Genel Başkan İsmail Koncuk, Bengü Türk TV ekranlarında yayınlanan “Buyrun konuşalım” programına konuk oldu
Genel Başkan İsmail Koncuk, Bengü Türk TV ekranlarında yayınlanan “Buyrun konuşalım” programına konuk oldu.
Programda 1 Kasım seçimleri, iş güvencesi, eğitim alanında yaşanan aksaklıklar ve çalışma hayatının genel sorunları değerlendirildi.
KONCUK: MERHAMETİ SADECE ALLAH’TAN DİLERİZ!
1 Kasım seçimlerinin Türkiye için hayırlı olmasını temenni eden Genel Başkanımız İsmail Koncuk, “Ülkemizin artık huzur ve mutluluğa ihtiyacı var” dedi.
KONCUK; 1 Kasım tarihinde önemli bir seçim yaşadık. Beklenmedik bir şekilde AKP yüzde 49 ile tek başına iktidar şansı yakaladı. 7 Haziran’da bu olmamıştı, aradan geçen 5 ayda Türkiye’de ne olduysa AKP oy oranını artırarak tek başına iktidar oldu. Hayırlı olsun memleketimize, biz buna demokrasi diyoruz. Beğenin ya da beğenmeyin demokrasi budur. Bu sonuçlar memleketimiz ve milletimize hayırlı olsun. Türkiye’nin huzura ihtiyacı var. Türk insanın mutlu olmaya ve geleceğe güvenle bakmaya ihtiyacı var. Maalesef 13 yıldır ülkeyi yönetenlerin yaklaşımları sonucu ülkemizde huzurun olmadığını, ciddi bir kamplaşmanın oluştuğunu biliyoruz. Yüzde 49,5 oy’un karşısında yüzde 50.5’in olduğunu da görmek lazım. Türkiye’de artık herkes üzerine düşen sorumluluğu geleceğimiz bakımından yerine getirmesi lazım. Peki bu nasıl sağlanır?
AKP seçim beyannamesini herkes biliyor. Türkiye’de ayrışmayı derinleştiren AKP seçim beyannamesinde “Ayrımcılığı kaldıracağız” dedi. Bu iddia ile seçime giren bu partinin bu taahhüdünü yerine getirmesini beklemek bizim hakkımızdır. “Yargı reformu yapacağız” dediler, Türkiye’de yargı bağımsızlığı ne yazık ki söz konusu bile değil. Gelişmiş dünyanın kabul edebileceği bir demokrasiden bahsedemeyiz Türkiye’de. Bu ifadelerin ardından AKP yüzde 49.5 ile iktidar oldu. Şimdi bekliyoruz nasıl kalkacak bu ayrımcılık? Kamusal alanda o kadar ayrışma yapıldı ki, bir tedbir alınmazsa aklımıza gelmeyen olumsuz sonuçlar doğuracağı ve huzurun kalmayacağını bugünden söylemek mümkündür. “Yargı reformu yapacağız” diyorlar, madem bu reforma ihtiyaç var önce Bakanlıklardaki, uygulamadığınız yargı kararlarını uygulayın, okul müdürleri, hastane müdürleri ve diğer yöneticiler bazında Türkiye Kamu-Sen üyesi olan bu insanları görevlerine iade edin biz de görelim samimiyetinizi. Bu ifadeler kağıt üzerinde kalmasın, verin talimatlarınızı, temiz bir sayfa açalım, Türkiye’yi hukuk devleti ilkesi olmaktan uzaklaştıran bu uygulamalara son verin.
Türkiye’de her alanda ayrımcılığın kaldırılması ifadesi son derece önemli ve etkilidir. Dün bir gazete yazarı meşhur bir medya patronuna yönelik şu ifadeleri kullanıyor. Bu gazete 1 Kasım’a kadar iktidara muhalif bir duruş sergilemişti ancak dün “Hayırlı olsun” diye bir manşet atıyor ve iktidara zeytin dalı uzatıyor. Normalde bu zeytin dalının görülmesi lazıma ama bu köşe yazarı diyor ki, “Gazetenizde yazan şu insanları kovun, TV’leriniz de program yapan şu isimlerin görevlerine son verin. O zaman size belki merhamet ederiz” diyor. Bu nasıl bir ifadedir, üsluptur? “Ayrımcılığı kaldıracağız” diyen siyasi parti adına bir köşe yazarı size merhamet edebiliriz diyor.
