Kamu Personel Sistemine ilişkin olarak Çalışma ve Sosyal Bakanlığı ile Devlet Personel Başkanlığı nezdinde gerçekleştirilen, “Kamu Personel Sisteminin Değerlendirilmesi” çalıştayı Bursa’da başladı
Kamu Personel Sistemine ilişkin olarak Çalışma ve Sosyal Bakanlığı ile Devlet Personel Başkanlığı nezdinde gerçekleştirilen, “Kamu Personel Sisteminin Değerlendirilmesi” çalıştayı Bursa’da başladı. Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk ve heyetimizde çalıştay’da hazır bulunuyor.
Çalıştayın açılış konuşmalarının ardından bir panel düzenlendi. Panelde Genel Başkanımız İsmail Koncuk’da panelist olarak yer aldı.
Panelde, Kamu görevlilerinin Dünya ve Türkiye’deki durumlarına yönelik olarak istatistiki bilgiler veren Genel Başkan İsmail Koncuk, Türkiye’deki kamu personel sisteminin sorunlarını ve çözüm önerilerini masaya taşıdı.
Bu çerçevede kamu görevlilerinin iş güvencelerinden asla taviz verilmeden, mevcut sorunların çözülmesi noktasında her türlü desteği vereceklerini ifade eden Koncuk, kamu personelinin ücretlendirme, hizmet sınıfları, statüleri, tayinleri, terfileri, işe alınışları, görevde yükselmeleri, yer değiştirmeleri konusundaki sorunların çözülmesi gerektiğine dair önerilerini ve çözüm yollarını ortaya koydu.
KONCUK: MEMURLUK KAVRAMINI KALDIRMAYA YÖNELİK ATILAN HER ADIMA DİKKAT EDİLMELİ. BU MİLLİ BİR VAZİFE GİBİ GÖRÜLMELİDİR
Panelin açılışında konuşan Genel Başkan İsmail Koncuk, tüm katılımcıları selamlarken, panelin kamu çalışanlarına ve milletimize hayırlı olmasını diledi. Koncuk, “Sayın Bakan, 15 Temmuz darbe girişiminin kamu personeli rejiminde değişiklik yapılmasının ne kadar gerekli olduğu gerekliliğini konuşmasında vurguladı.
Ben 15 Temmuz darbe girişimi gerekçesiyle kamu personel rejiminde bir değişiklik yapılması iddiasının, 15 Temmuz olaylarından siyasetçilerin bir ders almadığı sonucunu çıkarıyorum. Buradan hareketle eğer bir ders çıkarmak gerekiyorsa tam tersine ders çıkarmak lazım. Kamuda liyakati yerle bir eden siyaset kurumudur, ayrımcılığı ortaya koyan siyaset kurumudur, benim yandaşım, benim adamın olsun diyen siyaset kurumudur. Elbette bunu yapan sadece bugünkü siyasi iktidar değil, bir çoğu yapmıştır bunu.
Gerçekten Türkiye’de, verimliliği, kaliteyi artırıcı bir çalışma mı sergilenmesi mi arzu ediliyor, yoksa kamuyu istediğimiz gibi dizayn edelim, devlet memurunu kapının önüne istediğimiz gibi koyalım anlayışı mı arzu ediliyor. Bu çalıştayın ana teması iş güvencesiz bir statü ortaya koymak, bunu hepimiz biliyoruz.
Daha önceki Çalışma Bakanlarında bu minvalde konuştular hep. Hükümetin böyle bir politikası var. Sayın Cumhurbaşkanınının, Başbakanlığı döneminde kamu çalışanları ile ilgili, iş güvencesiyle ilgili söylemlerinden hareketle başladı bu politika. Son dönemlerde çok gördüm, çok rastladım, belki de hayatın hiçbir döneminde 657’yi okumamış kişiler devlet memurluğu konusunda oturdular ahkam kestiler. Bu çok acıdır.
Bir kere şuna dikkat etmeliyiz. Devleti cisim haline getiren, devlet memurluğu kavramını kaldırmaya yönelik her adıma dikkat etmemiz lazım. Bu bir milli vazife gibi düşünülmelidir. Bu devletin ali geleceğidir. Siyasiler bugün var yarın yok ama devlet memuru devleti anlamlandıran tek kesimdir. O nedenle iş güvencesi vardır.
