Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, yurt gezileri kapsamında Gaziantep ilimizi ziyaret etti
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, yurt gezileri kapsamında Gaziantep ilimizi ziyaret etti.
Gaziantep Havalimanına indikten sonra, konfederasyonumuza bağlı Türk Ulaşım-Sen- Gaziantep Havalimanı işyeri temsilciliğimizi ziyaret eden Genel Başkan İsmail Koncuk, burada Türkiye Kamu-Sen üyeleri ile bir araya gelerek sohbet etti.
Daha sonra Gaziantep Türkiye Kamu-Sen il temsilciliğine geçen Genel Başkan Koncuk burada basın toplantısı düzenleyerek ülke ve çalışma hayatı gündemine dair değerlendirmelerde bulundu.
Akşam saatlerinde, Türkiye Kamu-Sen Gaziantep İl temsilciliğimizin düzenlediği “Türkiye Kamu-Sen Gaziantep Teşkilat Buluşması” toplantısına katılan Genel Başkan İsmail Koncuk, coşkulu kalabalığa hitap etti.
KONCUK: BİZLER TOPLUMA “TEBLİĞ” GÖREVİMİZİ LAYIKIYLA YAPACAĞIZ
Konuşmasına katılımcıları selamlayarak başlayan Genel Başkanımız, Türkiye’nin içinden geçtiği sürece dair önemli tespitlerde bulundu. Koncuk, “İstiklal Marşımız, “Korkma!” diyerek başlıyor ve “Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal! diyerek sona eriyor. Bugün Türkiye’nin yaşadığı ve kamuda yaşanan tüm olayları değerlendirdiğimizde İstiklal Marşı’nın ilk kelimesinden son kelimesine kadar bu milletin fertlerine anlatmamız gereken günler yaşıyoruz. “Korkma” diye başlıyor İstiklal Marşımız, evlatlarımıza ve gençlerimize her Pazartesi ve Cuma günleri bunu okutuyoruz. Çeşitli vesilelerle bu tip toplantılarda bizlerde okuyoruz. Çevrenize bakın, korkma diye başlayan bir marşa rağmen emin olun korkacak o kadar çok sebep bulan insan var ki, bunları görünce İstiklal Marşının ilk kelimesini, evlatlarımıza ve bu millete iyi anlatamamışız diye düşünüyorum kendimce.
Korkma diye başlıyor, “Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet, hakkıdır hakk’a tapan milletimin istiklal” diye bitiyor. Korkma, ifadesinden sonra neden korkmamamız gerektiğini son iki mısraya kadar Mehmet Akif o kadar güzel anlatıyor ki, bütün bu anlatımdan sonra şunu söylüyor. “Benim milletim hür yaşamıştır şehit olmuştur, dolayısıyla benim bayrağımın hür yaşaması hakkıdır. Mehmet Akif onunla da yetinmiyor ve “Ama bu bayrağın hür dalgalanmasının bir sebebi altında, yanında hakk’a tapan bir millet var. Her türlü riski alan, bedel ödemekten çekinmeyen bu kıymetli ve asil milletin ilelebet hür yaşamak hakkıdır” diyor. Bu marş çok şeyler anlatan bir marş. Bir takım şeyleri yaşamak için bedeller ödemek lazım.
