Katıldığı bir iftar programında konuşan Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan’ın 657 sayılı yasanın değişmesi yönündeki beyanlarına açık mektup yazarak cevap veren Genel Başkan İsmail Koncuk: “657 ile kimse uğraşmasın” dedi
Katıldığı bir iftar programında konuşan Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan’ın 657 sayılı yasanın değişmesi yönündeki beyanlarına açık mektup yazarak cevap veren Genel Başkan İsmail Koncuk: “657 ile kimse uğraşmasın” dedi.
Temcit pilavı gibi sürekli gündeme taşınan 657 sayılı yasanın değiştirilmesi konusunun Cumhurbaşkanı tarafından bir kez daha dillendirilmesi karşısında, kendisine açık mektup yazarak görüşlerini ifade eden Koncuk şunları söyledi:
“Sayın Cumhurbaşkanım,
İnsanların tek tek ihtiyaçları yanında birlikte yaşamaktan doğan, toplumsal düzeyde olan ihtiyaçları olduğu bilinen bir gerçektir. Bunlar kamusal ihtiyaçlar olup genele hitap etmektedir. Güvenlik, adalet, sağlık, eğitim, haberleşme, enerji, ulaşım gibi ihtiyaçlar özelliği gereği geniş bir teşkilatlanma ve büyük bir yatırıma ihtiyaç göstermektedir. Bu ihtiyaçların karşılanmasında, kâr amaç olmayıp, toplumun genel menfaati esas alınmaktadır. Bu ihtiyaçların karşılanış biçimi, teşkilatlanışı, kamu hizmeti kavramını karşımıza çıkarmaktadır.
Kamu hizmeti, devlet veya diğer kamu tüzel kişileri tarafından veya bunların gözetim ve denetimleri altında genel, kolektif ihtiyaçları karşılamak, kamu yararını sağlamak için kamuya sunulmuş devamlı ve muntazam faaliyetlerdir şeklinde ifade edilebilir.
Kamu hizmeti çoğu kez idarenin, hatta devletin varlık sebebi olarak görülmüştür. İdarenin faaliyetleri esas itibariyle kamu hizmetlerini yürütmek ve işletmekten ibarettir. Bu anlamda, devletin varlık sebebi, toplumun iyiliğine çalışmak, kamu için lüzumlu ve faydalı olan teşebbüslere girişmek ve faaliyetleri yerine getirmektir. Böylece devlet, kamu hizmetleri teşkilatının bütünüdür.
Merkezi ve yerel yönetimlerin genel idare esaslarına göre yürüttükleri görevleri mutlaka vardır ve kamu gücü ve kamu otoritesi kullanılarak yürütülen bu görevler asli ve sürekli kamu hizmetleridir. Bu hizmetlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi zorunludur. Anayasanın 128. maddesi, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.” demektedir. Bu bakımdan kamu hizmetleri mutlak suretle iş güvencesi olan, ücretleri sadeleştirilmiş, tayin, atama, terfi gibi özlük hakları, sosyal hakları günün koşullarına uygun hale getirilmiş insanca yaşayabileceği ücreti alan memurlar eliyle gördürülmek zorundadır.
Konuya bu açıdan yaklaşıldığında içinde kamu yararı barındıran her hizmet ve/veya malla ilgili durum kamu hizmeti niteliğinde değerlendirilir. Kapitalist, liberal ekonomik modelin üç temel dinamiği bulunmaktadır: Özel mülkiyet, eşitlik ve hür teşebbüs… Bu sistemde özel mülkiyet edinme imkânına sahip bir toplum, sermaye birikimi ve işçilerle serbestçe yapılan sözleşmelerle birlikte, diğer üretim araçlarının bir araya getirilerek üretimin sağlanması ve her türlü ihtiyacın piyasa tarafından karşılanarak para-meta- para döngüsü içinde bulunulması esastır.
Kamu hizmeti ise siyasal alanın yani piyasa dışındaki bir aktörün, devletin, kısmen bu unsurların dışına çıkarak yani piyasanın işleyiş kurallarına uymayan bir şekilde toplumsal ihtiyaçları karşılayacak mal ve hizmetleri ifade eder.
