Türk Eğitim-Sen İlçe Temsilcileri Eğitim ve İstişare Toplantısının ikincisi 22-23 Aralık 2012 tarihinde Antalya’da yapıldı
Türk Eğitim-Sen İlçe Temsilcileri Eğitim ve İstişare Toplantısının ikincisi 22-23 Aralık 2012 tarihinde Antalya’da yapıldı. Toplantıda Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Genel Merkez Yöneticileri,İlçe Temsilcileri ve Yönetim Kurulu Üyeleri hazır bulundu.
At sidiğinin üzerindeki bir saman çöpüne konan sinek, kendisini kaptan-ı derya zannedermiş.”O sinek bile haddini bilir, ama bunlar haddini de bilmiyor.
Toplantıda bir konuşma yapan Genel Başkan İsmail Koncuk, Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen’e iftira atan, yalanlarla saldıran yapılara cevap verdi. Koncuk şunları kaydetti: ”Bütün değerlerimiz tartışmaya açıldı. Siz İstiklal Marşı’nı gür sesle okuyorsunuz, ama bu ülkede Arif Nihat Asya’nın bayrak şiiri ders kitaplarından çıkarılıyor. Değerlerimizin içi boşaltılıyor. Köhneleşmiş anlayışları, millete yeni gibi yutturmaya gayret ediyorlar. Bunlara çanak tutanlar da aynı anlayış içinde. Vatansever insanları küçümseyen, bu değerleri savunan insanları kandan beslenen, illegal bir örgütün üyesi olmakla itham eden açıklamaları görüyoruz. Bir sendika, son zamanlarda bunu sık sık dillendiriyor. Bu sendikanın yöneticileri, her yerde derin devletten bahsediyor. Bu ülkede hala bir derin devlet kaldıysa, bu derin devletin lokmasını yiyen bunlardır. ‘Bütün kurumları hizaya soktuk’ diye böbürlenmiyorlar mı?
Hatta bu sendikanın genel başkanı başörtüsü konusunda ‘Türkiye Kamu-Sen’i hizaya soktuk’ demiş. Ben de Hz. Mevlana’nın çok güzel bir sözünü hatırlattım: At sidiğinin üzerindeki bir saman çöpüne konan sinek, kendisini kaptan-ı derya zannedermiş.O sinek bile haddini bilir, ama bunlar haddini de bilmiyor. Geçtiğimiz günlerde bizim için ‘28 Şubat sürecinde bunlar piyasada yoktu’ şeklinde açıklama yapmışlar. Sözüm ona 1997 yılında başörtüsü zulmüne maruz kalan 770 tane öğretmen yanımıza gelmiş. Biz de onlara ‘devlet yapıyorsa doğrudur’ demişiz. Yuh olsun böyle bir anlayışa.
Türkiye Kamu-Sen olarak 1997 yılında katsayı zulmünü bu ülkeye reva görenlerin, ülke geleceğine ihanet ettiğini söylemiştik. Bugün bunların üyeleri olan zatı muhteremler, 1997 yılında Türkiye Kamu-Sen’in üyesiydi ve başları dara düştüğünde soluğu bizim kapımızda alırlardı. Bizler o dönemlerde de başörtüsü zulmüne uğrayan arkadaşlarımızı korumak için her türlü mücadeleyi sergiledik. Peki 28 Şubat sürecinde bunlar var mıydı? Elbette yoktu. Bunlar; o tarihlerde tabela sendikasıydı, bugün de tabela sendikası. Üye sayısının artmasıyla, sendikacılık olur mu? Adamda yürek olmazsa, ahlak olmazsa sendikacılık yapabilir mi?Sen 1997 yılında ortalıkta olmayacaksın, bizim etrafımızda olan insanları biz koruyacağız, sonra da sen çıkıp bu yakışıksız lafları söyleyeceksin? Onlardan da biri çıkıp, ‘sen 1997 yılında yoktun, ama bizi yine Türkiye Kamu-Sen, Türk Eğitim-Sen korudu. Ey yandaş sendikanın genel başkanı o dönemde sen neredeydin?’ diye sormuyor. Bizi Ergenekon ile ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Vallahi Başbakandan fazla siyaset yapıyorlar. Adamlar bu iftiraları yönelttikçe, ben de bunu teşkilat mensuplarımla paylaşmak durumundayım.
Bunlar, mal ve menfaat paylaşımında var.
