Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, 18 Mart 2016 tarihinde Samsun Şubelerinin düzenlediği istişare toplantısına katıldı" />
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, 18 Mart 2016 tarihinde Samsun Şubelerinin düzenlediği istişare toplantısına katıldı
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, 18 Mart 2016 tarihinde Samsun Şubelerinin düzenlediği istişare toplantısına katıldı. Genel Başkan’a Türk Eğitim-Sen Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Talip Geylan ile Türk Eğitim-Sen Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Cengiz Kocakaplan eşlik etti. Toplantılarda Samsun 1 ve 2 No’lu Şubenin Şube Başkanları, Şube Yönetim Kurulu Üyeleri, ilçe ve işyeri temsilcileri ile şubelerin kadın komisyonu üyeleri katıldı.
Ayrıca konfederasyonumuza bağlı sendikaların şube başkanlarının yanı sıra Samsun’da bulunan STK temsilcileri de programa iştirak ettiler.
Türkiye Kamu-Sen bünyesinde farklı siyasi görüşlerden kişiler olabilir ama hepimizin ortak noktası vatanseverliğimiz, Atatürk ilke inkılapları ile milli ve manevi değerlerimize saygı duyan kişiler olmamızdır.
Toplantı şehitlerimiz için Kur’an-ı Kerim okunmasının ardından Samsun 1 No’lu Şube Başkanı Levent Kuruoğlu’nun açılış konuşmasıyla başladı. Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk da bir konuşma yaptı. Çanakkale Zaferinin 101. Yıldönümünü kutlayarak sözlerine başlayan Koncuk, “Başta Çanakkale şehitlerimiz olmak üzere, istiklal harbinde ve terörle mücadelede şehit olan bütün mehmetçiklerimizin, polislerimizin, vatandaşlarımızı rahmet ve minnetle yad ediyorum. Allah hepsinin mekanını cennet eylesin.” dedi.
Çanakkale ruhunun bu millet için çok önemli olduğuna vurgu yapan Koncuk, “Çanakkale ruhu nedir? Kimseyi ötekileştirmeden, ülkenin her bir vatandaşını bağrımıza basabilmektir. İnsanları ayırıyorsanız sizin Çanakkale ruhundan bahsetmenizin hiçbir kıymeti yoktur. Öncelikle 253 bin vatan evladının ülkemizin geleceği adına vatanımız istila edilmesin diye severek can verdiğini bileceksiniz, birlik ve beraberliği sağlamak adına sağlam adımlar atacaksınız, ondan sonra Çanakkale ruhundan bahsetmeye hakkınız olacak.” dedi.
Kendi nefsi için yaşamaktan başka hiçbir özelliği olmayan insanları baş tacı yapacaksınız sonra da Çanakkale ruhundan bahsedeceksiniz
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizim teşkilatlarımızın en büyük özelliği vatansever insanlardan oluşmasıdır. Türkiye Kamu-Sen bünyesinde farklı siyasi görüşlerden kişiler olabilir ama hepimizin ortak noktası, vatanseverliğimiz, Atatürk ilke inkılapları ile milli manevi değerlerimize saygı duyan olan kişiler olmamızdır. Bu milleti geleceğe taşıyacak olan insanları, adeta ikinci sınıf insan muamelesine tabii tutacaksınız, nerede yandaş, vatanseverlikten bi haber, kendi nefsi için yaşamaktan başka hiçbir özelliği olmayan insanları baş tacı yapacaksınız sonra da Çanakkale ruhundan bahsedeceksiniz.” dedi.
İstiklal Marşı’nın 95’inci yıldönümünü de kutlayarak sözlerine devam eden ve Mehmet Akif Ersoy’u rahmet ve minnetle anan Koncuk, “12 Mart’ta İstiklal Marşımızın 95. Yıldönümünü kutladık. M. Akif Ersoy, ‘
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal! diyor.
