Türkiye Kamu-Sen il istişare toplantıları Türkiye’nin dört bir yanında coşku ve heyecanla devam ediyor
Türkiye Kamu-Sen il istişare toplantıları Türkiye’nin dört bir yanında coşku ve heyecanla devam ediyor.
Son olarak efeler diyarı Aydın’da bir araya gelen Türkiye Kamu-Sen üyelerine hitap eden Genel Başkan İsmail Koncuk, sözlerine şehitlerimizi anarak başladı. Türkiye gündemi ve çalışma hayatına dair önemli değerlendirmelerde de bulunan Genel Başkan Koncuk, Türkiye’de demokrasiye ait bir çok değerin tahrip edildiğini söyledi.
KONCUK: BİZİM BANKALARDA DOLARLARIMIZ YOK, BU ÜLKEDEN BAŞKA GİDECEK YERİMİZ YOK!
Genel Başkan İsmail Koncuk, “Şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Şehitlerimizin ana ve babalarını bağrımıza basıyoruz. Millet olarak onları asla unutmuyoruz. Maalesef unutanlar çok. Eğer bu millet onları unutmadıysa ki, unutmadığını düşünüyorum, biz bugün bu coğrafyada alnımız açık, göğsümüzü gere gere geziyor ve nefes alıyorsak şehitlerimize borçluyuz. Onları unuttuğumuz zaman yok olduğumuz anlamına gelmeli. Bunu göstermeliyiz, onları unutmadıysak şehit ve gazilerimize zerre-i miktar saygımız var ise teröristlerle dostluk yapanlarla işimiz olmayacak, evlatlarımızı şehit edenlerle masaya oturanlarla işimiz olmayacak. Benim evladımı birileri şehit ederken, kanına ekmek doğrarken, Şivan Perver’leri kırmızı halılarla gözleri yaşararak karşılayanlarla benim işim olmayacak. Var mı şehitlerimize saygımız? O halde şehitlerimizin düşmanlarıyla bir olanlarla olmayacağız. Bu çok net bir akıl ve vicdan çizgisidir. Hem bu çizginin öteki tarafına geçeceğiz, hem memleket evlatlarını şehit edenlerle kol kola gireceğiz, hem de dönüp diyeceğiz ki, “Şehitlerimize gazilerimize saygı duyuyoruz” ben böyle bir saygıyı tanımıyorum, böyle bir saygı yok. O’nun için bu milletin her bir ferdi, bu milletin geleceği ile ilgili, evlatlarının, torunlarının geleceği ile ilgili kaygı duyan her insanın bu hassasiyeti göstermesi artık bir mecburiyet haline gelmiştir.
Bizim gidecek yerimiz yok, birilerinin İsviçre bankalarında dolarları var ama bizim gidecek yerimiz yok. Bu çatı sağlam durduğu sürece bizim can güvenliğimiz var, evlatlarımızın geleceği var. Bu çatı çökerse kimsenin geleceği kalmaz. Bu ülkede yaşayan her fert bankalarda milyarları olanlar dahil, iktidara yandaşlık yapıp makam bulanlar, emin olun ne bankalardaki paralarınız, ne de makamlarınız, koltuklarınız sizi kurtarmaz. Yol yakınken herkesin bu gerçekler ışığında bir değerlendirme yapıp karar vermesi gerekir” dedi.
KONCUK: TÜRKİYE KAMU-SEN ÜYELERİNİ ÜÇÜNCÜ SINIF VATANDAŞ OLARAK GÖRDÜNÜZ!
