Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk 2 Mart 2016 tarihinde Türk Eğitim-Sen Mersin 1 No’lu Şube’nin düzenlediği istişare toplantısına katıldı" />
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk 2 Mart 2016 tarihinde Türk Eğitim-Sen Mersin 1 No’lu Şube’nin düzenlediği istişare toplantısına katıldı
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk 2 Mart 2016 tarihinde Türk Eğitim-Sen Mersin 1 No’lu Şube’nin düzenlediği istişare toplantısına katıldı.
Toplantıda Genel Sekreter Musa Akkaş, Genel Mevzuat ve Toplu Sözleşme Sekreteri M. Yaşar Şahindoğan, Mersin 1 No’lu Şube Başkanı Tevabil Akıncı ve Şube Yönetim Kurulu, Mersin 2 No’lu Şube Başkanı Necmettin Ellibin ve Şube Yönetim Kurulu, Türkiye Kamu-Sen Mersin İl Temsilcisi Nihat Aşçı, Türkiye Kamu-Sen Adana İl Temsilcisi ve Türk Eğitim-Sen Adana 1 No’lu Şube Başkanı Selahattin Dolgun ve Şube Yönetim Kurulu, Adana 2 No’lu Şube Başkanı Kamil Köse ve Şube Yönetim Kurulu, Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların Mersin Şube Başkanları ve Şube Yönetim Kurulu Üyeleri, Türkav Mersin İl Başkanı Mustafa Tekerek ve Yönetim Kurulu Üyeleri, Birleşik Emekliler Derneği Mersin Şube Başkanı Sezgi Karakaya ve Şube Yönetim Kurulu, Mersin Şube Kadın Komisyonu Başkanı Elif Akbulut ve Şube Kadın Komisyonu Üyeleri, Ülkü Ocakları Mezitli İlçe Başkanı Halil Murat Fındık ve çok sayıda üyemiz katıldı.
Bazı insanlar, ‘Bir elim yağda, bir elim balda olsun. Hiç risk almayayım. Kimseye dokunmayım, kimse de bana dokunmasın’ diyorlar. Böyle bir dünya yok, olamaz da. Hiç risk almayacağız, gelen ağam giden paşam diyeceğiz ve işlerimiz tıkırında olacak, yok böyle bir şey!
Katılımın yoğun olduğu toplantıda Şube Başkanı Tevabil Akıncı’nın açılış konuşmasının ardından bir konuşma yapan Genel Başkan İsmail Koncuk, “Allah’a şükür mücadele ile saçımızı, sakalımızı beyazlattık. Allah’a şükürler olsun doğru şeyleri yaparak belimiz büküldü ama hala dimdik ayaktayız” diyerek, şunları kaydetti: “Hayat çok cefalı bir yoldur. Ama bazı insanlar, ‘Bir elim yağda, bir elim balda olsun. Hiç risk almayayım. Kimseye dokunmayım, kimse de bana dokunmasın’ diyorlar. Böyle bir dünya yok, olamaz da. Hiç risk almayacağız, gelen ağam giden paşam diyeceğiz ve işlerimiz tıkırında olacak, yok böyle bir şey. Tüm insanların, ‘Bir elim yağda, bir elim balda olsun’ diyen toplumların yaşadıklarını dikkate alması lazım. İşte Suriye, işte Irak. Suriye, Irak toplumları millet olamadı, şimdi de millet olamamanın bedelini ödüyorlar. Bu ülkelerde yaşayanların birçoğu ‘bir elim yağda bir elim balda olsun’ diye etraflarında yaşanan bir sürü ahlaksızlığa sessiz kaldılar. Hepimiz elhamdülillah Müslümanız ama Müslümanlığın neresindeyiz? Namazımızı kılalım, orucumuzu tutalım ama Hz. Peygamberimiz ‘Din güzel ahlaktır’ diyor. Peki biz güzel ahlakın neresindeyiz? Hz. Peygamberimiz, ‘Bir ahlaksızlık gördüğünüzde elinizle, gücünüz yetmiyorsa dilinizle, buna da gücünüz etmiyorsa kalbinizle buğzediniz. Bu ise imanın en zayıf noktasıdır’ diye buyuruyor. Hem ‘Elhamdülillah Müslümanım’ diyeceğiz ama hem de Hz. Peygamberimizin haksızlıkla mücadele edin talimatını barındıran bu Hadis-i Şerifini hayatımızın hiçbir döneminde uygulamayacağız. Yok böyle bir şey!
