluluk makamında bulunanlar bu çetelere artık müdahale etmeli, dur demelidir. Eğer Sayın Cumhurbaşkanı’nın 15 Temmuz’da samimiyetle gördüğü o birlik ve beraberlik ruhu oluşursa, ne olur biliyor musunuz? Emir kulu haline gelmiş olanların hastane müdürlüğü, postane müdürlüğü, okul müdürlüğü koltukları paylaşılmak zorunda kalır; çünkü hakkaniyetle o koltukları dağıtmak icap eder. Oralarda yapılan ihaleler sadece yandaşlara verilmez, daha şeffaf olur. O çetelerin payı azalır.”
Pis nefsine esir olmuş adamlarla terörle mücadele yapılamaz.
Terörle mücadelenin vatansever insanlarla yapılabileceğini söyleyen Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Sayın Cumhurbaşkanı konuşmalarında terörle mücadeleyi birlik ve beraberlikle aşacağız diyor. Ben de diyorum ki; terörle mücadele evvela vatanseverlerle, milli düşünebilen, kendi egosunu aşmış, toplumsal düşünme kabiliyetine sahip insanlarla yapılır. Pis nefsine esir olmuş adamlarla terörle mücadele yapılamaz. O yandaş sendikanın kirli anlayışları ile terörle mücadele yapılamaz. Birlik ve beraberlik ruhu sağlanamaz. Şimdi terörle mücadele edeceksiniz, sizin desteklediğiniz o sendikanın il temsilcisi ise PKK’lı teröristlerin mezarı başında Fatiha okuyacak. O PKK’lı teröristin başında Fatiha okuyan namussuz, oraya il müdürü, hastane müdürü, postane müdürü atanmasını sağlayacak, siz de diyeceksin ki ben terörle mücadele yapıyorum. Çok net söylüyorum bazı bölgelerde bu sözde sendikal yapının içerisinde sızmış, hatta yönetim kademelerine gelmiş birçok PKK yanlısı bölücü var.
Terörist bir ruh taşıyan, PKK sempatizanı olan, kripto PKK’lıları, bölücüleri, bir sendikanın eteği altına gizlenmesini engellemeyerek onları kamuda birtakım yerlere getirerek terörle mücadele yapamazsınız.
Silivri’de bir okul müdürü, ‘Kürdistan faşizme mezar olacak’ diye slogan attırıyor. Bu şahıs okul müdürlüğü sınavında 100 tam puan alıyor. Bölücülükle yargılanmış bu insan şu anda okul müdürü olarak görev yapıyor. Elimde bunun belgesi var. Diğer yandan Silivri’de vatansever, son derece başarılı Mesut Özdoğan kardeşim de müdürlükten azlediliyor. Bu en başta milletimize ihanettir. Terörist bir ruh taşıyan, PKK sempatizanı olan, kripto PKK’lıların, bölücülerin, bir sendikanın eteği altına gizlenmesini engellemeyerek onları kamuda birtakım yerlere getirerek terörle mücadele yapamazsınız. İhbarsa, ihbar ediyorum, hepsinin belgesi var, gerekirse isim isim de çıkarırız. Görüyoruz ki bu sözde sendikal anlayışın ilkesi yok.
Vatansever olmayanlar İstiklal Marşı törenlerine karşı çıkan, hatta çocuklar soğukta üşüyor diye İstiklal Marşı okutulmasın, İstiklal Marşı törenlerine katılım zorunlu olmasın diyenlerdir; bölücüler rahatsız oluyor diye Andımız kaldırılırken alkışlayanlardır; ‘Ne Mutlu Türküm diyene’ sözünü duyunca kuyruğuna basılmış gibi tüyleri diken diken olanlardır.