Liyakat nedir? Öncelikle samimiyetle bunu tanımlamamız lazım. 15 Temmuz belası hepimizin olayları değerlendirme şeklimizi değiştirmemiz gereken bir olaydır. O halde liyakati önceleyen bir anlayışla değerlendirmemiz lazım.
Paralel yapı var mıymış? Evet varmış. Şu soruyu sormak gerekmez mi? Nasıl oldular? Türk Silahlı Kuvvetlerinde bu devlet içindeki devlet olma iddiasındakiler nasıl yapılandı? Bunun suçlusu 657 değil, onu delmektir. 2010 da KPSS’de “Hırsızlık var” diye bağırdım, ispat ettim, belgelerini koydum. Eğitim bilimleri sınavı iptal edildi . Ben “Hırsızlık var” diye bağırırken, o dönemki siyasiler, YÖK Başkanı beni yalan söylemekle itham ettiler. 2012’de yine “İstismar var” dedim. “ÖSYM’de olması gereken kitapçık nasıl başka ellerde?” dedim cevap veremediler.
Bunları söylerken, “Evlatlarımızın alın teri çalındı” derken siyasilerin bu sorumluluğu taşıması gerekirken ki, devri iktidarınızda hırsızlık oldu, bu iktidarınıza hakarettir. Neredeyse biz hırsız olduk. Bunu sağlayan göz yuman kim? Siyasilerin vurdumduymazlığıdır. Bu genel bir hastalıktır bunun düzeltilmesi gerekir.
15 Temmuz’dan sonra kamuda paralel yapının ülkeyi ne hale getirdiğini gördük. Hiçbir paralel yapılanmaya sendika, cemaat, stk vs. her kimse devlet içinde devlet olmasına izin vermeyelim. Bunu sağlam mevzuatla yapacağız, memura güvenerek yapacağız, ayrımcılığı kaldıracağız. 35 yılık devlet memuruyum, son 3-5 yılki mutsuzluğu başka dönemde yaşamadık. Liyakatten uzak anlayışlar sergilendi, alın teri dökenler görevden alındı. Bu 657’nin suçu değil bunlar düzeltilmelidir. Devlet memuruna gerçek anlamda sahip çıkılmalıdır, ancak böyle yapılabilir. Kamuya sızmayı sağlayanlar 657’nin delinmesine müsaade edenlerdir” dedi.
TÜRKİYE KAMU-SEN ÇALIŞTAYDA AŞAĞIDAKİ ANA KONULARDAN HAREKETLE TEKLİFLER SINACAKTIR.
Hükümetler ne şekilde göreve gelirse gelsin, oy oranları ne olursa olsun sonuç itibarı ile geçicidirler. Belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde, bir siyasi iktidar altında örgütlenmesi olarak tanımlanan devletler ise kalıcıdır. Bu nedenle siyasi iktidarlar varlıklarını devletlere borçludur.
Memur ise devletin varlığının ve hüküm sürdüğü topraklardaki egemenliğinin temsilcisidir. Dolayısı ile memurun bağlı olduğu örgütlenme, siyasi iktidarlar değil devlet aygıtının bizzat kendisidir. Hükümetlere bağlı ya da iş güvencesi olmayan memur kavramı, devletin devamlılığı ilkesiyle çelişir.
Kamu hizmeti yapan memur, devlet otoritesini temsil etmekte ve bu otoriteyi kullanmaktadır. Memur, çalışması ile kamu hizmeti ürettiği için ve bu hizmeti üretirken devleti temsil ettiği ve devlet otoritesini kullandığı için özel kesim işçilerinin içinde bulunduğu çalışma ilişkilerine tabi olamaz. Bu yaklaşımla, memurların çalışma ilişkilerinde tabi oldukları kurallar tek yanlı üretilen, çeşitli güvenceler içeren bir statü rejimine bağlanmıştır.
Türkiye ile birlikte İngiltere, Almanya, Fransa, Brezilya, Danimarka, Estonya, İrlanda, İspanya, İsveç, Meksika, Portekiz, Slovenya, Yeni Zelanda, ABD, İtalya, Avustralya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Hollanda, İsrail, İsviçre, İzlanda, Japonya, Kanada, Kore, Macaristan, Norveç, Polonya, Rusya, Slovakya, Şili, Ukrayna, Yunanistan gibi birçok ülkede kamu görevlisi istihdamı farklı bir çerçeveye oturtulmuş; sosyal yardımları, yargılanmaları, görev ve sorumlulukları farklı kanunlarla düzenlenmektedir.