M. Akif Ersoy, korkma diye başlıyor ve sonunu da Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal! Bu bayrağın hür yaşamaya hakkı vardır diye bitiriyor. Bu milletin ilelebet bağımsız yaşama hakkıdır diyor. Akif, Balkanlarda, Yemen’de, Çanakkale’de acılar yaşanmış olan bu milletin ve bağımsız yaşamayı sonuna kadar hak ettiğini söylüyor. Milletimizin, Bunun bedelini canı ve kanı ile ödedi. Hakka tapan ise, Allah’a olan inanç gereği ahlaklı ve doğmak yapan bir millet, inandığı değerler uğruna her türlü riski göze almak demektir. Hakka tapmadan hiçbir şey çözülmüyor. ” dedi.
Sadece kendini düşünen kişiden aydın olmaz.
“Bakınız, Türkiye bir yere gidecek ise yanlışları düzeltmek adına bir irade ortaya konulacaksa bu iradeyi ortaya koyacak insanlar, bu ülkenin mürekkep yalamış, aydın insanlarıdır. Yüce Allah, ‘Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ diye buyuruyor. Şöyle ki, siz bilenler kıymetlisiniz ama sizin sorumluluğunuzda daha fazla demek istiyor. Bundan dolayı bilenlerin başında profesörlerimizi, doçentlerimizi akademisyenlerimizi devamında öğretmenlerimizi, ilahiyatçılarımızı, kamu çalışanlarını koymamız lazım. Bu sorumluluk sırasıdır. Eğer bir millet ilerleyecekse, toplumun dinamikleri dediğimiz bu insanların sorumluluk alması ile bir yerlere gelinecektir. Örneğin, bir kişinin hedefi rektör olmak ama bunun için tüm ahlaksızlıkları görmezden geliyor, ‘yeter ki ben rektör olayım’ diyor. Bu nasıl bir aydın sıfatıdır? Sadece kendini düşünen kişiden aydın olmaz. İlahiyatçılarımız için de aynı şey geçerli; bunlar da bedeli ne olursa olsun sadece Allah için doğruları söyleyip haykıracak. Çünkü görevleri, yanlış giden bir şeyleri düzeltmektir. Öğretmenler için de aynı şey geçerli, ‘okul müdürü benim nöbet günümü değiştirir, boş günüme koyar’ diye bir sendikal tercih olur mu? Biz doğruyu ahlakı erdemi öğrencilerimize nasıl öğreteceğiz? Hayatının hiçbir döneminde kendisinin tatmadığı duyguları nasıl anlatabilecek başkalarına? Dolayısıyla bizim hangi misyonu taşıdığımızı hepimizin iyi bilmesi gerekir. Ama bu şekilde Türkiye bir meçhule gidiyor. Peygamber Efendimiz bir Hadisi Şerifi’nde “Her millet layık olduğu şekilde yönetilir” der. İşte biz neye layık isek öyle yönetiliriz. Çanakkale ruhu ya da M. Akif Ersoy’dan övgü ile bahsetmek lafta kalıyorsa, bunların hiçbir anlamı yok.” dedi.
Huzurun olmadığı yerde insanların mutluluğunu nasıl sağlayacağız?
“Türkiye’de hukukun üstünlüğü yerle bir ediliyor, bu ülkenin savcısı hâkimi dahi yanlı kararlar veriyor ise, peki bu adaleti kim sağlayacak? Adaletin olmadığı yerde huzuru nasıl sağlayacağız? Huzurun olmadığı yerde, insanların mutluluğunu nasıl sağlayacağız. Türkiye’nin geleceği olan insanlarımızı, gençlerimizi korkutarak, baskı altına alarak geleceğin Türkiye’sini nasıl yeniden inşa edeceğiz. Kiminle inşa edeceğiz? Bu sorunun cevabını vermek kelimeler ile olmaz, davranışlarımızla bunu sergileyeceğiz. Bu kokuşmuşluk içinde adam gibi duran Türkiye Kamu-Sen’in mensuplarının hepsini kutluyorum. Allah hepinizden razı olsun.
