Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Kanal B’de yayınlanan Güncel programına katılarak, eğitim gündemine dair önemli açıklamalar yaptı" />
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Kanal B’de yayınlanan Güncel programına katılarak, eğitim gündemine dair önemli açıklamalar yaptı
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Kanal B’de yayınlanan Güncel programına katılarak, eğitim gündemine dair önemli açıklamalar yaptı.
Siyaset kurumunun tüm eksiklerini, yanlışlarını denetleyecek olan irade millet iradesidir.
Programda Türkiye’nin ciddi problemler yaşayan bir ülke görüntüsü içerisinde olduğunu söyleyen Koncuk, “Bu sorunları sadece millet iradesiyle çözebiliriz” dedi. “Millet olarak birçok yanlışı sineye çekme anlayışını devam ettirmemeliyiz. Yanlışları düzeltecek başka bir mekanizma beklemek, beyaz atlı prens beklemeye benzer” diyen Koncuk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir millet hangi şartlarda yaşayacağını ve nasıl bir ülke hayal ettiğini net olarak ortaya koymazsa, bu yanlışları düzeltecek başka mekanizma yoktur. Siyaset kurumu demokrasi içinde elbette önemlidir ama siyaset kurumu millet adına faaliyet yapan bir kurumdur. Dolayısıyla siyaset kurumunun tüm eksiklerini, yanlışlarını denetleyecek olan irade millet iradesidir.”
Birçok insanın günü kurtarma derdinde olduğuna dikkat çeken Koncuk, “Yarına yönelik projeksiyonları, tedbirleri düşünen insan sayısı gittikçe azalıyor. Sadece kendisi için yaşayan, egoları öne çıkmış, nefsi bir toplum haline gelmek üzereyiz. Mesele günü kurtarmak değildir; mesele geleceğimizi de şekillendirmektir. Bu nedenle demokratik haklarımızı kullanmamız gerekir” dedi.
Yanlışları millet olarak düzeltme iradesi ortaya koymazsak, koltuk altınımdan gider, ekmeğimi kaybedebilirim endişesi yaşayarak olayları değerlendirirsek kimse doğruyu yapamaz. Hepimiz bu çatının altında kalırız.
“Yanlışları millet olarak düzeltme iradesi ortaya koymazsak, koltuk altınımdan gider, ekmeğimi kaybedebilirim endişesi yaşayarak olayları değerlendirirsek, kimse doğruyu yapamaz. Hepimiz bu çatının altında kalırız. Günü kurtarayım derken, geleceği de kaybederiz” diyen Koncuk, millet olarak sorumluluk almamız gerektiğini kaydetti. Terör olaylarına da değinen Koncuk, “Türkiye’de her gün birkaç şehit veriyoruz. Şehitlerimizin acısı bir ocağa düşerken, bizim millet olarak bu acının neresinde olduğumuza bakmamız lazım. Evimize düşmesini mi bekleyeceğiz? Etnik kökenimiz ne olursa olsun millet olarak teröre karşı tek yumruk mücadele etmemiz lazım. İnşallah bundan sonraki süreçte olayların daha farkında bir toplum olma yolunda mesafe kaydedebiliriz. Dini inançlarımız da bize bunu emrediyor. Dolayısıyla her alanda yapılan yanlışlara dur diyebilmemiz lazım” diye konuştu.
3+3+3+4 sistemi gelebilir. Niye gelir? Çünkü toplumda tepki yok. 4+4+4 sistemini getirdiler, ses çıkmadı. Oysa hayatımızı doğrudan ilgilendiren süreçlere müdahil bir millet olmak zorundayız. Müdahil millet olmak, illa eliyle müdahale eden millet olmak demek değildir. Sözüyle, sesiyle müdahale eden bir millet olmak zorundayız.