Hem ‘Türkiye’nin en aydın kesimiyiz, alın terimizi istiyoruz’ diyeceğiz hem de haksızlık karşısında susacağız, görmezden geleceğiz. Böyle hayat sürene yuh olsun!
Sizleri tabi ki tenzih ediyorum. Sizler bu Hadis-i Şerifi uyguladınız, sizler haksızlıklara dilinizle değil, eliniz ile müdahale ettiniz. Dolayısıyla şerefinizle, namusunuzla dimdik geziyorsunuz. Dolayısıyla mesele bu uğurda hayatı yaşayabilmektir. Burada birçok öğretmen arkadaşım var. Öğretmenlik mesleğini peygamberlik mesleği olarak tanımlıyoruz. Neden? Öğretmenler sadece matematik, fen bilgisi ya da okuma-yazma öğrettiği için mi? Hayır. Öğretmenlik ahlakı, adam gibi duruşu öğrettiği için peygamberlik mesleğidir. Bir öğretmen ‘Matematiği öğrettim, gerisi beni ilgilendirmiyor’ diyorsa, görevini eksik yapıyor demektir. Hem ‘Türkiye’nin en aydın kesimiyiz, alın terimizi istiyoruz’ diyeceğiz hem de haksızlık karşısında susacağız, görmezden geleceğiz. Böyle hayat sürene yuh olsun!”
Riskleri göze alan bir nesil olduklarını belirten Koncuk, “Gençliğimizden bu yana hep riskleri göze aldık. Hiç kimseden korkmadık. Birileri bugün kendini çok kudretli olarak görerek, ‘bunları sindiririz’ diye bir yanılgıya düşmesin. Allah bir, can bir; Ölümden öte yol yok!” diye konuştu.
Saçınız mı dökülüyor, bırakın dökülsün. Beliniz mi bükülüyor, bırakın bükülsün. Ama şerefimizle yaşayalım. Dimdik yaşayalım. Adam gibi yaşayalım
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Hayat, şerefle yaşandığı sürece bizim anladığımız anlamda değerlidir. Bunun dışında bir hayat tarzını, yaşamak olarak, asla görmüyoruz. O sürünmektir. Biz hayatı böyle gördük. Ne adına? Peygamber efendimizin talimatı adına yapacağız. Yüce Allah’ın emrettiği gibi yaşayacağız. Namaz kılıp, oruç tutacağız ama bu kadar mı? Hayır. Biz doğruları yapmaya da devam edeceğiz. Yanımızdaki insanlar az ya da çok fark etmez. Bir kişi dahi kalsa milletimizin geleceği adına endişelerimizi dile getirerek yolumuza devam edeceğiz. Saçınız mı dökülüyor, bırakın dökülsün. Beliniz mi bükülüyor, bırakın bükülsün. Ama şerefimizle yaşayalım. Dimdik yaşayalım. Adam gibi yaşayalım.”
Şehitlerimizi rahmetle, minnetle anan Koncuk, şunları kaydetti. “Allah şehitlerimizin mekanlarını cennet etsin. Her gün şehit haberleri geliyor. Artık şehitlerimizi sayamaz hale geldik. dünü çok çabuk unutan bir milletiz. Tarih, hep ders alınmadığı için tekerrür ediyor.
