Yavruvatan Kıbrıs'ta 14 Aralık 2003 tarihinde gerçekleştirilen seçimleri 'Normal bir iktidar değişimi" olarak görmediğini belirten KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Annan Planı'nı Rum'un kucağına oturma planı olarak değerlendirdi
Yavruvatan Kıbrıs'ta 14 Aralık 2003 tarihinde gerçekleştirilen seçimleri 'Normal bir iktidar değişimi" olarak görmediğini belirten KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Annan Planı'nı Rum'un kucağına oturma planı olarak değerlendirdi. KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş Kamu Çalışanları'nın Sesi gazetemize önemli açıklamalarda bulundu.
14 Aralık'ta gerçekleştirilecek olan seçimler bir siyasi bir değişim niteliği mi taşıyor? Yoksa farklı bir nitelik mi taşıyor?
DENKTAŞ: Normal bir iktidar değişim secimi olmuş olsaydı ben muhalefet tarafından hedef tahtası yapılmazdım.'Annan Planı referandumdur' denmezdi.Bunlar söylenmiştir. Bana, her gün saldırı vardır. Sanki, ben seçime girmişim gibi saldırılar devam ediyor ve ben cevap vermeye kalkınca da "seçime müdahale eden Cumhurbaşkanı" diye şikayet ediliyorum. Bunlar devleti mezata çıkartmak için harekete geçmişlerdir. Annan Planı, devleti ortadan kaldıran ve bize, sahte bir kurucu devlet adı altında, belediye meclisine verilen hakları veren bir belgedir. "Bunu derhal kabul ederiz. Biraz değiştirilmesi gereken yerler var ama, değiştiremezsek de imzalarız" diyorlar. Dış dünyaya ve halkımıza yüz bin insanımızı göçmen yapacak, Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki haklarını ortadan kaldıracak, içimize Rumları dolduracak, "bütün Rumlara geri verme hakkımızı değişmeden de imzalarım" demek büyük sorumsuzluktur ve büyük bir olaydır, cesaret meselesidir. Annan Planı, müzakereye açılmamıştır. Felsefesini ve çerçevesini bozamazsın diye birden bire önümüze gelmiştir. Ben hastanedeyken ve Türkiye'de de hükümet boşluğu varken zamanlama açısından da iyi düşünülerek ortaya konmuştur. Dolayısıyla bütün bunları bir yana iterek, "Biz bunu imzalarız" demenin anlamı yoktur.
Annan Planı, bazı çevreler tarafından adeta bir kurtuluş reçetesi olarak altın tepsi içinde gösteriliyor. Bu plan sizce Kıbrıs"ın kurtuluş reçetesi midir?
DENKTAŞ: Kıbrıs Türk halkının egemenliklerinin sona ermesi, devletimizin yok olmasıdır. Rum'un kucağına gidip oturmanın yoludur. Hayretler içerisinde kalıyorum. Annan Planını kabul etmem için Yunanistan, Rum yalvarıyor. Bütün bunlardan Annan Planı'nı savunan arkadaşlarımız yanlış bir yola çağrıldıklarını fark etmiyorlar mı? Yabancılar bize diyorlar ki, "Kıbrıs treni hareket etmiştir, bu trene atlayınız". Biz de onlara, bu hareket eden trenin, Rum treni olduğunu söylüyoruz. Kıbrıs treni yapabilmemiz için evvela müzakere yoluyla meseleleri halletmeye vermeliyiz önceliğimizi. Buna da müsaade etmiyorsunuz, tersine devamlı bir şekilde Rumlara meşru hükümet yapmak suretiyle onların bizimle bir uzlaşma yapmasını engelliyorsunuz. Rumlar, meşru hükümet olduklarını zannettikleri için de dünyaya, "Kıbrıs meselesi 1974 yılında başladı, işgal meselesidir. İşgal edenlerin geri gitmesi meselesidir" diyorlar. Yalan üzerine barış bina edilebilir mi? Sorunu siz başlattınız. Yeni ortaklık yapacaksanız, Türklerle kabul ettiğiniz ilkeler çerçevesinde yapacaksınız. Nedir bu? İki kesimli bir çerçevede yapacaksınız. Bu kesimlerden Türk kesimi devlet olunursa bu yıllarca sizin uzlaşmaya gelmemeniz içindir, "Türkleri devletsiz bıraktığınız içindir" demezseniz. Rumların bizimle uzlaşma istemi olamaz ve bu sebeple 40 yıldır Kıbrıs meselesi halledilememiştir. Hala Rumlardan yana ağırlığınızı koyuyorsunuz. İngilizlerde bir deyim vardır; "bir müzakerenin netice verebilmesi için oyun sahasını, müzakere sahasını düzeltmeniz lazım". Her iki tarafın da eşit seviyede olması lazım. Siz Rumları tepeye çıkarttınız, bizden de Rum'a taviz vermemizi bekliyorsunuz. Taviz vermemiz mümkün değildir. Yola gelmesi gereken taraf, Rum tarafıdır. Rum tarafı, eylemiyle Kıbrıs'ın ikiye bölündüğünü artık kabul etmelidir. Çünkü ortaklık cumhuriyetini Rum Cumhuriyeti'ne dönüştürmek için 1963'de savaş açtılar ve başaramadılar.