Sayın Cumhurbaşkanı seçimlerden önce bir açıklamasında, ‘550 tane yüzde yüz yerli, yüzde yüz milli milletvekili istiyorum’ dedi. Ben de buradan kendisine diyorum ki, bu ülkede Türkiye Kamu-Sen’in tam 450 bin tane yüzde yüz yerli yüzde yüze milli, vatansever üyesi var. Madem ki, yüzde yüz yerli ve milli olmak bir anlam ifade ediyorsa, şunu soruyorum; bu insanları neden okul müdürlüklerinden azlettiniz? Neden, bir gecede çıkardığınız kanunla yöneticilik görevlerini ellerinden aldınız? Benim tanıdığım birçok okul müdürünün Türk Milli Eğitimine emeği, Sayın Nabi Avcı’dan fersah fersah daha fazladır. Belki Sayın Bakan Türk Milli Eğitimi kelimesini kitaplardan okumuştur ama bu kişiler yüreğinin her yerinde hissederek Türk Milli Eğitimine ömürlerini verdiler. Ama bu kişileri görevlerinden aldınız. Namusuyla, şerefiyle hizmet ettikleri için mi görevlerinden aldınız? Size namuslu, ahlaklı kişi lazımsa adresi belli Türkiye Kamu-Sen’dir. Yoksa size yalaka, yandaş, ahlaksız adam lazımsa onların da adresi bellidir. Türkiye Kamu-Sen adeta bazı mikropların antibiyotiğidir. ”
Bir şey olur ya da olmaz, gün gelir bu adamların isimlerini unuturuz, bunları arşive kaydedelim istedik
Tetikçi çetelerin varlığına işaret eden Koncuk, “Bakınız kamuda adeta çeteler oluştu. Sadece Milli Eğitim Bakanlığı’nda değil, Sağlık Bakanlığı’nda, Adalet Bakanlığı’nda aklımıza gelebilecek kamuda her alanda var. Bu kişileri biz tarihe yazıyoruz. İnsanların emeklerini çalan, kul hakkını gasp eden her kimse bunların isimlerini kayıt altına alıyoruz. Bir gün gelir, bunların hesabı elbette hukuk önünde sorulur. Ben teşkilatlarıma da söyledim bu çeteler hakkında suç duyurusunda bulunan ve aynı zamanda idari soruşturma talebinde bulunun dedim. Örneğin Muğla'da müdürlük mülakatında Komisyon Başkanı Milas İlçe Milli Eğitim Müdürü, komisyonun göreve başlamasından önce komisyon üyelerine, 'İlçe Milli Eğitim Müdürleri kimlerle çalışmak istediklerini belirlediler. Hatta kimin hangi okula atanacağı belirlendi. Biz de bu isimlere bu puanları vereceğiz' dedi. Komisyon üyesi Ali Öğütveren'in ise hazır listeleri onaylamadığı için İl Milli Eğitim Müdürü tarafından istifası istendi. Bu kepazeliğe alet olmak istemeyen şube müdürü, Muğla Valiliği'ne tüm olan biteni anlatan bir dilekçe vererek istifa etti. Biz de gerekenleri yaptık. O tetikçi Muğla İl Milli Eğitim Müdürü görevden alındı. Ama başkaları da var. Onları da unutmayacağız. Mesela Milas İlçe Milli Eğitim Müdürü. Şu anda kendisi Konya Ereğli İlçe Milli Eğitim Müdürü. Nereye giderse gitsin, yaptıklarını unutmayacağız, yapılan zulmü unutmayacağız. İnsanların hakkını gasp eden bu çetelerle, sözde komisyon üyeleri ile ilgili o dönemde tüm teşkilatlarımıza suç duyurusunda bulunun diye talimat gönderdik. Bir şey olur ya da olmaz, fakat gün gelir bu adamların isimlerini unuturuz, bunları arşive kaydedelim istedik.” dedi.
Dünya tarihinde hiçbir zalim yok ki ortaya koyduğu zulmün bedelini ödememiş olsun.
