Türkiye Kamu-Sen, Türkiye gerçeklerini anlatmak üzere randevu talebinde bulunduğu ancak görüşemediği IMF'yi protesto serisine bugün de devam etti
Türkiye Kamu-Sen, Türkiye gerçeklerini anlatmak üzere randevu talebinde bulunduğu ancak görüşemediği IMF'yi protesto serisine bugün de devam etti. Önceki gün IMF Ankara Temsilciliği önünde eylem yaparak IMF'nin politikalarını eleştiren Türkiye Kamu-Sen'liler, bugün de Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nda toplantı yapacağı belirtilen IMF heyetini yumurtalı, domatesli protesto etti.
Sabah erken saatlerde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı önünde toplanan yüze yakın Türkiye Kamu-Sen üyesi mensup "IMF Türkiye'den elini çek, IMF defol" şeklinde slogan attılar. Polisle kısa süreli tartışmanın yaşandığı eylemde Türkiye Kamu-Sen adına açıklama yapan Türk Haber-Sen Genel Teşkilat Sekreteri Fahri Ocak, konuşmasına Atatürk'ün bağımsızlıkla ilgili sözleri ile başladı. Ocak'ın konuşması şöyle:
Konuşmama Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu büyük önder Atatürk'ün bağımsızlıkla ilgili sözleri ile başlamak istiyorum.
Atatürk;"Tam bağımsızlık denildiği zaman elbetteki siyasi, mali, iktisadi, adli, kültürel, ve benzeri hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek manada bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir."
Atatürk 1921 yılında söylemiş olduğu bu sözüyle tam bağımsızlığı bu şekilde ifade etmiştir.
İşte bugün, Cumhuriyetimizin kurulduğu tarihten bugüne Türk insanının bin bir mücadeleyle, emekle, alınteriyle kurduğu, büyüttüğü ve bugünlere getirdiği, ekonomik can damarlarımız olan Türk Telekom, Petkim, Tüpraş, Tekel ve daha niceleri gibi güzide kuruluşlarımız, IMF ve Dünya Bankası'nın uygulattığı yanlış politikalarla özellikle uluslar arası sermayeye adeta peşkeş çekilmektedir.
Türkiye Kamu-Sen olarak dün olduğu gibi bugün de ülkemizin hassasiyet taşıyan konularında sessiz kalamayacağımızı bir kez daha kamuoyuna duyurmak, yetkililere yaptıkları yanlışlardan dönmeleri gerektiğini hatırlatmak üzere burada toplanmış bulunuyoruz.
Millet adına bu kurum ve kuruluşlara sahip çıkan biz devlet memurlarına bu sermaye çevrelerinin güdümüyle kötü imaj yaratılmaya çalışılmaktadır. Son zamanlarda gerek basın, gerekse hükümetin kamuda çalışanların verimsiz, fazla ve gereksiz olduğu yönünde yanlış ve taraflı açıklamaları, ülkenin kar eden kuruluşlarının talanına adeta davetiye çıkarmaktadır.
Oysa; gerçekler gösterilmek istenenden çok farklıdır. Her şeyden önce kurum ve kuruluşların peşkeşe hazır hale getirilmesi için bilinçli olarak atanan bürokratları vasıtasıyla uygulanan yanlış politikalarla, yatırımlar kasıtlı olarak ertelenmekte, bu suretle de güzide kuruluşlarımız zarara zorlanmaktadır.
Bir kere IMF'nin Türkiye'de kamu çalışanlarının sayısının fazla olduğu yönündeki açıklamaları gerçek dışıdır. Bize göre Türkiye'de kamu çalışanlarının sayısı nüfusa oranla fazla değil, azdır. Gelişmiş ülkeler bazında bakıldığında ortalama her 20 kişiye düşen kamu çalışanı sayısı ülkemizde ancak 30 kişiye hizmet verebilmektedir.