Merhamet sadece Allah’a mahsustur. Biz sadece ondan merhamet dileriz. Böyle bir ifade olur mu? Siz kimsiniz ki, merhamet edeceksiniz? Ayağı yere basmayan ve şımaran bu insanların bu üslupları siyasi iktidarı da bağlamaktadır. Hukuk devletinde merhamet olmaz, hukukun gereği uygulanır. Birileri bunlara dur demelidir. Rızkı Allah verir, bu canı da Allah vermiştir bize. İnsanları seversiniz sevmezsiniz ama mesele bu değil yarın çıkıp size bize de bu laflar söylenebilir. Bu hiç hoş olmayan ve son derece şımarık bir yaklaşımdır. Biz hukukun üstünlüğüne ve gerçekten ayrımcılığın kaldırılacağına dair işaretler görmek istiyoruz. “Türkiye’ye huzur getireceğiz” sözlerine inanarak insanlar oy verdi. Ona göre herkes hesabını yapmalıdır. Yarının, öbür günün ne getireceğini sadece yüce Allah bilir. Bizim yaşayacak ömrümüz var ise, yiyecek ekmeğimiz var ise yüce Allah bunu bize verir, kimsenin merhametine ihtiyacımız yok “Duvara dayanma yıkılır, insana dayanma ölür” demiş atalarımız, herkesin ayağını yere basmasının vakti gelmiştir. Bu ülkenin ve insanlarımızın huzura ihtiyacı var, bu da adalet, hukuk ve insan hakları ile sağlanabilir. Bu haklar birtakım insanların tekelinde değildir. Türkiye’de demokrasi, huzur ve adalet hakim olmalıdır. Böyle bir anlayışla ülkemize huzur gelmez. Sayın Başbakan’ın akademisyen kimliği de vardır, ben o’nun da bu tip konuşmalardan çok haz ettiğini sanmıyorum, mutlaka bu konuya el atacaktır diye düşünüyorum. Yüzde 99, 5 oy da olsanız bu ülkede buna eyvallah etmeyecek birçok insan vardır.
Bizim siyasetimizin bazı özellikleri var, meydanlarda sözler söylenir, taahhütler verilir ama iktidar olunca bu sözler kağıt üzerinde kalır. AKP’de, 1 Kasım seçimleri öncesinde çeşitli vaatlerde bulundu. 7 Haziran öncesi hiç vaatlerde bulunmamıştı. Artık yapılması gereken bu taahhütlerin kağıt üzerinde kalmamasını sağlamak. Bu vaatlerden en önemlisi asgari ücretin 1300 TL olmasıdır. 7 Haziran’da nerden vereceksiniz 1300 TL’yi? diyen AKP bugün bu noktaya gelmiştir. Ali Babacan’ın açıklaması “İktidar kaytarıyor mu?” gibi algı yarattı ama konu gündeme gelince Başbakan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten bunun uygulanacağı açıklamaları yapıldı. Tabii asgari ücret 1300 TL olunca bu bir domino etkisi yaratacak. Mesela memurlarımızın maaşlarında da bir iyileştirme yapılacak. Asgari ücreti baz alarak personel maaşını belirleyen kurumlar var, bunlar hep etkilenecek. Asgari ücretin 1300 TL olması sözünün takipçisi olacağız.
“Şubat ayında 30 binin üzerinde öğretmen ataması yapacağız” dedi Milli Eğitim Bakanı sayın Nabi Avcı. Bakalım kaç atama yapılacak hep birlikte göreceğiz. AKP Hükümeti son 13 yılda çok öğretmen ataması yaptık diye övünse de, 2002’den beri sayının 70 binden 400 binlere ulaşması bu iktidar döneminde oldu, bunu görmezden gelemeyiz. 30 bin öğretmen ataması meseleyi çözmez, geriye kalan 370 bin öğretmen nasıl atanacak? Hala bu konuda bir projesi yok iktidarın. Umarız yeni projeler üretirler, biz sendika olarak katkı sağlamaya hazırız. Mesela etüt öğretmenlik sistemi getirilebilir, ders dışında çocuklarımıza katkı sağlayalım. Elimizde her branştan öğretmenimiz var, kurs merkezlerinde öğretmen yapabiliriz bunları yani farklı projeler geliştirebiliriz. Bu 400 bin gencimizle, müthiş projelerle genç ve dinamik insanları değerlendirebiliriz.