Akil adamlar heyeti oluşturulduğu zamanlarda o dönemin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay beni de aradı ve ‘Akil adamlar heyeti kuruyoruz. Sizi de bu heyet içinde görmek istiyoruz. Kabul etmenizi bekliyoruz’ dedi. Ben de ‘Teşekkür ederim ama ben inanmadığım bir süreç içinde olmam’ dedim. Akabinde çözüm süreci ile ilgili düşüncelerimizi, hangi ihtimaller olduğunu tek tek anlattık.
Bakınız geçmişte önümüze neler konuldu? Anaların gözyaşı dinecekti. Bu gayet güzel ve herkesin kabul ettiği bir söylem. Peki biz analar ağlasın mı istedik? Elbette hayır. Biz ‘Analar ağlamasın ama bunun yolu bu mu? Teröre teslim olmak mı?’ dedik. Hatta ‘Bu süreç terör örgütünü daha da güçlendiren bir süreç olur ve yarın baş edilmesi daha zor bir terör örgütüyle ülkemiz baş etmek zorunda kalabilir’ dedik. Bunları birçok televizyon kanalında da anlattık.”
O bombanın konulduğunu göre göre, silahların şehirlerde depolandığını göre göre bunun tedbirini almayanlar ihanete fırsat tanımıştır.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Size şöyle bir şey anlatacağım. Geldiğimiz noktada isim vermeyeceğim, bir Bakanımızla çözüm sürecini konuşuyordum. Kendisi, ‘Başkanım devlet olarak en azından dünyaya, bu yolu da denedik ama bu yolun da çözüm olmadığını gördük mesajı verdik’ dedi. Bu, belki kabul edilebilir bir gerekçe olabilir ama bunun sonuçları nedir? 7 Haziran’dan bu yana 300’e yakın şehit verdik. Bu bedeli ödemek zorunda mıydık? Dünyaya bu mesajı vermek adına çözüm süreci başlattığınızı söylüyorsunuz. Peki asfaltın altına tonlarca bomba saklanmasına, şehirlere silah depolanmasına göz mü yummanız gerekiyor? Bunları mahalleli görmedi mi? Kaymakamlar görmedi mi? Bugünlerde eski siyasiler, ‘Başbakan’ı uyarmıştık’ diyorlar Adeta günah çıkarıyorlar. Vallahi bu günah çıkmaz. O bombanın konulduğunu göre göre, silahların şehirlerde depolandığını göre göre bunun tedbirini almayanlar ihanete fırsat tanımıştır. Bunu yapanlara göz yuman o valiyi, kaymakamı, koltuk gider endişesiyle yaşananlara sessiz kalanları unutacak mıyız? Ortadoğu’da çok ciddi bir proje var. Bu proje içinde Türkiye de bulunuyor. Suriye politikasını hepiniz görüyorsunuz. Bir battık hala çıkamıyoruz. Dolasıyla sadece ülkeyi yönetenler, bu kararları verenler değil; yaşananları görmezden gelen aydın dediğimiz insanlar da milletimizi uyarmadıkları için en az onlar kadar sorumludur.”
Bu ülke kimsenin babasının çiftliği değil. Adam koltuğa oturuyor, kendisini padişah zannediyor. Vallahi o koltuk birilerine batar.