Hakk’a tapmak kuru bir sözle ifade edilemez. Kim demiş kolay bir iş var diye? Elbette zorluklar yaşayacağız. Doğruyu yapmak bedel ödemeyi gerektirir, risk almayı gerektirir. Bu riski göze alamayan hiçbir millet tarih içinde şerefiyle, namusuyla varlığını asla kabul ettiremez. Suriye’de yaşananalar ortada, 500 bin Suriye’li Gaziantep’te yaşıyor. Kilis’e gittim bugün, 140 bin Suriyeli’nin sığınmacı olarak yaşadığını söylediler. Bu ülkede sayıları ise 3 milyonu buldu. Bu Suriye’li kardeşlerimizin başına bu işler neden geldi, bir düşünün. Çünkü millet olamadılar. Millet olamayan hiçbir toplum mukaddes değerler uğruna; vatan gibi, namus gibi, şeref gibi, bağımsız yaşamak gibi kutsal değerler uğruna ölmeye cesaret edemez. Biz buna şehadet, şehit olmak diyoruz. Ben Türkiye Kamu-Sen’in üyesi olmanın kolay bir iş olduğunu kimseye söylemedim. Böyle bir taahhüdümüz de olmadı ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim, Türkiye Kamu-Sen’e üye hiçbir arkadaşımızın yüzünü yere eğdirmeyeceğimizin, şerefiyle, şahsiyetiyle oynatmayacağımızın sözünü herkese verebilirim.
Bu mücadelenin içine girerek bu şerefe ortak olmak her babayiğidin harcı değildir. Bedel ise bedel ödeyeceğiz. Çünkü herkes bilsin ki, Türkiye Kamu-Sen hareketi aynı zamanda bir aydınlar hareketidir. Sadece sendikal bir hareket değildir. Yüce Allah, Ayet-i Kerimesinde buyuruyor ki, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Bu ne demek? Bilenler bilmeyenlerden daha kıymetlidir ama kıymet nasıl ölçülür, eğer bilen dediğimiz o insanlar o bilgisini toplum adına, doğruyu yapmak adına kullanıyorsa onların kıymeti vardır. Yoksa Profesör olmuş ama bilgisini toplumun problemlerini çözmek adına kullanmıyor, doğruya yöneltmek adına kullanmıyor ise bu bilginin kimseye faydası yoktur. Dolayısıyla, bilenlerin sorumlulukları bilmeyenlere göre çok daha fazladır. Türkiye Kamu-Sen madem aydınlar ve bilenler hareketidir, o halde Türkiye Kamu-Sen üyesi olanların sorumluluğunun çok daha fazla olması gayet tabii bir sonuçtur.
Kimse zorluk içindeyiz diye düşünmesin, Hz. Peygamber efendimiz bir ara İslam’ı tebliği noktasında üzüntüye kapılıyor, “İnsanları ikna edemiyorum” diyor. Yüce Allah diyor ki, “Biz sana tebliğ görevi verdik, biz isteseydik, ol deseydik herkes Müslüman olurdu” buyuruyor. Biz de Türkiye Kamu-Sen olarak bunu yapacağız, şube bakanımızdan işyeri temsilcimize Türkiye Kamu-Sen’e gönül veren üyelerimize kadar hepimiz bu tebliğ görevini, toplumu uyarma görevimizi yerine getireceğiz. Omuzlarımıza bir müslüman Türk olarak yüklenen sorumlulukları yerine getirmiş olacağız. Aksi takdirde bilen olmanın bir anlamı yoktur. Türkiye Kamu-Sen üyesi olanların bir eli yağda bir eli balda olacak garantisini biz kimseye vermiyoruz ama mücadelemizin şerefli bir mücadele olacağının sözünü her zaman veriyoruz” dedi.
KONCUK: BÖYLE BİR SENDİKAL ANLAYIŞ MEMURA NE VEREBİLİR?