Dolayısıyla gelişmiş ülke olarak kabul edilecek ülkelerin hemen hepsinde statü hukukuna bağlı olarak çalışan bir memur kesimi bulunmaktadır.
Almanya, İtalya, Avusturya, İsveç, Hollanda, İspanya, İngiltere, İrlanda, ABD, Avustralya, Yeni Zelanda, Portekiz, Belçika, Finlandiya, Kore gibi gelişmiş OECD ülkelerinin tamamında toplam kamu çalışanlarının %99’u ile %79’u arasında değişen oranlarda hayat boyu iş garantisi içeren bir istihdam sistemi vardır.
OECD verilerine göre; OECD üyesi ülkelerde toplam istihdamın yüzde 21,3’ü kamuda gerçekleşirken Türkiye’de ise kamuda istihdam oranı yüzde 12,9’dur. Kamuda istihdam oranı Almanya’da %15,4, Portekiz’de %16,4, İspanya’da yüzde 17,1, İtalya’da %17,3, İsviçre’de %18, Avustralya’da yüzde 18,4, Fransa’da %19,8, Yunanistan’da yüzde 22,6, İngiltere’de yüzde 23,5, Macaristan’da yüzde 26,8 ve Danimarka’da ise yüzde 34,9’dur.
Ülkeler |
2013 |
Ülkeler |
2013 |
Ukrayna |
21,7 |
Yunanistan |
22,6 |
Japonya |
7,9 |
Slovenya |
22,9 |
Şili |
10,7 |
İngiltere |
23,5 |
Polonya |
25,2 |
İrlanda |
24,7 |
Yeni Zelanda |
12,4 |
Lüksemburg |
26,1 |
Türkiye |
12,9 |
Estonya |
26,1 |
Portekiz |
16,4 |
Macaristan |
26,8 |
İspanya |
17,1 |
Slovakya |
27,2 |
İtalya |
17,3 |
İsveç |
28,1 |
İsviçre |
18,0 |
Letonya |
31,2 |
Avustralya |
18,4 |
Norveç |
34,6 |
Fransa |
19,8 |
Danimarka |
34,9 |
Kanada |
20,4 |
Almanya |
15,4 |
Belçika |
21,5 |
Çek Cum. |
34,0 |
OECD |
21,3 |
OECD verilerine göre bir kamu çalışanı Avusturya’da ortalama 18, Kanada’da ve Fransa’da 12, Finlandiya’da 9, Almanya’da 18, Hollanda’da 19, ABD’de 13 kişiye hizmet verirken 78 milyon 741 bin nüfusu olan Türkiye’de 2 milyon 857 bin kamu çalışanı bulunmakta ve 1 kamu çalışanına 28 kişi düşmektedir.
Ücret yönünden incelendiğinde de Türkiye’de bir memurun Avrupa’daki bir memurdan 3 kat daha düşük maaş aldığı görülmektedir. Buna göre Türkiye’de memurlarımız OECD ortalamasına göre 6 kat daha düşük maliyetle, olumsuz şartlarda, yoğun bir iş yükü altında çalışmaktadır.
Kamu görevlileri üzerindeki iş yükü OECD ortalamasının oldukça üzerindedir. Kamuda yıllık ortalama çalışma süresi bakımından 33 OECD ülkesi içinde Türkiye en fazla çalışma süresine sahip 12. ülke konumundadır.
Statü temeline dayalı olan bu çalışma rejiminde, memurun, başta iş güvencesi olmak üzere çeşitli ayrıcalıkları vardır. Ancak iş güvencesi temelinde ortaya konulan bu ayrıcalık mutlak bir güvence içermez. Hangi sebeplerle devlet memurunun işten çıkarılacağı 657 sayılı DMK’nın 125 inci Maddesinin E bölümünde düzenlenmiştir. Bunlar aşağıdaki fiillerdir:
“E - Devlet memurluğundan çıkarma: Bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzere memurluktan çıkarmaktır. Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
a) İdeolojik veya siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozmak, boykot, işgal, kamu hizmetlerinin yürütülmesini engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak,
b) Yasaklanmış her türlü yayını veya siyasi veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini basmak, çoğaltmak, dağıtmak veya bunları kurumların herhangi bir yerine asmak veya teşhir etmek,
c) Siyasi partiye girmek,
d) Özürsüz olarak bir yılda toplam 20 gün göreve gelmemek,
e) Savaş, olağanüstü hal veya genel afetlere ilişkin konularda amirlerin verdiği görev veya emirleri yapmamak,
f) (Değişik alt bent: 13/02/2011-6111 S.K 111. mad.) Amirlerine, maiyetindekilere ve işsahiplerine fiili tecavüzde bulunmak,
g) Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak,
h) Yetki almadan gizli bilgileri açıklamak,
ı) Siyasi ve ideolojik eylemlerden arananları görev mahallinde gizlemek,
j) Yurt dışında Devletin itibarını düşürecek veya görev haysiyetini zedeleyecek tutum ve davranışlarda bulunmak,
k) 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanuna aykırı fiilleri işlemek.”