Koncuk, “ ‘Koltuk altımdan mı gider, okul müdürlüğü elimden mi alınır’ kaygısıyla olayları değerlendirirsek, evlatlarımızın geleceği yok olur. Başımızı kuma gömerek hiçbir zilletten kurtulacağımızı kimse düşünmesin. Bunun tedbirini de mürekkep yalamış, toplumun dinamiği, aydın dediğimiz, bilen insanlar alacak” diyen Genel Başkan Koncuk, aksi taktirde aydın olmanın, bilen insan olmanın hiçbir anlamının kalmayacağını bildirdi. Koncuk, “Siz bilenlersiniz. Dolayısıyla bu mücadelenin tam göbeğindesiniz. Milletimizin geleceği adına gerektiğinde risk almak zorundayız. Bu ülke, kimsenin babasının çiftliği değil. Adam koltuğa oturuyor, kendisini padişah zannediyor. Vallahi o koltuk birilerine batar. Siz kendinizi ne zannediyorsunuz? O koltuğun size kudret verdiğini mi zannediyorsunuz? O koltuğa oturduğunuzda insanları köleniz, emir eriniz mi zannediyorsunuz? Herkes hesabını yapsın. Siyasi konjonktür böyleymiş denilmesin. Bugün böyle ise, yarın başka olur. Bu dünya Fatih’e de, Kanuni’ye de kalmamış. Dün Başbakan ya da Cumhurbaşkanı olanların bugün esamesi okunmuyor. Bu nedenle hangi makamda olursa olsun hangi dönemde hangi siyasi iktidar devrinde olursa olsun herkesin hukuk ve insan hakları merkezi üzerinde davranma yükümlülüğü vardır. Bunu sağlamak da bizim görevimizdir. Geri adım mı atacağız? Geri adım attığımızda, o makama alın teri dökmeden gelenler kendilerinde keramet var zannediyor. Buna izin vermeyin. Öğretmen miyiz, en iyi öğretmen olalım. Doktorsak, en iyi doktor olalım. Bilgimizle, birikimimizle, vatanseverliğimizle farkımızı gösterelim. Ama kimse kusura bakmasın, bizi ezmeye çalışanlara da ‘dur’ diyelim. Diyelim ki, herkes haddini bilsin. Biz, had bildiren bir örgütüz. Risk varsa alacağız. Bir elim yağda, bir elim balda olsun diyenler bizimle yürümesin. Kimseye risk yok demedik, makam, mevki vaat etmedik. Türkiye Kamu-Sen üyesi olmanın her zaman riski vardır. Hayatta adam gibi durmanın, ahlaklı durmanın riski vardır. Riski göze alanlar bizimle yürüsün” diye konuştu.
Koncuk, şunları da kaydetti: “Okul müdürlüğü görevinden alınan arkadaşlarımız var. Merak etmeyin bu hakkınız bir gün size teslim edilecek. Hakkınızı gasp edenlerden bir gün mutlaka hesap soracağız. Böyle bir ahlaksızlığı kabul etmemiz mümkün değil. Mücadelemizden vazgeçmiyoruz, öbür dünyaya bırakmıyoruz” dedi.
Kredi Yurtlar Kurumu’nun Genel Müdürü, kurumu babasının çiftliği gibi yönetiyor.
Konuşmasında Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürünü de eleştiren Koncuk, “Bakınız Kredi Yurtlar Kurumu’nun Genel Müdürü, kurumu babasının çiftliği gibi yönetiyor. 60 yaşındaki şoförü Çorum’a, diğerini de Çankırı’ya sürmüş. Bu konuyu Başbakana da ‘Bir genel müdür gariban şoförlerle uğraşır mı?’ diye ifade ettim. Şu anda bunu durdurdular. Ama bu adam hala genel müdür. Bu karakterde bir adam genel müdür olsa ne olur?” dedi.
Eğer bu teşkilat aynı şartlara sahip olursa ve bu stratejiyle insanları ezerse, korkutursa vallahi bize de yuh olsun!
Genel Başkan Koncuk, sendikacılığı ‘huzur ve mutluluk veren bir faaliyet’ olarak tanımlayarak, “Bizim üyemiz olsun ya da olmasın, başka insanları baskı altına almak, sindirmek şeklinde bir sendikacılık olmaz. Eğer bu teşkilat aynı şartlara sahip olursa ve bu stratejiyle insanları ezerse, korkutursa vallahi bize de yuh olsun! Bizim görevimiz huzuru, mutluluğu sağlamaktır. İnsanların dostluğuna bıçak sokmak değildir, çalışma barışına silah çekmek değildir. Böyle bir sendikacılık olmaz” diye konuştu.
İş güvencemizin elimizden alınması durumunda memleketi ayağa kaldırırız.