Bunlar ‘gölgede duranın gölgesi olmaz’ diyorlar. Arkadaş, bunlar ne zaman gölgeden çıkmış?Gençlik yıllarımı hatırlıyorum. Biz güneşin alnındaydık, fırtınaya maruz kalıyorduk, bunlar yine gölgede oturuyordu. Bu adamlar, tarihin her devrinde sinsice oturmuşlar. Sonra da çıkıp darbe ile ilgili açıklamalar yapıyorlar. Darbeler ve darbeciler, bizi silindir gibi ezerken, idam sehpalarına çekerken; bunlar gölgede oturuyordu. ‘Lanet olsun darbecilere’ demek bizim hakkımız. Sen hayatının hiçbir devrinde risk almayacaksın, nerede tehlike varsa oradan kaçacaksın, daha sonra da bizi lekelemeye çalışacaksın. Yazıklar olsun. Vatanseverlik konusunda bunlar yok. Mücadelede bunlar yok. Ülke tehdit altındayken bunlar yok. Bunlar ne zaman var biliyor musunuz? Mal ve menfaat paylaşımında var. Oysa biz, bu ülkenin başı ne zaman dara düşse varız. Dün de vardık. Yarın da olacağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.”
24 Kasım Öğretmenler Gününü kutlamayanları eleştiren Koncuk, “ Sendikacılık adına ortaya koydukları değerlere bakıyorum, ben bir sendika genel başkanı olarak utanıyorum. Kamu çalışanlarının hakları budanıyor, bir günden bir güne alana çıkıp da ‘Hükümet siz ne yapıyorsunuz?’ demiyorlar. Öğretmenler Gününü kutlamama kararı aldılar. Sizin, Öğretmenler Gününü kutlamamak gibi bir hakkınız var mı? Bunlar Öğretmenler Gününü, öğretmenleri itibarı azaldı diye kutlamayacak. Peki öğretmenin itibarını kim azalttı? Başta Başbakan olmak üzere, bu Hükümet azalttı. Sen eylem yapacaksan, Başbakan, Bakanlar orada. Onlara iki çift lafın olsun ki, ben de senin samimiyetine inanayım. Peki sen kime karşı eylem yapıyorsun?” dedi.
Başörtüsü konusu artık istismar alanı olmaktan çıkarılmalıdır.
Kamusal alanda başörtüsünün serbest olması gerektiğinin altını çizen Genel Başkan Koncuk, şunları ifade etti: “Başörtüsü konusunda eylem yaptılar. Başbakanla görüşmüşler, bu konuda çalışma yapıldığını da öğrenmişler, eylem yapıyorlar. Elbette biz başörtüsünün yanındayız. Kamusal alanda da başörtüsünün serbest bırakılmasından yanayız. Ama şunu da sormak durumundayım: 11 yıldır iktidardasınız. Başörtüsü konusunu bugüne kadar niye çözmediniz?
Başörtüsü konusu artık istismar alanı olmaktan çıkarılmalıdır. Böyle ucuz bir siyaset ve sendikacılık olmaz. Buyurun yetki sizde, iktidar gücü sizde. Destek vermezsek namerdiz. Ama dertleri o değil. Dertleri başörtüsünü hem siyaseten, hem sendikal alanda istismar malzemesi olarak kullanmaya devam etmek. Bir kesim de başörtüsüne karşı durarak bu konuyu istismar ediyor. İki tarafta bundan nemalanıyor. Dini değerlere karşı duranlara da iki çift laf etmek istiyorum: Bakın siz, dini değerlere karşı durduğunuz sürece, Türkiye’de siyaset alanında, dini istismar eden siyasi hareketlerin iktidarından bu ülkeyi kurtaramazsınız. 1997 yılında İmam hatip Okullarının orta kısımları kapatıldı, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçildi. Peki din istismarı bu ülkede bitti mi? Tam tersine, din istismarı, emin olun, Türk tarihinde en olmadığı kadar yüksek noktaya çıktı ve din eğitimi merdiven altı eğitimine dönüştü. İnsanların kafasında yanlış bir İslam algısı oluşturuldu. Vatansever olmayı, Türküm demeyi, İslam’la taban tabana zıt zanneden bir nesil türedi. Bu nedenle tüm aklı başında insanlar, din alanını siyasetin istismar alanı olmaktan çıkarmak zorundadır. İnsanlarımızın inancı siyaset uğruna sömürü alanı olmamalıdır. Bir takım adamların derdi başka. Dine karşı durarak büyümeye çalışıyorlar. Bu şekilde büyüyemezsiniz. Bu milletle beraber yürüyeceksiniz. Biz göğsümüzü gere gere Türk’üz diye ifade ettik. Vatanımızın birliğini sağlamayı, en önemli prensiplerden biri olarak gördük. Eğer bu coğrafyada bağımsız, hür ve gelecekten emin olarak yaşamak istiyorsak, milli ve dini kimliğimizi unutmadan yaşayacaksınız. Ancak varlığınızı bu topraklarda bu şekilde devam ettirebilirsiniz.
