Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Kanal B TV’de yayınlanan GÜNCEL programında çalışma hayatının sorunları ve son günlerde sıkça konuşulan “Kamuda Performans Sistemi” konusunda değerlendirmelerde bulundu
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Kanal B TV’de yayınlanan GÜNCEL programında çalışma hayatının sorunları ve son günlerde sıkça konuşulan “Kamuda Performans Sistemi” konusunda değerlendirmelerde bulundu.
KONCUK: BU SİSTEMİN SAVUNULABİLİR BİR TARAFI YOK
“Negatif Performans Sistemi memurun iş güvencesini arkadan dolanarak ellinden alma gayretidir” diyen Genel Başkan İsmail Koncuk, kamu çalışanlarının birlik olarak bu girişime ses yükseltmesini ve dur demesi, gerektiğini belirtti. Koncuk, “Performans sistemi ile ilgili şu anda bilgiler bölük pörçük, resmi bilgiler değil ama bazı basın yayın organlarında dikkat çeken başlıklar atılıyor. Bunlar ne derece doğrudur, yanlıştır tartışılır. Ancak hazırlanan mevzuat resmi olarak ortaya çıktığında, elimize geldiğinde elbette daha net göreceğiz. Geçtiğimiz günlerde bazı yetkililerimizle görüştüm ve “Hazırlanan taslaktan hareketle konuşalım” dedim ama hala elimize ulaşan bir şey yok. Bana bu görüşmelerde, kurumlardan görüşlerin kendilerine henüz ulaşmadığı ifade edildi.
İki türlü performans değerlendirme sistemi olabilir, birincisi pozitif yani sadece başarıyı değerlendiren bir sistem olabilir. Yani bir takım hedefler koyarsınız, başarılı olanlara artı performans verirsiniz, bu takdir belgesi olabilir, para olabilir. Bir diğer sistemde negatif performans sistemi olabilir. Bu sistemde de koyduğunuz kriterlerin altında kalanlara cezalandırıcı bir sistem getirirsiniz. Mesela maaşlarında azalma, kademe ilerleme cezası, kurumdaki görev yeri değişebilir hatta memuriyetle ilişkisi kesilebilir. Burada bizi ilgilendiren pozitif performans siteminden çok basına yansıyan negatif performans sistemidir. Görüştüğüm yetkiliklere bunları sordum, bir endişeye gerek olmadığını, notun zayıf olması durumunda öncelikle kurum amirine o memurun eğitilmesi noktasında ciddi yükümlülükler getirileceği gibi bir savunma içine girdiler. Bunları tabii net olarak bilmiyoruz.
Biz bu konuda görüş verdik. Yapılan toplantıya katıldık, performans sisteminin neleri getirip götüreceğini değerlendirdik, kanaatlerimizi ifade ettik. Bundan sonra yapılacak olanlar bize rağmen olandır. Ben negatif performans sisteminin bırakın bizleri yandaş sendika tarafından bile savunulabileceğini düşünmüyorum. Belki sözle savunmayabilirler ama el atından destek verebilirler. Onlar olumsuzluklardan nemalandıkları için memurun aleyhinde olan her türlü sisteme karşı çıkar gibi açıklamalar yapıp el atından destek veriyorlar. Bu olumsuzlukları memuru yanlarına çekmenin yolu gibi görüyorlar, yani hastalıklı bir sendikal anlayıştır bu. Bunu stajyer memurlar üzerinde kurulan baskılarda gördük. Stajyer öğretmenler üzerinde özellikle ciddi baskılar oluşturuldu. Bu sınavlarda başarılı olmanın en önemli şartının o yandaş sendikaya üye olmak gerektiği gibi bir kanaat oluşturuldu. Binlerce stajyer öğretmen bu oluşturulan hava ile o sendikaya üye olmak mecburiyetinde hissettiler kendilerini. Korku iklimi oluştuğu zaman insanlar bir yerlere yönelmek gerektiği gibi bir sonuç çıkarılabiliyor. Yani denize düşen kamusal alanda da yandaş sendikaya sarılıyor. Hiçbir işe yaramadığını biliyor, kamu çalışanlarına fayda sağlamayacaklarını çok iyi biliyorlar ama yılana mecburen sarılmak gerektiğini düşünüyorlar. Tabi bu son derece yanlış bir tutumdur.
