Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Bengü Türk TV’de yayınlanan “Gündem Özel” programına konuk oldu
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Bengü Türk TV’de yayınlanan “Gündem Özel” programına konuk oldu. Terörden seçim vaatlerine; kamu çalışanlarının sorunlarından, ülke ekonomisinin geldiği duruma kadar birçok gündem maddesinin konuşulduğu programda Genel Başkan önemli açıklamalarda bulundu.
KONCUK: BÖLGE HALKININ YANINDA OLDUĞUNU SÖYLEYEN PKK TERÖR ÖRGÜTÜ, EN ÇOK ONLARA ZARAR VERİYOR”
“Kamu hizmeti vermek için bölgede çalışan öğretmenlerimiz, sağlık çalışanlarınız, gümrük çalışanları terör örgütü tarafından ciddi tehdit ile karşı karşıyadır. Bölge insanlarının tepkisini çeken olaylara neden olan bir örgüt nasıl o insanları temsil ettiğini ifade edebilir ” diyen Genel Başkan İsmail Koncuk, bölgedeki sivil toplum kuruluşlarını bölgedeki güvenliğin sağlanması için hareket etmeye davet etti. Koncuk, “Ülkemizin belli bölgesinde çok ciddi bir terör sorunu var. Polislerimizi, askerlerimizi, vatandaşlarımızı hedef alan bir terör saldırısıyla karşı karşıyayız. 7 Haziran’dan bu yana 157 şehidimiz oldu. Burada ciddi bir güvenlik zafiyeti olduğunu görüyoruz. Okullarımız 28 Eylül tarihinde açıldı. Okullar açılmadan önce zaten kamu çalışanlarına yönelik saldırılar vardı. 21 gümrük çalışanımız hala terör örgütünün elinde maalesef. 20’nin üzerinde de sağlık çalışanı yine terör örgütü tarafından kaçırılmış durumda. Okullar açılmadan önce ciddi kaygılarımız vardı. Okullara saldırılar olabilir diye ciddi endişeler yaşıyorduk. Bazı okullara önceden saldırılar oldu, dün de Silopi’de 7 okulumuza baskın gerçekleştirildi. Öğretmenlerimiz “artık buraya gelmeyeceksiniz” diye tehdit edildiler. Bazı okulların etrafına bombalar döşediklerini söylediler. Buradaki arkadaşlarımız haklı endişelerinden dolayı beni aradılar.
Öğretmenlerimiz, sağlık çalışanlarımız dahil tüm kamu görevlileri bölge halkına hizmet götüren insanlar. Oradaki öğretmenlerimizin vazifesi terörle savaşmak değil. Bölgede yaşayan insanlarımızın eğitim öğretim konusunda yardımcı olmaktır. Terör örgütü, uzantıları da dahil herkesin şunu düşünmesi lazım; kendilerine hizmet sunan kamu görevlilerini korumak için herkesin gayret göstermesi gerekiyor. Öğretmenlerimiz oradaki evlatlarımızın eğitimi için oradalar. PKK terör örgütünün kimi temsil ettiğini ben anlamıyorum. Kendileri bölge insanlarını temsil ettiklerini söylüyorlar. Peki saldırdıkları okullarda kim okuyor? Yani bölgede yaşayan Kürt vatandaşlarımızın çocuklarının üzerine bomba atarak neyi planlıyorsunuz? Birilerinin artık buna dur demesi lazım. Öğretmene, öğrencilere saldırmanın nedenini anlamakta zorlanıyorum. Amaçlarının kaos yaratmak olduğunu biliyoruz. Kendilerinde zerre de olsa aklı selim var mı? Bunu merak ediyorum. Bölge insanlarının tepkisini çeken olaylara neden olan bir örgüt nasıl o insanları temsil ettiğini ifade edebilir? Bölge insanlarının çocuklarının eğitimine katkı sağlayan öğretmenleri, hastalanan insanlara şifa dağıtan sağlık çalışanlarını tehdit eden bir terör örgütünün o bölgeyi temsil ettiği iddiası kabul edilemez. Kamu çalışanlarının terör olayları dışında bırakılması gerekmektedir. Savaş anında bile, sağlık çalışanlarına, kamu hizmeti yapan görevlilere saldırı olmaz. Bu bölgede görev yapan bütün sivil toplum örgütlerini, sözü geçtiğine inanan bütün insanların bu konuda uyarıda bulunması gerektiğine inanıyorum. Bu bölgedeki okullarımız zaten zorluk içerisinde eğitim öğretim yapmaktadır. Bunun üzerine bir de terör örgütünün hedefi haline gelmesi durumu daha da zorlaştırmaktadır. Terör örgütü mensubu olsa da zerre kadar insani tarafları kalmışsa eğer, kamu hizmeti yapan insanlarımı tehdit etmemeleri gerekir diye düşünüyorum. Herkesi aklı selime davet ediyorum. Bölgede çalışan bütün kamu çalışanlarının bir tanesinin bile burnunun kanamamasını diliyorum” dedi.