“Türkiye Kamu-Sen mensuplarını üçüncü sınıf vatandaş gördünüz” diyen Genel Başkan İsmail Koncuk, bunu yapanlar şimdi “Sen ben yok, Türkiye var diyorlar buna nasıl inanalım” dedi. Koncuk, “ “Sen ben yok, Türkiye var” diyorlar. Elbette herkes bunu söylemelidir. Biz gençlik yıllarından beridir bunları söylüyoruz. Birileri kefen giymiş yola çıkmışlar ya, bu kefenin her tarafı cep dolu. Biz o kefeni genç yaşta giydik ve Allah’a şükür bizim kefenin cebi de yok olmayacakta. Ne güzel bir söz “Sen ben yok, Türkiye var.” Hep birlikte sözü söyleyenlere bakalım, ben Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı olarak, 450 bin üyem adına, horlanan, üçüncü sınıf insan muamelesine tabi tutulan, yiğit vatansever üyelerim adına bunları söyleyeceğim. Okul müdürlüğü makamlarını dağıtırken benim yandaşım vardı, sizin yandaşınız olmayanlar vardı. Eğer “Sen ben yok, Türkiye var” olsaydı Türkiye Kamu-Sen üyesi yöneticiler hala görevde olurlardı. Eğer “Sen ben yok, Türkiye var” anlayışı 13 yıldır bu ülkede hükümran olsaydı Türk Sağlık-Sen üyesi bir kişi Başhekim olurdu, Hastane müdürü olurdu, var mı? “Sen ben yok, Türkiye var” olsaydı il, ilçe müftülerimiz, tarım müdürlerimiz, daire başkanlarımız, Genel müdürlerimiz olurdu. Eskiden vardı ama bugün yok. Demek ki, bu sen ben anlayışını kim derinleştirmiş, 13 yıldır iktidarda olanlar derinleştirmiş. Bir siyasi partinin birlik ve beraberlik adına bu sloganları söylemesi güzelde, sen önce bu sözü söylemeye bir hak kazan önce.
“Ayrıştırmayı kaldıracağız” diyorlar. Demek ki, Türkiye’de bir ayrımcılık var ki bu sözü söylüyorsunuz. O halde görevden aldığınız Türkiye Kamu-Sen yöneticilerini hangi kurumda olursa olsun, göreve iade ederek başlayın bu ayrımcılığı kaldıracağınızı görelim ve inanalım. Kuru kuruya laf söylüyorlar. Aklı başında olan hiç kimse bu lafları yemez.
Türkiye Kamu-Sen mensuplarının ortak özelliği nedir biliyor musunuz? Bizim her siyasi görüşten üyelerimiz var. Vatansever, milli birlik ve beraberliğe ölümüne inanmamız, Hz. Peygamber efendimize sevgi ve saygımız, Atatürk’e ve şehitlerimize, ecdadımıza saygımızdır bizim değerlerimiz, ortak özelliğimizdir bunlar. Bir düşünün lütfen, “Bütün bunlara inanan ben, üçüncü sınıf insan muamelesine tabi tutulmayı hak edecek ne yaptım?” deyin. Hak etmedik değerli arkadaşlarım. Bir siyasi parti, bu hangisi olursa olsun vatansever insanları düşman ilan ediyorsa, milli manevi değerlerimize iman derecesinde saygılı olan insanları rakip olarak, hasım olarak görüyorsa, yok etmeye çalışıyorsa herkesin “Bunlar nasıl adamdır?” diye düşünmesi bir mecburiyettir. Dinden imandan bahsedeceğiz, milli olmaktan bahsedeceğiz ama PKK terör örgütü mensupları ile bile kucaklaşmaya çekinmeyenler, Türkiye Kamu-Sen’in vatansever insanlarını, üyelerini üçüncü sınıf vatandaş olarak görecekler, yok böyle bir şey, bu kabul edilemez. Dünü unutmadan yolumuza devam edeceğiz. Biz dostumuzu da, bizi düşman görenleri de asla unutmayız. Bu kadar özelliklere sahip insanlarla hesabı olanlarla bizimde bir hesabımız olmalıdır” dedi.
KONCUK: VATAN YOKSA, SEREF VE NAMUS DA RİSK ALTINDADIR!