Çalışma hayatının çok ciddi tehditlerle karşı karşıya olduğunu belirten Koncuk, memurun iş güvencesine kafayı takan bir anlayışın söz konusu olduğunu söyledi. İş güvencesi sebebiyle Hükümetin memurları istediği gibi kapının önüne koyamadığını ifade eden Koncuk, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı olduğu 2011 yılından bu yana memurun iş güvencesinin elinden alınmak istendiğini her platformda anlattığını kaydetti.
Koncuk şunları söyledi: “Cumhurbaşkanlığı seçiminden önce Torba Yasa’da bir düzenleme yapmak istediler. Buna göre; meslekten alelade bir sebeple atıldınız diyelim, yargıya gittiniz. Yargı kararıyla şu anki mevzuat sizi 30 gün içinde göreve iade etmek zorundadır. Ancak çıkarmak istedikleri Torba Yasa’da yargıya gitse dahi verilen kararı idare 2 yıl içinde uygulayabilir, şayet 2 yıl içinde uygulanmasa bile uygulamayan idareciye ceza davası açılamıyor da sadece idari soruşturma açılabiliyordu.
Bu tartışmalar yaşanırken, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden iki ay önce yapılan Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi’nin toplantısında ben bu konuyu açtım. Sayın Erdoğan’a bunun doğru olmadığını ifade ettim. Torba yasada yapılmak istenen düzenleme ile yargı kararının işlevsiz hale getirileceğini, bunun birçok basın yayın organında memurun iş güvencesinin sona erdirilmesi olarak değerlendirildiğini, bu tasarıdan vazgeçilmesi gerektiğini söyledim. Daha sonra Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile TBMM’de karşılaştık ve kendisi bana ‘o maddeyi çözdük’ dedi. Nasıl çözüldü? O maddeyi daraltmışlar, sadece emniyet teşkilatını, daire başkanı ve üstü yöneticileri dahil etmişler. Anayasa Mahkemesi de daha sonra bu maddeyi toptan iptal etti. Zaten bu yolu denediler. İş güvencemize takmışlar. Anayasa’nın 128. Maddesi devlet memurluğunu tanımlayan maddedir ve ‘ Devletin asli ve sürekli işleri kamu görevlileri eliyle yürütülür’ der. Yine Anayasa’nın 125. Maddesiyle de idarenin her türlü tasarrufuna karşı yargı hakkımız var. Dolayısıyla Anayasa’nın 128. Maddesi ile 125. Maddesi değişmediği sürece, iş güvencesini kaldırmaları öyle kolay bir iş değildir. Şu anda hiçbir siyasi partinin bu maddeleri değiştirme gücü bulunmamaktadır. Ancak burada yargı hakkımızla ilgili benzeri düzenleme yapabilirler. Ben bunun da Anayasa Mahkemesi tarafından himaye edilmeyeceğini düşünüyorum. Aksi taktirde AİHM’e kadar gidebiliriz.
Üstelik sadece Anayasa’nın 125. ve 128. Maddeleri söz konusu değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler de var. Tüm bunları değerlendirdiğimizde yargı hakkımızı koruyan maddeler var. Diyelim ki; Anayasa’nın 125. Maddesini değiştirerek, yargı hakkını elimizden aldılar. Bu durumda Anayasa’nın 90’ıncı maddesi var. Anayasa’nın 90’ıncı maddesi ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir, iptali için dava açılamaz. Yani iç hukukta uluslararası sözleşmelere aykırı düzenlemeler yapıldıysa, yargının bakacağı yer, o yeni düzenlemeler değil: Anayasa’nın 90’ıncı maddesi doğrultusunda uluslararası sözleşmelerdir. Son olarak söylemeliyim ki; iş güvencemizin elimizden alınması durumunda memleketi ayağa kaldıracağımızı herkes bilsin.”
Hollanda, Belçika, İngiltere, Almanya gibi ülkelerde memurlar çok daha sağlam iş güvencesine sahip.