430 bin İİBF mezunu var bu ülkede. Bunlara çare üretemezsek, bu sayı 500 – 600 binlere çıkacak. Bu fakültelere yönelik ciddi tedbirler almamız lazım. 430 bin mezunu olan bu fakültelere 2015 yılında 395 kadro ayrılmasının izah edilmesi lazım. 4001 diye bir kod var, bu kod bütün fakülte mezunlarının her işi yapabileceğine dair bir koddur. Maliye Bakanlığına maliye mezunu olmayan insanları atıyoruz, biyoloji öğretmenini Gümrük Bakanlığına atıyoruz, böyle bir şey olmaz. Gelişmiş bir devlete yakışır bir istihdam politikası değildir bunlar.
Sağlık mezunu olup istihdam bekleyen ama iş bulamadığımız insanlar var. 200 bin hemşire, röntgen teknisyeni hepsi var elimizde ama atayamıyoruz. 2 milyon lise mezunu var. Devlet istihdam sağladığı müddetçe devlettir. İnsanlara geçinebileceği oranda bir gelir sağlamak, iş sahibi yapmak anayasal zorunluluktur. 13 yıldır bu problemleri çözemeyen bir siyasi iktidar umarım bu 4 yılda bu konularda çözüm üretir. Genç işsizlikle bu ülke geleceğe emin adımlarla yürüyemez" dedi.
KONCUK: MEB’DE YAŞANAN HER PROBLEMİN TAKİPÇİSİYİZ
Eğitim alanında yaşanan aksaklıklarında masaya yatırıldığı programda Genel Başkanımız İsmail Koncuk, Türk Eğitim-Sen’in bu alandaki her problemin yakın takipçisi olduğunu söyledi.
KONCUK; İktidar öğretmenlerimize yönelik bir stajyerlik düzenlemesi yaptı, bu biz zulümdür. Yazılı sınav başarı puanının 50 olması gerektiği konusunda sayın Bakanla ve bürokratlarla görüştüm ama 50 yapmadılar. 11 Ekim’de yapılan sınavda 60 alamadığı için başarısız olan öğretmen arkadaşlarımız var, bu haksızlıktır. Bu insanlar fakülteyi kazanıyorlar 4 yıl okuyorlar, KPSS sınavına hazırlanıp onu da başarıyorlar, öğretmen olduktan sonra performans değerlendirmesine tabi tutuyoruz. Bu sınavda 50 almayı başaran yazılı sınava girmeye hak kazanıyor. 49 alan meslekten atılıyor, bu nasıl olur? Böyle bir şey olabilir mi? İdam mahkumunun bile son bir hakkı olur. Hadi performansı da geçtiniz, bu seferde yazılı sınav diyorlar. Performansta her şeyi soruyorsunuz, yazılının anlamı ne? Bu da ikinci bir zulümdür. Mülakat mevzuatta olmasına rağmen sayın Bakana teşekkür ediyorum bu sene kaldırdılar bunu. Sanıyorum diğer yıllarda da artık olmayacaktır. Bu konuda derhal düzenleme yapılmalıdır, Türk Eğitim-Sen olarak dava açtık dava sürüyor, takipçisiyiz.
Diplomaya dayalı alan değişikliği talebi haklı bir talep. Fizik öğretmeni iken sınıf öğretmeni olarak atandınız diyelim. Bu arkadaşlarımız haklı olarak diyorlar ki, “ Ben fizik öğretmeniyim, diplomama bağlı olarak o alana geçmek istiyorum” Öğretmenken ikinci bir üniversite okuyorlar, Kimya öğretmeni iken, Matematik öğretmemeni oluyor, Ben matematik öğretmeni olayım” diyor. Haklı talepler ve bende destekliyorum. Ataması yapılamayan branş öğretmenleri bu konuyu gündeme getirdiğim için bana tepki gösteriyorlar. “Alan değişikliğini savunursanız bizim atanmamızı engellersiniz” diyorlar. Milli Eğitim Bakanlığı’nın da en büyük kaygısı budur. Örnek verecek olursak 44 bin edebiyat öğretmeni atama bekliyor, Milli Eğitim Bakanlığının Şubatta 2 bin edebiyat öğretmeni ihtiyacı var diyelim. Bugün alan değişikliği yapılırsa ihtimaldir ki, 500 kişi sınıf öğretmenliğinden edebiyat öğretmenliğine geçebilir, bu sefer 2 bin kişilik kontenjanın 500’ü dolduğu için 1500 kadro kalır. Branş öğretmenleri tabii buna karşı çıkıyorlar. Milli Eğitim bakanlığı ile görüştüm, bu konuda detaylı bir yazı yayınlayacaklar yakın zamanda. Bu yazı sonucunda alan değişikliği yapılıp yapılmayacağını göreceğiz. Benim bu konudaki önerim, her yıl belli oranda her branştan alan değişikliği kontenjanı açalım şeklindedir. Az sayılarla yapalım, hem bu öğretmenlerimizin umudu olsun, hem de atama bekleyen öğretmenlerimizin kontenjanlarını çok sayıda azaltmamış olabiliriz. Alan değişikliği problemi çözülmesi zor bir problemdir ama orta bir yol bulunabilir diyorum” dedi.