“Artık keyfi davranma hakkımız olduğunu düşünmüyorum” diyen Genel Başkan İsmail Koncuk, “Birilerinin saltanatı devam etsin diye çocuklarınızın, torunlarınızın ve en önemlisi ülkenizin geleceğini feda etmeyin” dedi. Koncuk, “Türkiye’nin iyi yönetildiğini söyleyebilmek mümkün mü? Başkent’in göbeğinde iki bomba patlıyor, Türkiye Cumhuriyetinin 100 vatandaşı hayatını kaybediyor. Biz de çıkıp desek ki, bu ülkenin Milli İstihbarat Teşkilatı, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, Emniyet teşkilatı nerede diye sorsak, bize, “Sen siyaset yapıyorsun” diyecekler. Sormayacaksın, sorgulamayacaksın, emre itaat edeceksin, böyle bir vatandaş tipi istiyorlar. Böyle yağma yok, biz sorgularız, sorarız. Türkiye’nin hukuk devleti olma özelliğini her geçen gün kaybettiğini sormalıyız. Savcılarımızın, hakimlerimizin karar verirken endişe duyduğunu, korkarak kararlar verdiğini, kendilerini baskı altında hissettiklerini sorgulamalıyız. Yargı bağımsızlığının bittiğini sorgulamalıyız. İnsan haklarının Türkiye’de artık bir anlamı olmadığını, her gün insan hakkı ihlallerinin bu ülkede açıkça yaşandığını sorgulamalıyız. Türkiye’nin, bu ülkeyi yönetenlerin anayasaya, kanunlara bile saygılarının kalmadığını sorgulamalıyız. Kamu çalışanlarının, emeklilerin, asgari ücretlinin, işsizlerin biçare bırakıldığını sorgulamalıyız. Eğer bir millet bunları sorgulamaktan uzak bir noktaya düşmüşse daha büyük belalara düçar olacaktır. Yüce Allah, “Düşününüz, aklediniz” diyor. Düşüneceğiz, bu yüce Allah’ın bize verdiği en önemli özelliktir. Belki bugünü kurtarmış olabiliriz, bazı sebeplerle bugünlerden nemalanıyor olabiliriz ama bu durum ülkenin geleceğini kurtarmaz. O’nun içi mücadele ve doğruları söyleyerek yapabilmek lazım. Yanlış yapanların üzerine gidebilmek lazım. Burası devlettir, Türk milletinin kurduğu bağımsız bir Cumhuriyettir. Sizlerin vasıtasıyla tüm Türk milletinden istirham ediyorum. Türk milletinin kurduğu bu son bağımsız kaleyi, birilerinin saltanatını sürdürmesi için feda etmeyin, günü kurtarmak için feda etmeyin, makamınız elden gider korkusuyla feda etmeyin, evlatlarınızın, torunlarınızın geleceğini düşünün ve ne bedeller ödenerek bu ülkenin vatan yapıldığını lütfen düşünün. Artık keyfi davranma hakkımız olduğunu düşünmüyorum.
İstikrar diye bir film oynanıyor Türkiye’de. İstikrar, bir partinin tek başına iktidara gelmesi ya da tek başına yetecek sayıda vekil çıkarması mıdır? Böyle istikrar olabilir mi? Bir siyasi partiyi düşünün 550 milletvekili sayısı ile iktidar yaptık, öyle bir iktidar ki, Türkiye’de adalet bitti, hukuk yok, bütün gelişmiş ülkeler ve İslam ülkeleri nezdinde itibarımız kalmamış, adil gelir dağılımı oluşmamış, işsizlik tavan yapmış, insanlar benden senden diye ayrıştırılıyor, insan haklarına saygı kalmamış, demokrasi iğdiş edilmiş…550 Milletvekili olması dahi bu anlayışlar olduğu sürece mümkün değildir. Bu değerlerin yok edildiği bir ülkede istikrar olmaz. İstikrar bir siyasi partiyi tek başına iktidar yapmakla değil, bunları sağlamakla olur.
