Türkiye Kamu-Sen üyeleri Çankırı’da 24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle biraraya geldi
Türkiye Kamu-Sen üyeleri Çankırı’da 24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle biraraya geldi. Toplantıya Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Türk Büro-Sen Genel Başkanı Fahrettin Yokuş, Türk Tarım Orman-Sen Genel Başkanı Ahmet Demirci, Türk Eğitim-Sen Genel Mali Sekreteri Seyit Ali Kaplan, Türk Eğitim-Sen Genel Dış İlişkiler ve Basın Sekreteri Sami Özdemir, Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların Çankırı Şube Başkanları ve Şube Yönetim Kurulları ve üyelerimiz katıldı.
Ülkeyi yönetenler öğretmenleri unuttular.
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk toplantıda yaptığı konuşmada tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutladı. Koncuk şunları kaydetti: “24 Kasım, Ulu Önder Atatürk’ün millet mektepleri başöğretmenliği unvanı aldığı gündür. 24 Kasım’a önem verdiğimiz için o tarihte eylem yapmıyoruz. Öğretmenlik gerçekten önemli bir meslektir. Bütün insanları yetiştiren öğretmenlerimizdir. Birçok şeyi unuturuz ama öğretmenlerimizi asla unutmayız, unutmamalıyız. Ama ülkeyi yönetenler öğretmenleri unuttular. Öğretmenlik mesleği itibar kaybederken, bu itibarı yeniden ayağa kaldırmak adına bir çalışmaları da olmadı. Tüm kamu çalışanlarına saldırılar olduğu gibi öğretmenlerimize de saldırılar oldu. Bütün bunlar belki geçmişte hiç yaşamadığımız olaylardı ama bugün bunları fazlasıyla yaşıyoruz. Böyle bir ortamda 24 Kasım Öğretmenler Gününü Pazartesi günü kutlayacağız. Bu vesileyle tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü kutluyorum.”
Hayatı şerefimizle yaşamaya talip olmalıyız. Altı boş olan bu tehditlere karşı dilimizle, gerekirse elimizle müdahale etmediğimiz sürece bu adamlar sürekli boş alan bulacaktır. Birçok kamu çalışanının yanlış sendikal tercihleri nedeniyle neleri kaybettiğini anlatmak bizim görevimizdir.
Çalışma hayatının büyük tehdit altında olduğunu kaydeden Koncuk, “Ayrımcıların kirli elleri okullarımıza kadar ulaştı. Yıllarca emek vermiş, alın teri dökmüş, Türk milli eğitimini bir yere getirmek için fedakârca çalışmış okul yöneticilerimizin büyük çoğunluğu görevden alındı. Uyduruk değerlendirmelerle, milli eğitim teşkilatında oluşmuş çetelerin gayretleri ile bu arkadaşlarımızın alın terleri hiç hesaba katılmadı. Büyük oranda tek özelliği yandaşlık, yalakalık yapmak olan, liyakatsiz kabiliyetsiz insanlara okullar teslim edildi. Yüce Allah, ‘İşi ehline veriniz’ diyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu’na da ifade ettim. ‘Bu anlayışla işi nasıl ehline vereceğiz? İnsanların alın teri çalınıyor, bunlar sizin iktidarınız döneminde oluyor’ dedim. Ama değişen bir şey olmadı. Aynı tas aynı hamam. Haksızlıklar yine aldı başını gidiyor. Burada bütün eğitim çalışanlarının, hatta tüm kamu çalışanlarının sağlam bir irade ortaya koyması lazım. Eğer okullarımıza siyasi müdahaleler açıkça bu şekilde devam ederse, hizmetlisinden öğretmenine kadar bütün arkadaşlarımız bilsin ki, o işyerinde, o okulda huzurlu çalışamazsınız. Sürekli korkarsınız, korkutulursunuz. Bir sendika tarafından hepinize aba altından sopa gösteriliyor. ‘Bize üye olmazsan başına şu iş gelir’ deniliyor. Tüm kamu kurumlarında aynı kirli senaryoyu uygulamaya koyuyorlar. Bu kirli anlayışa teslim olan kamu çalışanlarının sayısı ise azımsanamayacak kadar çok. Bunlara ‘Haydi git işine’ diyebilecek yüreklilikte bir tavır ortaya koymadığınız sürece meydanı boş görecekler. Sizler kamu görevlisisiniz. İş güvenceniz var. Kimsenin yapacağı bir şey yok. Bu kirli tezgâha gelmeyin. Bu kirli tezgâhı hep birlikte yok edebiliriz. Ne idiğü belirsiz 3 adam gelecek, bu ülkenin en aydın insanı olarak nitelendirdiğimiz öğretmenleri, memurları tehdit edecek ve onlar da bu tehdite boyun edecekler. Yok böyle bir şey!