Dünyada da memur-işçi ayrımının olduğuna dikkat çeken Koncuk, “Dünyada işçi-memur ayrımı yok diyorlar. Ben de bunun üzerine bir araştırma yaptırdım. Devlet Personel Başkanlığı’nın resmi internet sitesinde birçok ülkede işçi ve memurun farklı statülerinin olduğunu, hatta birçok ülkede Türkiye’den daha fazla iş güvencesinin olduğunu görebilirler. Mesela Hollanda’da, çalışanların yüzde 98’inin hayat boyu garantileri var. Hollanda, Belçika, İngiltere, Almanya gibi ülkelerde memurlar çok daha sağlam iş güvencesine sahip. Dünyanın birçok ülkesinde -Afrika ülkelerinden bahsetmiyorum- gelişmiş ülkelerin büyük kısmında memurların hem iş güvencesi var hem de işçi-memur ayrımı var” dedi.
Bizim OECD ülkeleri seviyesinde bir hizmet sektörü oluşturmamız için 2 milyon 600 bin memur daha istihdam etmemiz lazım.
Türkiye’de memur sayısının fazla olduğuna dair eleştirilere de dikkati çeken Genel Başkan İsmail Koncuk, bunun doğru olmadığını bildirdi. Koncuk şöyle konuştu: “Bu milleti kim aldatıyor? Türkiye'de memur sayısı neye göre fazla? Milleti aldatmak, milleti memurlara düşman etmek için maalesef bu ülkede hep bu deneniyor, siyasetçi bunu yapıyor. Mozambik'e göre mi fazla, Brüksel'e göre mi fazla? OECD ülkelerinin ortalaması 15 vatandaşa bir memur, Türkiye ortalamasında 29 vatandaşa bir memur düşüyor. Bizim OECD ülkeleri ortalaması seviyesinde bir hizmet sektörü oluşturmamız için 2 milyon 600 bin memur daha istihdam etmemiz lazım. Bazı ülkelerde 9 kişiye bir memur düşüyor. Onlara bakarak bir istihdam politikası oluşturacaksak da şu anki memur sayısının 3 katını istihdam etmemiz lazım. Bugün hastanelerin durumu ortadadır. Bu ülkenin sadece en az 200 bin hemşire ihtiyacı var. Buna ek olarak kaç bin öğretmen, doktor, orman muhafaza memura ihtiyacımız var.”
Bazı köşe yazarları ‘Öncelikle 657 sayılı kanun değişmelidir’ diyor. Bu zevata ‘Neresi değişmelidir?’ diye sorsak, bilemez. Ama ortaya konuşuyorlar. Bizim olduğumuz ortamda herkes ahkâm kesmesin, lafını boğazına tıkarız, ağzının payını veririz.
Koncuk bilen, bilmeyen herkesin 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile ilgili ahkâm kestiğini kaydederek şunları söyledi: “Bakıyorsunuz, bir sivil toplum kuruluşunun başkanı çıkmış, ‘657 sayılı Devlet Memurları Kanunu değişmelidir’ diyor. Bunu Başbakanla yapılan toplantıda söylüyor. Ben de ordayım, ‘Sana ne? Seni ne ilgilendiriyor? Hayatında hiç 657 Sayılı Kanunun kapağını açtın mı, bu kanunu hiç okudun mu?’ dedim. ‘Okumadım’ dedi. ‘Okumadığın bir kanun ile ilgili Başbakanın, Bakanların huzurunda ahkâm kesiyorsun, hiç yakışıyor mu?’ dedim. Birileri ‘657 Sayılı DMK değişecek’ dedi ya, o da yağ çekecek. Görüyorsunuz kraldan daha çok kralcı tipler var. Önüne gelen memurlarla ilgili ahkâm kesmesin. Bazı köşe yazarları ‘Öncelikle 657 sayılı kanun değişmelidir’ diyor. Bu zevata ‘Neresi değişmelidir?’ diye sorsak, bilemez. Ama ortaya konuşuyorlar. Bizim olduğumuz ortamda herkes ahkâm kesmesin, lafını boğazına tıkarız, ağzının payını veririz. Peki 657 Sayılı DMK değişmeli midir? Elbette değişmesi gereken hususlar var. Hatta geçenlerde ‘657’yi bilenler konuşsun’ adıyla bir kitapçık bastırdık. Bu kitapçığı da inceleyin.”