“Yaptığım bu konuşmalarla risk aldığımı söyleyenler oluyor ama ben doğruları söylüyorum. Bu nedenle risk almıyorum” diyen Genel Başkan Koncuk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Temsil ettiğim insanlar adına her zaman doğruyu söylemek zorundayım. Bu ülkede doğruyu söylemek ne zaman risk haline geldi? Esas riski alan onlar yanlış yaptılar. Ahlaksızlık bataklığına çöktüler ve emin olun ki, o korkuyla yaşayacaklar. O makamlarda olanları çok rahat sanmayın yarın bunların ağababaları gittiğinde, hesabını verecekleri günün korkusu ile yaşayacaklar. Ahlaksızlık yapıyorlar, namussuzluğa ses çıkarmıyorlar. Zannediyorlar ki, sürekli bir eli yağda bir eli balda yaşayacaklar. Böyle bir dünya yok! Zulmeden bedelini öder. Dünya tarihinde hiçbir zalim yok ki, ortaya koyduğu zulmün bedelini ödememiş olsun.” dedi.
Bir kişinin hangi sendikaya üye olduğundan daha çok, şahsiyetini bir yerlere ipotek etmesi millet adına kayıptır.
Koncuk, “Stajyer öğretmenler mesleğe başladığının ilk günü bir sendika, önlerine hemen üyelik formu koyuyor, ‘hayırlı olsun sen öğretmenliğe başladın ama önünde stajyerlik süreci var sen ya bizim sendikaya üye olursun ya da senin stajyerliğin kalkmaz’ diyorlar. Bundan daha alçakça, namussuzca bir yaklaşım olabilir mi? Sendikaların en büyük görevi, kamuda huzuru sağlamaktır. İnsanların daha mutlu ve huzurlu olması için sendikalar var. Sendikalar, insanları ezmek için yoktur. Farz edelim ki sen korkutarak 30 bin öğretmeni üye yaptın, eline ne geçti? Sen kar mı sağladığını düşünüyorsun? İnsanları korkutarak, ezerek üye yapılmaz en önemlisi de sen bu millete ihanet ediyorsun. Bir kişinin hangi sendikaya üye olduğundan daha çok şahsiyetini bir yerlere ipotek etmesi bu millet adına kayıptır. Düşünün ki yarın bu insan akademisyen olmak istiyorsa, profesör olacak, öğretmen ise İl Milli Eğitim Müdürü olacak böylesine ezdiğiniz kamuda yaşayacak olan insanlar bu millet adına kayıptır. Ben bütün teşkilatlarıma da ifade ediyorum, kimseyi korkutarak ezerek üye yapmayın. Bizim ezilmiş insanlara değil, başı dik duran insanlara ihtiyacımız var.” dedi.
Çalışma hayatında yaşananlara da dikkat çeken Koncuk, bir yandan hukuk ve insan hakları iğdiş edilirken, diğer yandan çalışma hayatının köstebek tarlası haline geldiğini belirtti. Taşeron çalışan sayısının 14 yılda 20 binden 720 bine ulaştığına dikkat çeken Genel Başkan İsmail Koncuk, “1 Kasım genel seçimleri öncesinde Sayın Başbakan seçim beyannamesinde ‘taşeronları kadroya alacağız.’ demişti. Şu soruyu sormak germez mi, peki sen taşeron işçileri kadroya alacaktın da neden iktidarın döneminde taşeron çalışan sayısını 20 binden 720 bine çıkardın? Özel sektörü dahil ettiğimizde bu sayı 2 buçuk milyonu buluyor. Bu milletin evlatları top yekun taşeron patronlarının sömürüsüne terk edilmiş. Birileri taşeron çalışanlar üzerinden zengin oluyor, ama bizim evlatlarımızın hiçbir geleceği kalmıyor.
