Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Türk Eğitim-Sen Sakarya Şubesi’nin istişare toplantısına katıldı
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Türk Eğitim-Sen Sakarya Şubesi’nin istişare toplantısına katıldı. Genel Başkan’a Türk Eğitim-Sen Genel Mali Sekreteri Seyit Ali Kaplan ve Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Cengiz Kocakaplan eşlik etti. Toplantıda Türkiye Kamu-Sen İl Temsilcisi, Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların şube başkanları, il temsilcileri, ilçe yönetim kurulu üyeleri ve işyeri temsilcileri katıldı.
Birçok STK’nın maalesef görevlerini yapmak bir yana, mevcut ortamdan nasıl nemalanırım, kesemi nasıl doldururum hesabı yaptığını ya da altımdaki koltuğu ne yaparım da korurum endişesiyle yanlışlıklara göz yumduğunu görüyoruz.
Toplantıda bir konuşma yapan Genel Başkan İsmail Koncuk, şunları kaydetti: “Türkiye’de çalışma hayatı hepimizi yakından ilgilendiriyor. Elbette sizler olayları farklı değerlendirmeli ve bunun tedbirini almalısınız. Çünkü sizler, sadece problemleri ortaya koyan değil, bunun tedbirlerinin de ne olduğunu söyleme cesaretine sahip insanlarsınız. Şu anda Türkiye’de yaşanan olayları düşündüğümüzde Türkiye Kamu-Sen’in sendikal mücadelesinin dünden çok daha önemli hale geldiğini görüyoruz. Toplumun dinamikleri vardır. Bunu bir evin sigorta kutusuna benzetiyorum. Ev ısındığı zaman sigorta atmazsa yangın çıkar. Sivil Toplum Kuruluşları da aynı o binalardaki sigortanın görevini yapan kuruluşlardır. Şöyle bir baktığımızda; birçok STK’nın maalesef görevlerini yapmak bir yana, mevcut ortamdan nasıl nemalanırım, kesemi nasıl doldururum hesabı yaptığını ya da altımdaki koltuğu ne yaparım da korurum endişesiyle yanlışlıklara göz yumduğunu görüyoruz.
Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının bu ülkede yaşanan onca olumsuzluk karşısında bu kadar sessiz kalmaları, hatta yapılanları alkışlamaları bizleri kaygılandırıyor. STK’lar bu ülkenin dinamikleridir. Mesleki gruplar olarak akademisyenler, öğretmenler ve din adamları da toplumun dinamikleridir. Eğer toplumda yanlış giden hususları toplumun dinamikleri olarak vasıflandırdığımız insanlar düzeltmek adına bir tavır ortaya koyamıyor ve yanlışa yanlış diyemiyorsa, o toplumu kendine getirebilecek başka hiçbir mekanizma yoktur. Sivil toplum kuruluşlarının adeta teslim olduğu bir dönemde Türkiye Kamu-Sen’in ve mensuplarının duruşu, tavrı dünden çok daha önemli hale geldi. Bu nedenle sizlerin olayların idrakinde olması ve bunu topluma lanse etmeniz, toplumu uyarıcı vazife içinde olmanız çok önemlidir. Bu kadar ilkesizliğin, ahlaksızlığın içinde yaşadıklarımızı göz önüne getirdiğimizde; sizin gibi insanların tavrı gelecek için ümit vermektedir. Bu noktada sizleri tebrik ediyorum.”
Eğer herhangi bir grup kendisini farklı hissetmek zorunda bırakılıyorsa, kendi geleceklerinin, varlıklarının, hukuki haklarının devlet güvencesi altına olmadığı gibi bir kanaate kapılıyorsa, evrensel hukuktan ve insan haklarından bahsetmek mümkün değildir.