Hayatı şerefimizle yaşamaya talip olmalıyız. Altı boş olan bu tehditlere karşı dilimizle, gerekirse elimizle müdahale etmediğimiz sürece bu adamlar sürekli boş alan bulacaktır.Birçok kamu çalışanının yanlış sendikal tercihleri nedeniyle neleri kaybettiğini anlatmak bizim görevimizdir. Bunu hep birlikte yapmalıyız. Gelin ayağa kalkalım. Milli eğitim müdürlüklerinde, okullarda, adliyede, postanede, hastanede ayağa kalkalım. ‘Elinizden geleni ardınıza koymayın’ diyelim. Bakalım ne yapacaklar?
Bunlar düne kadar gölgelerinden korkan adamlardı. Bunların inandıkları tek şey menfaatleridir. Bunların dinle, ahlakla, imanla yakından uzaktan alakası yoktur. Menfaatlerin adamıdırlar. Bu menfaatperestler korkak olurlar. Bunların yalanlarına, kendilerini güçlü gibi gösteren tavırlarına inanmayın. İsmail Koncuk olarak tüm kamu çalışanları adına meydan okuyorum: Yapacağınız bir şey varsa, en yiğidiniz gelsin, işte buradayız! Biz bunların ağababalarını da biliriz. Diktatörler korkar. Demokrasiyi hazmetmiş insanlar halktan korkmaz, insanları ayrımcılığa tabi tutmaz, tüm insanları kucaklar. Biz demokrasiyi hazmettik, kimseden korkumuz yok. Kimseyi ötekileştirmiyoruz. Korku bizi yanlışa sevk eder. Hele ki sanal korkular…” diye konuştu.
Rotasyonla ilgili MEB yetkilileri ile görüştüm. Rotasyonun 15 yılını dolduranlara uygulanacağını, daha sonraki yıllarda rotasyonun süresinin kademeli olarak azalacağını söylediler.
Öğretmenlere getirilmesi planlanan rotasyon uygulamasına değinen Koncuk, MEB yetkililerinin rotasyonun önümüzdeki yıl 15 yılını dolduranlara uygulanacağını, daha sonraki yıllarda bu sürenin kademeli olarak düşürüleceğini söylediklerini ifade etti. Koncuk şöyle konuştu: “Yandaş sendika rotasyon uygulaması ile ilgili olarak ‘Bize üye olmayan insanlar kötü yerlere gidecek’ diyor. Oysa rotasyon getirilse bile öğretmenler tercihlerine, puan üstünlüğüne göre okullarda görevlendirilecek. Ama öğretmenlerimizin bir kısmı bu tezgâha düşüyor. Bunlara inanmayın. Bunlar her türlü yalanı mübah görecek kadar ahlaksızlar.
Öte yandan rotasyonla ilgili MEB yetkilileri ile görüştüm. Rotasyonun 15 yılını dolduranlara uygulanacağını, ilçe merkezli olacağını, Büyükşehirlerde iki ilçeyi birleştirip uygulayabileceklerini belirttiler. Daha sonraki yıllar itibariyle rotasyonun süresini 14 yıla, 13 yıla düşürecekler, yani kademeli bir azalma olacak.
Ben rotasyonu doğru bulmuyorum. Ama destekleyenler de var. Rotasyon insanlara umdukları faydayı sağlamayacak. Köyde görev yapanlar merkeze gelebilir miyim diye rotasyonu destekliyor ama rotasyon bu sonucu doğurmayacak.”