Eğitim sisteminin değişeceği, 3+3+3+4 sisteminin getirileceğine ilişkin iddialar hakkında da açıklamalar yapan Koncuk, “Türkiye’de 90 yıldır uygulanan bir sistem vardı. İlkokul 5 yıl idi. Ancak Hükümet 4+4+4 sistemini ihdas etti. Bunu o zaman kime sordu? Öğretmenlere sormadı, millete sormadı. Bugün 4+4+4 sisteminin sıkıntılar yarattığını Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri de ifade ediyor. Hatta geçen yıl üst düzey bürokratlarla biraraya geldiğim iftar yemeğinde, ‘İkinci dördün birinci yılını hazırlık sınıfını yapsak, ne dersiniz?’ demişlerdi. İşe yaramaz bir dönem ise hazırlık sınıfı yapılabilir. Tabi birçok model üzerinde tartışılabilir. Peki siz yaşanacak sorunları düşünmeden mi bu sistemi ihdas ettiniz? Biz o dönemde 4+4+4 sisteminin ihdasıyla 90 yıllık tecrübemizden yararlanma imkânı kalmayacağını çok net ifade etmiştik. Konuyla ilgili TBMM’de Milli Eğitim Komisyonu’nda bir saat süren sunum yapmıştım. Bugüne kadar 4+4+4 sisteminin getirdiği sorunları hala çözemedik. Şimdi de yeni bir sistemden söz ediliyor. Bu yeni sistem hayata geçirilir mi? Olabilir. Ben MEB yetkilileriyle görüştüm. Konuyla ilgili bilgilerinin olmadığını ifade ettiler. Tabi şu da var; 4+4+4 sistemi getirilirken de dönemin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in haberi yoktu. Birileri tepede bir şeyleri kurguluyor. MEB’i de alt yapısını hazırlamakla görevlendiriyorlar. Dolayısıyla 3+3+3+4 sistemi gelebilir. Niye gelir? Çünkü toplumda tepki yok. 4+4+4 sistemini getirdiler, ses çıkmadı. Şimdi kendi getirdikleri sistemini eleştirmeye başladılar. Şimdi 3+3+3+4 sistemi konuşulmaya başlandı. Bu kafayla gidersek yine toplumda sadece bazı kesimler tepki gösterecek, genelinde suskunluk olacak. Böyle olduğu sürece birileri her şeyi yapar. Hayatımızı doğrudan ilgilendiren süreçlere müdahil bir millet olmak zorundayız. Müdahil millet olmak, illa eliyle müdahale eden millet olmak demek değildir. Sözüyle, sesiyle müdahale eden bir millet olmak zorundayız. ‘Ne yapıyorsunuz?’ sorgulamasını yapabilen bir millet olmak zorundayız. Hangi siyasi iktidar olursa olsun, kim yanlış yapıyorsa, kim demokrasinin kuralları dışında bir anlayışla yeni sistemler türetiyorsa, millete rağmen hareket ediyorsa, buna karşı da bir ses verelim. Ama maalesef bu sesi son 10 yılda duymakta zorlanıyoruz.” diye konuştu.
Maarif Vakfı’nın kurulma gerekçeleri ne ise, eğer gerçekten bir ihtiyaç ise, bu ihtiyacı, Milli Eğitim Vakfı’nın ya da Yunus Emre Enstitüsü’nün mevzuatında değişiklik yaparak halledebilirdik.
Maarif Vakfı Yasa Tasarısına da değinen Genel Başkan İsmail Koncuk şunları kaydetti: “Hazırlanma aşamasında müdahil olamadık, sadece bilgimiz oldu. Bize kimse kanaatlerimizi sormadı. Tasarı TBMM’ye geldiğinde sunum görüşlerimizi dile getirmek için muhalefet partilerinin talebiyle komisyona davet edildik. Tasarının maarif müfettişleri ile ilgili hangi problemleri yaratabileceğini anlattık. Peki Maarif Vakfı kurulmasının zararı olur mu? Tabi ki olmaz. Ancak Maarif Vakfı bir ihtiyaç mıdır? Hayır, aslında ihtiyaç değildir. Zira Milli Eğitim Vakfı ve Yunus Emre Enstitüsü var. Şimdi de Maarif Vakfı kuruluyor. Maarif Vakfı’nın kurulma gerekçeleri ne ise, eğer gerçekten bir ihtiyaç ise, bu ihtiyacı, Milli Eğitim Vakfı’nın ya da Yunus Emre Enstitüsü’nün mevzuatında değişiklik yaparak halledebilirdik. Çünkü elimizde MEB’e bağlı iki tane kuruluş var. Maarif Vakfı’nın kurulma gayesi belki yanlış değildir ama kurulma şekli bakımından doğru bulmuyorum. Dediğim gibi, Milli Eğitim Vakfı’na ve Yunus Emre Enstitüsü’ne yeni görevler atfederek ihtiyaçları karşılayabilirdik. Öte yandan Maarif Vakfı’nın 7 daimi üyesi var. Niye daimi üye? Ben bunu anlamakta zorlanıyorum. Türkiye’de eğitim-öğretim faaliyetlerini yürütme görevi MEB’e aittir. Eğitimin patronu Milli Eğitim Bakanı’dır. 7 daimi üyesi olan bir vakıf kurarsınız, o üyeler daimi olduğu için MEB’in talimatlarından uzak davranabilir. Peki bu vakfı kim kontrol edecek? Zaman içerisinde 7 daimi üye kafasına göre işler yaparsa ne olacak? Daimi üye ise çok uzun süre o makamda duracak. Buna ne Cumhurbaşkanı ne de Milli Eğitim Bakanı engel olabilir. Başka siyasi iktidar gelir, 7 daimi üye kafasına göre çalışabilir. Dolayısıyla daimi üyelik yanlıştır ve demokratik değildir.