KONCUK: 13 YILDIR ÇALIŞANINI, ASGARİ ÜCRETLİYİ, İŞSİZ GENÇLERİMİZİ, EMEKLİLERİ DÜŞÜNMEYEN HÜKÜMETİN, TEK BAŞINA İKTİDAR OLAMACAĞINI ANLAYINCA VAADLERİNİ DEĞİŞTİRMESİ VATANDAŞ TARAFINDAN İYİ DÜŞÜNÜLMELİDİR!”
Yaklaşan 1 Kasım seçimlerini de değerlendiren Genel Başkan İsmail Koncuk, daha önceki seçimde sosyal vaatlerde bulunmayan AKP’nin 13 yıldır sabit ve dar gelirli başta olmak üzere, işsiz gençlerimiz ile üniversite mezunu, atanamayan, işsiz insanlarımızı unuttuğu gerçeğinin iyi bilinmesi gerektiğini vurguladı. Koncuk, “Daha önce yaptığım konuşmalarda şunu arz etmiştim. Bu seçimin sosyal yönü ağır basan bir tarafı olması gerektiğini ifade etmiştim. Türkiye’de dar ve sabit gelirli insanların ciddi düzeyde geçim sıkıntısı yaşadığını, işsizliğin tavan yaptığını, genç işsizliğin % 16,9 olduğunu söylemiştim. 7 Haziran seçimlerinde vatandaşların sosyal problemlerine hitap eden seçim beyannamelerin olması gerektiğini belirtmiştim. Gerçekten de öyle oldu. MHP ve CHP’nin seçim beyannameleri, vatandaşın ekonomik durumu göz önünde bulundurularak hazırlanmış beyannamelerdi. Vatandaşlarımızı ekonomik anlamda rahatlatmaya yönelik, ekonomik sıkıntıları iyi okumuş ve buna göre tespitler yapmış beyannameler gördük. AKP’nin 7 Haziran seçimleri öncesinde hazırladığı seçim beyannamesini ben çok iyi okudum. Çok boş bir seçim beyannamesi idi. AKP’nin seçim beyannamesini o dönem okuduğumda iktidar partisinin şımardığını ve ne olursa olsun vatandaşın kendisine oy vereceğini düşünen bir zihniyet ile hazırlandığını saptadım. Adil bir gelir dağılımı sağlamak adına bir taahhüdü olmayan, bomboş bir seçim beyannamesi ile karşımıza çıktılar. Peki ne oldu? Aldıkları oy miktarı kendilerini tek başına iktidar yapacak seviyeye getirmedi. 13 yıldır bu ülkeyi yöneten AKP, vatandaşın karşısına hiçbir vaadi olmayan bir seçim beyannamesi ile çıktı. Halktan yana olduğunu söyleyip de sırça köşklerde yaşamak halktan yana olmak değildir. Millet olarak bunu görmek zorundayız.