Rumlar Kıbrıs Türklerine ayrı bir halk denirse self-determinasyon haklarının doğacağını iddia ediyorlar. Bu konuyu biraz açar mısınız?
DENKTAŞ: Rumlar ve Yunanistan, 1954 yılında Kıbrıs meselesini BM'ne götürdü ve talebi Kıbrıs halkı self-determinasyon, yani Kıbrıs'ın kaderini tayin etme hakkını kullanarak ENOSİS istiyor, talebinde bulundu. Türk tarafı, derhal, "Kıbrıs'ta tek bir halk yoktur, iki halk vardır" diye itirazını yaptı. Türkiye, bizi desteklemeye başladı. 1956 veya 1957'de İngiliz Parlamentosu, "Kıbrıs'ta self-determinasyon uygulanacaksa, çift self-determinasyon kullanılabilir" kararı aldı. Çünkü, bu hak kullanılarak başka bir ırk ve dinden olan insanları kolonize etme hakkı doğamaz ve bizim bu hakkımız var olduğu için 1960 Anlaşması'nda Rumlara eşit bir taraf olarak imza koyduk. Kıbrıs'ın ortaklığının doğmasına böylelikle hissedar olduk. Adam diyor ki; "senin bu hakkın yoktur". En son Klerides ile konuyu görüşürken yine bunu gündeme getirdim. Kıbrıs, İki egemen halktan oluşuyor. Klerides, buna itiraz ederek, "Kıbrıs'ta iki cemaatten oluşan bir halk vardır. Birisi 200 bin diğeri ise 700 bin nüfusa sahip" dedi. Bunun anlamını herkes bilir. Bu tek halk, yani tek halkın hakkıdır, demeye getiriyorlar. Gaye, AB'ye bir devlet, bir egemenlik, bir halk olarak girdiğimiz takdirde artık, AB normları karşısında kendimizi koruyacak hiçbir şey bırakmamış oluruz. Bu kadar tehlikeli bir durumdur bu. Biz, iki egemen halkın varlığına dayalı bir anlaşmadan vazgeçemeyiz.
Kıbrıs'ı tamamen boyunduruk altına sokacak olan Annan Planı, Kıbrıs Türk halkına yeterince anlatılamadı mı ki, bu kadar taraftar buluyor?
