Doğudan batıya, kuzeyden güneye, ülke genelinde faaliyet gösteren Türkiye Kamu-Sen teşkilatlarını ziyaret eden ve kamu çalışanları ile bir araya gelerek çalışanların sorun ve sıkıntılarını yakından takip eden Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Karadeniz seyahati esnasında Ordu’da basın mensupları ile bir araya geldi
Doğudan batıya, kuzeyden güneye, ülke genelinde faaliyet gösteren Türkiye Kamu-Sen teşkilatlarını ziyaret eden ve kamu çalışanları ile bir araya gelerek çalışanların sorun ve sıkıntılarını yakından takip eden Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Karadeniz seyahati esnasında Ordu’da basın mensupları ile bir araya geldi.
KONCUK: KİRALIK İŞÇİ UYGULAMASI YANLIŞTIR
Çalışma hayatı ve ülke gündemine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulunan Genel Başkanımız İsmail Koncuk, özel istihdam büroları kanalıyla kiralık işçi çalıştırılmasına yönelik çalışmanın yanlış olduğunu belirterek, “Maalesef alın teri kavramı Türkiye’de kıymeti harbiyesi olmayan bir kavram haline gelmiştir” dedi.
Gerek taşeron, gerekse uygulamaya konulmasına çalışılan ‘kiralık işçi’ çalışmasıyla iş yaşamının basitleştirildiğini ve adeta sömürü düzeni oluşturulmaya çalışıldığını ifade eden Genel Başkan İsmail Koncuk, şu anda kamuda 2 milyon 600 bin devlet memuru bulunmasına rağmen 720 bin taşeron çalışan olduğunu hatırlattı. Koncuk, “Bu sayı Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelmeden önce 2002 yılında 20 bin idi, bugün 720 bin. Taşeron demek sömürü demek. Hiçbir geleceğinin olmaması, yarınından emin olamamak demektir.
Türkiye’de insanlarımız bu uygulamalarla köleleştiriliyor. Maalesef zenginler çalışanlar üzerinden kazanıp zenginleşiyor. Geçen yıl Türkiye’de 1 milyon lirası olanların sayısı bir önceki yıla göre bin tane artmış. Yani birilerinin gelirini arttırırken, birileri de kiralık işçi düzeniyle hayatını sürdürmeye çalışacaklar.
4-C çalışma modelinin 23 bine çıkması yine bu iktidar döneminde olmuştur. 4-B istihdam modeli yine bu dönemde olmuştur. Yani bütün bunlar kamuda kadrolu, güvenceli çalışma hayatını ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalardır.
Devleti yönetenler her fırsatta Şeyh Edebali’nin ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ sözünü söylüyor. İnsan böyle mi yaşayacak? İnsanı siz kiralık işçi olarak mı yaşatacaksınız? İnsanı kaybetmeyeceksiniz. İnsanı kaybederseniz devleti de kaybedersiniz. Şu anda Türkiye’de alın teri maalesef hükümetin uygulamalarıyla kıymeti harbiyesi olmayan bir değer haline gelmiştir.” dedi.
KONCUK: 657’Yİ BİLENLER KONUŞSUN
657 sayılı Devlet Memurları Kanununa ilişkin gündemde yer alan haberleri de değerlendiren Genel Başkan İsmail Koncuk, “657’nin hangi maddesi kimi rahatsız ediyorsa çıkıp söylesinler” dedi. Koncuk, “Bu kanunun neresi değişecek? Bu kanunun neresinden rahatsız oluyorsunuz? 657’nin hangi maddesi onları rahatsız ediyor açıkça çıkıp söylesinler. Deniyor ki, ‘devlet memurlarının iş güvencesi var’. Kim söylüyorsa yalan söylüyor. Devlet memurlarının sadece yargı hakkı, dava açma hakkı vardır. Bu da kanunlardan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslar arası sözleşmelerden kaynaklanan doğal hakkıdır.” dedi.