14 Aralık operasyonunu değerlendiren Koncuk, bu olayların Türkiye’de artık üstünlerin hukukunun egemen kılınmaya başlandığının ciddi bir göstergesi olduğunu kaydetti. Koncuk şöyle konuştu: “Türkiye’de hukuk kaldı mı? Aklı başında olan herhangi bir insana ‘yargıya ne derece güveniyorsunuz?’ diye sorun. Güvenebileceğimiz anlamda bölük pörçük birtakım şeyleri saymazsak, T.C. Devleti vatandaşlarının kahır ekseriyetinin hukuka güvenmediğini düşünüyorum. Hukuka güven duyulmayan bir ülke nereye gider? Orman kanunlarıyla yönetilen bir ülke haline gelir. Hukuk olmazsa herkes kendi hukukunu uygular ve can güvenliği dahil hiçbir şey kalmaz. Kamuda ve diğer alanlarda benzer olayları yaşıyoruz. 14 Aralık’ta bir operasyon yapıldı. Seversiniz, sevmezsiniz bunu tartışmayacağım. Ama bu insanlar T.C. Devleti’nin güvencesi altında değil mi? Bu ülkede yaşayan mezhebi, meşrebi, ideolojisi, siyasi anlayışı ne olursa olsun herkes T.C. Devleti’nin Anayasası’nın himayesi altında olmak zorundadır. Eğer herhangi bir grup kendisini farklı hissetmek zorunda bırakılıyorsa, kendi geleceklerinin, varlıklarının, hukuki haklarının devlet güvencesi altına olmadığı gibi bir kanaate kapılıyorsa, evrensel hukuktan ve insan haklarından bahsetmek mümkün değildir. Türkiye Kamu-Sen olarak, 14 Aralık’ta yaşanan olayları Türkiye tarihi açısından kara leke olarak görüyoruz. Diziden suç örgütü çıkardılar. O halde cinayet romanı yazan bir insana ‘sen bu cinayeti işledin’ diyebilirler. Elbette suçlu olan varsa, hukuken gerekçeler de sağlamsa gereği yapılmalıdır. Ama bu olaylar maalesef Türkiye’de artık üstünlerin hukukunun egemen kılınmaya başlandığının ciddi bir göstergesidir. Tarihte birileri haksızlığa uğrarken, diğerleri seyretmiştir. Ama bir gün o işin ucu kendilerine dokunduğunda onları savunacak hiç kimse kalmamıştır. Bu nedenle biz doğruyu yapalım. İlkeli davranalım. Teşkilatımız da ilkeleri üzerinde yürüyen ve büyüyen bir teşkilat olsun. Olayları günü birlik değerlendirmek yerine, tüm insanlarımızın gerçek anlamda evrensel hukukun koruma altına aldığı bir anlayışı savunmamız lazım.”
Siz samimiyseniz yanlış gördüğünüz her şeyin üzerine gideceksiniz. Döneme, konjonktüre göre konuşmayacaksınız. Olaylara hak ve hukuk penceresinden bakacaksınız. Maalesef vesayete karşı olduklarını söyleyenlerin bugün demokratlıktan ne kadar uzak olduğunu gördük.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “28 Şubat post modern darbesini hatırlayalım. Bu darbe olduğunda Türkiye Kamu-Sen yöneticileri, Türkiye’nin her ilinde vatandaşlarımıza kesintisiz demokrasi istiyoruz kokartları dağıtmıştı. Birileri burnunun ucunu evlerinden çıkaramazken, biz Türkiye’nin her yerinde bu müdahalenin yanlış olduğunu ifade eden kokartları yakamıza takmıştık. Bu tatlı su demokratları, o dönemde evlerinden burunlarını çıkaramıyordu. Şimdi bu adamlar Ergenekon olayları olduğunda bizi de Ergenekoncu olmakla suçladılar. Bunlar kendilerinden başka herkesi darbeci ilan ettiler. Biz ‘Ergenekonla ilişkimiz olmaz’ dedik. ‘Ergenekon destanı Türk tarihi bakımından önemlidir. Elbette bu yönüyle Ergenekoncuyuz ama bir suç örgütü varsa biz orada yer almayız’ dedik. Geldiğimiz noktada Ergenekon’un da içinin boş olduğu görüldü. Kendi ağababaları bunu ifade ettiler. Böyle bir suç örgütünün var olmadığını bunların açıklamalarından anlıyoruz. Bunun kumpas olduğu ortaya çıktı. Şimdi aynı şeyleri söyleyemez oldular.