Bir kişinin vatansever olduğunu hal ve hareketlerinden, söylemlerinden anlarsınız. Vatansever olmayanlar İstiklal Marşı törenlerine karşı çıkan, hatta çocuklar soğukta üşüyor diye İstiklal Marşı okutulmasın, İstiklal Marşı törenlerine katılım zorunlu olmasın diyenlerdir; Bunlar; bölücüler rahatsız oluyor diye Andımız kaldırılırken alkışlayanlardır; ‘Ne Mutlu Türküm diyene’ sözünü duyunca tüyleri diken diken olanlardır. Sizin ilkeniz ne? Sizin hiçbir konuda bir sağlam duruşunuz yok ki! Siz yamuk yumuk adamlarsınız.”
Paralel yapılanmanın Türkiye’de birtakım kurumlara sızmasının sebebi olarak 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nu gösteriyorlar. Hayır, bu doğru değildir. Bunun sorumlusu suiistimallere, 657 Sayılı DMK’nın delinmesine göz yumanlardır.
Paralel yapılanmanın Türkiye’de birtakım kurumlara sızmasının sebebi olarak 657 Sayılı DMK’nın gösterildiğini söyleyen Koncuk, “ Asıl sorumlu, 657 Sayılı DMK’nın delinmesine göz yumanlardır” dedi. Koncuk şöyle konuştu: “Paralel yapılanmanın Türkiye’ye maliyetini acı bir şekilde öğrendik. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Mehmet Müezzinoğlu ile bir toplantıda tartışmamız oldu. Sayın Bakan, ‘15 Temmuz darbe girişiminin sebeplerinden bir tanesi de 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’dur’ demişti. Ben de Sayın Bakan’a, ‘Neredeyse darbeyi devlet memurları yaptı demediğiniz kaldı’ demiştim ve tartışma yaşanmıştı.
Biz esasında 17-25 Aralık’tan önce de paralel yapılanmaya dikkat çekmiştik. 2010 yılındaki KPSS hırsızlığında da Türkiye’nin dikkatini paralel yapılanmaya çekmiştik. O dönemde Türk Eğitim-Sen olarak hırsızlığın belgesini koymuştuk. Allah muhafaza o verdiğimiz isim itiraf etmeseydi, başımıza ne çoraplar öreceklerdi. Olsun, biz bunu göze almıştık.
Bunların kamuyu ele geçirme operasyonlarını deşifre etmemize rağmen, -KPSS ile öğretmen olunuyordu, devletin tüm kademlerine girilebiliyordu- dönemin YÖK Başkanı beni yalancılıkla suçladı, ÖSYM Başkanı ‘KPSS’de hırsızlık yapılmadı’, iktidarın tüm mensupları da koro halinde ‘bu sınav tertemiz’ dedi. Güneş balçıkla sıvanır mı? Hayır. Peki neden tedbir almadınız? Bugüne gelindiğinde ise, paralel yapılanmanın Türkiye’de birtakım kurumlara sızmasının sebebi olarak 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nu gösteriyorlar. Hayır, bu doğru değildir. Bunun sorumlusu suiistimallere, 657 Sayılı DMK’nın delinmesine göz yumanlardır. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu çok sağlam bir kanundur. Kanunun varsa eksikleri konuşuruz, o ayrı meseledir. 1965 yılından bu tarafa değiştirilerek olgunlaşmış bir kanundan bahsediyoruz. O kanunu suçlu ilan etmeye çalışıyorlar. Peki neden? Dertleri başka bir şey. Kanunu kirleterek başka bir hesapları var.”
Kredi Yurtlar Kurumu’na bağlı bir Yükseköğretim Yurdu’nda birileri öğrencilere eğitim veriyormuş. Öğrencilere eğitim verenler devlet memurları değil. Bunlar nereden geliyor? Ne yapılmaya çalışılıyor? Hala mı aynı cemaat mantığıyla hareket edeceğiz?