1 Kasım seçimlerine giderken, seçim beyannamelerinin bir hayli gelişmiş olduğunu gördüm. Bu tirajı komik bir durumdur. Yüzde 16,9 oranındaki genç işsizlere yönelik aralarında işsiz öğretmenler, İİBF ve ön lisans mezunları da dahil hiçbir vaat bulunmuyor. İşe girenlere ilk yıl devlet tarafından maaş verilmesi gibi bir vaat ise gerçekçi değil. İkinci yıl ne olacak düşünen yok. Diğer partiler gibi şunu söylemek önemli; “bütün öğretmenleri, kademeli olarak atayacağım” ama söyleyemiyor. İİBF mezunları için sadece 685 kadro açan iktidar, 400 bin mezun için iş imkanları
sunacağını açıklayamıyor ama diğer partilerin asgari ücreti arttıracağını söylemesinden sonra, sayın Başbakan bu partileri işverenlere şikayet etmişti. Asgari ücret 1500 liraya çıkınca “Siz bunu ödemekte zorlanacaksınız” diye açıklama yapmıştı. Bu talepleri afaki bulduğunu söyleyerek işverenlere şikâyet etmişti. Geldiğimiz noktada, AKP’nin asgari ücreti 1300 lira yapacağını seçim beyannamesine koyduğunu görüyoruz. Ali Babacan da “Biz bunu çözeriz” diye açıklama yapıyor. 7 Haziran’dan önce bunu ödemek mümkün değildi, devletin imkanları, kaynağı yoktu diyordunuz ama sonra aradan 5 ay geçiyor bunu seçim beyannamesine koyuyorsunuz. Bu durumu milletin algısına bir hakaret olarak görüyorum. Bu noktaya gelmelerini tabi ki doğru buluyorum ama 13 yıldır asgari ücreti siz belirliyordunuz, her yıl gıdım gıdım arttırdınız. Asgari ücretli nasıl yaşıyor diye hiç düşünmediniz.
Yaptığımız araştırmaya göre, bir kişinin açlık sınırı 1645 lira. Asgari ücretin 1300 liraya çıkması dahi açlık sınırından kurtarmıyor. 13 yıldır hiç mi vicdanınız sızlamadı. Tek başına iktidar gidince mi sizin asgari ücreti 1300 liraya çıkarmak aklınıza geldi? diye sorgulamak gerekiyor. Kuran-ı Kerim’de düşünmemiz gerektiği ile ilgili ifadeler yer alır. Düşünmek Allah’ın emirlerinden bir tanesidir. Yüce Allah bize beyin vermiş ise, onu kullanacağız. 13 yıldır neden asgari ücreti gıdım gıdım artırdıklarının hesabını vermeleri lazım. Asgari ücretliyi 13 yıldır unutan bir siyasi partiye öyle bir ders verelim ki, diğer muhalefet partileri de bu dersten pay çıkarsınlar. Bu milleti kim aldatacaksa, önce dersini alsın. Hangi siyasi parti olursa olsun, bu milleti aldatma hakkı yoktur. Eğer birileri bizi aldatıyorsa, Yüce Allah’ın bize verdiği akılla düşünelim ve aldatanlara karşı tepkimizi ortaya koyalım. Bizim aldanma hakkımız yok. Eğer bu ülkede genç işsizlik yüzde 16,9’lara ulaşmışsa, atanması yapılmayan 400 bin öğretmen varsa, iş bulamayan 430 bin İİBF mezunu varsa, 1 milyona yakın ön lisans mezunu işsiz dolaşıyorsa, 2 milyon lise mezunu babasının annesinin vereceği cep harçlığıyla geçiniyorsa ve hatta gençlerimiz evlenemiyorsa durup bir düşünmemiz gerekir.