Kamu hizmetinin piyasadan farklılaşması, üretim aşamasında ihtiyaç duyulan işgücünü de serbest sözleşmelerin dışına çıkararak, statü temelinde bir istihdamı zorunlu kılar. Kamu hizmeti üreten memur, devlet otoritesini temsil etmekte ve bu otoriteyi kullanmaktadır. Memur, çalışması ile kamu hizmeti ürettiği için ve bu hizmeti üretirken devleti temsil ettiği ve devlet otoritesini kullandığı için özel kesim işçilerinin içinde bulunduğu çalışma ilişkilerine tabi olamaz. Bu yaklaşımla, memurların çalışma ilişkilerinde tabi oldukları kurallar tek yanlı üretilen, çeşitli güvenceler içeren bir statü rejimine bağlanmıştır. Statü temeline dayalı olan bu çalışma rejiminde memurun, başta iş güvencesi olmak üzere çeşitli ayrıcalıkları vardır.
Almanya, Fransa, Brezilya, Danimarka, Estonya, İrlanda, İspanya, İsveç, Meksika, Portekiz, Slovenya, Yeni Zelanda, ABD, İtalya, Avustralya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Hollanda, İsrail, İsviçre, İzlanda, Japonya, Kanada, Kore, Macaristan, Norveç, Polonya, Rusya, Slovakya, Şili, Ukrayna, Yunanistan gibi birçok ülkede kamu görevlileri işçilerden farklı bir hukuki düzenlemeye tabidir. Buna bağlı olarak sosyal yardımları, yargılanmaları, görev ve sorumlulukları farklı kanunlarla düzenlenmektedir.
Bununla birlikte Almanya, İtalya, Avusturya, İspanya, Kore gibi ülkelerde memurların hayat boyu iş güvenceleri mevcuttur. Bütün ülkelerde memurların işe alınma süreçleri işçilerden ayrı bir düzenleme ile belirlenmektedir. Dolayısıyla gelişmiş ülke olarak kabul edilecek ülkelerin hemen hepsinde statü hukukuna bağlı olarak çalışan bir memur kesimi bulunmaktadır.
Statü temeline dayalı olan çalışma rejiminde, memurun, başta hukuka dayalı iş güvencesi olmak üzere çeşitli ayrıcalıkları vardır. Ancak iş güvencesi temelinde ortaya konulan bu ayrıcalık mutlak bir güvence içermez. Hangi sebeplerle devlet memurunun işten çıkarılacağı 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125 inci Maddesinin E bölümünde düzenlenmiştir.
Ayrıca devlet memurlarına uyarma, kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesi durdurulması gibi cezalar da verilebilmektedir. Demek ki, bir takım çevrelerce iddia edildiği gibi devlet memurlarının iş güvencesi sonsuz ve sınırsız değildir.
Başbakanlığınızın ilk günlerinde 15 Nisan 2003 tarihinde tek maddelik gündemle gerçekleştirdiğiniz Bakanlar Kurulu Toplantısı’nda devletin yeniden yapılandırılması ve memurun iş güvencesinin kaldırılması konusunu ele almıştınız. O tarihten bugüne memurların verimsiz olduğu, istenilen bürokratla çalışılamadığı, memur sayısının fazlalığı, işçi memur ayrımının dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde olmadığı gibi değişik gerekçelerle memurların iş güvencesinin kaldırılması gerektiğini ifade ettiniz. Daha sonra, paralel yapılanma ile mücadele için şimdi de terörle bağlantısı olan kamu görevlilerinin işten çıkartılamadığı gerekçesiyle memurların iş güvencelerinin kaldırılması gerektiğini belirtiyorsunuz.
Teröre ve teröriste destek veren memur, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun disiplin hükümlerinden çok 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında değerlendirilmelidir. Eğer kamu kurum ve kuruluşlarında terör örgütleri ile ilişkilendirilmiş bir kamu görevlisi tespit edilmiş ise, derhal görevine son vermek idarenin yetkisi dahilindedir. Bunun önünde hiçbir yasal engel bulunmamaktadır. Dolayısıyla, teröre destek veren kamu görevlilerinin işten çıkartılması için 657 sayılı Kanunun değiştirilmesi gerektiği iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.
Hal böyle iken, iktidar kaynaklı birçok haberde, devlet memurlarının sınırsız bir iş garantisine sahip olduğu, ömür boyu iş garantileri olduğu şeklinde, hiç de doğru olmayan, açıklamalara şahit olmaktayız. Kamuoyuna yansıyan açıklamalardan, kamu kesiminde memurluk güvencesinin yok edilmeye, tek tip istihdam modeli denilerek memurların çalışan adıyla özel sektör işçileriyle aynı potada eritilmeye ve iş güvencesinin kaldırılmaya çalışıldığı görülmektedir.