Geçmişten yaşadıklarımızdan ders almamız gerektiğini kaydeden Koncuk, “Hiç olmazsa bundan sonra paralel yapılanmaya izin vermeyelim. Eğer hakkaniyet liyakat, adalet ölçüleri dışında başka saiklerle yapılan değerlendirmelerle kamuda öğretmen atanıyorsa, yargıda hâkim, savcı atanıyorsa, kamuda memur atanıyorsa, benzeri sıkıntıları önümüzde süreçte de yaşayabiliriz. Bu nedenle hangi sendika, hangi vakıf, hangi cemaat olursa olsun hiçbirisinin devlet içinde devlet olma arzusuna izin verilmemelidir. Ne yazık ki hala bir paralel yapılanma var. Hani 15 Temmuz’dan ders almıştınız? Geçtiğimiz günlerde bir okulda bir vakfın temsilcileri öğrencilere değerler eğitimi yapmış. Allah’a şükür okullarımızda değerler eğitimini yapabilecek kabiliyette Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Tarih öğretmenlerimiz var. Hangi branştan olursa olsun bu milletin değerlerini bilen, bunu özümsemiş birçok öğretmenimiz var. Bilmem ne vakfının adamı okulda, Fetocülerin sohbet evlerinde yaptıkları gibi faaliyetler yapacak. Ne adına yapacaklar?
Yine Kredi Yurtlar Kurumu’na bağlı bir yükseköğretim yurdu’nda birileri öğrencilere eğitim veriyormuş. Öğrencilere eğitim verenler devlet memurları değil. Bunlar nereden geliyor? Ne yapılmaya çalışılıyor? Hala mı aynı parti, sendika cemaat mantığıyla hareket edeceğiz? Biz ne zaman Türk milleti olacağız, bu milletin evlatlarına ne zaman güveneceğiz? Böyle bir mantıkla bir yerlere varamayız. Bu yaşananlar 15 Temmuz’dan ders alınmadığını ortaya koyuyor. Ülkemizi yönetenler bunun tedbirini almak zorundadır” diye konuştu.
Bir milletin geleceği fedakâr, vatansever, gerekirse bu millet için canını verebilecek insanlarla inşa edilebilir.
Genel Başkan Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz, bu milletin geleceği adına konuşuyoruz. Makam, koltuk derdimiz yok. Türkiye’nin geleceği ile ilgili bir sevdanız varsa, bu ancak buradaki Türkiye sevdalıları ile karşılanabilir. Kendisinin yaşamasından başka hiçbir önceliği olmayan egoist insanlarla bir milletin geleceği inşa edilemez. Bir milletin geleceği fedakâr, vatansever, gerekirse bu millet için canını verebilecek insanlarla inşa edilebilir.
Ülkemizin düşmanları çok sayıdadır. Bizim derdimiz bu ülkenin düşmanlarına fırsat vermemektir. Bizim kaygımız sadece ülkemizdir, milletimizdir. Sizin kaygınızda bu ülkenin bu milletin geleceği ise, bizimle yolunuz çakışmak zorundadır. Bizimle yolu çakışmayanların Türk milleti kaygısı da, sevdası da yoktur.
Tüm bunları bu millete beraber anlatacağız. Türkiye Kamu-Sen’in mücadelesi bu zemine oturmuş bir mücadeledir. Her bir arkadaşımızın burada olma sebebinin iyi etüt etme, idrak etme ve topluma anlatma sorumluluğu vardır. Bu nedenle buradayız ve beraberiz. Teferruatlara boğulmadan, meseleleri inat haline getirmeden Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleceğinin bizim ve evlatlarımız için ne kadar önemli olduğunun şuurunda olarak ve bu milletin yüzyıllardan beri taşıdığı kıymetleri bugün ilelebet var olacak. değerler olarak görerek bu mücadelenin içerisinde olmamız lazım.
