Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Türkiye Kamu-Sen’in Manisa’da yapılan il istişare toplantısına katıldı
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Türkiye Kamu-Sen’in Manisa’da yapılan il istişare toplantısına katıldı. Toplantıda; Türk Sağlık-Sen Genel Başkan Önder Kahveci, Türk Haber-Sen Genel Başkanı İsmail Karadavut, Türk Diyanet Vakıf-Sen Genel Başkanı Nuri Ünal, Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların Genel Merkez Yöneticileri, Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların Manisa ve İzmir şube başkanları, yönetim kurulu üyeleri, ilçe temsilcileri ve yönetim kurulu üyeleri de hazır bulundu.
SİZ BU ÜLKEYİ İYİ YÖNETMİYORSUNUZ, BU ÜLKE İNSANLARININ İYİ SÖMÜRÜLMESİNİ SAĞLIYORSUNUZ.
Toplantıda bir konuşma yapan Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, memurların iş güvencesinin tehdit altında olduğunu söyleyerek şöyle konuştu: “Çalışma hayatımız tehditlerle dolu. Emin olun; böyle giderse yarın, bugünümüzü arayacağız. Yaşanan gelişmeler, gelecek ile ilgili kaygılı olmamıza yol açıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun değişmesi ile ilgili sözleri malumunuz. Biz de kanunun değişmesi gerektiğini düşünüyoruz, ama neyin, nasıl değişeceği konusunda Hükümet ile yollarımız ayrılıyor. Hükümetin kafasındaki değişiklik, iş güvencesini ortadan kaldırmaya yöneliktir. İktidar milletve-eri, Anayasa Komisyonu’na Anayasa’nın 128. Maddesiyle ilgili verdikleri teklifle, bu niyetlerini çok net ortaya koydu. Tüm kamu çalışanları buna dikkat etmelidir. Anayasanın 128. Maddesi devlet memurluğunu tanımlıyor. Bu maddeyi değiştirme arzusunda olanların, Türkiye’de esnek istihdamı öngördüklerini bilmemiz lazım. Esnek istihdam nedir? Ucuz işgücü teminidir. Sömürüye dayalı bir anlayıştır. Kadrolu, iş güvenceli istihdam modelinin tam tersidir. Biz, çocuklarımızı taşeron patronlar zengin olsun, birilerinin malı, mülkü katlansın diye mi iki gözümüz gibi büyüttük, onları üniversitede okuttuk?
Kurulan tezgahı görmemiz lazım. Türkiye’de 10 yıl önce taşeron firmalarda çalışanların sayısı 10-15 bin iken, bugün 500 bin düzeyindedir. Belediyeleri dahil ettiğimizde taşeron firmalarda çalışanların sayısı 1 milyon 67 bine çıkmaktadır. Özel sektörü dahil ettiğimizde bu rakam 2.5-3 milyon’dur. Taşeron firmalarda çalışanlar kimlerdir? Bunlar benim evladım, sizlerin evladıdır. Anayasasında ‘sosyal devlet’ yazan bir ülkenin, insanlarının sömürülmesine bu kadar gözünü, kulağını kapatması kabul edilemezdir. Hem bunlara göz yumacaksınız, hem de ‘bu ülkeyi iyi yönetiyorum’ diyeceksiniz. Siz bu ülkeyi yönetmiyorsunuz, bu ülke insanlarının iyi sömürülmesini sağlıyorsunuz.
Bu noktada bir şeyi düşünecekler: Türkiye Kamu-Sen’in mücadele azmini hesaba katacaklar. Türkiye Kamu-Sen olarak, bu konuda üzerimize düşen tüm vazifeyi yerine getirdik. Adına sendika diyen, ama uyuyan bazı sendikaları da kendine getirdik. Ne yazık ki; ‘yetkili sendikayım’ diye bol keseden atıp, yetkili sendika olmanın sorumluluğunu yerine getirmiyorlar. Neyse ki, artık bu sendikalar da toplantılarında iş güvencesine değiniyorlar. Bizim iki yıldır dile getirdiğimiz bu tehlikeleri, onların bugün görebilmesi sevindiricidir.