KONCUK: SİYASİ İRADENİN GÜCÜYLE KAYNAKLAR AKILCI KULLANILDIĞI TAKDİRDE HİÇBİR GENCİMİZİN İŞSİZ KALACAĞINI SANMIYORUM”
Ülke kaynaklarının akılcı kullanılması durumunda işsizliğin sona erebileceğini belirten Koncuk, ülke geleceği ve gençleri söz konusu iken günü birlik vaatlere vatandaşın kanmaması gerektiğinin önemini vurguladı. Koncuk, “Bu ülkede kaynak var. Siyasi iradenin gücüyle kaynaklar akılcı kullanıldığı takdirde hiçbir gencimizin işsiz kalacağını sanmıyorum. Hırsızlık, namussuzluk, su istimal bu ülkede biterse işsizlik sıkıntısı da çözülür. Bu ülkede bu oranlarda işsizlik varken Aksaraylar yapılmasın. Böyle ekonomik sıkıntı yaşadığımız bir ortamda hiçbir kimsenin saray yapma hakkı olduğunu düşünmüyorum. Tabi ki milletimizin başındaki bir ferdin iyi yerlere oturması gururumuzu okşar ama bizim önceliğimiz insandır. Şeyh Edebali’nin dediğini gibi, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” son derece önemli bir sözdür. Bu sözü Cumhurbaşkanı çok kullanır ama “Saray yap ki insan yaşasın” demiyor Şeyh Edebali. Bizim derdimiz insanı yaşatmak olmalı, biz insanı kaybediyoruz. Geçinemeyen çalışanı kaybediyoruz. Annesinin ve babasının eline bakan işsiz çalışmayan gençlerimizi de kaybediyoruz. Esnaf, işçi, emekli ne durumda görmüyoruz. Günü kurtarmak sorunları çözmüyor. Ülkeyi yönetecekleri seçerken her türlü aldatmanın önüne geçmeliyiz” dedi.
KONCUK: BÜROKRATLAR KİMSEYE AYAKÇILIK YAPMAMALI.
Ataması yapılmayan öğretmenler, alan değişikliği, ilçe emri, stajyer öğretmenler ve uygulanmayan yargı kararları gibi Milli Eğitimin sorunları da programda gündeme taşındı. Koncuk, Şimdi burada Milli Eğitim Bakanımız sayın Nabi Avcı’yı selamlıyorum, ben kendisine daha önce demiştim,”47 bin öğretmen ataması yapacaktınız, sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kırıkkale mitinginde 47 bin öğretmen atayacağız Ağustos ayında” demişti ama 37 bin atandı. Nabi bey diyor ki, “Biz Şubat’ta atama yapacağız, 10 bin elimizde var” diyor. Sayın Bakan’ın yaşına saygılıyım fakat bu sözünü iki nedenle etik bulmadığımı ifade ediyorum. Birincisi, 1 Kasım seçimlerine gidiyoruz, milletten iktidar garantisi mi aldınız? Bir siyasi parti “Şubat’ta atama yapacağız” diyemez, bu saygısızlık olarak görülür. Ancak, bir siyasi parti şunu diyebilir, “Milletimiz bize iktidar gücü verirse 2016 yılında 100 bin atama yapacağız” diyebilir. Diyelim ki, millet size iktidar gücü verdi ve Şubat’ta atama yaptınız fakat kendisi sayıda vermiyor, “Elimizde 10 bin rakamı var” diyor ama 10 bin atama yapamaz çünkü milleti tatmin etmez, sayın Bakan, “Milletimizi tatmin edecek bir rakam bulacağız” diyor. Yok böyle bir ifade. Sayın Bakan elbette siyasetçidir, taahhütlerde bulunabilir ama bizim de aldanmama hakkımızı kullanmamız lazım. MHP Genel Başkanı sayın Devlet Bahçeli seçim beyannamesinde “2016 yılında 120 bin öğretmen ataması yapacağız” dedi. Hadi çık sende söyle, yüreğiniz yetiyorsa sizde “120 bin öğretmen ataması yapacağız 2016 yılında” deyin. “10 bin elimizde” diyor ondan sonrası yok. Böyle ciddiyetsiz politikayı sayın Bakana yakıştıramıyorum, devlet adamı ciddi olmalıdır.
Alan değişikliği konusunda yönetmelikte madde var, diyor ki, “Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tespit edilen tarihlerde alan değişikliği yapılır” Ancak Milli Eğitim Bakanlığı ile sık sık görüşüyorum ama niyetleri yok, eyvallahları da yok. Alan değişikliği yönetmeliğin getirdiği bir haktır. Bunu düzenleyici bir adım atılmadı bugüne kadar ve ben Bakanlığı kınıyorum. Stajyerlere yönelik olarak herkesle görüştüm, 11 Ekim tarihinde stajyerler sınava girecekler, yazılıdan 60 almak zorundalar, performansta ise 50, yazılı da 60 geçer not, bunun hiçbir mantığı yok. Herkesle konuştum, “Bunu 60 yerine 50 yapın” dedim. Şu ana kadar Milli Eğitim Bakanlığı 50 yapma yönünde bir yönetmelik değişikliği yapamadı.