Atatürk’le de, Atatürkçü olmakla da, vatansever olmakla, milliyetçi olmakla da gurur duyuyoruz.
Biz, Atatürkçü olduğumuzu da her zeminde ifade ediyoruz. Bundan da gurur duyuyoruz. Atatürk’le de, Atatürkçü olmakla da, vatansever olmakla, milliyetçi olmakla da gurur duyuyoruz.”
Eğer bir dil, kamusal alanda resmen yer buluyorsa, o dilin egemenlik alanı, o ülkede kabul edilmiş demektir.
Ana dilde savunma hakkı ile ilgili açıklama yapan Koncuk, “Bu coğrafya çok sıkıntılı. Bu topraklarda gözü olmayan yok. Güneydoğuda bir devlet oluşturulmaya çalışılıyor. Bu noktada, ana dilde savuma hakkı diye bir şey ortaya konuluyor. Ana dilde savunma hakkı, çok tabi bir insan hakkı gibi sunuluyor. ‘Kürtçe bilmiyorsa, kendi dilinde savunma yazsın’ deniliyor. Türkiye’de yıllardır bu yönde bir ihtiyaç duyduğunda, o kişiye tercüman veriliyor. Ancak şu anda amaç farklı.
Bilinmelidir ki; dil eşittir egemenliktir. Eğer bir dil, kamusal alanda resmen yer buluyorsa, o dilin egemenlik alanı, o ülkede kabul edilmiş demektir. İnsan hakkı gibi olaya yaklaşanların derdi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde kendilerine dil ile egemenlik alanı oluşturmaktır. Bunlara çok dikkat etmeliyiz. Yoksa bu ülkenin hiçbir geleceği kalmaz” diye konuştu.
Yalanı, baskı ve korkuyu metot olarak kullanan sendikal hareketlerin kamu çalışanları tarafından yerle yeksan edilmesi lazım.
Türkiye Kamu-Sen’in ve Türk Eğitim-Sen’in daha da büyümesi, gücüne güç katması gerektiğini vurgulayan Koncuk, “Geçen yıl sizlerden yüzde 30 büyüme sözü almıştık. Bu söz, büyük oranda yerine getirildi. Teşekkür ediyoruz. Geçen yıl 48 bin üye kaydettik. İnsanların korkutularak üye yapıldığı bir dönemde, bizim teşkilatımız 48 bin yeni üye kazandırıyorsa, bu takdir edilmesi gereken bir durumdur. Son 11 yıldır gayri ahlaki metotlar denenmesine, insanların şahsiyetleri un ufak edilmesine rağmen; Türkiye Kamu-Sen, Türk Eğitim-Sen gibi teşkilatlar büyüyerek, yoluna devam ediyorsa; bu durum birtakım yapıları telaşlandırır. Sizler; duruşunuzla, mücadele azminizle ve yüreğinizle gayri ahlaki yöntemleri kabul eden tüm insanları rahatsız ediyorsunuz. Onları biraz daha rahatsız edelim. Biz, onları ne kadar rahatsız edersek, şerefli, namuslu, vatansever olmanın daha çok değer kazanmasını sağlayacağız. Bu değerleri önemseyen insanların sayısını ne kadar çok artırırsanız, gayri ahlaki yöntemlere başvuranların sayısının azalmasını sağlarsınız. Yalanı, baskı ve korkuyu metot olarak kullanan sendikal hareketlerin kamu çalışanları tarafından yerle yeksan edilmesi gerekir” dedi.
İş güvencemizi elimizden almaya çalışan insanların dümen suyuna girmiş olan sözde sendikaları daha da güçlendirmemeliyiz.