Cesaretimiz var. Hatayı kim yaparsa yapsın, biz hata yapmayacağız. Milletimizin, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği adına hata yapmayacağız. Dolayısıyla bu hareketi büyütmeliyiz. Türkiye Kamu-Sen’i aydınlar hareketi olarak tanımlıyoruz. Ama burada sözde aydınlardan bahsetmiyorum. Bu milletin bütün değerleri ile barışık, gerçek anlamda aydın sıfatını hak eden insanlardan bahsediyorum. Türkiye Kamu-Sen aydınlar ve dolayısıyla bir aydınlanma hareketidir. Bu nedenle sorumluluklarımız çok fazladır. Hz. Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi; ‘Bir haksızlık gördüğünüzde önce elinizle, gücünüz yetmiyorsa dilinizle engel olmaya çalışın, o da olmuyorsa kalbinizle (içinizden) buğzedin, bu imanın en zayıf noktasıdır.’ Bu hareketin mensupları gerekirse eliyle de, diliyle de hareket etmesini bilir. O şuurdaki insanlardan oluşan bir organizmadan söz ediyoruz. Ben sizi böyle bir teşkilatın temsilcisi olduğunuz için kutluyorum.”
Bir siyasi iktidar, olayları darbecilerin değerlendirdiği gibi değerlendiremez. Siyasi iktidarlar, seçilmiş iktidarlardır. Dolayısıyla hukuk, demokrasi ve insan hakları içerisinde kalmalıdırlar.
15 Temmuz’dan bu yana kamuda yaşananların yürek burkan bir hal aldığını bildiren Koncuk, siyasi iktidarın açığa almalarda, meslekten ihraçlarda hukuk, demokrasi ve insan hakları içinde kalması gerektiğini belirtti. Suçlu ile suçsuzun ayırt edilmesi gereken bir mekanizmanın oluşturulması gerektiğini ifade eden Koncuk, şunları söyledi: “15 Temmuz’un müsebbilerinin yanında hiçbir zaman olmadık. Ne 15 Temmuz öncesinde, ne de 17-25 Aralık öncesinde. Yolumuz bunlarla hiçbir zaman kesişmedi. Hatta geçmişte de bu yapıyı hep dış kaynaklı bir proje olarak gördük. 15 Temmuz’u yapan darbeci zihniyet, bu milletin değerleri ile barışık olmayanlar, geleceğine ihanet edenlerdir ve Türk milletinin düşmanları ile kol kola girmişlerdir.
Bakınız; herkes meşrebinin gereğini yapar. Ama bir siyasi iktidar, olayları darbecilerin değerlendirdiği gibi değerlendiremez. Siyasi iktidarlar, seçilmiş iktidarlardır. Dolayısıyla hukuk, demokrasi ve insan hakları içerisinde kalmalıdırlar. Siyasi iktidarların evrensel hukuk içinde olayları değerlendirmesi ve buna göre bir duruş sergilemesi gerekir. 15 Temmuz darbesini yapanlar bunlara fikren lojistik destek sağlayan kişi ve kurumları kastetmiyorum. Bu millete ihanet edenlerle bizim de hesabımız var. Ama üzülerek görüyoruz ki; şu anda gariban, mazlum, masum, suçu bizim anladığımız anlamda hukuk yollarıyla ispatlanmamış insanları peşin bir yargı ile suçlu ilan etme anlayışı var. Bunlar kabul edilemez.
Hayatımızın hiçbir döneminde Fetöcüleri savunmadık. Ancak bu iş, Fetöcüleri cezalandırmanın çok ötesine geçti. Kantarın topuzu kaçtı.
Türkiye Kamu-Sen olarak en baştan bu yana ‘hukuk içerisinde kalın, suçluyu suçsuzu ayırt edebilen bir mekanizma oluşturalım, geniş kapsamlı soruşturma yapılsın’ diyoruz. Mesela bylock kullananların konuşmaları ortaya çıkarılsın. Kişi buna itiraz dahi edemez, çünkü suçu sabittir. Buna kimsenin bir sözü olmaz. Ama sen kişiyi bylock kullanmaktan alırsan, o da ‘bu numara benim üzerime ama başka biri kullanıyor, belgeleri bunlar’ derse, hatta o belgelerle savcılığa suç duyurusunda bulunmuş ise, kişi suçsuzluğunu ispat ediyor demektir. Buna rağmen bu kişi açığa alınmış durumda. Ya da bir bankada hesap açtığı için açığa alınanlar, sonrasında göreve iade edilenler var. MEB’de son olarak 1980 personel daha açığa alındı. Bir kısmı da önceden açığa alınıp, göreve iade edilmişti, şimdi tekrar açığa alındılar. Neden? Göreve iade etmiştin.