İl içi tayin meselesi var, evli insanlar yıllardır aynı il içinde ama aralarında 100-200 km. var, farklı ilçelerde çalışıyorlar ve ayrılar. Bunlara bir “İlçe emri verin” diyorum, “İki yıl ayrı çalışmışlarsa iki yılı tamamlayanları birleştirin” diyorum yok. “Kilometre koyalım, bölge bölge değişebilir bu, gelin bunu yapalım” yok! Ne yapalım peki? Sürekli alternatifler sunuyorum, Bakan başta olmak üzere hepsi ile görüşüyorum. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı yazı yayınladı, anayasanın 41. maddesinde olan aile birliğini sağlamak adına Milli Eğitim Müdürlüklerine talimat gönderdi ama norm kadro yönetmeliği çerçevesinde. “Norm varsa sağlayın” diyor, bu talimat uydurmadır, hiçbir Milli Eğitim Müdürlüğü bunu uygulamadı. Seçim öncesi gaz alma adına bu yazı yayınlandı ve sonuç yok. Sayın Bakan’a sesleniyorum, “Sayın Nabi Avcı, lütfen bu tür gayri ciddi yazıları imzalamayın ya da talimatlarınızın uygulanıp uygulanmadığını denetleyin” Sayın Bakan geçenlerde Batman Milli Eğitim Müdürünü görevden aldı, telefonuna ulaşamadığı için. Tebrik ediyorum, çok doğru bir hareket. Bazı sendikalar gerçi protesto etmişler bu olayı, o müdürün adamları herhalde. Türkiye’de makam adamı sendikaları var, çalışanların değil de. Yandaş sendika diyoruz biz bunlara. Şimdi diyorum ki, “Siz bir yazılı talimat gönderiyorsunuz altında Bakan Nabi Avcı imzası var ve hiçbir Milli Eğitim Müdürü bu yazıya uymuyor. Bir araştırın bunu, neden uymuyorsun kardeşim? İnsanların problemini çözmek adına neden gayret göstermiyorsun?” Saldım çayıra Mevla’m kayıra, ben illere yazı gönderdim" demekle olmak bu iş. Bakınız, Milli Eğitim Bakanlığı hukuksuzluğun adresi haline geldi. Buradan uyarıyorum tüm bürokratları, Yargıtay Genel Kurulu bir karar verdi, mahkeme kararlarını uygulamayan yöneticilere tazminat yolunu açtı. Şimdi bundan sonra belki de yüzlerce tazminat davası açılacak, Bakan’a, Genel Müdürlere, İl Müdürlerine, Valilere yönelik. Hadi bakalım sizi kimler kurtaracak? Kimse ayakçılık yapmasın. Yargının kararlarına saygılı olun, birilerine hoş görünmek için bazı şeylere göz yumarsanız, yarın bunun altında kalırsınız. Cumhurbaşkanı geçtiğimiz günlerde ne demişti Valilere, “Zafiyet gösterdiler…” bakınız bürokratları savunan yok. Doğruyu siyasiler, yanlışı bürokratlar yapmış olur. Siz devletin bürokratı olun yeterli.