DENKTAŞ: Benim hastanede oluşum meydanı boş bıraktı ve bunlar ben gelinceye kadar halkı, iyidir, güzeldir, fevkaladedir diye, öyle bir inandırdılar ki. Bizim arkadaşlarımız da iyice tetkik etmeden ilk iki sayfasını okumak suretiyle olumlu buldular. Çünkü, ilk iki sayfasında güzel cümleler var. Herkes uzman değil, herkes avukat değil. Bunu da fırsat bilerek güzel bir hava meydana getirildi. Bana teşekkür mektupları geldi, "güzel başardınız" diye. Daha önce bu plandan Rum tarafı haberdar idi. Bana hastanede iken, "Bu planı bir hafta içerisinde imzala ya da istifa et" baskısı geldi. Bunu ancak iki haftada tetkik edip gereken itirazlarımızı yaparak imzalayabildim. Hemen bu planın bazı yerleri değişti. Önüme ikincisini getirdiler. Üçüncüsü getirdiler. Ben de istifa etmemi isteyenleri hastanede yatarken çağırarak, "İstifa etmek de bunu imzalamak da benim elimde siz bu planda değiştirilmesini istediğiniz hiçbir şey görmüyor musunuz?" diye sordum. "Hayır" dediler, "Çok şeyin değiştirilmesi gerekir" dediler ve ben onlardan bunu yazılı olarak istedim. Bana, sayfalar dolusu tadilat öngören ifadeler getirdiler. Şimdi ise, dış dünyaya "müzakere ederiz, tadilat ile olmaz ise imzalarız" demektedirler. Karşı taraf ile bir müzakereye gireceksen ve bu karşı tarafa "Senin ile pazarlık etmeye geldim ama, senin istediğin fiyatı vereceğim" dersem bu nasıl bir pazarlık olur? Peşin peşin kabul ettin.
Kıbrıslı Türkleri Rumlara azınlık yapacak, Annan Planı'nın önündeki tek engel gibi görünüyorsunuz?
Ben varım diye bana saygılı olan ve benim yerimi dolduracak arkadaşlar öne çıkmıyorlar. Doldurulmayacak yer yoktur.Yeter ki, Türkiye'nin kararlılığı devam etsin Türkiye'nin fire vereceğini vazgeçeceğini gören Kıbrıs Türk halkı, derhal gevşer. Biz KKTC'de verdiğimiz mücadele temelinde Türkiye'nin güvenliğini de yakından ilgilenirden bir Türk adasını müdafaa ediyoruz. Hürriyetimizi ve esenliğimizi de onu müdafaa ettiğimiz sürece sağlayabiliriz. Türkiye'nin bu güvenlik meselesi bizim çıkarlarımızla hürriyetimizle uyum içinde olması, en büyük mazhariyettir.
Dünyadan Kıbrıs'la ilgili pek çok açıklama geliyor...
DENKTAŞ: Kıbrıs'ta biz iki halk, iki millet, iki devletiz. Rumların görmek istemediği bu işte. Bir insan biri iki görüyorsa şaşıdır ama, ikiyi bir görüyorsa kördür. Bunlar, maksatlı olarak görmüyorlar. Ben hep soruyorum Rum tarafına eğer bir Kıbrıs, bir halk var ise neyi birleştirmeye çalışıyorsunuz. Bizi azınlık olarak monte etmeye çalışıyorlar ve Rumlar, halen "iki halk olmaz" diyorlar. Neden diyorlar? Çünkü, halkların kendi kaderlerini tayin hakkı var. Yani, Rumlar bu ikiyi kabul ettikleri ve bunu söyledikleri gün ikinin birleşme ameliyesi başlar. Şimdiye kadar ikiyi bir gördükleri için birleşme olmadı. Bazı çevreler, 14 Aralık'ta KKTC'de gerçekleştirilecek olan seçimleri eğer Annan Planı'nı destekleyen partiler, yani muhalefet, kazanırsa tanınacakları, Denktaş yanlısı bir partinin kazanması gibi sonuç çıkması halinde, tanımayacakları şeklinde çirkince bir açıklamalar yapıyorlar. Sanki karşında bir çocuk var, onu kandırıyorsun. Biz devlet kurduk her beş yılda bir seçimler yaptık şimdiye kadar bizi tanıyan mı oldu? Madem tanıyacaktın, 20 senedir niye tanımadınız peki?
Bazı sözde dost ülkeler 'Kıbrıs 1 Mayıs'tan önce AB'ye giremez ise Türkiye'nin önünde engel teşkil eder" şeklinde düşüncelerin son günlerde sesli olarak dile getirmeye başladılar. Bu konuyla ilgili olarak neler söyleyeceksiniz?
