Türk Eğitim-Sen Genel Merkezi 09-10 Mart 2013 tarihleri arasında Kadınlar Komisyonu Güç Birliği Zirvesi düzenledi
Türk Eğitim-Sen Genel Merkezi 09-10 Mart 2013 tarihleri arasında Kadınlar Komisyonu Güç Birliği Zirvesi düzenledi. Antalya’da yapılan toplantıya Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri, Azeri Türk Kadınlar Birliği Genel Başkanı Tenzile Rüstemhanlı, Şair ve Azerbaycan Parlamentosu Milletvekili Sabir Rüstemhanlı, Antalya Şube Başkanları ve çok sayıda kadın üyemiz katıldı.
Gerçekten dik duran, değerlerimizden asla taviz vermeyen, doğruları yapmayı kendisine şiar edinen bir sendika ve konfederasyonun genel başkanı olmaktan gurur duyuyorum.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunmasıyla başlayan toplantıda bir konuşma yapan Genel Başkan İsmail Koncuk, sözlerine Necip Fazıl Kısakürek’in Utansın şiirini okuyarak başladı. Koncuk şunları söyledi:
“Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!
Gerçekten dik duran, değerlerimizden asla taviz vermeyen, doğruları yapmayı kendisine şiar edinen bir sendika ve konfederasyonun Genel Başkanı olmaktan gurur duyuyorum.
Bu dünya geçicidir. Kısa süren hayatımızda kendimizi ve değerlerimizi pazarlamanın hiçbir anlamı yoktur. Adam olmak, adam gibi davranmak gerçekten çok önemlidir. Biz eser bırakmalıyız. Duruşumuz, tavırlarımız, olayları değerlendirme şeklimiz de bir eserdir.
Geçtiğimiz gün anaokulu öğrencileri ziyaretime geldi. Öğretmenleri onlara Peygamber Efendimizin hayatını, milli değerlerimizi, bayrağımızı, Ulu Önder Atatürk’ü öğretmiş. Dini değerlerimizi milli değerlerimiz ile birlikte öğretin. Aksi takdirde Atatürk’e, milli değerlerimize düşman olmayı İslam’ın 6. şartı zanneden bir nesil türer. Elbette bu değerleri öğretmek için, bunları hisseden insanlar olmak lazım. Namuslu olmayı anlatmak için namuslu olmak lazım. Mücadele etmeyi öğretmek için haksızlıkla mücadele edecek düzeyde bir insan olmak lazım. Öğretmenler milletlerin geleceği açısından çok önemlidir. Dolayısıyla öğretmenlerimizi bu millet adına kazanmak durumundayız.”
Mehmet Akif Ersoy, ‘Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım’ diyor. Hakkı tutup kaldırmak kolay bir şey değildir. Gerekirse çiğneneceğiz, gerekirse çiğneyeceğiz.
Sendikacılığın hakkı tutup kaldırmak olduğunu kaydeden Koncuk, sendikal tercihlerimizi ortaya koyarken hakkı tutup kaldırmamız gerektiğini söyledi. Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Sizler gerçekten çok değerlisiniz. Sizlerin varlığı, duruşu çok önemlidir. Bu kısa hayatımıza anlamlı kavramları sığdırmalıyız. Bu hayat bize keyif vermelidir, ızdırap vermemelidir. Kafamızı yastığa koyduğumuzda kendimize ‘senden adam olmaz’ diyorsak, bu hayat bize ızdırap veriyor demektir. Mücadele edeceğiz. Mehmet Akif Ersoy, ‘Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım’ diyor. Hakkı tutup kaldırmak kolay bir şey değildir. Gerekirse çiğneneceğiz, gerekirse çiğneyeceğiz. Bunun riski var mı? Var. Ancak güzel hedeflere varmanın bir riski olmalıdır.”
Yandaş sendikanın Genel Başkanı demiş ki; 28 Şubat sürecinde başörtülü öğretmenlerimiz zulme uğrarken 770 tanesi bizden yardım istemeye gelmiş. Güya biz de ‘devlet yaparsa doğrusunu yapar’ demişiz.Buradan ifade ediyorum: Bunu kim ispat etmez ise müfteridir.