Acaba bu performans sistemi gerçekten uygulanabilir bir sistem midir? Enine boyuna bunu konuşmak tartışmak lazım. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’ndan doğan haklarımız var ve bu haklardan rahatsız olan bir siyasal iktidar var. Alenen bunlar ifade ediliyor. Doğrudan doğruya memurları hukuki haklardan mahrum bırakmak hem anayasal hem de mevzuat bakımından mümkün değil. O halde performans sistemi denilen bir sistemle kamu çalışanları üzerinde ciddi bir baskı oluşturmak gerekir diye düşünülüyor. Yani iş güvencesini şöyle arkadan dolanarak ellerinden alma gayreti olarak görmek lazım bu performans sistemini. Bir öğretmenin performansını değerlendirecekler. Kurum müdürü puan verecek, arkadaşları puan verecek, veliler puan verecek. Örneğin bir öğrenci velisi, siz bu velinin çocuğuna zayıf verdiniz o öğrenci velisi çocuğuna zayıf veren öğretmene nasıl bir puan verir acaba? Bu gerçekten sağlam ve sağlıklı bir sonuç olur mu?
Aklın yolu birdir. Memurların üretimleri ölçülmesi zor bir hadisedir. Bir kamu çalışanı bir saatlik zaman diliminde 10 birim iş yapabilir. Mevzuattan korkmaz, başıma ne gelir diye düşünmez, daha hızlı iş yapabilir. Bir başka kamu çalışanı hassas davranır bir hata yapmayım der ve 1 saatte 3 birimlik iş üretebilir. Hangisi daha başarılı? Üretimden hareket edersek 10 birimlik iş yapan daha başarılı denilir ama sadece böylemi bakacağız olaylara? Hayır, bir kere o performansı değerlendirirken iyi bir yöneticinin emri altında mı çalışıyor? Yöneticiye bakmak lazım. İyi bir yönetim anlayışı yoksa çalışanlardan da daha iyi bir performans göstermesini bekleyemezsiniz. İş yerinizde huzur yok, idareci beceriksiz, mobbing var, insanlar mutsuz. Nasıl iş üretilecek? Ekonomik sıkıntı içinde olan insanlardan siz yüksek performansla iş üretmesini bekleme hakkına sahip misiniz? Geçmişte mutlu olan ama tüm refah seviyesini kaybetmiş, iş yerinde huzuru olmayan bir 4-C’liden nasıl bir performans beleyeceksiniz? Mesela bir 4-B’li, 5393’lüler, vekil ebeler, vekil hemşireler, vekil imamlar bakıyorlar ki işyerinde kadrolu memur var, tayin isteme, izin hakları var, kendilerinin tayin isteme hakkı yok eşinden ayrı. Bu 4-B’linin ya da diğerlerinin performansını ötekilerle nasıl bir tutacağız?
Dolayısıyla bu sistem çok basit bir sistem değil. Bu konuda yıllardır çalışan bir Profesör hocamızla sohbet ettim. “Gerçekten bu konuda objektif değerlendirme mümkün müdür?” diye sordum kendisine. “Mümkün değildir” dedi. Yıllardır bu işin içinde olan bir hoca bu görüşü bildiriyor. Siz mükemmel çalışma şartları oluşturduktan sonra insanların performansını değerlendirebilirsiniz. Performans sitemi böylesine garabet ve acayip bir sistemdir. Bir yerlerden talimat alınmış ve üzerine çalışma yapılıyor, iyi niyetli bir çalışma olduğunu düşünmüyorum.