Memnun-Sen Genel Başkanın ağzından ek zam talebi duyan var mı?
Eğer bu sendika 15 Mayıs 2015 tarihi itibariyle yine yetkili konfederasyon olursa bütün arkadaşlarımız bilsin ki; 2016 ve 2017 yıllarını da kaybedeceğiz, satılmaya hazır olun.
Genel Başkan Koncuk toplu sözleşme ile ilgili açıklamalar da yaparak, Türkiye Kamu-Sen’in yüzde 12 ek zam talebine değindi. Koncuk şöyle konuştu: “1 Ağustos 2013 tarihinde toplu sözleşme masasına oturduk. Birkaç toplantı yaptık, hemen ardından Ramazan Bayramından önce 123 TL’ye imza attılar. Bu adamlar her şeyden memnun. Onlar Memnun-Sen, biz de Gayri Memnun-Sen mi oluyoruz, bilmiyorum. Ama bize ne derlerse desinler biz ülkemiz ve kamu çalışanları adına doğruları söylemeye devam edeceğiz. Bunlara dedik ki, ‘Bunu yapmayın. 2014 yılında yerel seçimler var, Cumhurbaşkanlığı seçimi var, 2015 yılının Haziran ayında genel seçimler var. Siyasi iktidarın en sıkıştığı nokta seçimdir. Bunu kullanalım’ dedik. Ama onların işi iktidarı sıkıştırmak değil ki, iktidarın elini kolaylaştırmak.
Dolayısıyla toplu sözleşmede 2014 yılı için 123 TL’ye, 2015 yılı için ise yüzde 3+3 zamma imza attılar ve ‘Tarihi başarı elde ettik’ diye internet sitelerine reklam verdiler. Bizler o dönemde de memurların pazarlandığını sık sık dile getirdik. Soruyorum size: 123 TL’den memnun olan bir Allah’ın kulu var mı? Olamaz.
Toplu sözleşmede enflasyon farkını da alamadılar. Enflasyon hedefi o zaman yüzde 5.3, enflasyonun orta noktası yüzde 5.5 idi. Ama bugün enflasyonun orta noktası kalmadı, enflasyon hedefi yüzde 9.4 olarak revize edildi. Ortalama memur maaşına yüzde 5.2 zam yapıldı. Yeni yılda vergi ve cezalar yüzde 10.11 oranında artacak. Kamu çalışanlarının maaşlarına ise yüzde 5.2 oranında zam yapılıyor. Bu bir tezattır. Enflasyonun 2014 yılı sonu itibariyle yüzde 9.4 oranında kalması da mümkün değildir. O halde ne yapmak lazım? Ek zam talep edeceğiz. Kim talep edecek? Önce o toplu sözleşmenin altına imza atan şahıs, yani Memnun-Sen’in Genel Başkanı ‘Sorumluluk ben de’ diyecek ve ek zam isteyecek. Memnun-Sen Genel Başkanın ağzından ek zam talebi duyan var mı?
Masada tüm kamu görevlilerini sattılar. Buna rağmen bu süreçte üye sayıları 50 bin arttı. Tüm memurlara soruyorum: Bizim göremediğimiz bir başarı varsa söyleyin, biz de bilelim. Seni 123 TL’ye satan ve bugün o imza attığı toplu sözleşmenin eksiğini tamamlamak adına senin için bir ek zam talebi dahi ortaya koymayan bu sendikaya neden üye olduğunu bir anlat, biz de bilelim. Biz onların attığı imzanın eksikliğini tamamlamaya çalışıyoruz ve yüzde 12 ek zam istiyoruz. Yüzde 12 zam en düşük devlet memuru maaşında 201 TL, ortalama memur maaşında ise 260 TL’lik artış demektir.