Türkiye Kamu-Sen’e, Türk Eğitim-Sen’e bir sendika tarafından iftira atıldığını belirten Koncuk, “Hepinizin bildiği bir sendika var. Onların işi yalan, dolan ve iftira. Ben her zaman söylüyorum, ‘maliyeti bize ne olursa olsun insanları aldatmayın.’ Zira doğru söyleyerek büyürüz. Ama yalancının geleceği olmaz. Neticede söylediği yalanlar ortaya çıkar. Bunların ne yazık ki söyledikleri yalanlar karşısında yüzleri de kızarmıyor. Yandaş sendikanın Genel Başkanı demiş ki; 28 Şubat sürecinde başörtülü öğretmenlerimiz zulme uğrarken 770 tanesi bizden yardım istemeye gelmiş. Güya biz de ‘devlet yaparsa doğrusunu yapar’ demişiz.Buradan ifade ediyorum: Bunu kim ispat etmez ise müfteri ilan ediyorum. Böyle yalanlarla nereye varmak istiyorsunuz? 28 Şubat sürecinde bunlar burnunun ucunu evden çıkaramazken, biz tüm illerde vatandaşlarımızın göğsüne ‘kesintisiz demokrasi istiyoruz’ kokartları takıyorduk. Kesintisiz eğitime geçildiğinde, bunun yanlış olduğunu söyledik. Katsayı zulmünün ihanet olduğunu ifade ettik. İmam Hatipleri kapatmak için mesleki ve teknik eğitimi duman ettiler. Tüm yaşananlara rağmen bunlar 28 Şubat sürecinde yoktu. Ama bugün utanmadan, yüzleri kızarmadan bizim ile ilgili yalanlar söylüyorlar” dedi.
İmralı ihanet sürecini hep birlikte yaşıyoruz. 35 bin insanımızın katili bu ülkede umut haline getiriliyorsa, bundan utanç duyulması lazım. Yazıklar olsun.
Anayasa’nın 128. maddesinin değiştirilmek istenmesine dikkat çeken Koncuk, önümüzde bir Anayasa referandumunun göründüğünü kaydetti. Anayasa referandumu ile ilgili tehlikeleri anlatan Koncuk söyle konuştu: “Anayasa referandumu sürecine giriyoruz. Biliyorsunuz ki; Anayasa’nın 128. maddesi devlet memurluğunu tanımlayan maddedir. Bu madde ‘devletin asli ve sürekli işleri devlet memurları ve kamu görevlileri eliyle görülür’ der. Geçtiğimiz günlerde Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na iktidar partisinin milletve-eri tarafından bir teklif verildi. Bu teklif Anayasa’nın 128. maddesinin değiştirilmesi ile ilgiliydi. İktidar partisinin milletve-eri “Devletin işleri çalışanlar eliyle görülür” şeklinde teklif verdi. Bu çok vahim bir durumdur. Teklif MHP ve CHP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi milletve-eri tarafından reddedildi. Ama bu durum, tehlikenin bertaraf edilmesi anlamına gelmiyor. Eğer Uzlaşma Komisyonu anlaşamazsa AKP’nin anayasası önümüze konulacak. Zira Başbakan da, ‘Mart ayının sonuna kadar uzlaşma olmaması halinde, biz kendi Anayasamızı yapacağız’ ifadesini kullandı. Sayın Devlet Bahçeli ise çalışmaların 23 Nisan’a kadar devam etmesi gerektiğini söyledi. Başbakan da bunun üzerine ‘olabilir’ dedi. Ama Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndan mutabakat çıkmayacağı çok açık. Anayasa’nın 66. maddesi ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür’ der. Anayasa’nın 66. Maddesi değiştirilmek isteniyor. Hatta İmralı ihanet süreci de bu düzlemde yürütülüyor. 35 bin insanımızın katili bu ülkede umut haline getiriliyorsa, bundan utanç duyulması lazım. Yazıklar olsun.
Akan kan duracakmış. ‘Akan kan dursun’ güzel bir slogan da, Çanakkale’de neden 250 bin şehit verdik. Kurtuluş Savaşı’nı, Sakarya Meydan Muharebesi’ni neden yaptık? Kıbrıs’a neden müdahale ettik? Bir milletin geleceği adına kan akması gerekiyorsa, akacaktır.