10 tane sosyal problemi çözeceğine, 20 tane problemi çözmene yardımcı olalım, imzayı sen at, başarı da senin olsun. Ama adam ‘Bunlar niye buradalar?’ diyor. Sanki 450 bin üyemizi bunlar yapmış.
Toplu sözleşme sürecine de değinen Koncuk “Memur-Sen denilen konfederasyonun başkanı tam bir çömez. Toplu sözleşmeye başlamadan ‘Bunların masada ne işi var?’ diyerek bizi dışlamaya çalışıyor. İşin idrakinde olan bir kişi, Türkiye Kamu-Sen gibi güçlü bir sendikanın bilgi birikiminden, tecrübesinden yararlanır. Neticede imzayı atacak olan kişi sensin. 10 tane sosyal problemi çözeceğine, 20 tane problemi çözmene yardımcı olalım, imzayı sen at, başarı da senin olsun. Ama adam ‘Bunlar niye buradalar?’ diyor. Sanki 450 bin üyemizi bunlar yapmış. Türkiye Kamu-Sen ciddi bir güçtür. 450 bin üyeyi bu şartlarda yapabilmek ciddi bir iştir. Tüm teşkilatımızı tebrik ediyorum, Allah sizlerden razı olsun.
Bakınız; toplu sözleşmede imzalar atıldı, tam 21 madde ile ilgili ‘çalışılacak’ diye yazılmış. Nasıl çalışılacağına dair hiçbir bilgi yok. Tarih belirtilmemiş, sadece yuvarlak bir laf edilmiş. ‘Toplu sözleşmelerde yuvarlak kararlar olmaz’ dedim. Hatta 4/C ile ilgili imza attıkları karar için ‘4/C’lilere zarar verecek’ dedim. Bugün haklılığımız tek tek çıkıyor. Biz o masayı terk ettik. Akışlar arasında toplu sözleşmeye imza attılar” diye konuştu.
‘Bize iftira atıyor’ dediler. Ben de ‘Size iftira atıyorsam, yüreğiniz yetiyorsa dava açarsınız. Kim yalan söylüyor mahkeme karar versin’ dedim. Bunu sineye nasıl çekeriz? Eğer bu hatayı Türkiye Kamu-Sen yapsaydı, üyelerimizin çoğu bize taşa tutardı.
Memur ve emeklilerin enflasyon farkı mağduru olduklarını söyleyen Koncuk, “2013 yılında imzalanan toplu sözleşmede enflasyon farkını düzenleyen 7’inci madde vardı. Buna göre, 2015 yılında kamu görevlilerine ve emeklilerimize öngörülen kümülatif zammın üzerinde bir enflasyon oluşursa, enflasyon farkı ödenmesini hükme bağlanmıştı. Yani 2015 yılında enflasyonun, memurlara öngörülen artışın, (yüzde 3+ 3) kümülatif toplamı olan yüzde 6,1’i aşması halinde memurlara enflasyon farkı ödenmesi kararlaştırılmıştı. Ancak 2013 yılında imzalanan o madde raftan indirildi ve değiştirildi.