GENEL BAŞKAN KONCUK: 2003 YILINDAN BERİ İŞ GÜVENCESİNİN KALDIRILACAĞI YÖNÜNDE AÇIKLAMALARDA BULUNUYORLAR
Paralel yapı dedikleri grubun kamudan tasfiyesi için 657 sayılı yasanın değiştirilmesi gerektiğini iddia eden Cumhurbaşkanı’nın 2003 yılında Başbakan iken de bu şekilde bir değişikliğin olması gerektiğini söylediğini hatırlatan Genel Başkan İsmail Koncuk, bunun için anayasanın 128. Maddesinin değiştirilmesi gerektiğini belirtti.
KONCUK; Sayın Cumhurbaşkanı’nın 1 Kasım seçimlerinin hemen öncesinde, yaptığı bir konuşmada, onların ifadesiyle paralel yapının devlet kadrolarından ekarte edilmesi için 657 sayılı devlet memurları kanununun değiştirilmesi lazım şeklinde açıklama yaptı. Yapılmak istenen şey aslında, iş güvencesinin ortadan kaldırılmasıdır. Bu açıklamayı yapan Sayın Cumhurbaşkanı’nın sadece paralel yapıyı temizlemek için bu değişikliği istediğini düşünmüyoruz. Çünkü sayın Cumhurbaşkanının Başbakanlık döneminde yaptığı bu yönde açıklamalar da mevcut. Biz de zamanında hazırladığımız kitapçık ile Başbakanlık döneminde Cumhurbaşkanının 657 sayılı yasanın değiştirilmesiyle ilgili yaptığı açıklamaları topladık. Örneğin,15 Nisan 2003 tarihinde bu şekilde bir açıklamayı ilk defa söylemiş. Aynı şekilde benzer açıklamalar 2005 yılında ve diğer yıllarda da mevcut. 2003, 2005 yılında paralel yapı diye tanımlanan bir grup yoktu. 17-25 2013 tarihinden sonra paralel yapı diye bir gruptan söz edildi. 2003 ya da 2005 yılında bu paralel yapı diye tabir edilen insanlar Cumhurbaşkanı ile yürüyen insanlardı. Maksat paralel yapıyı temizlemek ise, 2003 yılında neden 657 sayılı yasanın değişmesi gerektiği konusunda açıklamalarda bulunuldu?
Dünyada işçi memur ayrımı yok diye de açıklama yapılıyor. Ancak bu bilgi doğru değil. Dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde işçi de var, memur da var. Aynı şekilde iş güvencesi de gelişmiş birçok ülkede var. Bu bilgileri devletin resmi kurum olan Devlet Personel Başkanlığı’nın kendi sitesinden aldık. İngiltere, Hollanda gibi dünyanın en gelişmiş ülkelerinde iş güvencesinin olduğunu, işçi memur ayrımının da mevcut olduğunu bu sitede görebilirsiniz. Sayın Cumhurbaşkanının bu bilgilere ulaşması zor değil.
GENEL BAŞKAN KONCUK: DEVLET MEMURUNUN HER ŞART ALTINDA İŞ GÜVENCESİ YOK
“Çalışmadığı, iş üretmediği, gayri ahlaki işlere bulaştığı zaman devlet memurları 657 sayılı yasaya göre devlet memurluğundan men edilir” diyen Genel Başkan İsmail Koncuk, dünyadan örneklerle iş güvencesi hakkında bilgiler verdi.