Bu konuda zaman zaman bizi anlamak istemeyenler de çıkabilir. Hayatımızın hiçbir döneminde Fetöcüleri savunmadık. Ancak bu iş, Fetöcüleri cezalandırmanın çok ötesine geçti. Kantarın topuzu kaçtı. Şimdi bunları anlatmayalım mı? Kamu çalışanlarını bankada hesap açtığı için açığa alıyorlar, sonra da ‘17- 25 Aralık’tan sonra uyarmıştık’ diyorlar. Milleti uyaracağınıza bankayı kapatsaydınız, bankanın kapısına kilit vursaydınız. Bunların hiçbiri Türk Ceza Kanunu’nda tanımlanmış suçlar içerisine girmiyor. TCK’da hangi eylemin suç olduğu tek tek anlatılmış.
Bakınız; Türk milletinin, İslam dünyasının bir özelliği var: Millet olarak her Allah diyenin peşinden koşuyoruz, sorgulamıyoruz. İslam Dünyası bir dönem İngiliz Lawrence’nin peşinden de gitmedi mi? Bazı vatandaşlarımız da bu din istismarcılarına inandı, onların gerçek yüzünü göremedi. Allah diyeni elbette seveceğiz. Manevi hayata son derece saygılıyız. Ancak ‘Allah diyor, peki benim dini duygularımı istismar ediyor mu?’ sorusunu da soracağız.
Bizim de teşkilatımızdan da açığa alınanlar, ihraç edilenler oldu. Hani pisliğe taş atarsınız, üzerinize sıçrar ya tam o noktadayız. Hiçbir zaman bunlarla birlikte olmadık ama bankaya para yatırdığı ya da çocuğunu bu okullara gönderdiği için Türkiye sevdalısı birçok dava arkadaşımızın üzerine bu pislik bulaştı. Şunu söylüyorum; meslekten ihraç edecekseniz, suçunu ispat ettikten sonra ihraç edin. Aksi halde bir zulümle karşı karşıya kalırız.”
Her zaman hakkı savunacağız, hakkı seslendireceğiz, hakkı tutup kaldıracağız.
Koncuk sözlerine Mehmet Akif Ersoy’un şiiriyle devam etti: “Mehmet Akif Ersoy’un bir şiirinde dediği gibi;
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Her zaman hakkı savunacağız, hakkı seslendireceğiz, hakkı tutup kaldıracağız. Bakınız; doğruyu yapmamanın bedelini evlatlarımız ödüyor; El Bab’da, Kayseri’de, İstanbul’da şehitlerimiz bedel ödedi. Ecdadınız Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da, Malazgirt’te, Mohaç’ta bedel ödedi. Asırladır bu millet bedel ödüyor. Hakkı tutup kaldırmanın bir bedeli varsa, o bedeli öderiz. Milletimiz bu bedeli ödemeye razı olduğu sürece de, ülkemiz asla bölünmez. Ama haktan vazgeçilirse, adaletten şaşılırsa, işte o zaman korkun. Allah’a şükürler olsun, sizin gibi hakkı tutup kaldırma iddiasındaki insanların varlığı geleceğimiz için bizleri umutlandırıyor. Allah hepinizden razı olsun.”
Eğer Türkiye’de sağlam bir sendikal mücadele gerekiyorsa ve bu sendikal mücadeleyi veren birileri varsa, onlara destek olmak lazım. Marifet iltifata tabidir.