Vesayet rejimine karşı olduklarını söylediler. Bakınız; bir ülkede askeri vesayet olursa iktidarların vesayeti de olur. Eğer siz hukuku askıya aldıysanız orada demokrasi dışı bir yaptırım vardır, bunun da adı siyasi vesayettir. Sen vesayete gerçekten karşıysan bunun da karşısında durman lazım. Peki sesleri çıkıyor mu? Hayır. Kamuya dizayn verilmek isteniyor. 76 bin okul yöneticisi görevlerinden alaşağı edildi. Tüm kamu kurum ve kuruluşlarında AKP’nin değirmenine su taşımayan insanların yöneticilik pozisyonundan alaşağı edilmesi sivil bir darbedir ve bunun demokrasiyle, insan haklarıyla ilgisi yoktur. Bunun bir bacağı siyasi iktidar ise, diğer bacağı yandaş sendikadır. Siz samimiyseniz yanlış gördüğünüz her şeyin üzerine gideceksiniz. Döneme, konjonktüre göre konuşmayacaksınız. Olaylara hak ve hukuk penceresinden bakacaksınız. Maalesef vesayete karşı olduklarını söyleyenlerin bugün demokratlıktan ne kadar uzak olduğunu gördük.”
Toplumun dinamikleri dediğimiz insanlar, -kendi nefsine hoş geldiği için- diğer insanların hakları gasp edilirken susuyorsa, bu durum herkesi kaygılandırmalıdır.
İnsanların alın terinin çalındığını, onlarca yılının yok sayıldığını kaydeden Genel Başkan Koncuk, “Biz bu anlayışa isyan ediyoruz. Bu anlayış hastalıklı bir anlayıştır ve bunu ayaklarımızın altına alıyoruz” dedi. Bu anlayış sahiplerini Türkiye’de deşifre etmeye devam edeceklerini bildiren Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunlar meydanı boş zannetmesin. Adama bir koltuk veriyorlar, adam o koltukta oturunca her şeyi yapma hakkına sahip olduğunu düşünüyor. Şu anda böyle bir düzen oluştu. Bu düzene aklı başında hiçbir insan saygı duymaz. Birçok insanın maalesef kendi nefsini tatmin etmek amacıyla bu düzenin kölesi haline geldiğini görüyoruz. Bu durum, az önce söz ettiğim dinamiklerden birisinin topalladığı anlamına gelir. Toplumun dinamikleri dediğimiz insanlar, -kendi nefsine hoş geldiği için- diğer insanların hakları gasp edilirken susuyorsa, bu durum herkesi kaygılandırmalıdır. Bunları kim düzeltecek? Türkiye Kamu-Sen olarak biz düzelteceğiz. Bu insanlar meydanı boş bulmayacaklar. Yaşananları anlatacağız, hak gasplarını anlatacağız. Bunu hep birlikte yaparsak başarılı oluruz.”
Önümüzdeki dönemde milletvekili maaşları 1000 TL artacak. Muhalefet partilerine sesleniyorum: Lütfen milletvekili zammını elinizin tersiyle itin. Bırakınız AKP ne yaparsa yapsın ama siz bu tuzağa düşmeyin.