2 MİLYON 600 BİN KAMU ÇALIŞANI CUMHURİYET TARİHİNİN EN ÖNEMLİ KAZANIMI OLAN İŞ GÜVENCESİNİ TESLİM ETMEZ
Konfederasyonların, -sendikal anlayışları ne olursa olsun- iş güvencesi konusunda el ele vermesi gereken zaman gelebilir. Türkiye Kamu-Sen olarak; kamu çalışanlarının başına bela edilmek istenen düzenlemeler ile ilgili diğer konfederasyonlar ile el ele, kol kola veririz; şayet bizimle el ele, kol kola vermezlerse, tek başımıza mücadele ederiz.
Memurlara yönelik bu düzenlemeleri yapmayı planlayanlar, 2 milyon 600 bin kamu çalışanının sessiz kalacağını; ‘Biz şu kadar oy aldık, kimse bize bir şey diyemez’ diye düşünmesin. Siyasi erk bilmelidir ki; 2 milyon 600 bin kamu çalışanı, Cumhuriyet tarihinin en önemli kazanımı olan iş güvencesini teslim etmez.
HİÇ KİMSENİN KAMU ÇALIŞANLARINI KARŞISINA ALMA CESARETİNE SAHİP OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM. ATEŞLE OYNAMASINLAR.
Kamu çalışanlarının iş güvencelerini kaldıramayacağını gören Hükümet, bu kez ‘kamu çalışanları tanımını yeniden yapalım, devletin asli ve sürekli işlerini tanımlayalım’ demeye başladı. Ne yani, 20 senedir kendisini devlet memuru olarak tanımlayan insan, artık başka bir şey mi olacak? Pişmiş aşa su katmak olmaz. Tüm bu tehditleri siz değerli arkadaşlarımın iyi bilmesi lazım. Peki bu konuda nasıl bir tedbir almalıyız? Bu sorunları çözmenin tek yolu var; o da dirençli, mücadeleci sendikal anlayıştır. Kendisini tehdit eden anlayışla mücadele etmeyen bir sendikal anlayış palazlanıyorsa, kamu çalışanları da buna zemin hazırlıyorsa, o halde kamu çalışanları yanlış yoldadır demektir. Tercihlerimizi sendikal anlamda sağlam bir şekilde yapmalıyız. Büyük tehditleri görmek zorundayız. Eğer bunu yapmazsanız, en büyük kazanımlarımız elimizden gidecek. Diğer yandan hiç kimsenin kamu çalışanlarını karşısına alma cesaretine sahip olduğunu düşünmüyorum. İktidarın da ayağı yere basmalıdır. Ateşle oynamasınlar.
TÜRKİYE’DE DEVLET MEMURLARI SAYISININ FAZLA OLDUĞUNU SÖYLEYENLERİ KOSKOCA BİR YALANCI OLARAK İLAN EDİYORUM
Bazıları da devlet memurlarının sayısının fazla olduğunu söylüyor. Türkiye’de devlet memuru fazla diyenleri, Manisa’dan koskoca bir yalancı, devlet memuru düşmanı olarak ilan ediyorum. Finlandiya’da 9 vatandaşa bir devlet memuru düşüyor, Hollanda’da 19 vatandaşa bir devlet memuru düşüyor, ABD’de 13 vatandaşa bir devlet memuru düşüyor. Türkiye’de ise 29 kişiye bir devlet memuru düşüyor. Demek ki Finlandiya seviyesinde hizmet sunabilmek için 6 milyon kamu çalışanına ihtiyaç var. Portekiz ile Türkiye’yi öğretmen açığı konusunda mukayese ettiğimizde, Türkiye’de 400 binin üzerinde öğretmen istihdamı gerekiyor.
Türkiye’de memur dağılımının da yanlışına dikkat çekmek istiyorum. Şanlıfurfa’da 48 vatandaşa, Mardin’de 35 vatandaşa, İstanbul’da 46 vatandaşa bir memur düşüyor. Görüldüğü üzere; memur dağılımı ile ilgili de sorun var. OECD ülkelerinin yarısı kadar memur ile hizmet yapıyoruz. Kimse, ‘Memur çalışmıyor’, ’Memur sayısı fazla’ gibi yalanların arkasına saklanarak, tezgah kurmasın.”
MEMUR ENFLASYONA EZDİRİLDİ
Başbakan’ın Türkiye’nin Yunanistan’a dönmesinden endişe duymasını, Maliye Bakanı’nın bütçedeki sapmanın nedeninin memur zamları olduğunu söylemesini de eleştiren Koncuk, Türkiye’de milyoner sayısı son 10 yılda 5.5 kat artmış. Onlar kazandığında Türkiye Yunanistan’a dönmüyor; ama imam, öğretmen, hizmetli, doktor, hemşire kazandığında Türkiye Yunanistan’a dönüyor. Böyle bir anlayış mı olur?” dedi.