Ankara’nın göbeğinde can güvenliğimiz kalmadı, bombalar patlıyor. Bu durum ülkenin diğer şehirleri için de geçerli. Bir ülkede, yarınlarımızdan, bir haksızlığa uğrayacağımızdan ve bu haksızlığı telafi edecek bir merci bulamayacağımızdan endişe duyuyorsak barut bitmiş demektir. Ülkenin dinamiği olan değerlerimizi korumak ve yeniden hayata geçirmek de bizim görevimizdir. Milli hassasiyeti olan vatansever vatandaşlarımızın gayreti ülkeyi kurtaracaktır. Ülke söz konusu olduğunda risk alacağız. Çanakkale’de risk almasaydık, bugün böyle bir ülke de olmazdı. Malazgirt de, Kurtuluş Savaşı’nda risk almasaydık, bu vatan olmazdı. Vatansızlığın ne anlama geldiğini Suriye’ye bakınca görüyorsunuz. Vatan yoksa, şeref de namus da risk altında demektir. Bu vatanı değerlerimizde öyle bir bezeyeceğiz ki, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin her bir ferdi mutlu olacaktır. Bir grup mutlu, bir grup mutsuz; böyle bir devlet olmaz. Millet olmak, tasada, mutlulukta bir olmaktır. Etnik köken beraberliği değildir. Birbirimizin dertleri için üzüleceğiz. Elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Millet olmanın gereği budur. Anadolu coğrafyasında yaşayan ecdadımızın 600 milyon insanı kucakladığı gibi biz de her ferdimizi kucaklayacağız. Çünkü her bir vatandaşımız Yüce Allah’ın emanetidir a ma günümüzde bu anlayış hüküm sürmüyor.
KONCUK: SÖZDE SENDİKA KAMU ÇALIŞANLARINA KAYBETTİRMEYE DEVAM EDİYOR!
Genel Başkan İsmail Koncuk, 2013 toplu sözleşme maddesinin 2015 yılında değiştirilmesi nedeniyle kamu çalışanlarının ve emeklilerin enflasyon mağduru olacaklarını açıkladı. Koncuk, “Bir sendika bizi 2013 yılında 123 liraya pazarlamıştı. 2016 yılı için yüzde 6+5’e, 2017 yılı için ise yüzde 3+4’e yine pazarladı. Bugün yaptığım açıklamada memurun nasıl aldatıldığını gözler önüne serdim. Siyasi iktidarla yakın temas kuranlarla toplu sözleşme masasına oturulamayacağını, ne memurların ne de emeklilerin yüzünün gülemeyeceğini her zaman söylüyorum. 2013 yılında imzalanan toplu sözleşmenin bir maddesini söylüyorum; 2015 yılında, kamu çalışanlarına ve emeklilerimize öngörülen kümülatif zammın üzerinde bir enflasyon oluşursa, enflasyon farkı ödenecektir.
Yani 2015 yılında yüzde 3+3’lük zam aldık. Temmuz ayında enflasyonun öngörülenin üzerinde çıkması nedeniyle 1,76’lık enflasyon farkını aldık. Eğer 2013 yılında imzalanan toplu sözleşmenin bu maddesi, Memur-Sen tarafından değiştirilmemiş olsaydı 2015 yılında enflasyonun yüzde 6,1’i geçmesi durumunda enflasyon farkını alacaktık. Ama ne yaptıklarını anlatalım! 2013 yılında imzalanan bu toplu sözleşme maddesini değiştirmişler. 2013 toplu sözleşmesinde enflasyon farkı verilmesi için enflasyonun öngörülen maaş zammını geçmesi gerekiyor. Bu toplu sözleşmeye 2015 yılında enflasyon farkı verilmesi için enflasyonun memurlara verilen tüm zamların kümülatif toplamını, yani yüzde 3+3 ve yüzde 1,76’lık enflasyon farkının toplamını geçmesi gerekiyor.