Özelleştirmenin amacı; verimliliğini ve karlılığını yitirmiş olan kamu işletmelerinin özelleştirilerek, yeniden yapılandırılması ve ekonomiye kazandırılmasıdır. Oysa bu gün ülkemizdeki uygulama bunun aksine, karlı, verimli ve stratejik öneme sahip kuruluşlarımızın maliyet fiyatının altında rakamlarla elden çıkarılması şeklinde olmaktadır. Bu nedenle özelleştirme gerçek amacından sapmakta ve zarar etmekte olan verimsiz kuruluşlar devletin sırtında yük teşkil etmeye devam ederken, bu zararları telafi edecek olan diğer karlı kuruluşlar da bir bir elden çıkarılmaktadır. Bu durum hem devlet bütçesi için hem de özelleştirilen kuruluşlarda çalışanlar için büyük bir sorun teşkil etmektedir.
Bize göre, devletin sosyal devlet anlayışı yerine, tüccar devlet anlayışını öne çıkartan, işsizlik ve yoksulluğu körükleyen bu tarz özelleştirme uygulamalarından vazgeçmesi gerekmektedir.
Burada üzerinde önemle durulması gereken konuların başında Türkiye'de zarar eden KİT'lerin toplam zararlarının % 80'inin görev zararı olduğudur. Ortaya çıkan zarar, kuruluşların ticari faaliyetlerinden dolayı değil, kötü yönetilmelerinden, siyasi baskılardan ve yolsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Bu, ülkemiz üzerindeki ahlaki ve milli çöküntünün ekonomik yansımasıdır. Bunun yanında özelleştirilen kuruluşlar ise zarar edenler değil, aksine karlılığı yüksek, stratejik önemi büyük kuruluşlardır. Bunlar Türkiye'nin sanayileşmesi, gelişmesi ve dışa bağımlılıktan kurtulması amacıyla kurulmuş, göz bebeklerimizdir.
Türk Telekom ise ülkedeki tüm iletişimi elinde tutan, kontrol edebilen bir sistemdir. Türk Telekomun stratejik öneme sahip alt yapı (şebeke) sistemi yabancıların eline geçtiği taktirde yabancı sermaye, dilediğinde ülkeyi felç edebilecek, güvenlik ve milli sırlarını deşifre edecek güce sahip olacaktır. Bununla birlikte 5-10 yıl öncesine kadar TÜRK TELEKOM'a biçilen değer, 20-30 milyar dolar arasında iken özelleştirilmesinin gündeme geldiği bugün ise 2-3 milyar dolara peşkeş çekilmek istenmektedir. Tük Telekom'un son üç yıllık devlete sağladığı katma değeri ise 13 milyar dolar ve 2003 yılı net karı 1.8 milyar dolar olduğu halde Türkiye'nin en çok kar eden ve en büyük kuruluşu, IMF'nin dayatmaları sonucu yerli ve yabancı rant çevrelerine peşkeş çekilmek istenmektedir.
Yani; milli ve stratejik önemi de eklendiğinde değer biçilemeyecek koskoca bir şirketi, 10 aylık karı kadar bir paraya birilerine peşkeş çekeceksiniz ve bunun adına da özelleştirme diyeceksiniz.
Söylediğimiz üzere AB, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü politikaları uyarınca yapılan sözde özelleştirmelerin ne özelleşen kuruluşlara, ne de devlete hiçbir fayda sağlamadığı ortadadır. Özelleştirme kapsamında yok pahasına satılan bir çok kuruluş, bir süre sonra zarar ettiği gerekçesiyle kapatılmakta, çalışanları sokağa atılmakta, taşınmaz malları farklı şe-erde kullanılarak, paha biçilmez arazileri zamanla iskana açılmakta ve büyük paralar karşılığında parsel parsel satılmaktadır.
Buradan sormak istiyoruz; Devlet bu güne kadar ki hiçbir özelleştirme uygulamasından kar etmiş midir?yeni bir istihdam sahası açabilmiş midir?
Son söz olarak, yapılanlar özelleştirme değil, yabancı sermayeye peşkeşdir. Yapılanlar, IMF dayatmalarıyla, uluslar arası sermaye uzantılarının stratejik, karlı ve milli şirketleri ele geçirme ve ülkemizi yok etme gayretleridir.
Bize göre bundan sonraki aşama ise Türk Milleti'nin esaret altına alınması olacaktır.