Türkiye Kamu-Sen’in yüzde 12 ek zam talebini yineleyen Genel Başkan İsmail Koncuk, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Kamu çalışanlarına yüzde 17 ek zam yaptık” sözünü eleştirdi. Koncuk, “Başbakan bu ifadeyi ya ispat etsin ya da düzeltsin” dedi. Genel Başkan İsmail Koncuk ayrıca önümüzdeki dönemde milletvekili maaşlarına yapılacak 1000 TL zamma da tepki gösterdi ve muhalefet partilerine “Milletvekili zammını elinizin tersiyle itin” çağrısında bulundu. Koncuk şunları söyledi: “6 Aralık tarihinde ek zam mitingi gerçekleştirdik. Yüzde 12 ek zam istiyoruz. Başbakan Ahmet Davutoğlu ‘Kamu çalışanlarına yüzde 17 zam yaptık’ diyor. Ya biz matematikten anlamıyoruz ya Sayın Başbakan matematikten anlamıyor. Ya birileri Başbakanı aldatıyor ya da Başbakan milleti aldatmaya çalışıyor. Aldığımız 123 TL zam. 123 TL zam kamu çalışanlarının aldığı maaşa göre yüzde 2 ile yüzde 7 arasında bir yelpaze arasındadır. O dönemde enflasyon hedefi yüzde 5.5 idi. Bugün enflasyon hedefi yüzde 9.4’e yükseldi. Dolayısıyla kamu çalışanların ve emeklilerin aldığı zam, hedeflenen enflasyonun çok altında kaldı. Matematik ilmi ortada. 123 TL zammın ortalama devlet memuru maaşına oranı yüzde 5.2’dir. ‘Enflasyon bu kadar arttığına göre ek zam yapılması zaruret haline gelmiştir’ dedik. Hesaplarımıza göre kamu çalışanlarının alım gücünde yüzde 12’lik azalma var. Yüzde 12 ek zam, en düşük devlet memuru maaşında 201 TL, ortalama devlet memuru maaşında 262 TL anlamına geliyor. Bu talebimiz ne yazık ki gerçekleşmedi. Ama aynı Hükümet hâkim ve savcılara 1155 TL zam öngördü. Yine önümüzdeki dönemde milletvekili maaşları 1000 TL artacak. Muhalefet partilerine sesleniyorum: Lütfen milletvekili zammını elinizin tersiyle itin. Bırakınız AKP ne yaparsa yapsın ama siz bu tuzağa düşmeyin. Kamu çalışanlarına 3 kuruşu çok gören, emeklileri gözden çıkaran, asgari ücretlinin nasıl yaşadığından habersiz olan, Türkiye’de genç işsizlik oranı yüzde 25’e çıkmışken parmağını kıpırdatmayan, 350 bin ataması yapılmayan öğretmen problemini çözemeyen, 400 bin İİBF mezununa istihdam yaratamayan bir iktidarın milletvekillerine 1000 TL zam yapmasının bir parçası olmayın. Bu zammı reddedin. Gerçekten kamu çalışanları, emekliler yaşama acziyeti içindedir. Bütün bunları düzeltmeyen bir iktidar anlayışı var. Başbakan da ‘Yüzde 17 zam yaptık’ diyor. Bu açıklama, Başbakana yakışmayan bir ifadedir. Başbakan bu ifadeyi ya ispat etsin ya da düzeltsin.”
Biz bir milyon kişiyle mi güçlü oluruz, bölük pörçük olarak mı güçlü oluruz?
Hizmet kollarında ayrı sendikaların kurulmasını eleştiren Koncuk, “Hizmetli ve Memur Sendikası, Teknik Öğretmenler Sendikası, Öğretim Görevlileri Sendikası şeklinde sendikalar kuruluyor. Böyle bir sendikacılık anlayışı olmaz. Biz Milli Eğitim Bakanlığı, Kredi ve Yurtlar Kurumu ve üniversiteleri dahil ettiğimizde 1 milyon kişiyiz. Bizim sendikalaşmamız hizmet kolu sendikacılığıdır, bir mesleğe yönelik değildir. Bazıları bir tabela asıyor ve mesleki taassubu körükleyerek sendikacılık yapacaklarını ve başarılı olacaklarını insanlara anlatıyorlar. Ben İngilizce öğretmeniyim. Mesela İngilizce Öğretmenleri sendikası kurdum. Türkiye’de 40 bin İngilizce öğretmeni var. Bir arkadaşım Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenleri sendikası, diğer bir arkadaşım Matematik Öğretmenleri sendikası kurdu. Böyle bir sendikacılık bizi nereye götürür? Biz bir milyon kişiyle mi güçlü oluruz, bölük pörçük olarak mı güçlü oluruz? Hizmetli ve memurlarımızın Türkiye’deki toplam sayıları 70 -75 bin civarındadır. Bir kişi Sakarya İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden geliyor , ‘Öğretmen sendikalarında ne işimiz var’ diyor ve mesleki taassubu körükleyerek bu arkadaşlarımızın egosuna hitap ediyor. O da ‘Ben hizmetliyim, teknisyenim. Benim yerim burası değil’ diyor. Bu sendikalar da -ben bunlara sendika bile demem- insanları yalnızlığa terk ediyor. Bu yapıların üyeleri, o bir milyonluk gücün dışındaki zayıf yapıları içerisinde haklarının dahi gündeme gelmemesi sonucuyla karşı karşıya kalıyorlar. Böyle bir sendikal yapılanmaya asla izin vermeyin.