KONCUK: KAYIPLARIMIZ HER GEÇEN GÜN ARTIYOR
Toplu sözleşme hezimetini değerlendiren Genel Başkanımız İsmail Koncuk, “2013 yılından itibaren memur ve emeklilerimiz 4 yılını kaybetmiştir” dedi. 4-C, taşeron işçiler, vekil ebe, vekil imam, üniversiteli işçiler, belediyelerde görev yapan sözleşmeli işçiler de Genel Başkan İsmail Koncuk’un gündemindeydi. Koncuk, “Memur-Sen denen bir yetkili konfederasyon var biliyorsunuz, AKP iktidarıyla beraber sayısı, 50 binden 836 bine ulaştı. 13 yılda çok çalışmışlar demek ki, bu rakama ulaştılar. Bu konfederasyon 2013 yılında memurları 123 TL’ye açıkça pazarladı. Memurlarımız yine bunlara prim verdiler. Kendilerini satanlara iki sene sonra yine prim verdiler. Erken seçime gidiyoruz elimiz yine güçlü ama bunlar 2016 için yüzde 6+5’e, 2017 için ise yüzde 3+4’e imza attılar. Türkiye Kamu-Sen’in araştırmasına göre son bir yılda memurun alım gücü 261 TL düşmüş. Dört kişilik bir ailenin geçim sınırı 4236 TL’ye çıkmış. Aylık 4236 TL geliriniz yoksa yoksul sayılıyorsunuz. Memurlarımızın ortalama maaşı 2400 TL civarı, daha düşük alanda var. Şimdi yüzde 6+5 zamma imza atıyor bu konfederasyon, bakın 261 TL’yi son bir yılda kaybediyoruz. Ocak ayında yüzde 6 zam alacağız. Şu anda gerçekleşen enflasyon Eylül ayı itibariyle yüzde 7,95, memura 2015 yılında yapılan zam yüzde 3+3 ve yüzde 1.76 oranında enflasyon farkı. Ne yaptı kümülatif olarak yüzde 7,9. Memura verilen zam enflasyonun Binde 5 altında kaldı. Önümüzde Ekim, Kasım, Aralık ayları var. Üç ay enflasyonun altında bir gelirle yaşamış olacağız. Alım gücümüz üç ay daha azalacak. Ocak’ta yüzde 6 alacağız, bugün itibariyle 261 TL kaybımız var, bu üç ayda daha da artacak ve sanırım 300 TL civarında olacak. Yüzde 6 zam yapıldığında, ortalama memur maaşı 2500 TL olarak hesaplarsak, 300 TL son bir yılda kaybımız var ama 150 TL zam almış olacağız, emeklilerimiz de dahil olmak üzere, dolar ve altın bazındaki yükselişleri hiç hesaplamıyorum. Biz bunu imzalayan konfederasyona sert tepki gösterdik, bunu alkışlarla imzalıyorlar. Biz bunu protesto ettik ve masadan kalktık. 2016’da yüzde 6+5 zammı konuşuyoruz, peki ya 2017 yılı? Yüzde 3+4! Memur kardeşlerim, emekli kardeşlerim bizi 2017 yılında ne bekliyor biliyor muyuz? Elbette müneccim değiliz ama iyi bir yıl beklemediği kesin. Yetkili konfederasyon nasıl yüzde 3+4’e nasıl imza atar ve alkışlarla bunu imzalayabilir?
Bu sendika 2016 yılı için yüzde 33.2 zam istemiş, 2017 için yüzde 23’e yaklaşan bir zam talep etmiş. Üst üste koyduğumuzda, toplam yüzde 58 zam istemiş. İki yıl için kaça imza atmış? Yüzde 18’e , yani istediklerinin dörtte birine imza atmışlar ve buna tarihi başarı diyorlar. Bu milletin algısı ve matematik bilgisi bu kadar zayıf değil. Yine iki yılımızı kaybettik, 2013’ten beridir tam 4 yılımızı kaybettik.