Hâkim ve savcılara verdikleri 1.155 TL’yi bütün memurlara verin demiyoruz. 2014 yılı kayıptır. 2015 yılında da yüzde 3+3 zam alacağız. Eğer bu sendika 15 Mayıs 2015 tarihi itibariyle yine yetkili konfederasyon olursa bütün arkadaşlarımız bilsin ki; 2016 ve 2017 yıllarını da kaybedeceğiz, satılmaya hazır olun. Bu kez seçim de yok. Elimizin en zayıf olduğu zaman toplu sözleşmeye oturacağız. Elimizin en güçlü olduğu zaman bu kadar başarısız olanlar, 1 Ağustos 2015 tarihinde bir başarı elde edebilir mi?”
Eğer bu iktidar, 2015 genel seçimlerinde iktidar olma yetkisini devam ettirirse, Anayasa’nın 128. maddesini değiştirecekler.
Meselenin sadece para olmadığını kamu çalışanlarının iş güvencesinin tehdit altında olduğunu kaydeden Genel Başkan Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğer bu iktidar, 2015 genel seçimlerinde iktidar olma yetkisini devam ettirirse, Anayasa’nın 128. maddesini değiştirecekler. Anayasa’nın 128. maddesi devlet memurluğunu tanımlayan maddedir ve ‘Devletin asli ve sürekli işleri memurlar eliyle görülür’ der. Bu madde ortadan kalkarsa, devlet memurluğu kavramı da tamamen ortadan kalkar.
Bakınız; Türkiye Kamu-Sen olarak Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi üyesiyiz. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde -Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan etmeden önce- Türkiye-AB Karma İstişare Komitesi üyesi olarak kendisiyle yemekli bir toplantıda bir araya gelmiştik. Toplantıda 8 büyük örgüt olarak görüşlerimizi ifade etmiştik. Söz konusu toplantıda bir konuşma yaptım. Sayın Başbakan’a 17 Aralık tarihinden sonra yapılan düzenlemelerin, kanunların bazı insanları kamudaki görevlerinden almaya yönelik olduğunu, bunun yüzbinlerce kamu çalışanının tepkisine yol açtığını söyledim.
Sayın Erdoğan da ‘Canlı örnek ver’ dedi. Ben de Torba Yasayı örnek verdim. Torba Yasa’nın o dönemdeki 100. Maddesi-şimdi 97. Madde olarak çıktı- tüm kamu çalışanlarının yargı hakkını elinden alıyordu. Mesela; meslekten atıldınız. Dava açtınız. Şu anki mevzuata göre davayı kazandığınızda idare 30 gün içerisinde yargı kararını uyguluyor. Oysa Torba Yasa’da yer alan o madde, kazandığınız davayı iki yıl içinde uygulama zorunluluğu getiriyordu. Yani davayı kazandınız, yargı işinize dönmenize karar verdi ama idare bu kararı iki yılda uygulama hakkına sahip. Sadece bu mu? İdare kararı uygulamadığı taktirde ceza davası da açılamıyor. ‘Sadece disiplin soruşturması açılır’ hükmü var, onu da zaten kendi adamları yapıyor. Bu aynı zamanda memuru iş güvencesiz bırakmaktır. İş güvencemizi biz yargıyla destekliyoruz. Yargı yoksa iş güvencemizi sağlama alacak başka bir mekanizma yok. Bunu anlattım. Sayın Erdoğan da ‘Dünyanın neresinde işçi-memur ayrımı var’ dedi. Ben bunun üzerine ‘Yanlış anladınız. Ben burada yargı kararının işlevsiz hale getirilmesinden bahsediyorum’ dedim. O da ‘Anladım’ dedi. Kendisi ‘anladım’ deyince neyi kastettiğini fark ettim.
Ne demek istiyor? Demek istediği şu: Memur ile işçi arasındaki en büyük fark iş güvencesidir. Biz memuru da işçi gibi yapmak istiyoruz. Yani memurların iş güvencesini ortadan kaldırmak istiyoruz. Ama Anayasayı değiştirecek sayısal güce sahip olamadığımız için kanun yoluyla iş güvencesini dolaylı olarak ortadan kaldırmak istiyoruz.
O konuşmada seçimlerin yakın olduğunu da hatırlattım. Bunun ardından bu madde Torba Yasada 97. Madde olarak yer aldı ve sadece emniyet teşkilatında çalışanlar ile daire başkanı ve üstü kadrolarda olanları içine aldı. Anayasa Mahkemesi de bunu iptal etti.