İşçi, memur ayrımı kaldırıldığında Devlet kavramının da tartışmaya açılacağı aşikârdır. Öyle ki Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır. Hukukî açıdan ele alındığında ise, belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde bir siyasi iktidar altında örgütlenmesidir. İş güvencesi ise bir devletin varlığının ve hüküm sürdüğü topraklardaki egemenliğinin temsilcisi olan memurluk kavramının ayrılmaz bir parçasıdır. Memurların iş güvencelerinin ellerinden alınması demek, o devletin hâkim olduğu topraklardaki temsil kabiliyetini kaybetmesi ve kamu hizmetlerini özel sektöre, dolayısıyla küresel sermayeye devretmesi anlamına gelmektedir. Terör bölgelerinde devletin egemenliğini yeniden sağlamaya çalıştığımız bu dönemde memurların iş güvencelerinin kaldırılarak kamu hizmetlerinin riske edilmek istenmesi de manidardır. Bu bakımdan memurluk ve memurların sahip olduğu haklar, yalnızca mesleki bir kavram olmaktan öteye, devletin şeklini ve egemenliğini de belirleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle memur; salt bir mesleki tanım olmaktan öteye, taşıdığı anlam itibarı ile devletin varlığının ve egemenliğinin temsilcisidir. Bu noktada memur ve devlet, birbirini tamamlayan ve tanımlayan iki unsurdur.
Toplumsal örgütlenmenin klan ve kandaşlık esasına dayalı olduğu ilkel toplumlarda, toplumsal görevleri yerine getiren kuruluşlar olmadığı için bir devletin varlığından da memurlardan da söz etmek mümkün değildir. Tarım devrimi ile birlikte insanoğlu üretim araçlarını kullanmaya başlamış, bu ortamda üretimin organizasyonu ve ürünün toplumda paylaşımı gibi konuların düzenlenmesi gereği ortaya çıkmıştır. Tarihte ilk olarak Mezopotamya bölgesinde görülen bu tür yönetsel yapılar, Çin’de ve Eski Mısır’da gittikçe güçlenmiş ve bir bölgede birlikte yaşayan toplumların organize olması, paylaşım sorununa çözüm bulması ve kendisi dışındaki benzer yapılara karşı statü kazanmasıyla birlikte ilk kamu görevlileri topluluğunun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Dolayısıyla bildiğimiz anlamıyla devletin ortaya çıkışı, memurluk kavramının varlığı ile anlam kazanmıştır.
Memurluk güvencesinin kaldırılması, işçi ve memurların çalışan olarak aynı statüde değerlendirilmesi, kamudaki bütün çalışanların siyasi iktidarın iradesi yönünde hareket etmesi ve istenildiğinde işten çıkarılabilmesi fiilen devlet mekanizmasının değişmesini de zorunlu kılacaktır. Memurların iş güvencelerinin kaldırılması, yalnızca iş hukuku açısından değil kamu idare hukuku açısından da iyi irdelenmelidir. Memurun iş güvencesinin kaldırılmasının, kamu hizmetlerinin liberal, kapitalist sistemin yarattığı piyasanın normal işleyiş unsurlarına adapte edilerek, tüm kamu hizmetlerinin kârlılık esasına göre yürütülmesine neden olmasının yanında bildiğimiz anlamdaki egemen devlet kavramının tartışmaya açılması gibi idari sorunlar doğuracağı da açıktır.
Kuruluş amaçlarımız ve ilkelerimiz de göz önüne alındığında, terörün ve teröristin karşısında gerçek anlamda samimi bir şekilde duracak yegane sivil toplum kuruluşu Türkiye Kamu-Sen’dir. Kuruluşumuzdan bugüne kadar, teröre karşı takındığımız tavizsiz tutum bütün kamuoyunun malumudur. Gerek devletimizin terör bölgelerindeki egemenliğinin sürmesi, gerekse devletimizin üniter yapısının ve kamu hizmetlerinin eşit olarak sağlanmasının teminatı olan memurların iş güvencelerinin korunmasının devletimizi müdafaa etmek derecesinde önemli olduğunu düşünmekteyiz.
Bu gerçekler ışığında, memurun iş güvencesini kaldırmanın, devletin temeline dinamit koymak anlamına geldiğini bir kez daha hatırlatır, artık memurun iş güvencesinin nezdinizde bir sorun olmaktan çıkmasını temenni ederiz.”
Saygılarımla, arz ederim.
İsmail KONCUK
Genel Başkan