Görüldüğü üzere devlet memurları sınırsız bir iş garantisine sahip değildir. Ayrıca devlet memurlarına uyarma, kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesi durdurulması gibi cezalar da verilebilmektedir. Demek ki, bir takım çevrelerce iddia edildiği gibi devlet memurlarının iş güvencesi sonsuz ve sınırsız değildir.
Kamu hizmetlerinin amacı kamuya yarar sağlamaktır. Kamu yararı da yorumlayanın siyasi görüşüne ve bakış açısına göre değişik anlamlara gelebilen esnek bir kavram niteliği göstermektedir. Ancak bu farklı yorumların hepsi, kamu yararının, bazı genel yararların, kişi ve grup yararlarına tercih edilmesi olduğunda birleşmektedirler. Kamu hizmetleri bu genel yararların gerçekleştirilmesi için kurulmaktadır. Topluma arz edilen bir hizmetin, kamu hizmeti sayılması, o hizmetin doğrudan doğruya kamuya yarar sağlamasına bağlı bulunmaktadır.
Bir hizmetin kamu yararı taşıdığı toplum tarafından ona olan ihtiyaçla belirginleşmekte ve kanun koyucu onu kamu hizmeti haline getirmektedir. Kamu hizmeti ya ilk kez oluşturulmakta veya daha önceden özel kesim tarafından görülen bir hizmetin idaresi devletleştirilmek suretiyle kamu hizmeti kurulmaktadır. Ama bütün durumlarda, kamu hizmetini kanun veya verilmiş bir yetkiye dayanılarak idare, idari bir işlemle kurmaktadır.
Merkezi ve yerel yönetimlerin genel idare esaslarına göre yürüttükleri görevleri mutlaka vardır ve kamu gücü ve kamu otoritesi kullanılarak yürütülen bu görevler asli ve sürekli kamu hizmetleridir. Bu hizmetlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi zorunludur.
Bunun yanında toplumun ihtiyaçlarına yönelik hizmetlerin, siyasi iktidarlardan bağımsız bir şekilde sunulmasının tek yolu iş güvencesine dayanan memur istihdamıdır. Aksi durumda kamu hizmetinin tarafsızlığı sekteye uğrayacak, iş güvencesi taşımayan kamu görevlisinin siyasi iktidarın vesayeti altına girme tehlikesi ortaya çıkacaktır.
Geçtiğimiz yıl içinde daire başkanı ve üstü unvanlardaki kamu görevlilerinin iş güvencelerine yönelik kısıtlamalar getiren “Daire başkanı ve üstü görevlere, sivil memurlar hariç kolluk teşkilatlarının kadrolarına; açıktan, naklen veya vekâleten yapılan atama ve bu görevlerden alınma, bu görevlerle ilgili yer değiştirme, görev ve unvan değişikliği işlemleri hakkında verilen mahkeme kararlarının gereği, ilgilinin kazanılmış hak aylık derecesine uygun başka bir kadroya atanması suretiyle iki yıl içinde yerine getirilir. Bu görevliler hakkındaki mezkur işlemlerin uygulanması, telafisi güç veya imkansız zararları doğuran hallerden sayılmaz. Bu fıkranın üçüncü cümlesinde belirtilen işlemlerle ilgili mahkeme kararlarının yerine getirilmemesi ceza soruşturması ve kovuşturmasına konu edilemez; ancak disiplin hükümleri saklıdır.” Hükmündeki 6552 sayılı Torba Kanunun 97. maddesini iptal etmiştir.