Ülkemizde 23 bin 4-C’li var, Türkiye’de kanayan bir yaradır bu konu, aynı zamanda vekil ebeler, vekil imamlar, belediyelerde çalışan sözleşmeliler, taşeron işçiler, üniversiteli işçiler…Var da var. Toplu sözleşme masasında köşeli kararlar alınır, yuvarlak kararlar alınmaz. Biz önümüzdeki süreçte 4-C’lileri kadroya geçireceğiz diyeceksiniz. Toplu sözleşmede “4-C’lilerin kadrolu olması için çalışma yapılacak” denildi, ne zaman, kim yapacak? 1 Kasım geliyor, siyasi partilerimizin 4-C’lilerin, taşeron işçilerin kadroya alınması için vaadleri var. 4-C’liler de artık gözlerini açmalı, kime üye olduklarını sorgulamalılar. Ben onları çok gündeme getirdim, ana konularımızdan biridir 4-C meselesi. Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir vatandaşına 4-C gibi kölelik düzenini hatırlatan bir yapı dayatılamaz. Hem dinden, imandan bahsedeceksiniz hem de bu kölelik düzenine yol vereceksiniz, bu olmaz. Hz. Peygamber efendimiz buyuruyor ki, “ Çalıştırdıklarınıza yediklerinizden yediriniz, giydiklerinizden giydiriniz. Kendinize neyi layık görüyorsanız onlara da onu layık görün” diyor. Geçtiğimiz gün Başbakan, “Taşeron işçilere devlet kademesinde istihdam sağlayacağız” diyor, kadro ifadesini kullanmıyor. Burada yuvarlak bir laf var. Burada “Onları kadroya alacağız” demelidir. Bunu deseydi inanır mıydım? Hayır inanmazdım. 2002 yılında taşeron işçi sayısı 15-20 bin civarında, 13 yılda bu sayı 730 bine ulaşmış, bunu kim yaptı? Bu taşeron işçilik AKP iktidarının icadıdır zaten. Bu ortamı yaratan siyasi iktidarın, ben bunları kadroya alacağım sözünü söyleme hakkı yoktur. 13 yıldır bu insanlar sömürülürken aklınız neredeydi? 7 Haziran’da birkaç puanla iktidarı kaybedince mi taşeron işçiler, asgari ücreti 1300 TL yapmak, Şubat’ta atama yapmak aklınıza geldi? Gözümüzü hepimizin açması lazım. Ne diyor Kuran-ı Kerim’de, “Toplumlar layık olduğu şekilde yönetilirler” biz iyi şeylere layığız, bu millet açlığa layık değil, taşeron işçiliğe layık değil. Bu çocukların çoğu üniversite mezunu. Çocuğunuz oldu, gözünüzden sakınıyorsunuz, dişinizden tırnağınızdan artırıyorsunuz, okutup üniversite mezunu yapıyorsunuz ama evladınızı en sonunda taşeron işçi yapıyorsunuz. Bu milletin evlatlarının geleceği kölelik mahkum olmak mıdır? Ben bunu kabul etmiyorum. Bu millet asil bir millettir, er veya geç asaletini gösterecektir. Kendinizi düşünmeyebilirsiniz ama kendi evlatlarımızın, torunlarımızın geleceğini hesap etmemiz namus derecesinde önemlidir. Herkes evlatlarının geleceğine sahip çıkmalıdır” dedi.
KONCUK: AZİZ SANCAR BU BAŞARISIYLA HER TÜRK GENCİNE ÖRNEK OLMUŞTUR
Nobel ödülü alan Türk bilim adamı Aziz Sancar’ın başarısını kutlayan Genel Başkan İsmail Koncuk, bu başarının Türk milletinin imkan verildiğinde neler yapabileceğinin en önemli göstergesi olduğunu söyledi. Koncuk, “İnsanlarımıza yeterli değeri vermezsek nice değerleri Avrupa’ya Amerika’ya kaptırırız. Aziz Sancar’ı tebrik ediyorum, inanın gurur duydum. Milli şuurla yetişmiş bir insan olması ayrıca gurur vericidir. Bu başarıya bakınca aklıma üniversitelerimizin durumu geliyor. Rektörlük seçimi var, iki adaydan birisi bin oy, diğeri yüz oy alıyor ama yüz oy alan Cumhurbaşkanı’na yakın olduğu için atanıyor. Böyle bir üniversitenin bilimsel çalışmanın merkezi olabilmesi mümkün mü? Demokrasinin olmadığı bir üniversitedir bu. Bunlara rağmen çok kıymetli hocalarımız, akademisyenlerimiz var. Birçok doktor arkadaşım var, dünya çapında inanın. Gazi Üniversitesi’nde bir doktor arkadaşım var, dünya çapında ama hala Profesörlük unvanı alamamış. Kim alacak bu unvanı bu ülkede? Bu anlayış artık değişmelidir. İnsanlarımıza imkan verildiği zaman müthiş işler yaptıklarının örneğidir Aziz Sancar. Tüm gençlerimize Aziz Sancar önemli bir örnek olmuştur. Önce demokrasi sağlanmalı bu ülkede, bu ülkede demokrasi ve hukuk yoksa huzur yoktur. Hukuk ve demokrasi olduğunda diğerleri mutlaka yoluna girecektir. Türkiye diktatöryal anlayıştan bir an önce kurtulmalıdır. Etnik kökeni, siyasi görüşü, mezhebi, meşrebi ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her bir insan Allah’ın bize emaneti olarak görülmelidir. Siyasetde bunu sağlama anlayışı içinde olmalıdır. Bu kirli sistemden beslenenlere sesleniyorum, bugün mutlu olabilirsiniz ama yarın bu devir değişir mutsuz olursunuz. Mesele topyekün mutlu olmaktır. “Komşusu açken tok yatan bizden değildir”i biraz daha çeşitlendirelim ve “Komşusu mutsuzken mutlu olan bizden değildir” diyelim. Hep beraber mutlu olmalıyız” dedi.