Türkiye Kamu-Sen olarak bu sistemi durdurabilmek ve daha olumlu hale getirebilmek amacıyla her türlü eylemi yapacağız. Sendikal sorumluklarımızı yerine getireceğiz ama sadece bizimle olmaz bu mücadele. Bütün sendikaların mücadelesi ve alın teriyle geri adım attırılabilir. Bu ülkede 1 milyon üye sayısıyla övünen bir konfederasyon çıkıp ta “Bizde mücadele ederiz, iş bırakırız, kendinize gelin” diye hükümeti ikaz etmediği sürece tek başımıza mücadelenin olumlu sonuçlar doğurabilmesi zor olacaktır. Biz Türkiye Kamu-Sen olarak elbette kararlılıkla sonuna kadar mücadelemizi her zaman olduğu gibi yapacağız ama diğerlerine de görevler düşmektedir.
Tabii burada memurlarımızda bir nefis muhasebesi yapmalıdırlar. Bu mücadelede bizim yanımızda olmaları gerekir. Birlikte olalım, el ele verelim, mücadelemizi yapalım. Siyasi irade insan gücünden korkar. Oy potansiyelidir insan. Bunu kullanalım, gelin sesimizi yükseltelim. Bunları beraber durdurabiliriz. Nereye kadar bu kokuşmuşluğu çekeceğiz? Mesele budur ve bununla ilgili bir mücadele verilmelidir. Kendimi kurtarayımdan çok kamusal alanda huzur ve mutluluk nasıl sağlanır bunu düşünmek lazım. Baskı ve tehditler altında ne zamana kadar çalışacaksınız? Kamu çalışanlarına şunu söylüyorum, eğer teslim olmuş bir görüntü içine girerse memurlar bir çok hakkını kaybederler. Bunlardan en önemlisi iş güvencemizdir. Yıllardır bunu anlatıyoruz. Burada alınması gereken en önemli tedbir haklarımıza sahip çıkmaktır. Bunun ilk tedbiri sağlam bir sendikal mücadele içerisinde yer alabilmektir” dedi.
BÜTÜN SENDİKALARI BİRLİKTE HAREKET ETMEYE DAVET EDİYORUM
Genel Başkan İsmail Koncuk, kamuda her meslek dalının kendi içinde sıkıntıları olduğunu ancak geneli ilgilendiren konularda birlik olunmasının önemine işaret ederek şunları söyledi:
“Her meslek kolunun illaki kendi sıkıntıları mevcut. Bu anlamda herkes kendi derdinde. Oysa bütüne de bakmak gerekir. Maalesef bir türlü birlik sağlanamıyor. Memur kesimi ülkenin en aydın kesimidir. Memurlarımızın genel olarak bütünü ilgilendirecek mevzuat değişikliklerini de dikkate almaları gerekir. O yüzden performans sistemi hakkında yapılması düşünülen değişikliklere karşı topyekûn tepki vermeliyiz. Diğer sendikalara da seslenerek, birlikte tepki vermeye davet ediyorum. Samimiyetle güçlerimizi birleştirerek hareket edelim. Sendikal ayrım yapmaksızın bunları gerçekleştirmemiz gerekir. Eğer diğer sendikalar bunu yapamıyorsa, üyelerinin sendikalarından hesap sorması lazım. 422 bin üyenin bana verdiği güçle konuşuyorum. Yanımızda 1 milyon kişi olsaydı, onların verdiği güçle konuşurdum. Burada memurlara büyük sorumluluk düşüyor. Memurlarla ilgili hiçbir sorunda sesini çıkarmamış, başını kuma gömmüş, aidatla gününü gün eden anlayışın kamuda palazlanmasına müsaade edilmemesi gerekir. Baskıyla yapılmış sendikal tercihlerin vebalini bütün çalışanlarımız yaşamaktadır. O yüzden memurlarımızın baskıdan korkmamaları gerekir. Başımızdaki en büyük bela sanal korkudur. İşini doğru yapan memur asla korkmamalıdır. Asıl göz dağı veren amir, işini yapan memurdan korkmalıdır. Gelin gerçek anlamda sendikal mücadele yapalım. Bütün memurlarımızın daha bilinçli, daha duyarlı hareket etmesi gerekir.”