Esasında bu tasarıda Maarif Vakfı’nın Türkiye’de okullar açma yetkisi de yer alıyordu. Muhalefet partilerinin itirazları sonucunda o bölüm çıkarıldı. Ülkemizde okul açma yetkisi Milli Eğitim Bakanlığı’na aittir. Bu vakfın okul açması MEB’in sorumluluk alanına hükmetmek anlamına gelir. Bu durumda, Maarif Vakfı, MEB’e paralel yetkilerle donatılmış başka bir kuruluş haline gelir. Esas paralel yapı orada oluşturulmuş olur. Dolayısıyla söz konusu madde çıkarıldı.
Çok açık konuşayım; Maarif Vakfı, paralel yapı dediğimiz cemaat okullarına alternatif düzenlemedir.
Maarif Vakfı’nın şu yapılanmasıyla MEB’in ne kadar kontrolünde olacağına ilişkin de şüphelerimiz olmalıdır. Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın yerinde olsam Maarif Vakfı Yasa Tasarısı ile ilgili ‘Bu nedir?’ derim. Şu anda MEB’in yurtdışında okul açma yetkisi yok mudur? MEB niye yurtdışında okul açamasın? MEB’in ülke dışında okul açtığı bölgeler var. MEB’in Suudi Arabistan’da, Endonezya’da Türk dünyasında okul açmasının önüne mevzuat bakımından engel olduğunu düşünmüyorum. Yetersizlikler varsa bunları çözelim. Yurtdışındaki faaliyetler neden Maarif Vakfı eliyle yapılsın? Bunları sorgulamamız lazım. Çok açık konuşayım; Maarif Vakfı, paralel yapı dediğimiz cemaat okullarına alternatif düzenlemedir. Yurtdışında okul açacaksanız yine açın ama MEB’in kontrolünde olan bir yapılanma içinde olsun.
Öte yandan Türkiye’de Maarif Vakfı’nın okullar açması Tevhid-i Tedrisat Kanununa da aykırıdır. Kim okul açarsa açsın Tevhid-i Tedrisat Kanununa göre MEB’in denetimine tabi olmalıdır; bu okulların yönetimi, müfredatı MEB tarafından denetlenir. Dolayısıyla Maarif Vakfıyla ilgili endişelerimiz var. Bu yetki kimlere bırakılacak? Türkiye’de özellikle birtakım siyasilerin kontrol ve güdümünde birtakım vakıflar da var. Onlarla mı çalışacaklar, kimin kontrolünde olacak? Doğrusu benim şüphelerim var.”
Müfettişlik sistemini mevcut özlük haklarını koruyarak tek çatı altında toplayalım. 2500 olan müfettiş sayısını da 1000 artırarak 3500’e çıkaralım.
Maarif müfettişlerinin eğitim uzmanı yapıldığına da dikkat çeken Koncuk, “Kariyer mesleği olan maarif müfettişliği ortadan kaldırılıyor, maarif müfettişleri eğitim uzmanı yapılıyor. Daha sonra eğitim uzmanı yaptığı müfettişleri mülakata tabi tutacaklar. Bunlardan 500’ünü mülakatla Bakanlık çatışı altında oluşturulacak Teftiş Kurul Başkanlığı’na müfettiş olarak geri alacaklar.2000 tanesi eğitim uzmanı olacak.