DENKTAŞ: Bizim isteğimiz, başta ABD olmak üzere dost ülkeler, 'Kıbrıs Türkiye'nin önünde engel teşkil etmez' gerçeğini görmeleri ve bu şekilde hareket etmelidirler ve de bölünmüş bir Kıbrıs'ın AB'ye alelacele üye yapılmasının arkasında yatan Rum-Yunan ve Hıristiyanlık yaklaşımını tespit ederek hareket etmesidir. Kıbrıs meselesini uzun yıllardır meydana getiren Rum-Yunan ikilisidir. Bunlar, silah ile elde edemediklerini Türkiye AB'ye üye olmadan önce AB yolu ile Acele elde etme çabası içindedirler. Bunun çaresi, Kıbrıs Türk halkının devletine ve haklarına dört elle sarılmasıdır. Sürüklenerek, Rum'un arkasına takılıp, AB'ne girmekle her şeyi kaybederiz, direnmekle her şeyi kazanırız, haklı bir davadayız. Haklarımızda kararlılık göstermek, uzlaşmazlık değildir tam aksine, uzlaşının sağlam, kalıcı temellere dayanması için uğraştır. Klerides AB'ye girişi ile ilgili olarak, "Biz AB'ye girdiğimiz takdirde Türkiye'nin garantörlüğü etkisini kaybedecektir ve Kıbrıs Türklerine vaat edilen iki kesimlilik ile yerleşim, toprak edinme özgürlüklerini kısıtlamak, AB normlarına aykırı düşecektir. Rum göçmenleri geri dönme hakkını kazanacaktır. Yunanlılık zafere ulaşacaktır" demiştir. Annan Planı'nı Klerides kendi halkına, "Türk askerini adadan tümüyle çıkartan, Rum göçmenlerin geri dönüş haklarını sağlayan bir plandır" diye anlatmıştır. İşte biz bu nedenlerden ve böylesine çirkin emelleri taşımakta olan plana neden dememizin haklılığını ortaya koyuyor.
Loizudi Davası'nı ve Gunter Verhaugen'in 'Kıbrıs yıllardır Türkiye'nin metresi gibi yaşadı' sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
LOİZİDU DAVASI HUKUK DÜNYASININ KARA LEKESİDİR
DENKTAŞ: Loizidu Davası, hukuk açıdan hukuk dünyasının alnında kara bir lekedir, politik bir karardır ve gerçekleri görmeden alınmıştır. Uygulanabilirliği olmayacak bir karardır. Siyaset masasında, görüşmeler ile halledilebilecek konuları mahkeme yoluyla halletmeye kalkmak, uzlaşma istememenin bir göstergesidir. Biz, Strazburg'da yapılan temaslar neticesinde, komisyonlar kurduk ve buna dünyanın parasını veriyoruz komite üyelerine, Rumlar müracaat etsin ve bu iş buradan başlasın diye. Niye? Bizim de Rum'dan alacağımız var. Rumların alacağı 1974 yılında başlıyor. KKTC'lilerin alacağı ise 1963 yılından itibaren başlamakta ve devam ediyor. Neyimiz var ise yakmışlar yıkmışlar, 'istimlak' adı altında bilmem ne demişler. "Türklerin tazminatı" deyince Papadopulos, "Uzlaşmadan sonra" diyor. Bu insanları niye gönderdin mahkemeye? Bireysel olarak bu meseleleri halletmeye kalkışmak demek; 40 yıl daha iki tarafı işkence içinde tutmak demek. Topyekün değerlendirme yapmak lazım. "Bizim istediğimiz tazminatlar bu kadar, Rumlar da bizim bu kadar" denilecek ve böylelikle mesele halledilecek. Türkiye 2 yıl mücadele verdi, paranın verilmemesi için. Gelelim Verhaugen'in çiğ açıklamalarına. Bu laf babası belli olmayanların lafıdır.
KKTC'den Türkiye'ye vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
DENKTAŞ: Anavatanın ve Anadolu insanının ilgisi ve heyecanı bizi mutlu ediyor ve bize çok güç vermektedir. Bu müşterek bir milli davadır ve bu gönül birliğinin ve ortak heyecanın devam etmesi Kıbrıs meselesinin kaybedilmeyeceği anlamına gelir ve bu da bizi çok mutlu eder. Çünkü Türkiye'siz biz var olamayız. Bütün mücadelede Annan Planı dahil Türkiye'yi Kıbrıs'tan söküp atmaktır. Bunu karşısı da milletimiz gayet duyarlı davranmaktadır ve halkımız da tehlikeyi görmüştür. Onun için sağlıklı bir netice alacağız