KONCUK: BU MEMLEKETİN EVLADI DURURKEN, KAYNAKLARIMIZI VE İMKANLARIMIZI SURİYELİ İÇİN NİYE KULLANALIM?
Suriyeli mültecilerin TC vatandaşlığı ile ilgili görüşlerini ifade eden Koncuk, ülkemizde bulunan 1 milyonu aşkın üniversite mezunu işsiz dururken, kaynakların Suriyelilere harcanmasına karşı olduğunu vurgulayarak şu ifadeleri kullandı:
“Suriyeli mültecilerin vatandaşlığa alınmasıyla ilgili hükümetin de kafasının karışık olduğunu düşünüyorum. Çünkü kamuoyunda bu konuya tepkiler artmaya başladı. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş bu konuda provokasyon var gibi açıklama yaptı. Oysa bu açıklamayı yapan bizzat kendileridir. Başbakan, Cumhurbaşkanı söylemiştir. Eğer ortada provokasyon varsa buna sebep olan hükümet yetkililerinin açıklamalarıdır. Ülkemizde 3 milyon 200 bin Suriyeli var. Bunların yarısından fazlası okuma yazma bilmiyor. Sadece 40 bin tanesi üniversite mezunu olduğunu beyan etti. Ama diğer Avrupa ülkelerine giden mültecilerin yarısı üniversite mezunu. Yani ülkemize gelecek nitelikli Suriyeli zaten kalmamış. Ayrıca bizim ülkemizin kalifiye elemana ihtiyacı yoktur. Suriye’deki eğitim bizim ülkemizdeki eğitimden daha mı kalitelidir? Bu memleketin evladı dururken, kaynaklarımızı ve imkanlarımızı Suriyeli için niye kullanalım? 1 milyon üniversiteli, 2,5 milyon lise mezunu işsiz var ülkemizde. Tabi ki elimizden gelen yardımı yapalım, aç usuz bırakmayalım ama bunun da bir sınırı olmalı. Hepimiz Müslümanız. Elbette, Müslümanın Müslümana yardımı her zaman lazımdır. Ancak aralarında ne kadar Müslüman olduğu da tartışılması gereken bir konudur. Ermeni tehciri zamanında Suriye’ye de giden Ermenilerin olduğu bilinmektedir. Ermeni düşmanlığı yapmıyorum. Bunun Müslümanlık adına yapıldığı gibi açıklamalar yapılıyor, o yüzden bunu söylemek zorunda kalıyorum. Siyasi iktidarın Suriyelilere vatandaşlık konusunu bilimsel yönleriyle ele alması gerekmektedir. Bu durumun önümüzdeki 10 yıl içerisinde etnik sıkıntılar yaratacağı öngörülmektedir. Suriyelilerin doğum oranlarındaki artış bile ileride nüfusumuzda yaşanacak tehlikenin sinyalidir. Biz zaten insani kaygılarla Suriyeli sığınmacıları besliyoruz. Ama ülkemizin niteliğini, ulusal yapısını bozacak tehlikeli gidişata da dur demesini biliriz.” dedi.
KONCUK: İNSANLAR ÇÖZÜM BEKLİYOR
Genel Başkan İsmail Koncuk, eğitim alanındaki sorunlara da değinerek, müdür yardımcılığı, sözleşmeli öğretmenlik, mülakat sistemi, ikinci il dışı tayinler ve KPSS gibi konularda değerlendirmelerde bulundu.
Genel Başkan Koncuk,
“Müdür yardımcılığı ile ilgili yönetmelik değişikliği yapıldı. Sosyal medyada, haber sitelerinde yalan yanlış şeyler paylaşılıyor. Herkes bilmelidir ki; yönetmelik Başbakanlığa gitti. Yalnız detaylarını bilmiyorum. Talebimiz, sınav kazananların puanlarına göre atanmasıdır. Bunun gerçekleşmesini bekliyoruz. Ama yönetmelik diğer yönleriyle nasıldır bilmiyorum. Yönetmeliğin onaylanması, resmi gazetede yayınlanması çok sürmeyecek. Arkadaşlarımız beklesinler, fazla telaşa kapılmasınlar. Konuyu takip ediyorum, ilgililerle görüşüyorum. Hatta bugün de konuştum. Acaba yönetmelikte bizi rahatsız edecek konu var da, açıklanmıyor diye sordum. Böyle bir şey olmadığını söylediler. Sınav kazananların mutlaka sınav puanlarına göre atanması söz konusu olacak diye düşünüyorum. İnşallah bir katakulli olmaz. En doğru davranış yönetmeliğin yayınlanmasını beklemektir. Yönetmelik inşallah bugün yarın yayınlanır ve bu arkadaşlarımız umdukları sonuca ulaşır.