Konuyla ilgili TBMM’de yaptığım sunumda “Teftiş sitemini yok edersiniz. Kaos yaşarız” dedim. Sadece Ankara’da bile çok ciddi soruşturmalar var. Denetimi kiminle yapacaksınız? Bunu, yetişmemiş muhakkiklerle, mesela okul müdürleri ile yapacaksınız. Onlar da dosyayı rezil eder. Önerim şuydu: Müfettişlik sistemini mevcut özlük haklarını koruyarak tek çatı altında toplayalım. 2500 olan müfettiş sayısını da 1000 artırarak 3500’e çıkaralım. Türkiye’de şu anda soruşturmalar yapılamıyor. Zira müfettişler yaklaşık 70 bin kurumu denetliyorlar. Şu anda bu konuyla ilgili çalışma devam ediyor. Ne noktada olduğuna ilişkin henüz bilgi gelmedi. Bilgi geldiğinde elbette kamuoyuyla paylaşacağız” diye konuştu.
Geçmişteki sınav puanları yok edilmeden ek sınav yapılabilir ya da mevcut sınav sonuçları ile görevlendirmeler yapılır, bu esnada yönetmelik değiştirilir, yazılı sınav konuları arasına T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi konulur ve bundan sonraki sınavlarda uygulanır.
Müdür yardımcılığı konusunda da ciddi bir bilgi kirliliği oluşturulduğunu söyleyen Koncuk, şunları kaydetti: “Türk Eğitim-Sen olarak yıllarca müdür ve müdür yardımcılarının yazılı sınava bağlı olarak görevlendirilmesinin mücadelesini verdik ve bunu da müdür yardımcılığı bakımından başardık. Açtığımız davalarla müdür inhası ile yapılan müdür yardımcılığı görevlendirmelerinin hepsini iptal ettirdik. Nihayet MEB, bizim kazandığımız dava, tepkilerimiz, açıklamalarımız, eylemlerimiz üzerine müdür yardımcılığı görevlendirmelerine yazılı sınav şartı koydu. Yazılı sınav getirilmesi tamamen Türk Eğitim-Sen’in mücadelesiyle oldu. Bunda ne yandaş sendikanın ne de başka sendikaların emeği yoktur. Bu sınav için ciddi paralar da harcadık. Üyelerimizi yetiştirdik, kitaplar bastırdık, kurslar açtık. Nihayet sınav yapıldı. Tam bu aşamada MEB ek yönetmelik çıkardı. Buna göre, ‘Görev süresini dolduran müdür başyardımcısı ve müdür yardımcılarının görev süreleri, yönetmelikteki şartları taşımaları kaydıyla eğitim kurumu müdürünün inhası, il milli eğitim müdürünün teklifi ve valinin onayı ile aynı veya farklı eğitim kurumlarına dört yıl süreyle uzatılabilecektir’ hükmünü getirdi. Siz dalga mı geçiyorsunuz? Hem yazılı sınav getiriyorsunuz, hem de söz konusu ek yönetmelikle sınava gireceklerin motivasyonunu bozuyorsunuz. MEB’in bunu düzeltmesini istedik ama MEB düzeltmedi. Biz de dava açtık. Dava sonucunda hem yönetmelikte hem de kılavuzda yer alan müdür inhası ile görev süresinin uzatılmasını iptal ettirdik, sınav kazanan meslektaşlarımızın haklarının gasp edilmesini önledik.
14 yıldır sanki Atatürk’süz bir Türkiye oluşturulmaya yönelik çalışma var, Atatürk’e ve temsil ettiği değerlere yönelik saldırı var. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük konusunun sınavdan çıkarılma sebebi budur.