Üstelik seçim beyannamesinde taşeron çalışanları kadroya alacağını ifade edenler, şimdi çıkmışlar, asıl iş tanımına uyanları kadroya alacaklarını söylüyor. Asıl iş tanımına uyan taşeron sayısı ise 120 bin ile 150 bin arasındadır. Yani geriye kalan 570 bin kişi taşeron çalışan olarak kalmaya devam edecektir. Diğer seçimlerde yedek akçe olarak saklanıyorlar. Sadece taşeron çalışanlar da değil, 4/C’li, 4/B’li çalışanlar var. Bugün Türkiye Kamu-Sen’in gayretleri neticesinde 4/C’lilerin kadroya alınması konuşuluyor. Yine Belediyelerde 50 bin kişi 5393 sayılı yasaya göre çalışıyor. PTT’de idari hizmet sözleşmesi olanlar var. Çalışanların kaderini idarecilerin iki dudağı arasına terk ettiler. Vekil ebe, vekil imam, vekil hemşire var. Tüm bunlar son 14 yılda icat edildi. Şimdi de esnek istihdam, part-time çalışma, kiralık işçi dönemi, özel istihdam büroları getiriliyor. Tüm bunlar eğer sendikalardan ciddi bir tepki oluşmazsa kanunlaşacak. Özel istihdam büroları; eski amele pazarlarının modern şeklidir. İhtiyaç sahipleri özel istihdam bürolarından eleman seçecekler. Bu çalışanların hiçbir hakkı olmayacak. Kıdem tazminatı da alamayacaklar, emekli dahi olmayacaklar. Diyorlar ki, biz kayıt dışı istihdamı önlemek için böyle bir yöntem bulduk. Peki siz kayıt dışı istihdamı bu milletin evlatlarını kiralık vererek mi önleyeceksiniz? Bunu bu millet nasıl kabul edecek?”
657 Sayılı DMK’nın değiştirilmesi tartışmaları üzerinden devlet memurluğunun ortadan kaldırılmaya çalışıldığını kaydeden Koncuk, “657 Sayılı DMK’nın değiştirilmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Ben size 657 sayılı DMK’da hangi maddelerin değişmesi gerektiğini söyleyeyim. Örneğin, memurun, emeklinin ek gösterge almasını sağlayalım. Bütün kamu çalışanlarının, öğretmen, akademisyen, hizmetli ek göstergelerini 800’er puan yükseltelim. Hangi maddesi değişecek onu söyleyen de yok. Esas rahatsızlıkları, kamu çalışanlarının üzerinde daha çok baskı kurabilecek bir yeni yapı oluşturmaktır. Memurun hizmet kalitesini artırmak asıl niyetleri değil. Sayın Cumhurbaşkanı paralel yapı ile ilgili mücadelede 657 Sayılı DMK’nın değişmesi gerektiğini ifade etti. Kimsenin paralelle mücadelesi bizi ilgilendirmiyor. Dikey, paralel kim?’ bizi hiç alakadar etmiyor. Birileri paralel ise onları paralel yapanlar, yetki ve makam verenler bellidir! Herkes hesabını yapsın, bizi ilgilendirmiyor ama paralelle mücadeleleri 2 milyon 600 bin kamu çalışanının kazanımlarını ortadan kaldırmaya yönelikse, buna karşı dururuz. Paralel ile mücadele edecekseniz başka yöntemler bulun. Ama kamu çalışanlarının iş güvenliği bizim kırmızı çizgimizdir. Yandaş sendika da’ bizim kırmızı çizgimizdir’ diyor. Ben de onlara, ‘pembe adamların kırmızı çizgisi olur mu? diyorum ” dedi.