Peki bu hükmü değiştirince ne oluyor? 31 Aralık 2015 tarihinde gerçekleşen enflasyona göre, biz enflasyon farkı alacağız. Şu ana kadar gerçekleşen enflasyon yüzde 7,95 iken aldığımız zam yüzde 7,9 olarak görülüyor. 2013 yılında hazırlanan toplu sözleşme maddesi 2015 yılında değiştirildiği için yüzde 1,76 da üzerine konularak ”toplam memura verilen zammın enflasyonu aşması halinde enflasyon farkı verilecektir” deniliyor. Eğer eski madde olsa idi, yüzde 6,1’lik oranın üzerinde bir enflasyon çıkarsa 31 Aralık tarihinde aradaki fark enflasyon farkı olarak verilecekti. Ama yüzde 6,1’lik oranın üzerine yüzde 1,76’lık oranı koyuyorlar ve yüzde 7,9’luk oran çıkıyor. Şimdi ise 31 Aralık tarihinde, enflasyon yüzde 7,9 oranını aşmaz ise enflasyon farkını alamayacağız. Kümülatif olarak hem kamu çalışanı hem emeklimizin yüzde 1,8 oranında kaybı var demektir. Bir sendikanın hukuken 2013 yılında imzalamış olduğu toplu sözleşme hükümlerini, 2015 yılında yapılan toplu sözleşmeyle değiştirme hakkı yok. Bunlar kapsam dışında olan bir maddeyi değiştirerek 2015 toplu sözleşme zamanında yeniden yapmışlar. Kaybettiğimiz yüzde 1,8’lik oranı Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın mı karşılayacak? Bunlar hep acemilikten, kendisine de söylüyorum. Öngörülen enflasyonun yüzde 8,25 oranda olacağı hesaplanıyor.
Bu oran eğer gerçekleşirse, o toplu sözleşme maddesi değişmemiş olsaydı, kamu çalışanları ve emeklilerimiz 31 Aralık tarihinde yüzde 2,15 oranında zam alacaktı. Değiştirilen madde üzerinden bir enflasyon hesabı yapılacağı için 31 Aralık tarihinde yüzde 8,25 oranında bir enflasyon olsa bile yüzde 1,8 oranında kaybımız olacaktır.
Yapılan bu değişiklik sadece 2015 yılı için geçerli. 2016 ve 2017 yılları için bu madde yok. Yani 2016 yılında bize yapılan yüzde 6’lık zammı fiilen yüzde 4’e düşürmüşler. 2015 zammını bizden çalmış, 2016 yılının birinci altı ayına eklemiş. 31 Aralık 2015 tarihi itibariyle enflasyon, yüzde 9 çıktığını düşünelim, eski madde geçerli olsaydı yüzde 2,9 oranında bütün kamu çalışanları ve emeklilerimiz enflasyon farkı alacaktı. Ama madde değiştiği için, enflasyon yüzde 9 çıksa bile, yüzde 7,9’dan çıkarınca yüzde 1,1 enflasyon farkı alacağız. Yani yüzde 2 zam oranımızı yürütmüşler. Bu bir skandaldır. memurları temsilen bir konfederasyonun genel başkanı buna bilerek imza atmış ise o yerde genel başkanı bir dakika bile oturtmamak lazım, ama bilmeyerek atmış ise o daha facia bir durum. Eğer yanılıyorsam acemi başkan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın beni mahkemeye versin. Versin ki kendisini rezil edelim. Ben bu kadar memuru pazarlayan bir genel başkan görmedim. Ahmet Gündoğdu bile memuru pazarlamayı bu kadar becerememişti. Bunlar cebemizdeki parayı alıp, 2016 yılına yamamışlar.
Sonra Sayın Başbakan “biz memura 6+5 verdik” diyor. Sayın Davutoğlu buradan sesleniyorum; 2015 yılında 2 puanımız çalınmış. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e de soruyorum; bu kirli tezgah bütün kamu çalışanlarına ve emeklilere kurulurken ne yapıyorsun sen? Yoksa sen de bu tezgahın bir parçası mısın? Bu durum karşısından bütün çalışanların en sert tutumu gösterme mecburiyeti var. Alenen birileri cebimize elini sokmuş, paramızı çalmış. Bu kabul edilemez.
Bu gerçeğin insanlar farkında değil, sizlerin anlatması gerekiyor. Bir sendikanın toplu sözleşmede kabul edilen bir maddeyi böylesine sorumsuzca, kamu çalışanlarını ve emeklileri zarara uğratmak pahasına değiştirme hakkı yoktur. Bunu düzeltmek için dava açıyoruz. Çünkü toplu sözleşme kapsamı dışındaki bir konu 2015 yılında değiştiriliyor. Sözde sendikalar kamu çalışanlarını kaybettiredursun, biz onları yeniden kazanmak için çaba sarf edeceğiz” diyerek sözlerini noktaladı.