Öte yandan hem sendikamız hem de başka bir sendika yazılı sınav konuları arasında Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersinden soru sorulmamasını yargıya taşıdı. Bizim açtığımız dava devam ediyor. Diğer sendikanın davası sonuçlandı. Bu konuyla ilgili sendikamıza kızanlar var. 14 yıldır sanki Atatürk’süz bir Türkiye oluşturulmaya yönelik çalışma var, Atatürk’e ve temsil ettiği değerlere yönelik saldırı var. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük konusunun sınavdan çıkarılma sebebi budur, bu dersin kaç puan olduğu önemli değildir. Eğitim-İş dava açtı diye biz dava açmadık. Bazı sendikacı müsveddeleri bunu ima ederek aleyhimize yazı yazmış. Biz zaten dava açmıştık. Eğitim-İş bu davayı kazandı. Bu, bizim de kazanacağımız anlamına gelmektedir. Şunu da hemen belirteyim; bu dava sınav iptal edilsin diye açılmadı. Öte yandan burada MEB’in yaklaşımı da enteresandır. MEB okul müdürleri ve müdür yardımcıları ile ilgili kazandığımız hiçbir dava sonucunu uygulamadı. Hatta Milli Eğitim Bakanlığı, ‘Üst mahkemeye itiraz ettik, üst mahkemenin kararına göre belki iptal edebiliriz’ diyor. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinden yazılı sınavda soru sorulmaması ile ilgili sınavın kökten iptalini gerektiren bir durum olmaz. Geçmişteki sınav puanları yok edilmeden ek sınav yapılabilir ya da mevcut sınav sonuçları ile görevlendirmeler yapılır, bu esnada yönetmelik değiştirilir, yazılı sınav konuları arasına T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi konulur ve bundan sonraki sınavlarda uygulanır. Buna itirazımız olmaz. MEB üst mahkeme kararını beklemeden sınav puanlarına dayalı atama yapsa, hukuken bir problem yaşanabilir mi, bu tartışılır bir konu ama MEB bunları hep göze almıştır. Müdür yardımcılığı davasını kazanmışız, buna rağmen MEB bu görevlendirmeleri geri almamış, görevden alınan müdürlerle ilgili davaları kazanmışız, yargı kararlarını uygulamamış. Sınava girenler tedirginlik içindedir. Haklılar, çünkü çalışıp, sınavı kazanmışlar.
Bazı aklı evveler bir türlü bizi anlamıyor, sorgulamaya çalışıyorlar. Yandaş sendikayı sorgulayın. Torpili getirenleri sorgulayın. Müdür inhası geldiğinde alkışlayanları sorgulayın. Yazılı sınavı biz teşvik ettik. Şimdi sınav iptal edilsin der miyiz? Böyle bir şey var mı? Bu nedenle hiç kimse yalancılığı, yalakalığı meslek haline getirmiş sendikanın açıklamalarına inanarak bizi ölçmeye kalkmasın.
T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinden soru sorulmamasının sebebi sınava girip kazananlar değil ki. Cezayı bu insanlara kesmeye çalışıyorlar. Bu kabul edilemez. MEB sınav kazananları mağdur etmeden sorunu çözmelidir. Bazı aklı evveler bir türlü bizi anlamıyor, sorgulamaya çalışıyorlar. Yandaş sendikayı sorgulayın. Torpili getirenleri sorgulayın. Müdür inhası geldiğinde alkışlayanları sorgulayın. Yazılı sınavı biz teşvik ettik. Şimdi sınav iptal edilsin der miyiz? Böyle bir şey var mı? Bu nedenle hiç kimse yalancılığı, yalakalığı meslek haline getirmiş sendikanın açıklamalarına inanarak bizi ölçmeye kalkmasın. Ama şunu hiç kimseyle tartışmam. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin yazılı sınav konuları arasından çıkarılma nedeni bellidir. Biz buna müsaade etmeyiz. Gereken mücadeleyi yaparız. Çözeriz, çözemeyiz ama bu durumun sınav sonuçlarını etkilemesi de kabul edilemez. MEB’in sınavı kökten iptal etmek gibi bir niyeti varsa, bundan uzak dursun. MEB yargı kararını uygulayacaksa önce müdür inhası ile yapılan müdür yardımcılığı görevlendirmelerini iptal etsin. Herkes şunu bilmelidir ki; isyan edilecek adres Türk Eğitim-Sen değil, yandaşlardır. Torpili, yandaşlığı, ahlaksızlığı okullara sokanlara isyan edin. Sizin yanınızda olan insanlarla uğraşmak, onların açıklamasını anlamamaya çalışmak öğretmene yakışan bir davranış değildir. Buradan resmen teklif ediyorum; önce sınav kazananların atamasını yapın ve yargı kararı gereği yönetmeliği değiştirin, T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük konularını sınav konuları arasına yazın ve bundan sonraki sınavlarda uygulayın. Buna kimsenin itirazı olmayacaktır.”