Bu sorun eğitim-öğretim hizmet kolu dışında başka hizmet kollarında da var. Askeri iş yerlerindeki sivil memurlara sendikalaşma hakkı verildi. Toplam sayıları 50 bin. Onlar büro çalışanları hizmet kolunda değerlendiriliyor. Askeri iş yerlerinde çalışanlara yönelik 5-6 tane sendika kuruldu. Bu sendikalar çalışanlara ne verecek? Halbuki büro hizmet kolunda yaklaşık 50 bin üyesi olan Türk Büro-Sen zaten var. Var olan bir gücün içerisinde olmaları onların problemlerinin daha sağlam zeminde dile gelmesini sağlayabilir.
Mesela biz toplu sözleşme masasına oturduğumuzda en düşük devlet memuru maaşı üzerinden pazarlık yapıyoruz, öğretmen maaşı üzerinden değil. Bunun dışında hizmetlilerimize yönelik çalıştay düzenledik, üniversite çalıştayları yaptık. Hizmetli ve memurlarımız için yaptığımız çalışmaları kitap haline getirdik. Akademisyenlerimizin makalelerini hakemli Eğitim ve Toplum Dergimizde yayınlıyor ve puan almalarını sağlıyoruz. Fen bilimleri alanında da yeni bir dergi çıkaracağız. Öğretmenlerimize yönelik ise özel bir çalışmamız yok. Ama hiçbir öğretmen arkadaşım da bize ‘Niye sadece öğretmenlere yönelik bir çalışmanız yok?’ sorusunu sormuyor. Bakınız; biz bütün devlet memurlarını savunuyoruz. Türkiye Kamu-Sen olarak hazırladığımız toplu sözleşme tekliflerini lütfen inceleyin. Kitap haline getiriyoruz. Sizlere gönderiyoruz. Kit’lerden milli eğitime, sağlık teşkilatından, adliye çalışanlarına kadar tüm çalışanların aklınıza gelmeyen birçok problemi var. Türkiye Kamu Sen çok tecrübeli bir sendikadır. Ar-Ge’si, arşivi çok güçlüdür. Emin olun düşünmediğiniz birçok konu orada var. Bunları okuyun, okunmasını sağlayın.”
Bizim anladığımız anlamda iş güvencesi olan bir devlet memuru bu iktidarın kafasında yok. İnşallah 2015 genel seçimlerinde çalışanlar bunları görür, gereğini yapar. 2015 genel seçimlerinde ya devlet memurları kaybeder ya da iktidar kaybeder.
Kamu çalışanlarının iş güvencesinin tehlikede olduğuna dikkat çeken Koncuk, “Eğer bu siyasi iktidar, 2015 genel seçimlerinde bir dört yıllık vize daha alırsa ve Anayasa’yı değiştirme gücüne sahip olursa, tek başına değiştireceği maddelerden bir tanesi Anayasa’nın 128. Maddesidir” dedi. Koncuk, Anayasa’nın 128. maddesinin devlet memurlarını tanımlayan madde olduğunu kaydederek, şöyle konuştu: “Anayasamızın bu maddesinden hareketle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu oluşturulmuştur. Yarın bu madde ‘Devletin asli ve sürekli işleri çalışanlar eliyle görülür’ diye değiştirilirse, devlet memurluğu tarih oldu demektir.