Emin olun, bırakınız 5 bin yıllık tarihi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, aşiret devletleri bile kendi devletini terör örgütü karşısında bu kadar ayaklar altına almaz. Akan kan duracakmış. ‘Akan kan dursun’ güzel bir slogan da, Çanakkale’de neden 250 bin şehit verdik. Kurtuluş Savaşını, Sakarya Meydan Muharebesini neden yaptık? Kıbrıs’a neden müdahale ettik? Bir milletin geleceği adına kan akması gerekiyorsa, akacaktır. Bu coğrafyanın her santimetrekaresini şehitlerimizin kanıyla suladık. Teröre teslim mi olalım? PKK bir taşeron suç örgütüdür. Parayı basarsınız istediğiniz işi yapar. Uyuşturucu ticareti, kadın ticareti, silah ticareti, sigara kaçakçılığı gibi her türlü illegal iş bu bölgede PKK eliyle yapılıyor. PKK’nın bir yılda 50 milyar dolar hacminde bir para trafiğini kontrol ettiği söyleniyor. Şimdi İmralı ihanet sürecinin muhatapları da bundan bir şey çıkmayacağını biliyor. Siyasi rant uğruna oyun oynanıyor. Bunlar, geri çekilir ve çok daha güçlü gelirler. PKK terörü 14 yıl önce sıfır noktaya gerilemişti. Dün Türkiye Cumhuriyeti parlamentosunda ürkerek konuşanlar, taleplerini bugün bağıra bağıra, gözümüzün içine baka baka dile getiriyorlar. Bu ülkenin kaderine sahip çıkacak mıyız, çıkmayacak mıyız? Milletimizin tüm fertlerinin buna karar verme mecburiyeti vardır. Küçük hesaplar yapanları görüyorum. Bizim hesap yapabilmemiz için bu coğrafyada varlığımızı devam ettirebilmemiz lazım. Varlığımız bu ülkede tehdit edilirken, neyin hesabını yapacağız?
Başörtüsü sorunu, yönetmelik değişikliği ile çözülebilir. Ama onlar, ‘başörtüsü sorununu anayasa ile çözeceğiz’ diyorlar. Eğer bu tezgah bozulmazsa, anayasa referandumunda başörtüsü konusu vatandaşın önüne gelecek.
Sizlere bir resim çiziyordum. Gelelim o resme. Anayasa’nın 66. maddesinin değiştirilmesi söz konusu demiştik. Anayasa paketinde başka neler olacak? Başkanlık sistemi gelecek. Pakette yerel yönetimlerin güçlendirmesi olacak. Pakette bir şey daha olacak. O da Başörtüsü konusudur. Bilindiği gibi, Anayasa’da başörtüsünü yasaklayan bir madde yoktur. Başörtüsü sorunu, yönetmelik değişikliği ile çözülebilir. Biz çözümden yanayız. Ama onlar, ‘başörtüsü sorununu Anayasa ile çözeceğiz’ diyorlar. Eğer bu tezgah bozulmazsa, Anayasa referandumunda başörtüsü konusu vatandaşın önüne gelecek.Mesela bir vatandaş; ‘Ben bu anayasaya evet dersem, başörtüsüne evet demiş olacağım ama aynı zamanda devlet memurluğunun kaldırılmasına, başkanlık sistemine, Türklük tanımının kaldırılmasına da evet demiş olacağım’ diyecek. Şimdi yardan mı geçeceğiz, serden mi geçeceğiz?”
Yönetmeliği değiştirin, kamuda belli ahlaki çizgiler içinde serbest kıyafet uygulamasını getirin; desteklemeyen namussuzdur, namerttir.
Buradan sesleniyorum: Yönetmeliği değiştirin, kamuda belli ahlaki çizgiler içinde serbest kıyafet uygulamasını getirin; desteklemeyen namussuzdur, namerttir. Ama tezgah başka. Tezgah Anayasa referandumudur. Referandumun tavşanı serbest kıyafet olacaktır. Dolayısıyla bu oyunu milletimize iyi anlatmamız lazım. Bu millet Türklük tanımının kaldırıldığı bir Anayasaya evet demez. Çünkü bu milletin soyu da belli, sopu da belli, atası da belli.