Sayın Yılmaz’ın, Maliye Bakanı’na, Başbakan’a, Cumhurbaşkanı’na, ‘Ağustos ayında atama yapmamak benim bakanlığım döneminde mi aklınıza geldi’ demesi lazım.
Ağustos ayında öğretmen ataması yapılmamasını da eleştiren Koncuk, “Bugüne kadar Ağustos ayında öğretmen ataması yapılmadığını hatırlamıyorum. Şayet Ağustos ayında atama yapılmazsa, Sayın Bakan İsmet Yılmaz, Ağustos ayında atama yaptıramayan Bakan konumuna düşecektir. Bunu kabul edemiyorum. Ama bunu bizden önce Bakan Yılmaz’ın kabul etmemesi gerekir. Sayın Yılmaz’ın, Maliye Bakanı’na, Başbakan’a, Cumhurbaşkanı’na, ‘Ağustos ayında atama yapmamak benim bakanlığım döneminde mi aklınıza geldi’ demesi lazım” diye konuştu.
İsmet Yılmaz yeni Bakan’dır, Binali Yıldırım yeni Başbakan’dır. Dolayısıyla yeni görevlerine mütenasip olarak ciddi adımlar atmaları gerekir. İsmet Yılmaz Bakan oldu ilk sözü ‘atama yok.’ Bunu nasıl kabul edelim?
Türkiye’de yaklaşık 75 bin ücretli öğretmenin görev yaptığına dikkat çeken Koncuk, “Ücretli öğretmenlerin 15 bini İstanbul’da görev yapıyor. Utanmak lazım. 75 bin ücretli öğretmenin görev yapmasına rağmen Ağustos ayında atama yapmamak hangi akla uygundur? Sizin başarı beklentiniz bu mu?” dedi. Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “İsmet Yılmaz yeni Bakan’dır, Binali Yıldırım yeni Başbakan’dır. Dolayısıyla yeni görevlerine mütenasip olarak ciddi adımlar atmaları gerekir. İsmet Yılmaz Bakan oldu ilk sözü ‘atama yok.’ Bunu nasıl kabul edelim? 350 bin insana ne diyeceksiniz? Elbette Ağustos ayında da Şubat ayında da atama yapacaksınız. Bu ülkenin geleneğinde vardır. Çünkü milli eğitimin bu atamalara ihtiyacı var. Bu ihtiyaca binaen siz bu atamayı yapmak zorundasınız. MEB mevzuatında Milli Eğitim Bakanı’nın görevlerini bir okuyun. Sizin ilk göreviniz ihtiyaç olan öğretmen atamasını sağlamaktır. Savaş yapılırken asker çadıra gidiyor, ‘Mermi bitti, barut bitti’ diyor. ‘Diğerlerini sayma’ diyor. Ben de Milli Eğitim Bakanı’na diyorum ki, ‘Milli eğitimin problemleri var. Öğretmen yok’ Daha neyi sayacaksın. Önce barutu bulasın ki, savaşabilesin. Öğretmen baruttur.”
Diplomaya uygun alan değişikliğini sayıya bağlasınlar, yani her yıl belli sayıda alan değişikliği talebini karşılaşınlar. Bu durumda talep yıllar içinde en aza iner.
Diplomaya bağlı alan değişikliğinin yapılması gerektiğini de kaydeden Koncuk, “Yönetmelikte alan değişikliği var ama bu takvime bağlanmamış. Bu eksik bir düzenlemedir. Bu eksik düzenlemeye dava açtık ama hala sonuçlanmadı. Bu konuyu MEB yetkileriyle de sık sık görüşüyorum. Diplomaya uygun alan değişikliğini sayıya bağlasınlar, yani her yıl belli sayıda alan değişikliği talebini karşılaşınlar. Bu durumda talep yıllar içinde en aza iner. MEB bunları düşünmek yerine işi yokuşa sürüyor” dedi.
4/C’liler ile ilgili de açıklama da yapan Koncuk, “4/C’lilerle ilgili bir gelişme olmadı. 4/C bizim unutacağımız bir konu değil. Bu işin çözülmesi için yapılması gerekenleri söylemeye devam edeceğiz” dedi.
GENEL BAŞKANIN AÇIKLAMALARI İÇİN TIKLAYINIZ.