Koncuk: Memurlarla ilgili konuşarak milleti kandırıyorlar
“657 sayılı kanundan bihaber olanlar, değişsin diye ahkam kesiyor” diyen Genel Başkan İsmail Koncuk, Anayasayı değiştirseniz dahi, imza atılan uluslararası sözleşmelere göre bizim yargı hakkımızı elimizden alamazsınız” dedi. Koncuk, “ Devlet memurluğuyla kafayı bozmuş olanların kastettiği anlamda bizim iş güvencemiz var mı arkadaşlar? Hayır, bizim iş güvencemiz felan yok, Geçtiğimiz günlerde sayın Başbakan’ın başkanlığında bir toplantıya katıldım ve orda, “Bizim iş güvencemizle uğraşmayın, devlet memurluğu ile uğraşmayın. Bu konu bizi rahatsız ediyor” dedim. Ben konuştuktan sonra birisi, isim vermeyeceğim bir iş adamı, “657 DMK hemen değişmelidir” dedi. Kendisine dedim ki, “Siz kimsiniz? 657 DMK’yı ne kadar biliyorsunuz” doğal olarak ortam gerildi. “Kimse kusura bakmasın ama her önüne gelen devlet memurları hakkında ahkam kesemez, herkes kendi alanında hüküm versin” dedim. Kendisine, “Hayatında 657 sayılı kanunu hiç okudun mu?” diye sordum. Düşündü ve “Okumadım” dedi. Okudum deseydi karşısında İsmail Koncuk var tabii, hemen soru soracağım. “Yani hiç kapağını dahi kaldırmadığınız bir kanunla ilgili 2 milyon 600 bin insanın geleceği ne olur diye düşünmeden ahkam kesiyorsunuz” dedim. Bu konuda yazıp çizen kanun değişmelidir diyen köşe yazarlarına da sorun “Neresi değişmeli?” diye cevap veremezler. Bunlar sanıyor ki 657 sayılı DMK’nın bir maddesinde “Devlet memurları asla işten atılamaz” diye bir madde var. Sadece bunlar değil memurların bir kısmı dahi böyle sanıyor. Bizim doğrudan doğruya iş güvencemiz yok. Bizim iş güvencesi dediğimiz şey, doğrudan yargı hakkımız olmasıdır. Anayasa’nın 125. Maddesi “İdarenin her türlü uygulamasına karşı yargı yolu açıktır” diyor. Bir vatandaşımızın ne kadar yargı hakkı var ise, memurların da o kadar yargı hakkı vardır. Siz bizim yargı hakkımızı elimizden mi alacaksınız? Milleti, “Bunların sınırsız iş güvencesi var, buna güvenerek çalışmıyorlar” diyerek kandırıyorlar. Külliyen yalandır. Anayasa’nın 125. Maddesini değiştirseniz dahi bizim yargı hakkımızı ortadan kaldıramazsınız. O zaman da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler var, Avrupa Sosyal Şartı sözleşmesi, Kopenhag kriterleri var mesela. Bunlardan imzanızı mı çekeceksiniz? Geçmişte imzalanan bu sözleşmelerle Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyaya, “Ben de insanlarıma evrensel değerler gereği her türlü hakkı tanıyacağım” demiş. Bu sözleşmeler Anayasanın 90. maddesi ile kanun hükmünde olan sözleşmelerdir.
Örneğin bir kanun çıkardınız, “Memurun yargı hakkı yok” dediniz, bu mümkün değil ama, bizim imzalamış olduğumuz uluslararası sözleşmeler baki olduğu için iç hukuk ve uluslararası hukuk arasında iki tezat olması durumunda esas alınacak olan yer uluslararası sözleşmelerdir. Dolayısıyla bizim yargı hakkımızı da kaldırmaları mümkün değildir. Ama 657 Sayılı kanunda değişmesi gereken yerler elbette vardır. 1965’de çıkan bu kanunla ilgili zaman zaman değişen noktalar olmuştur. İhtiyaç halinde bazı maddeler revize edilmiştir. 657’yi kamu çalışanlarının ihtiyaçlarına karşılık verecek şekilde değiştirmek için samimiyseniz Türkiye Kamu-Sen’in çalışması olan “657’yi bilenler konuşsun” kitapçığı var bu konuda , bakın o kitapçığa ve bu noktalar değişsin” dedi.
Ben her bir memurumuzun yandaş sendikadan kendilerine bir fayda gelmeyeceğine inandığını biliyorum.