Kamu çalışanlarının iş güvencesinin tehdit altında olduğunu kaydeden Koncuk, kamu çalışanlarını sendikal tercihlerini yaparken dikkatli olmaya çağırdı. Koncuk şunları söyledi: “İş güvencemiz tehdit altındadır. Bu çok ciddi bir tehlikedir. Bu tehlikeyi tüm kamu çalışanlarının hissetmesini sağlamalıyız. Çünkü Cumhuriyet tarihi boyunca en önemli kazanımımız iş güvencesidir.İş güvencesi devlet memurlarına, siyasi iktidarların ülke adına yapacağı yanlışlara direnmek için, devletin menfaatlerini korkmadan savunması için verilmiştir. Bu nedenle iş güvencesini korumalıyız. Nasıl koruyacağız? İş güvencemizi elimizden almaya çalışan insanların dümen suyuna girmiş olan sözde sendikaları daha da güçlendirerek mi? Asla. O zaman, geçekten bu haklarımız için mücadele eden yapıları daha güçlü kuruluşlar haline getirmeliyiz.
11 yıl önce taşeron firmalarda çalışan sayısı 10-15 bin idi. Bu yıl 500 bin’e ulaştı. Belediyeleri de dahil ettiğinizde, taşeron olarak çalışanların sayısı 1 milyon 67 bine yükseliyor. Tüm bunlar gelecekte nasıl bir çalışma modeli olacağını gözler önüne sermektedir. Anayasa’nın 128. maddesi devlet memurluğunu tanımlıyor. Yarın bu madde, ‘devletin asli ve sürekli işleri part-time ya da sözleşmeli çalışan çalışanlar eliyle görülür’ şeklinde değiştirildiği zaman, devlet memurluğu sıfatı kalır mı? Bu sene iş güvencesinin kaldırılmasına yönelik çalışmaların yoğunlaştığını gördük ve bu nedenle iş güvencesi konusuna özel önem atfettik. Sonuç aldık mı? Evet. Şöyle ki; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik artık ‘bu yönde bir çalışma olursa, beraber yaparız’ diyor. Ben de kendisine ‘Bu söz bizi rahatlatmaz. Siyasi erkin, memurun iş güvencesini ortadan kaldırmak gibi bir derdi yok’ diyebiliyor musunuz?’ şeklinde sordum. Tabi ki bir cevap gelmedi. 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun değişmesi için çok ciddi bir çalışma devam ediyor. Anayasanın 128. Maddesinin ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun iş güvencesiyle ilgili olan kısmının değiştirilmemesi gerekir. Bunun dışındaki konuları tartışabiliriz.”
Memura rotasyon konusu ile ilgili de açıklama yapan Koncuk, “Bakanlar, devlet memurlarına rotasyon öneriyor. Biz, buna karşı çıkıyoruz. Örneğin; 25 yıldır Manisa’da olan bir devlet memurunu başka bir yere gönderemezsiniz. Dolayısıyla tüm kamu çalışanlarının bu tehditleri görmesi lazım. Ülkemizde sömürü düzeni oluşturulurken, buna göz yummamamız lazım” dedi.
Kömür, şeker dağıtmakla sosyal devlet olunmaz. Sosyal devlet; milli gelirden vatandaşlarına hak ettiği payı veren, onların geçinebilmesi için iş bulan, istihdam yaratandevlettir.
Türkiye’de son 10 yılda milyoner sayısının 5 kat arttığına dikkat çeken Genel Başkan Koncuk, “Türkiye’de milyoner sayısı 10 yıl önce 5 bin iken, şu anda 52 bin’e çıkmış. Bir taraftan hortumu kesmişler, anlaşılan diğer başka taraflara akmış. Oysa hortumu kesip, millete akıtmak gerekir, bu yönde bir iradenin olması gerekir. Kömür, şeker dağıtmakla sosyal devlet olunmaz. Sosyal devlet, insanlarına geçineceği düzeyde gelir temin etmektir. Genç işsizlik oranı yüzde 25’e çıkmış ise, o ülkede sosyal devletin varlığı tartışılır. İhaleleri, milyonları kendi yandaşlarına peşkeş çekeceksin, ama vatandaşa kömür vereceksin; sonra da sosyal devlet olarak görevini yapmış olacaksın. Sosyal devlet; milli gelirden vatandaşlarına hak ettiği payı veren, onların geçinebilmesi için iş bulan, istihdam yaratan devlettir. Bakınız; kamu çalışanları, 2011 yılından önce, milli gelirin 6.6’sını alıyordu. Bu oran yüzde 8.3’e kadar çıkıyordu. Bugün ise kamu çalışanları milli gelirin yüzde 5.6’sını alıyor. Milli gelirden pay, yüzde 6.6’dan, 5.6’ya düşüyorsa- bu da 7.5 milyar TL yapıyor- bu para nereye gitti? Milli gelirden ayrılan pay 8.3 iken, memur sayısı 1 milyon 600 bin idi. Bugün memur sayısı artmasına rağmen, pastadan payımızın bu artışa göre artmaması, aksine yüzde 5.6’ya düşmesi, kabul edilebilir değildir” diye konuştu.