Bunu yapamadıkları için en son Torba Yasa’da yargı hakkımızı ortadan kaldırmaya çalıştılar. Biz karşı çıktık. Şöyle ki; Torba Yasa’nın 97. Maddesi daire başkanı ve üstü kadrolar ile emniyet personeli için neredeyse yargı hakkını elinden alan bir maddedir. Bu madde o dönemde Torba Yasa’da 100. Maddeydi ve bütün kamu görevlilerini içine alıyordu.
Herhangi birinizin başına bir iş geldi. Meslekten atıldınız. İdari ceza aldınız. Dava açtınız. Şu anki mevzuata göre davayı kazandığınızda idare 30 gün içerisinde yargı kararını uyguluyor. Oysa Torba Yasa’da yer alan o madde, kazandığınız davayı iki yıl içinde uygulama zorunluluğu getiriyordu. Yani davayı kazandınız, yargı işinize dönmenize karar verdi ama idare bu kararı iki yılda uygulama hakkına sahip. Sadece bu mu? İdare kararı uygulamadığı taktirde ceza davası da açılamıyor. Bu alenen iş güvencesinin ortadan kaldırılmasıydı. Anayasa’nın 128. maddesini değiştiremeyince, kanunla yargı hakkımızı ortadan kaldırmaya çalıştılar. Ve tepkimiz üzerine memurların bir kısmı bu kapsamdan çıkartıldı. Bu madde sadece daire başkanı ve üstü kadrolar ile emniyet personeli için ihdas edildi. Anayasa Mahkemesi de en sonunda bunu iptal etti. Bütün bunlar siyasi iktidarın kamu çalışanlarına bakış açısını gösteriyor. İş güvencesine sahip bir devlet memuru demek, devlet memurları üzerinden istenilen operasyonların yapılamaması demektir. Bizim anladığımız anlamda iş güvencesi olan bir devlet memuru bu iktidarın kafasında yok. Bunu bütün devlet memurlarının bilmesi lazım. Dolayısıyla sağlam bir sendikal mücadele gerekiyor. İnşallah 2015 genel seçimlerinde çalışanlar bunları görür, gereğini yapar. 2015 genel seçimlerinde ya devlet memurları kaybeder ya da iktidar kaybeder” diye konuştu.
Sendikacılık bir oyun değildir, ciddi bir haktır. Ya bu hakkı kullanırsınız ya da sizin kullanılma iradenizi birilerinin eline teslim edersiniz.
Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “ Çalışma hayatı siyasi iktidarın tehdidi altındadır. Bunu görmeyen göz kör, duymayan kulak sağır, anlamayan insan idraksizdir. Kamu çalışanlarının da artık sendikal tercihlerini kendileri bakımından, çalışma hayatı bakımından hatta evlatlarımızın geleceği bakımından ortaya koyması gerekir.
İmam müftüyü kızdırmamak için, öğretmen ‘okul müdürü ders programımı bozar, nöbet yerimi değiştirir’ ya da doktor, hemşire ‘hastanedeki birimim değişir’ endişesiyle bir sendikal tercih ortaya koyuyorsa, bu iktidar da devlet memurluğunun köküne kibrit suyu döker. Bunu bilmek zorundayız. Günü kurtarmak yetmez. Biz, Türkiye Kamu Sen olarak, ‘Geleceğinizi kurtarın’ diyoruz. Sendikacılık bir oyun değildir, ciddi bir haktır. Ya bu hakkı kullanırsınız ya da sizin kullanılma iradenizi birilerinin eline teslim edersiniz. Bunun adı da sendikacılık olmaz. Kimse bizden böyle bir anlayış ile sendikacılık yapmamızı beklemesin.”