Etnik kökeniniz ne olursa olsun, bu coğrafyada yaşayan herkesi Türk kabul ediyoruz. Türklük bizim üst kimliğimizdir.
Öte yandan Anayasanın ilk 4 maddesi de değiştirilmek isteniyor. Öyle ki, bunlar bayrağımızı bile tartışacaklar. Milleti belli bir kıvama getirdiklerine inanıyorlar. Ama insanlarımızın bu tehlikenin farkında olacağına inanıyorum. Biz adımızı, kimliğimizi sorgulatmayız. Aksi takdirde bu coğrafyada tutunamayız. Anadolu’daki varlığımız 1000 yıla yaklaşmış. 1000 yıldır bizi buradan atmaya çalışıyorlar. Haçlı seferlerini düşünün.Anadolu’nun işgali haçlı seferlerinin devamıdır. Bu savaşlar bitti mi? Hayır, sadece metod değiştirdi. Şimdi hainleri besliyorlar. Türk milletini Anadolu’dan atma planı hala devam ediyor. Etnik kökeniniz ne olursa olsun, bu coğrafyada yaşayan herkesi Türk kabul ediyoruz. Türklük bizim üst kimliğimizdir. Çocuklarımızın bu coğrafyada yaşamasını istiyorsak tercihlerimizi doğru ortaya koyacağız. Tercihlerimizi ve tercihlerimizin bize ve evlatlarımıza maliyetini iyi hesap etmeliyiz.
Yakında Atatürk’ün yanında, bölücü elebaşının da resimleri asılırsa şaşırmayın. O günler de gelebilir.
Yerel seçimler ile Anayasa referandumu birlikte olabilir. ‘Sevsek de, sövsekde vatandaş bizi seviyor’ diyorlar. Yakında Atatürk’ün yanında, bölücü elebaşının da resimleri asılırsa şaşırmayın. O günler de gelebilir. Dün bölücü elebaşı ülkeye getirilirken korkudan yaprak gibi titriyordu. ‘Benim de anam Türk. Türkleri çok seviyorum’ diyordu. Şimdi ise adam kahraman oldu. Birilerini utanması lazım. Böyle devlet adamlığı olmaz.”
İşte bu resim, tüm kazanımlarımızın elimizden alındığı, evlatlarımızın geleceğinin çalındığı bir resimdir. Şimdi bu resme ‘güzel’ mi diyelim? Yaşananlar karşısında susalım mı?
Kamu çalışanlarının elinden iş güvencesinin alınmak istenmesine dikkat çeken Genel Başkan Koncuk, “Şu anda iş güvencesiz bir çalışma hayatı dayatılıyor. 2002 yılında kamuda 15 bin olan taşeron işçi sayısı bugün 500 bine çıktı. Belediyeleri dahil ettiğimizde taşeron işçi sayısı 1 milyon 67 bindir. Özel sektörü dahil ettiğimizde bu rakam 2.5 milyona ulaşmaktadır. Bu durum, evlatlarımızın topyekün sömürüldüğü anlamına geliyor. İş güvencesi ve örgütlenme hakkı olmayan bir çalışma hayatı dizayn edilmek isteniyor. Bunun adına da esnek istihdam modeli deniliyor. Esnek istihdam modeli, part-time, çağrı usulüyle ya da parça başı işi gibi yöntemlerin kullanıldığı bir istihdam modelidir. Başkanlık sistemi eyalet sistemini de öngörüyor. Eyalet sisteminde ise kadrolu devlet memurluğu kavramı yok. Bu nedenle esnek istihdam modeli getirilmesi isteniyor” dedi.
“İşte bu resim, tüm kazanımlarımızın elimizden alındığı, evlatlarımızın geleceğinin çalındığı bir resimdir” diyen Koncuk, “Şimdi bu resme ‘güzel’ mi diyelim? Yaşananlar karşısında susalım mı?” diye sordu.