2. il dışı tayin isteyen çok ama MEB’in bu konuda olumlu bir görüş ortaya koyacağını düşünmüyorum. Evvelki yıl çok baskı yaptık, ikinci il dışını yaptırabilmiştik. Sorumluluğunu yerine getirmiş, 3-5 yıl o bölgede çalışmış, ‘Öğretmen olarak bu bölgede üzerimdeki sorumluluğumu yerine getirdim, tayinimi gerçekleştirin’ diyor ama MEB yan çiziyor. Bu talep çok doğru bir taleptir. MEB’de ‘Ben bu bölgede öğretmen tutamıyorum, ikinci il dışı yaparsam öğretmen ihtiyacını nasıl karşılayacağız’ şeklinde bir endişe var. Bu bölgeleri cazip hale getirmek lazım. Hükümet bunun projesini oluşturmalıdır. Bu oluşturulmadığı sürece sadece öğretmenler değil, tüm memurlar açısından, mahrumiyet bölgeleri çalışma yönünden cazip görülmeyecektir. Geçmişte bir ay tek, bir ay çift maaş uygulaması yapıldı. Bu devlet 10 yıl öncesinden daha fakir bir devlet değil. Bu yıl da benzeri tedbirler alabilmeliyiz. Siirt’te, Mardin’de, Hakkari’de zorunlu çalışma süreci 5 yıl diyorsun. Bu insanlar da 5 yıl çalışmış ve şimdi tayin istiyor. Bundan daha tabi bir istek olabilir mi? Bu konuda Milli Eğitim Bakanları da ciddi adımlar atamadılar. Sürekli öğretmenlerden, memurlardan fedakarlık beklediler. Orada öğretmen tutamıyoruz dediler, sözleşmeli öğretmen alımını ve mülakatı getirmek istiyorlar. Bu bir vebaldir. Sözleşmeli öğretmen atamak vebaldir. Sözleşeli öğretmenler dışında 4/B’li, 5393 Sayılı Yasayla çalışanlar var. vekil ebe, vekil hemşire var. Biz bunların kadro mücadelesini yaparken daha önce kaldırılmış bir sistemi hortlatmak yanlıştır. Bakan sayın Yılmaz’ da ifade ettim. Hele ki mülakat asla kabul edilemez.
KPSS açıklandı, hayırlı olsun ama bu mülakat sistemi olduğu sürece adaylar kaç alırsa alsınlar başarılı olmaları mümkün değil. Sayın İsmet yılmaz bunu dayatıyor. Ben de bu bölgelere gönderdiğiniz öğretmenlere ihtiyacınız var sözleşmeli, mülakatı kaldırın 5 yıl tayin istemeyecekler kadrolu atanmak şartıyla. Mesele 5 yıl tayin istemeden çalışmaları ise bu yapılabilir. Bölücü vatan haini deniyor. Stajyerlik düzenlemesi bunları eleyecek bir düzenleme. Yeterince ağır bir düzenleme. Üç aşamadan geçiyorlar, Performans, yazılı ve mülakat. Vatan haini varsa bunların öğretmenlikte işi yok. Bu işin bahanesi olamaz. Şayet bölücü vs. var ise bu stajyerlik uygulaması ile bu elemeyi yapmak mümkündür, ayrıca sözleşmeli öğretmenlik ve mülakata gerek yoktur” dedi.
GENEL BAŞKANIN AÇIKLAMALARI İÇİN TIKLAYINIZ.