Çalışma hayatının sorunlarla dolu olduğuna vurgu yapan Genel Başkan İsmail Koncuk, “Bıkmadan, yılmadan, yorulmadan bunları anlatmamız ve sorunların giderilmesini sağlamamız gerek” dedi. Koncuk, “Çalışma hayatıyla ilgili şeyleri insanlara anlatmak lazım, yanlışların nelere neden olduğunu göstermek, neden bizimle yürümeleri gerektiğini izah etmek lazım. Yoksa insanlarımızı ikna edemeyiz.
Kamuda yandaş bir sendika oluştu. Ben her bir memurumuzun yandaş sendikadan kendilerine bir fayda gelmeyeceğine inandığını biliyorum. Zaman zaman kurumlara gittiğimde soruyorum, “Kime üyesiniz?” diye; yandaş sendika üyeleri bana diyorlar ki, “Boş verin Başkanım.” Memur kardeşim üyesi olduğu sendikanın adını söyleyemiyor. İşte bir memur bunu söylemeye çekiniyorsa, o yapıya inanmıyor, güvenmiyor ona bir şeyleri iyi anlatabilirsek ikna edebiliriz.
Stajyerlerden bahsettik az önce, bu çocuklara günah değil mi? Sadece Milli Eğitim Bakanlığı’nda değil diğer kurumlarda görev yapan stajyerler var. Bu çocukları, daha meslek hayatlarının başında neden baskı altına alıp korkutuyorsunuz? Bu anlayışla sendika üye sayısının milyonlara ulaşması bir şey ifade etmez. Bugün, mücadele şart, hep birlikte mücadele edersek başarırız. Çalışma hayatını bu hale getirenler bellidir, yapmak istedikleri de çok bellidir. Bu yetki verilen sendikanın nasıl bir sendika olduğu da biliniyor. Biz sendikacı kimliğimizle çalışma hayatında bize dayatılan şeylerle mücadele etmeyi bileceğiz.
Kamuda böyle bir sendikanın varlığı memurun kaybetmesi sonucunu doğuruyor. Gelin hep birlikte mücadele edelim. Bu mücadelenin içinde tüm varlığımızla birlik olalım. Hz. Peygamberimiz bir hadisinde, “Bir haksızlık gördüğünüzde elinizle müdahale ediniz, buna gücünüz yetmiyorsa dilinizle müdahale ediniz, buna da gücünüz yetmiyorsa kalbinizden buğz ediniz, bu ise imanın en düşük derecesidir” diyor. Şimdi bir sürü haksızlık var, elimizle belki müdahale edemeyebiliriz ama dilimizle belki daha rahat müdahale edebiliriz, bu da olmuyorsa kalbimizden buğz edebiliriz, bundan da korkmamalıyız. Bununda yolu, bizim geleceğimiz adına söz söylemekten çekinmeyen, bizim dilimizle konuşan, yüreğimizle hissedenler beraber yürümektir. Bunu başarabiliriz. Problemleri en aza indirebiliriz. Siyasilere verilecek demokratik tepkiler siyasilere geri adım attırır. Biz Türkiye Kamu-Sen olarak bu mücadeleye devam edeceğiz. İnşallah bu mücadelede hepiniz bizlerle beraber olursunuz. O zaman bu işlerin çok daha kolay olduğunu göreceksiniz. Umudunuzu asla kaybetmeyin. Bizim temsil ettiğimiz değerler bu milletin geleceği adına yüz yıl, bin yıl sonra da kıymetli değerler olacak. Bugünler gelir geçer, güvenimizi ve inançlarımızı sağlam tutalım yeterlidir. Hepinize teşekkür ediyorum, şehitlerimizi bir kere daha rahmetle anıyorum.”
Programın son bölümünde ise, Şube Başkanlığı tarafından Genel Başkan ve Merkez Yönetim Kurulu üyelerine katılımlarından dolayı plaket takdim edildi.