Şunu söylemek istiyorum: Kafalarında iş güvencesiz çalışan modeli var ve karşısında direnebilecek bir sendikal güç görmek istemiyorlar. Bu nedenle Türkiye Kamu-Sen’in gücünün aşağı çekilmesi lazım. 450 bin üyeli Türkiye Kamu-Sen bunlara büyük geliyor. Tüm mevzuatı Türkiye Kamu-Sen’e zarar vermeye yönelik oluşturdular. Ama gücünüz yetmez. Biz devlet memurlarının hala feraset sahibi olduklarını düşünüyoruz. Türkiye Kamu-Sen’in mücadelesi sizlerin desteğiyle devam edecek. Bundan şüphe duymuyorum. Bize nasıl bir gelecek hazırlandığının farkına varılması lazım. Eğer bu kirli senaryo ve yandaş sendikanın gayretleri başarılı olursa, kamu çalışanlarının devlet memurluğu unvanı ellerinden alınacak, insanlar taşeron bir çalışma hayatına mahkûm edilecek. Sadece siz değil, evlatlarınız, torunlarınız da aynı akıbetle karşı karşıya kalacak.”
Kime oy verirseniz verin ama önce kendi geleceğinize oy verin. Memuru düşman gibi görenlere dostça yaklaşmak asla akıllı insanların işi değildir.
Taşeronlaşmanın artmasına dikkat çeken Koncuk, “Kime oy verirseniz verin ama önce kendi geleceğinize oy verin” dedi. Koncuk şunları kaydetti: “Evlatlarımızı nasıl bir çalışma hayatının beklediğini görmeyenlerin durumu kara bulutları görüp de yağmur yağacağını anlamayanlara benziyor. Bakınız; 2002 yılında taşeron firmalarda çalışanların sayısı 15-20 bin idi. Bugün sadece kamuda taşeronlaşma 661 bindir. Taşeron firmalarda çalışanların sayısı belediyeleri dahil ettiğinizde 1 milyon 200 bin, özel sektörü dahil ettiğinizde 2.5 milyona ulaşıyor. Çocuklarımızı taşeron bir çalışma hayatı bekliyor. Eğer biz bunu Türkiye’nin en aydın kesimi dediğimiz insanlara anlatamazsak, kime anlatabiliriz? Bunlar bizim Cumhuriyet tarihi boyunca elde ettiğimiz en önemli kazanımlarımızdır.
Kime oy verirseniz verin ama önce kendi geleceğinize oy verin. Memuru düşman gibi görenlere dostça yaklaşmak asla akıllı insanların işi değildir. Bu noktada Türkiye Kamu-Sen’in elinin güçlenmesi lazım. 700 bin, 800 bin üye sayısına ulaşarak kurulan bu tezgâhı ve bu tezgâhın parçası olan o yandaş sendikayı tüm kamu kurum ve kuruluşlarında etkisiz kılmalısınız. Bunlar kamuda yetkili olduğu sürece, vallahi sizin için huzur yok, memurlar için de gelecek yok.
Memurculuk oynamıyoruz. Sendikacılık oynamıyoruz. Sendikacılık ciddi bir iştir. Sendikacılık, 3-5 tane yandaşın okul müdürü, başhekim, il müdürü, şube müdürü yapılması davası hiç değildir. Ne kadar yürekli olduğunuzu biliyoruz. Bu nedenle Türkiye Kamu-Sen küçülmeden büyümeye talip bir sendikadır. 6 Aralık’ta Ankara’da yürüyüş ve miting yapacağız. Hepinizi Ankara’ya davet ediyorum. Demokratik tepkimizi ortaya koyacağız. ‘İnsana, insan gibi davranın’ diyeceğiz. ‘Ayrımcılık yapmayın, alın teri çalmayın’ diyeceğiz. ‘Bu pastadan benim çocuğum adına düşen payı istiyorum’ diyeceğiz. Bunları söylemek bir sendikanın varoluş sebebidir.” dedi.