Sendikacılığın önemine dikkat çeken Koncuk, Türkiye’de sağlam sendikal mücadele yapanlara destek verilmesi gerektiğini söyledi. Koncuk şöyle konuştu: “Türkiye’de sendikacılığı kim yapıyor diye bir soru sorsanız, bizim üyemiz olsun ya da olmasın ‘Türkiye Kamu-Sen’ derler. Bakınız; İlksan, Türk Eğitim-Sen delegeleri ile yönetiliyor. İlksan Yönetim Kurulu Başkanı Tuncer Yılmaz’dan Allah razı olsun. Sayın Yılmaz İlksan’ın başında olduğu sürece gözümüz arkada değil. Kendisi adam gibi adamdır. Allah ondan bin kere razı olsun. Biliyorsunuz; geçtiğimiz Nisan ayında yapılan İlksan seçimlerinde yandaş sendika delege giremedi, bizden iki misli üyeleri olmasına rağmen yarışa girmeye cesaret edemediler. Neden? Çünkü daha önce olduğu gibi kendi üyelerinin de bize oy vereceğini biliyorlardı. Öte yandan bir internet sitesinde yapılan sendikacılık ile ilgili ankette Türkiye Kamu-Sen diğer konfederasyonları ezip geçmiş. Bu sonuç güzel ama şu da unutulmamalıdır; eğer Türkiye’de sağlam bir sendikal mücadele gerekiyorsa ve bu sendikal mücadeleyi veren birileri varsa, onlara destek olmak lazım. Marifet iltifata tabidir. Yani birisi kamu çalışanlarını satacak, diğeri de ‘kamu çalışanlarını sattırmıyorum’ diyecek ama sen satanın yanında olacaksın. Bu doğru değildir. ”
Sayın Maliye Bakanına, ‘4/C’lilere kadro, toplu sözleşme maddesi haline gelmiş. Artık bunun hayata geçmesi lazım’ diyorum. Sayın Bakan da, ‘Çalışma yapılacak demiyor mu, diyor. Biz de yapıyoruz’ şeklinde cevap veriyor. Dolayısıyla böyle kararlar alırsanız, uygulama imkânı bulamaz.
Toplu sözleşme ile ilgili önemli açıklamalar yapan Koncuk şunları ifade etti: “Bildiğiniz gibi toplu sözleşme 2015 yılının Ağustos ayında alkışlarla imzalandı. Türkiye Kamu-Sen olarak ‘Bu toplu sözleşmeyi tanımıyoruz’ dedim. Ben toplantıdan ayrılırken sloganlar attılar ve toplu sözleşmeyi alkışlar eşliğinde imzaladılar. Daha sonra yaptığım açıklamada, ‘Yuvarlak uçlu kararlar toplu sözleşme metninde yer almamalıdır. Çünkü bu kararların uygulama imkânı yoktur. Toplu sözleşmede yuvarlak uçlu kararlar asla alınmaz’ dedim. Bakınız; toplu sözleşmede ‘4/C’lilerin kadroya alınması için çalışmalar yapılacaktır’ yazılmış. Peki ne zaman yapılacak, tarih belli mi? Hayır. Sayın Maliye Bakanına, ‘4/C’lilere kadro, toplu sözleşme maddesi haline gelmiş. Artık bunun hayata geçmesi lazım’ diyorum. Sayın Bakan da, ‘Çalışma yapılacak demiyor mu, diyor. Biz de yapıyoruz’ şeklinde cevap veriyor. Dolayısıyla böyle kararlar alırsanız, uygulama imkânı bulamaz. Ben bu kararı ‘4/C’liler için kadro çalışması yapılacak’ şeklinde değil de, ‘4/C’lilere kadro verilecek’ diye anlıyorum ama tarih belirtilmemiş.
Mesela; toplu sözleşmede ‘31 Ocak 2016 tarihine kadar KİT’lerde çalışan insanların ücret gruplarının 5’ten 3’e düşürülmesi’ şeklinde bir madde de var. Bu çalışmanın 31 Ocak 2016 kadar bitmesi gerekiyordu. Ama hala uygulamadılar sorunda yok. 8 ay sonra yeni bir toplu sözleşmeye oturacağız. Bu da o sendikanın beceriksizliğini gösterir. Tarihi belli olan kararlar dahi uygulanmadı. Toplu sözleşmede tam 21 madde uygulanmadı. Böyle bir şey olur mu?