Bakan Dinçer, öğretmenleri, eğitim çalışanlarını sevmiyor.
Türk Eğitim-Sen’in 4+4+4 sistemi ile ilgili öngörülerinde ne kadar haklı olduğunu dile getiren Koncuk, “Sınıf öğretmenlerinin norm kadro fazlası olacağını söylemiştik, sınıf öğretmenleri norm kadro fazlası oldu. Ama bunlar, o tarihte yine sınıf öğretmenlerinin norm kadro fazlası olmayacağını iddia etti. Bu sendika verdiği söze rağmen, kimseye sahip çıkmadı. Sınıf öğretmenlerinin büyük çoğunluğu zorla alan değiştirmek zorunda kaldı. Şu anda büyük bir kısmı çok mutsuz. Bir öğretmeni uzmanlaştığı bir alandan, yan alana geçirmek Ömer Dinçer gibi çok bildiğini zanneden, gerçekte bir şey bilmeyen insanların işidir. Bu değerli Bakanımız çok iyi bildiğini iddia ediyor, ama bir şey bilmiyor. Kendisinde feraset yok, çevresinde de acemiler ordusu var. Tebeşir tozunu yutmamış insanları bürokrat yaparsanız, eğitimden verim alamazsınız. Ömer Dinçer öğretmenleri sevdiğini söylüyor. Ama seven insan her şeyi yapar. Ömer Dinçer’in öğretmenlere, eğitim çalışanlarına ekonomik anlamda bir kör kuruşluk katkısı oldu mu? Sosyal haklar ile ilgili bir olumlu adım attı mı? Bu nasıl sevmek? Bu nedenle Sayın Bakanın öğretmenleri, eğitim çalışanlarını sevdiğini düşünmüyorum.”
Öğretmenlik çok bilmek değil; iyi öğretmektir, hayat hazırlamaktır, öğrencinin delik ayakkabısını fark etmektir, öğrencinin burnunu silmektir.
Kariyer ve performans sistemi ile ilgili de açıklamalar yapan Koncuk, “Sınavda başarılı olmayanları, memurluk kadrolarına atayacaklarmış. Böyle bir mantık olabilir mi? Sayın Dinçer; bunu yaparsan seni yerden yere vuracağız. Sakın macera aramayın. Öğretmenlik mesleği öyle bir meslektir ki; öğretmenlerin başarısını yazılı sınavlarda test etmeye çalışanlar cahil adamlardır. Öğretmenlik çok bilmek değil; iyi öğretmektir, öğrencileri hayata hazırlamaktır, öğrencinin burnunu silmek, delik ayakkabısını fark etmektir. Bunu, kariyer basamakları sınavı ile ölçemezsiniz, performans ölçütleriyle ölçemezsiniz.”
Bindiğiniz dalı kesmeyin
Çalışanların 4/C statüsünde istihdam edilmesinin insanlık ayıbı olduğunu söyleyen Koncuk, 4/C’lilere ve tüm devlet memurlarına “bindiğiniz dalı kesmeyin” dedi. Koncuk şunları ifade etti: “Biz her platformda 4/C’lilerin haklarını savunduk. Bu konuda önemli mücadeleler veriyoruz. Türkiye’de 4/C’li çalışan sayısı 45 bin. Geçtiğimiz günlerde 4/C’li kaç üyemiz olduğuna ilişkin bir araştırma yaptım. 45 bin 4/C’linin sadece 6 bin tanesi bizim üyemiz. Buradan 4/C’lilere ve tüm devlet memurlarına sesleniyorum: Bindiğiniz dalı kesmeyin. Sizi bu duruma düşüren Türkiye Kamu-Sen mi? Sizi bu duruma düşüren, üye olduğunuz sendikanın ağababalarıdır.”
Toplantının öğleden sonraki bölümünde ise; Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Sinan Demirtürk, ‘Sendikacılıkta Üye, Aday Üye İlişkileri’, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yılmaz Yeşil de ‘Sendikacılıkta İmaj ve İtibar Yönetimi’ konularında seminer verdi. Toplantı 23 Aralık Pazar Günü Genel Başkan İsmail Koncuk’un kapanış konuşmasıyla son buldu.