Kamu çalışanlarının büyük bölümünün ne yazık ki bu konuda yeterli bilgiye sahip olmadığını ifade eden Koncuk, “Kamu çalışanlarının sendikal tercihlerine bakarak bunu söylüyorum. O halde biz tehlikeyi kamu çalışanlarına anlatacağız. Ancak tehditleri beraberce anlatırsak başarılı olabiliriz” dedi.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Referandumda çiftçi, esnaf sizi korumaz. Neden? Bu ülkede devlet memurlarının sayısının fazla olduğunu öne sürüyorlar. Devlet memurları ile ilgili kasıtlı olarak bilgi kirliliği oluşturuyorlar. Maliye Bakanı 4+4’lük zammın bütçede sapmaya neden olduğunu söylüyor. Vatandaşlarımız da bunlara inanıyor, ‘devlet memuru da çok oluyor’ diyor. Bakınız yaptığımız araştırmaya göre, Finlandiya’da 9 vatandaşa bir devlet memuru, Fransa’da 12 vatandaşa bir devlet memuru, ABD’de 13 vatandaşa bir devlet memuru, Türkiye’de ise 29 vatandaşa bir devlet memuru düştüğünü gördük. Türkiye’de Finlandiya ölçeğinde hizmet verebilmek için 6.5-7 milyon memur olması lazım. dolayısıyla ülkemizde devlet memuru sayısı iddia edildiği fazla değil.”
Bu yönetmeliğin yayımlanması nedeniyle Avcı’ya olan güven darbe yemiştir. Oysa öngörü sahibi bir insan, kendisine duyulan güveni böyle hovardaca harcamaz.
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’yı da eleştiren Genel Başkan İsmail Koncuk, “Ömer Dinçer ataması yapılmayan öğretmenleri güvercine benzetmişti ancak Dinçer’in ömrü güvercin kadar olmadı. Bunlar kendisinden öncekinin ne duruma düştüğünü görmesine rağmen daha beter uygulamalar yapıyor. Milli Eğitim Nabi Avcı kendisini ziyaretimizde sendikamızı güzel karşılamıştı. Avcı’nın diyalogdan yana bir bakanlık anlayışına sahip olduğunu düşünmüştük. Ama geldiğimiz noktada tereddütlerimiz bulunmaktadır. Yönetici atama yönetmeliğiyle ilgili yaptıklarına baktığımızda, Nabi Avcı’nın, Ömer Dinçer’den farkı olmadığını görüyorum. Yönetmelik konusunda Bakan Avcı’yı iki defa uyardık. Bu yönetmeliğin torpile yol açacağını,iyi yağ çeken ama beceriksiz olan adamların okullara yönetici olacağını söyledik. Ama Bakan Avcı bizi dinlemedi. Eski yönetmelik, küçük sorunlar dışında herkesin memnun olduğu bir yönetmelikti. Bakınız yeni yönetmeliğe göre; yazılı sınavdan 100 puan alsanız dahi, sözlü sınavdan 69 puan alırsanız, bu iş biter. Hem yazılı sınavdan hem de sözlü sınavdan 100 puan alsanız dahi Valinin sizi atamama durumu söz konusu olabilir. Çünkü Valilerin önüne liste konulacak ve onlara ‘şu kişileri ata’ denilecek. Bu yönetmeliğin yayımlanması nedeniyle Avcı’ya olan güven darbe yemiştir. Oysa öngörü sahibi bir insan kendisine duyulan güveni böyle hovardaca harcamaz. Anlaşılan mücadelemiz bu Bakan döneminde de devam edecek. Umut ederim, Sayın Bakan yaptığı yanlışı görür ve bu saçma sapan yönetmeliği iptal eder” diye konuştu.
Genel Başkan’ın konuşmasının ardından Azerbaycanlı Şair ve Milletvekili Sabir Rüstemhanlı da bir konuşma yaptı. Ayrıca Azeri Türk Kadınlar Birliği Genel Başkanı Tenzile Rüstemhanlı da ‘Türk Dünyasında Kadın Olmak’ konulu bir konferans verdi.
Toplantının öğleden sonraki bölümünde ise katılımcılara Hülya Tatlılıoğlu Görsel İmaj Yönetimi üzerine bir seminer verdi.
Kadınlar Günü dolayısıyla Mustafa Yıldızdoğan da akşam bir konser verdi. Kadınlar Komisyonu Güç Birliği Zirvesi 10 Mart tarihinde Genel Başkan İsmail Koncuk’un kapanış konuşmasıyla sona erdi.