Toplu sözleşmedeki bir başka maddede, ‘Kültür Bakanlığı çalışanlarının ekonomik durumlarının iyileştirilmesi ile ilgili çalışma yapılması’ yazıyor. 21 maddenin neden uygulanmadığını soruyoruz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, ‘Başkanım bunun neyini uygulayım’ diyor. O zaman bu niye imzalanmış? Kültür hizmet kolunun yetkilisi, ‘ Kültür Bakanlığı çalışanları ile ilgili bir şey yazın da, Kültür Bakanlığı çalışanlarına işte biz de bunu aldık diyebileyim’ demiş, böyle bir cümle yazmışlar. Ben bunu söyleyince, ‘Bunu kim söyledi?’ diye sordular, zıp zıp zıpladılar. Ben de, ‘Böyle yuvarlar kararlar alırsanız, işte böyle yuvar yuvar yuvarlanırsınız’ dedim. Toplu sözleşme kararlarında imzanız var mı? Bu kararların mutlaka uygulanması gerekir mi? Peki neden uygulattıramıyorsunuz? Uygulattıramayacaksanız, bu kararların altına neden imza atıyorsunuz? Toplu sözleşmeyi yuvarlak hale getirdiniz. Toplu sözleşme köşeli olmalıdır. Net olmalıdır.
4/C uygulamasını bu milletin evlatlarına bir hakaret olarak gördüğünü söyleyen Koncuk, “Nasıl taşeron uygulamasını insanları sömüren bir anlayış olarak görüyorsak, 4/C’li uygulamasını da öyle görüyoruz” dedi. Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Bilindiği devlet memurları ek ödeme alabiliyor fakat 4/C’liler alamıyordu. Bunun üzerine 4/C’liler dava açtı, çoğu davayı kazandı. 4/C’liler emsali memurlar kadar, 700-750 TL civarında ek ödeme almaya başladılar. Maliye Bakanlığı da sıkıştı. Çünkü her davayı açan kazanıyor. Düzenleme yapmak zorundaydılar çünkü ortada mahkeme kararı vardı. Maliye Bakanlığı’nın imdadına ise Memur-Sen yetişti. 4/Clilere ek ödeme verilmesi ile ilgili karar aldılar. Şu anda 4/C’liler net 115 TL ek ödeme almaya başladılar; oysa mahkeme kararıyla 700-750 TL ek ödeme alıyorlardı. Maliye Bakanlığı bu kez ödedikleri paraları da geri istemeye başladı. Mahkeme kararları 4/C’lilerin lehine veriliyordu, bu düzenleme ile mahkeme 4/C’lilerin aleyhine karar vermeye başladı. O zaman da söyledim. ‘Bu karar ek ödeme alan 4/C’lilerin zararına olacak bir karardır’ demiştim. Benim bu açıklamam üzerine Memur-Sen Genel Başkanı, ‘Mahkeme kararı ile ek ödeme alan 4/C’liler ek ödeme almaya devam edecekler’ dedi. Şimdi hangimiz doğru söylüyoruz?”
İşte adam gibi sendikaların temsilcileri değil de ‘evet efendim’ci bir anlayış ile masaya oturursanız, imzalanan toplu sözleşmelerde böylesi garabete dönüşür. Kamu çalışanları artık bunu görmeli ve doğru sendikacılığa destek vermelidir.
Toplantının ikinci gününde ise Eğitimci Canten Kaya “Motivasyon ve İletişim Sanatı” konulu seminer verdi. Toplantının öğleden sonraki oturumunda da ilçe temsilcilerimiz genel merkez yöneticilerimiz ile istişare toplantısı yaptı.
Öğleden sonra üçüncü oturumda Genel Sekreter Musa Akkaş, Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Talip Geylan, Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan, Genel Dış İlişkiler ve Basın Sekreteri Sami Özdemir sekretaryaları ile ayrı ayrı istişare toplantısı yaptı.