Anayasa Mahkemesi iptal kararında kamu görevlisinin idareye karşı korumasız bırakıldığı ve hak arama özgürlüğü bakımından kişilerin idareye karşı sahip oldukları en etkili koruma mekanizmasının iptal davası ve yargı denetiminin hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olduğu niteliği taşıdığını, yapılan düzenlemelerin Anayasanın 125. maddesinde yer alan temel ilkelere aykırı olamayacağı gerekçesine yer vermiş, bu ilkeler çerçevesinde; açıkça hukuka aykırı ve telafisi güç zararların birlikte oluşması halinde yürütmeyi durdurma kararı verilmesinin engellenemeyeceği, böyle bir engellemenin kamu yararı ve kamu düzenini korumayacağı, hukukun dışlandığı, yargının etkisiz kaldığı yerde kamu düzeninin daha çok bozulacağı vurgusu yapmıştır.
Devlet kurumlarında, 657 sayılı kanunun 4/a; 4/b, 4/c, 4/d maddesi, 1309 sayılı kanun, 2547 sayılı kanun, 3056 sayılı kanun, 4059 sayılı kanun, 5258 sayılı kanun, 209 sayılı kanun, 5393 sayılı kanun, 540 sayılı KHK, 399 sayılı KHK, 181 sayılı KHK’ya göre, idari hizmet sözleşmesi esaslarına göre, sözleşmeli, geçici, vekil gibi adlar altında çalıştırılan çeşitli statülerde kamu görevlisi bulunmaktadır.
Bu kadar çok, çeşitli bir istihdam rejiminde, görev yapan personelin hiçbiri bir diğeri ile aynı haklara sahip değildir.
Bu statü farklılığı aynı kurumda aynı işi yapmalarına, aynı eğitim düzeyine sahip olmalarına rağmen İş güvencesi, maaş ve özlük hakları, sosyal yardım, ek ödeme, izin hakları gibi konularda farklı uygulamalara tabi tutulan bir çalışan kesimi oluşmasına neden olmaktadır.
Ayrıca, birçok yerde Devletin asli ve sürekli görevleri, toplamda sayıları 1,5 milyonu bulan taşeron firma işçileri eliyle gördürülmeye başlanmış, kamudaki taşeron işçi sayısı neredeyse memur sayısını geçmiştir.
Merkezi yazılı sınav uygulaması işe alımlarda, objektifliğin ve tarafsızlığın sağlanabileceği en önemli unsur iken son dönemde yapılan bazı düzenlemeler, merkezi sınavla personel alımını sınırlandırmak ya da bu duruma bir istisna getirerek, kamuda sınavsız işe girmeyi sağlamaktadır.
İller Bankası personel yönetmeliğinde, kuruluşun toplam personel sayısının yüzde 2’si kadarının merkezi sınava girmeyenlerden de sağlanabileceğine dair getirilen düzenleme bunun en açık örneğidir. Bunun yanında özel kalem müdürlüklerinin ve yerel yönetimlere tanınan merkezi sınav dışı sözleşmeli personel istihdamının kamuda kadrolaşmanın bir yolu olarak kullanıldığı görülmektedir.
Ayrıca il müdürlüğü ve il müdür yardımcılıklarına sınavsız atama yapılmakta ardından da bu kişiler daha alt bir unvanda görevlendirilmek suretiyle kadroya geçirilmekte ve kamuya sınavsız personel alınmaktadır.
Bununla birlikte kamuda mülakat uygulaması başlı başına bir sorun oluşturmakta, alınmış mahkeme kararlarına rağmen mahkeme kararları uygulanmamakta, mülakat işe almalarda asli kriter haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Bugün ülkemizdeki ücret sistemi, 15 dereceli bir aylık gösterge tablosu ve özel hizmet tazminatı, makam, görev, temsil tazminatları ve yan ödeme türlerini gösteren tablolarla birlikte yürütülmektedir. Bu tablolarla birlikte, kamuda 100’den fazla farklı ödeme şekli ortaya çıkmaktadır. Yan ödemelerin ve tazminatların uygulanması sonucunda kimi zaman tazminatlar ve ödemeler, görev aylığının 5-10 katı fazlasına çıkmaktadır.
Kamu kurumlarının ücret yapıları itibarı ile bazı kurumlarda görev yapmakta olan kamu çalışanları bu ödemelerden faydalanırken, kimi kurumlarda çalışanlar faydalanamamaktadır.