KONCUK; 1 Kasım seçimlerinden önce Cumhurbaşkanının yaptığı bu açıklama sonrasında kraldan çok kralcılar çıktı ortaya. Bazıları gazete köşesine taşıdı ve anayasa değişikliği öncesinde hemen 657 sayılı yasanın değiştirilmesi gerektiği konusunda beyanlarda bulundular. Cumhurbaşkanının bu sözünün arkasını doldurma gayretine girdiler. Bu adamlar hayatlarında bir kere 657 sayılı kanunu okumuş olsaydı böyle konuşmazlardı. 657 sayılı yasada disiplin hükümlerine göre memurun atılabilir olabileceğini bilirlerdi. Cumhurbaşkanına doğru olmayan bu bilgileri pompalayarak yaranmaya çalışıyorlar. Devlet memurlarının sahibi yokmuş gibi davranıyorlar ama Türkiye Kamu-Sen var. biz doğru bilgileri kamuoyuyla paylaşarak yapılan yanlışları göz önüne sermeye çalışıyoruz. Devlet memurlarının her şart altında iş güvencesi yok. Çalışmadığı, iş üretmediği, gayri ahlaki işlere bulaştığı zaman devlet memurları 657 sayılı yasaya göre devlet memurluğundan men edilir. Bu yüzden de binlerce devlet memuru meslekten atılmış durumdadır. Bir de devlet memurlarının sayısının çok fazla olduğuna dair yanlış bir bilgi var. Ülkemizde 29 vatandaşımıza bir devlet memuru düşüyor. Oysa OECD ülkelerinde her 15 vatandaşa bir devlet memuru düşüyor. Belçika gibi gelişmiş ülkelerde ise 9 vatandaşa bir devlet memuru düşüyor. Gelişmiş ülkeler düzeyinde vatandaşlarımıza hizmet sunabilmemiz için Türkiye’deki 2 milyon 600 bin kamu çalışanının 2 katının daha istihdam edilmesi gerekiyor. Türk memurunun çalışmadığı doğru değildir. Bütün memurlar çalışmıyor, yan gelip yatıyor gibi iddia akla zarar bir iddiadır. Hukuken 657 sayılı yasada iş güvencesini yok edecek değişiklik yapmak zordur. Anayasanın 128. Maddesini değiştirmeleri lazım. Daha önce anayasanın 128. Maddesine uygun olmayan bazı değişiklikler yapılmak istendi. Ama bu Anayasa Mahkemesi’nden dönmüştü. Yine yaparlarsa, yine döner. Konuyla ilgili yetkili sendikadan şu ana kadar tek bir tepki yok. Yandaş oldukları için tepkilerini de beklemiyorum“ dedi.
KONCUK: TAŞERONA KADRO SÖZÜNÜ YERİNE GETİRMEMEK AHLAKİ OLMAZ!
KONCUK; Genel Başkan İsmail Koncuk, taşeron elemanların kadroya alınması konusunda seçim öncesi verilen sözün tam olarak yerine getirilmeyeceği konusunda uyarıda bulunarak, bunun ahlaki olmadığını söyledi. Koncuk, Öğretmen atamaları konusunda da çağın gerektirdiği şekilde eğitim yapılmasının önemine değindi.
“Öğretmen ataması konusunda MEB Bakanlığı zaman zaman insan kaynakları genel müdürlüğü açıklamalar yapıyor. 11 kasım tarihinde il milli eğitim müdürlükleri tarafından norm kadro güncellemeleri yapılacak. Bunun neticesinde hangi ilimizde hangi branş öğretmeni gerekiyor ortaya çıkacak. Teknoloji ve tasarım öğretmenlerini talebini çok doğru buluyorum. Teknoloji çağında olmamıza rağmen, 5. Ve 6. Sınıflardaki teknoloji dersi kaldırılıyor. Bu kabul edilebilir bir uygulama değil. Çağımız çocuklarının 2. Sınıftan sonra teknolojiyle tanışması lazım.
AKP’nin seçim beyannamesinde bütün taşeronları kadrolu yapacaklarına dair sözleri var. “Taşeronları istihdam edeceğiz” şeklinde bir söylemleri vardı. Bugün de bütün taşeronların kadroya alınmayacağını öğreniyoruz. Milletvekili seçilen sayın Naci Ağbal da diyor ki: “ Asıl iş kavramı doğrultusunda kadroya alınacaktır” Şimdi asıl iş demek, mesela hastanede röntgen çeken asıl işi yapar, ama aşçılık yapan bir taşeron eleman asıl işi yapmaz. Dolayısıyla, asıl iş kavramıyla bir ayrım getirecekler. Bu asıl iş kavramının içerisine 750 bin taşeron eleman arasında 150 bin ile 200 bin arası eleman giriyor. Tek şart da bu değil. Ayrıca belli bir süre kamuda istihdam ediliyor olacak. 6552 sayılı kanun 2014 yılında çıktı. Bu kanundan önce çalışanlara böyle bir hak verirler. Böyle olunca kadroya alınacakların sayısı 100 binlere kadar düşebilir. Bütün taşeronların kadroya alınacağı masalı da burada son bulmuş oluyor. Seçim öncesi verdiğiniz sözü tutmamak ahlaki değildir” dedi.
GENEL BAŞKANIN AÇIKLAMALARI İÇİN TIKLAYINIZ