KONCUK: ZULME VE ZALİMLİĞE BAŞKALDIRMALIYIZ
Basında yaşanan baskı ve sansüre de değinen Genel Başkan İsmail Koncuk, “O yayın kanallarının hiç birinin görüşlerine katılmayabiliriz ama saygı duymak zorundayız” dedi. Koncuk, “Geçtiğimiz günlerde bir Türkiye Kamu-Sen üyesi bir arkadaşımız Sosyal Güvenlik Kurumuna Daire başkanı olarak atandı ve sayın Faruk Çelik de imzaladı. Sonraki gün havuz medyasında manşetler atıldı, bir TV kanalında iki kişi oturmuş ne benim paralelciliğimi, ne Türk Büro-Sen Genel Başkanımız Fahrettin Yokuş’un paralelciliğini ne de Sayın Bakan Faruk Çelik’in paralelciliğini bıraktılar. Biz paralelci ifade edilen bu tv kanallarına çıkıp hükümeti eleştiriyormuşuz. Bizler bir kanala çıkınca o kanalın kalıbına mı giriyoruz? SGK Başkanı Yadigar Hanımı yerden yere vurdular sırf Türkiye Kamu-Senli birisi o göreve atandı diye. Bunlar o kadar ahlaksız ve izansız olmuşlar ki rüyaları bile paralel olmuş. Bizim milletimiz merhametli bir millettir. Milli, kimliğimiz ve dini kimliğimiz bizden merhametli olmamızı istiyor. Ben Digitürk üyesi olsam bugün o üyeliği derhal iptal ederim. O yayın kanallarının hiç birinin görüşlerine katılmayabilirim ama saygı duymak zorundayız hepsine ama bizim anlayışımıza saygı duyulduğu sürece. Bir insanın herhangi bir düşünceye sahip olması onun kötü olduğu anlamına gelmez. Siz bir gurubu tamamen düşman görüyorsunuz, bu bir zulümdür. Yüce Allah zulmü ve zalimliği Kuran-ı Kerim’de lanetliyor. Müslüman önce zulme başkaldırmalıdır. Ben buna başkaldırıyorum. Bu anlayış ayaklarımızın altında olmalı. Kimden ve nereden gelirse gelsin.
Türkiye’de son günlerin modası Cumhurbaşkanına hakaret ya da küfür etti diyerek milleti hapse atmak oldu. Bu hakareti kim gördü, bilen yok. Geçtiğimiz günlerde Adana Yumurtalık’ta bir arkadaşımızı iki kişi şikayet etmiş Cumhurbaşkanına hakaret etti diye, bayramdan hemen önce 12 gün hapse attılar. Cumhurbaşkanı artık buna el koymalıdır. İzmir’de okul müdürlüğü sınavını kazanmış dört arkadaşımızın atamaları iptal edildi, Cumhurbaşkanına hakaret etti diye. Kim gördü? Gören, bilen yok! Bu olaylar toplum içinde Cumhurbaşkanın da ivme kaybına neden olmaktadır. Elbette herkesi eleştiririz ama her eleştiri küfür müdür? Her türlü hata, kusuru sergileyeceksiniz, ülkücü, paralelci, solcu diye düşman olacaksınız, biz konuşunca hakaret olacak yok böyle bir şey” dedi.
GENEL BAŞKANIN AÇIKLAMALARI İÇİN TIKLAYINIZ.