Kurumlar arasındaki ücret dengesini sağlamak amacıyla ödenmeye başlanılan ek ödeme bile bir kamu görevlisinin görev aylığını geçmiş durumdadır. Buna göre ek ödeme bir hizmetlinin çıplak ele geçen ücretinin yaklaşık %28’ini teşkil etmekte, bir mühendisin çıplak maaşının ise %20’sine denk gelmektedir.
Ek ödeme, Ek gösterge, Özel hizmet tazminatı, kıdem aylığı gibi konularda sıkıntılar yaşanmaktadır.
Sosyal yardım sistemi etkin bir şekilde işletilememekte, aile ve çocuk yardımı ihtiyacı karşılamaktan çok sembolik bir anlam ifade etmektedir.
Sosyal yardım kalemleri yeterli değildir. (Kira, yakacak, giyim, yiyecek, eğitim, ulaşım gibi sosyal yardım kalemleri oluşturulmalıdır.)
En düşük maaş alan memurla en yüksek maaş alan arasında 4 kat fark vardır. Avrupa’da bu makas 2’ye kadar düşmektedir.
Toplu sözleşme ve Kamu Görevlileri Hakem Kurulu sistemi, gerçek anlamda pazarlık yapma ve kamu görevlilerinin tamamının iradelerini ortaya koyma imkânı sağlamamaktadır.
Bu sistemde ücretlerin sade, adil ve yeterli olduğunu iddia etmek mümkün değildir.
Memur sayısının az olmasının yanı sıra, illere göre kamu görevlisi dağılımı açısından da Türkiye’de sorunlar yaşanmaktadır. Hayat pahalılığının daha yoğun hissedildiği, ulaşımın güç ve ev kiralarının yüksek olduğu illerde kadro boşluğunun bulunması, buna rağmen hayat şartlarının daha kolay olduğu bazı bölgelerde ise yoğun bir kadro fazlası kamu çalışanının bulunması devletin hizmetlerinde aksamalara yol açmaktadır. Öyle ki, Ankara’da 14 kişiye, Hakkari’de 24 kişiye, Adana’da 30 kişiye; İstanbul’da 46 kişiye 1 memur düşmektedir.
Bütün kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personelin istisnasız olarak 657 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi sağlanmalı, madde metninde sayılmayan kurum ve kuruluşlar da maddeye eklenerek kapsam içine alınmalıdır.
657 sayılı Kanunun 4. maddesinin “B” ve “C” fıkraları kapsamında istihdam edilen personel ile diğer mevzuat hükümlerine göre sözleşmeli, geçici, vekil gibi adlar altında çalışan personelin tamamı herhangi bir hak kaybına uğratılmaksızın ilgili kanunun 4. maddesinin “A” fıkrasında çalışan kadrolu memur olarak değerlendirilmelidir.
Bununla birlikte geçici işçiler, 4. maddenin “D” fıkrası; kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan üniversite ve yüksek okul mezunu kamu işçileri de talepleri halinde bir defaya mahsus olarak memur kadrolarına atanmak üzere ilgili maddenin “A” fıkrası kapsamında değerlendirilmelidir.
Böylelikle kamuda personel statüleri memurlar ve kamu işçileri olarak belirlenmeli, güvencesiz ve esnek istihdam modelleri Kanundan çıkarılmalıdır.
Statü farklılıkları giderilerek maaş sistemi sadeleştirilmeli, 666 sayılı KHK’ya ekli III sayılı cetvel benzeri bir yapılanma her ünvandaki memurlar için uygulanabilir hale getirilmelidir. Bu sayede bütün ödemelerin emekli maaşına ve ikramiyesine yansıtılması sağlanmalıdır.
Ücret sisteminde sadeleşme yapılmaz aynı sistemde devam edilirse, 666 sayılı KHK ile ortaya çıkan ek ödeme ve mahsuplaşma, başta yardımcı hizmetler sınıfı personeli olmak üzere ek gösterge, özel hizmet tazminatı, kıdem aylığı, derece ve kademe ilerlemesi başta olmak üzere sistem içinde meydana gelen arızalar mutlak surette giderilmelidir.
İŞ GÜVENCESİ OLMAZSA BÜTÜN BU SAYDIKLARIMIZIN HİÇBİR ANLAMI VE DEĞERİ OLMAYACAKTIR
GENEL BAŞKANIN AÇIKLAMASI İÇİN TIKLAYINIZ