Şayet o madde değiştirilmeseydi, 2015 yılının 31 Aralık tarihinde yüzde 6.1 hesabı üzerinden enflasyon farkı alacaktık. Ama bunlar ne yaptı? Bunlar ‘öngörülen’ kelimesini ‘verilen’ şeklinde değiştirdi. ‘Verilen’ şeklinde değiştirilince, 2015 yılı Temmuz ayında aldığımız yüzde 1.76’lık enflasyon farkı da verilen kümülatif toplam içerisine dahil ediliyor. Durum böyle olunca; 2015 toplu sözleşmesinde memurların enflasyon farkı alabilmesi için 2015 yılı enflasyonunun memurlara yıl içinde verilen yüzde 3 ilk altı ay zammı, Temmuz’daki yüzde 1,76 ilk altı ay enflasyon farkı ve yüzde 3’lük ikinci altı ay zammının kümülatif toplamı olan yüzde 7,9’u aşması hükme bağlanmıştır. O madde değiştiği için 2 milyon 600 bin memur, 1 milyon 900 bin memur emeklisi tam yüzde 1.8 enflasyon kaybına uğradı. Bu durum ek ders ücretlerine, aile ve çocuk yardımına, emekli ikramiyelerine, emekli maaşlarına yansıdı. Yani böyle geniş etkisi olan bir hata. 2015 yılında yüzde 6.1’e göre enflasyon farkı almamız gerekirken, yüzde 7.9’u aşan miktar kadar enflasyon farkı aldık. O da neydi? Yüzde 0.90. Yani tam 1.8’lik kaybımız kayboldu. Bu, ayda ortalama 50 TL’ye tekabül etmektedir.
Bunun üzerine ‘Bize iftira atıyor’ dediler. Ben de ‘Size iftira atıyorsam, yüreğiniz yetiyorsa dava açarsınız. Kim yalan söylüyor mahkeme karar versin’ dedim. Bunu sineye nasıl çekeriz? Eğer bu hatayı Türkiye Kamu-Sen yapsaydı, üyelerimizin çoğu bize taşa tutardı. Ama bu hatadan haberdar olan memurların büyük bir çoğunluğu dahi sessizce yapılanları sineye çekti. Böyle bir sendikacılık hem sosyal olarak hem de ekonomik olarak bize kaybettirir” dedi.
Bu ülkenin insanlarının modern amele pazarlarında, yani özel istihdam bürolarında pazarlanmasına, esnek istihdam gibi ucube yöntemlerin çalışma hayatına monte edilmesine nasıl göz yumalım?
“Bütün memurlarımızın Türkiye Kamu-Sen ile beraber olma zamanıdır” diyen Koncuk, “Siyasal anlayışı, ideolojisi, dünyaya bakışı ne olursa olsun-vatan hainleri hariç- her memurla yola devam ederiz. Her biri bizim başımızın tacıdır. Çalışma hayatıyla ilgili çok tuzaklar var, kitap yazabilirim. Esnek istihdam, part-time istihdam, özel hizmet programları... Bunların hepsi kanunlaşmak üzere. Özel istihdam diyorlar, ne demek? Bildiğiniz amele pazarının modernleşmiş hali. Bunu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'na da ifade ettim. Biz buna nasıl sessiz kalalım? Bu ülkenin insanlarının modern amele pazarlarında, yani özel istihdam bürolarında pazarlanmasına, esnek istihdam gibi ucube yöntemlerin çalışma hayatına monte edilmesine nasıl göz yumalım? Zaten bu ülkede 720 bin taşeron çalışan var. ‘Taşeron çalışanları kadroya alacağız’ diye bir söz verdiler, onu da sulandırdılar. ‘Asıl iş’ tanımına uyan kişileri kadroya alçaklarını söylüyorlar. 720 bin taşeron çalışanın 100 bin ya da 150 bini bu tanıma uyuyor. Diğerleri taşeron işçi olarak kalmaya devam edecek. Bunlara sessiz kalan bir sendikal anlayış olamaz. Hep birlikte mücadele etmemiz gerekir. Bize yardımcı olun. Geleceğinize sahip çıkın” diye konuştu.
Ayrıca Genel Başkan İsmail Koncuk, Türkiye Kamu-Sen Mersin İl Temsilciliği’nde 4/C’liler ile görüştü. Koncuk ve beraberindeki heyet kısa bir süre önce yaşamını yitiren 4/C’li Serkan Emmez’in ailesine taziye ziyaretinde de bulundu. Koncuk, Türk Eğitim-Sen Mersin 1 No’lu Şube’yi de ziyaret ederek, üyelerimizle sohbet etti.