Memurun enflasyona ezdirilmediği yönündeki söylemleri de hatırlatan Koncuk, “Devlet yönetiminde yalan zaman zaman oluyor. Eğer siz memuru enflasyona ezdirmediyseniz, sıfır zam verdiniz demektir. Ama memur, enflasyona ezdirildi. 1996-1998 yıllarında kamu çalışanlarının milli gelirden aldığı pay yüzde 8.83 iken, bugün yüzde 5.6’dır. Bunlar, Maliye Bakanlığı’nın kendi yayınladığı rakamlardır. O dönemlerde istihdam edilen devlet memurları sayısı, bugünkünden 500-600 bin daha az. Oysa artan sayıya bağlı olarak milli gelirden payın artması lazım, ama azalmış” diye konuştu.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm bu yaşanan sorunlara sendikacı olarak göz yumarsak, o zaman varlığımızın ne anlama geldiğini sorgulamamız lazım. Bu tehditleri kamu çalışanlarının bilmesi lazım. Biz hakkımız olanı istiyoruz. Ben çocuklarımın adına pastadan payıma düşen oranın artırılmasını istiyorum. Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir son 10-11 yılda 2 bin 500 dolardan, 10 bin 500 dolara çıkmışsa, ben bundan payımı isterim. Türkiye ekonomisi dünyanın 16. büyük ekonomisi olmuşsa, ben bundan payımı isterim.”
PASTADAN PAYI, BU ÜLKENİN GELECEĞİ ADINA GENÇLERİMİZE DE AYIRACAĞIZ. ANCAK O ZAMAN ‘BU MEMLEKETİ İYİ YÖNETİYORUM’ DEME HAKKINA SAHİP OLURSUNUZ.
Öğretmen atamaları ile ilgili yaşanan tartışmaları da değerlendiren Koncuk, “Öğretmen ataması yapılmıyor. Neden? Buradan soruyorum: 60 bin ücretli öğretmen görev yapıyor. Bunların 11 bin’i iki yıllık meslek yüksek okulu mezunu. Ataması yapılmayan öğretmenlerin sayısı ise 350 bin. Sayın Başbakan, yazık değil mi?
Sayın Başbakan, hazinemizin ağzıyla beraber dolu olduğunu söylüyordunuz. Hazine doluysa, bu memleketin evlatları da bundan faydalansın. Bakınız; İktisadi İdari Bilimler mezunu işsiz gezen 300 bin genç var, ataması yapılmayan 80 bin teknik öğretmen var. Bunlara gözümüzü mü kapatalım? Onları görmezden mi gelelim? Sağlık çalışanları, şehir hastanelerinin ne hale geldiğinin ne kadar fakında? Sağlık çalışanları, ne tür bir tezgahla karşı karşıya kaldığını biliyor mu? Eğer, bir ülkede 1 milyon üniversite mezunu, 700-750 bin meslek yüksek okulu, 3 milyon lise mezunu KPSS’ye giriyorsa, o zaman pastadan payı bu ülkenin geleceği adına gençlerimize de ayıracağız. Ancak o zaman ‘bu memleketi iyi yönetiyorum’ deme hakkına sahip olursunuz. Bugün değil” dedi.
BİR AŞİRET DEVLETİ BİLE, DEVLETİN BÜYÜKLÜĞÜNÜ BU KADAR AYAKLAR ALTINA ALMAZ
İmralı sürecine de değinen Koncuk, şöyle konuştu: “Yaşanan rezaleti görüyoruz. ‘Terör bitecek, anaların göz yaşı dinecek’ diye milletin umudunu bebek katiline bağlıyorlar. Yazıktır. Böyle bir devlet yönetme anlayışı olabilir mi? Bunu bırakın, güçlü bir devletin yapmasını, aşiret devleti bile yapmaz. Bir aşiret devleti bile, devletin büyüklüğünü bu kadar ayaklar altına almaz. Bu nedenle milletimiz ve 35 bin şehit edilmiş insanımız adına İmralı sürecini şiddetle kınıyorum ve bu süreci umut haline getirenleri, milletimizi aldatanlarını yüce milletimize havale ediyorum.”