KONCUK: TÜRKİYE KAMU-SEN TERÖRLE MÜCADELEDE MİLLETİ VE GÜVENLİK GÜÇLERİNİN YANINDADIR
Geçtiğimiz Pazar günü Ankara Kızılay’da teröristler tarafından gerçekleştirilen bombalı saldırıya ilişkin soruları da cevaplayan Genel Başkan İsmail Koncuk, “Milletimizin huzuru ve birliğine yönelik yapılan bu saldırıları şiddetle ve nefretle kınıyorum. Türkiye Kamu-Sen her şart altında milletimiz ve güvenlik güçlerimizin yanındadır” dedi. Genel Başkan Koncuk, saldırılarda hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızın şehit sayılması gerektiğini de belirtti. Koncuk, “Ankara’da kahpece bir saldırı yapıldı. Terör saldırılarında hayatını kaybeden vatandaşlarımızın şehit sayılması gerekmektedir. Bu konuda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Terör örgütü hedef gözetmeden saldırıyor. PKK terör örgütünün bir strateji değişikliği ile sivil vatandaşları hedef aldığını görüyoruz. Ankara’da 13 Mart tarihinde yapılan son bir ay içindeki 2’inci, son 5 ay içindeki de 3’üncü saldırıdır. Bu saldırıların nerede gerçekleştirildiğine baktığımızda güvenlik zafiyetinin varlığını görmek mümkündür. Ankara’daki son iki saldırı Bakanlık binalarına, TBMM’ye çok yakın yerlerde gerçekleştirilmiştir. Ankara’da bir bomba patlatılacaksa sayılabilecek iki üç yer buralardır. Buna rağmen kimse sorumluluk üstlenmiyor. Oysa Ankara’nın göbeğinde bombalar patlarken, birilerinin bunu sorgulaması, birilerinin de sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir.
Gelişmiş ülke, terör saldırılarını sineye çekenlerin yaşadığı ülke değildir. Gelişmiş ülke, demokrasiyle, hukuk ilkesiyle yönetilen ve iktidarların yaptığı hataları sorgulayan ülkedir. Soruyorum size, istihbarat örgütleri niye var? İstihbarat örgütleri birilerinin yatak odasını gözetlemek için değil, milletin güvenliğini sağlamak için var. Peki bu kahpece terör saldırıları son olacak mı? İnşallah bu saldırılar son olur ve bundan sonra tüm illerimizde terör saldırılarının yapılma ihtimali göz önüne alınarak, her türlü tedbir alınır. Tabi bugüne baktığımızda bu saldırılar son olmayacak gibi görünüyor. Herkes şunu bilmelidir ki; biz milletimizden tarafız. Terörle mücadelede, emniyet güçlerimizin ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizin yanındayız. Bunlar, milletimizin Anadolu coğrafyasında varlığına tahammül edemeyen güçlerin organize kirli işleridir.
Çözüm sürecini lütfen hatırlayın. Anaların gözyaşının dineceği söylenmişti. Hatta o dönemde bana da akil adamlık teklif edilmiş, inanmadığım bir sürecin içinde olmayacağımı söyleyerek, bu teklifi reddetmiştim. Öte yandan bu sürecin doğru olmadığını, mücadele edilmesi gereken terör örgütü PKK’yı daha da büyütebileceğini ifade etmiştik. Bugün çözüm süreci adı verilen bu sürecin, terör örgütüne can suyu süreci olduğunu görüyoruz. Asfaltın altına bombalar yerleştirilirken, mülki amirler, valiler kaymakamlar, güvenlik güçleri bunu görmezden gelmiştir. Şehirler silah deposu haline getirilirken, çözüm süreci akamete uğramasın diye yöneticiler sessiz kalmıştır. Tüm bunlar milletimize yapılan bir ihanettir. Milletimiz bu ihanetin sorumlularını asla unutmayacak, hesap soracaktır. Elbette gün gelecek sorumluluk makamındakiler mutlaka bunun bedelini ödeyecektir. Bir millet nereden gelirse gelsin, hangi sebeplerle olursa olsun yapılan ihanetleri unutursa, kendisine de ihanet etmiş olur. Unutan, hesap sormayan bilerek ya da bilmeyerek ihanetin bir tarafındadır” dedi.