Kamuda bir sendikamsı yapının türediğine vurgu yapan Genel Başkan İsmail Koncuk, siyasi iktidar sahipleri bu istismarlara göz yumdukça kamuda olumlu şeylerin çıkmasının mümkün olmadığını söyledi. Koncuk, “ Kamuda bir sendika türedi. İktidarla beraber palazlanan büyüyen bir sendika. Ben buradan iktidarı da, sayın Başbakan’ı da uyarıyorum, bu ülkenin hükümetini, Bakanlarını da, Milletvekillerini de uyarıyorum. Kamuda istediğiniz kadar düzenlemeler yapın ama bu sendikamsı yapının bu rezil stratejisine göz yumduğunuz sürece yaptığınız hiç bir düzenlemenin kamuda olumlu bir sonuç doğurması mümkün olmayacaktır. Mesela stajyer öğretmenlikle ilgili bir düzenleme yapılıyor. Bu sendikamsı yapı gidiyor stajyer öğretmene diyor ki, “Bak performans değerlendirme zamanı geldi Bu değerlendirmeyi bizim adamlarımız yapacak, arkadan yazılı sınav, sonrada sözlü sınav… Eğer sendikamıza üye olamazsan senin stajyerliğini kaldırmayız” diyorlar. Milli Eğitim Bakanlığı istediği kadar güzel düzenlemeler yapsın, bu sendikal anlayış o düzenlemeleri böylesine istismar ettiği sürece olumlu sonuçlar çıkamaz.
Aynı örnekler sağlık alanında da verilebilir. Döner sermaye ile ilgili sağlık teşkilatında düzenleme yapılıyor. “Benim üyem olmazsan senin çalışacağın birimi değiştirir döner sermayesi az olan birime veririz” diyorlar. Bu nasıl bir anlayıştır?
Dün beni taşeron bir işçi kardeşimiz aradı, “Sayın başkanım bu sendika geliyor, taşeron çalışanlara yazılı sınav geliyor, bizim sendikamıza üye olmazsanız sizin kadroya geçmeniz mümkün olamayacak” diyor. Bu bir alçaklıktır, gariban taşeron çalışanı bile korkutarak, bunları tehdit ederek tarih bile atmadan üyelik formu doldurtuyorlar kenara koyuyorlar. Düzenleme yapıldığında “İşte bizim üyemiz” diye, gerekli yerlere verecekler. Böyle bir sendikal anlayış memura ne verebilir? Memuru korkutmak, huzursuz etmekten başka memura ne verebilir? Hiçbir şey veremez! Eğer biz bu ahlaksız anlayışın kamuda yer tutmasına göz yumarsak ki yummayacağız, sadece Türkiye Kamu-Sen üyeleri değil, kamu çalışanlarının hepsi aydın sıfatını hak eden insanlar, okumuş adam, aydın sıfatını üzerinde taşıyan bir insan bu tür teklifleri nasıl sessiz kalır? Bu tür tehditlerle, şantajlarla taşeron işçilere gelen var ise, bunların yüzüne tükürsün, iki tokat atsın ve yanıma gelsin . Bunlar kamu çalışanları korktukça üzerlerine geleceklerdir. Korkmayandan herkes korkar. Yeter ki doğruyu yapın, kimseden korkmayın. Dik durun, tehdit eden var ise gelin yanımıza biz gerekeni yapalım. Bunlara boyun bükerseniz bunun sonu nereye gider? Bu ahlaksız anlayışla mücadele ederek bunları yok edebiliriz. Bu sendikamsı yapı kamuda ne kadar büyürse kamu çalışanları o kadar kaybetmeye mahkumdur. Hem ekonomik hem sosyal anlamda kayıplar yaşanır” dedi.
KONCUK: EVLATLARIMIZIN GELECEĞİ İÇİN TOPYEKÜN MÜCADELE ETMELİYİZ
Taşeron sistem, esnek istihdam gibi konuları da gündeme taşıyan Genel Başkan İsmail Koncuk, Türkiye’de çalışma hayatının tam anlamıyla bir köstebek tarlasına döndüğünü söyledi. Koncuk, “14 yıl önce, yani 2002 yılında kamuda 20 bin taşeron vardı, bugün tam 720 bin taşeron olmuş. Kim yaptı bunu mevcut siyasi iktidar yaptı? Şimdi taşeronun mucidi olan siyasi iktidar bugün çıkmış “Kadroya alacağız” diyor. Sevindik, “Bir hata yapıldı ama en azından hatandan dönülüyor” dedik. Ardından Maliye Bakanı çıktı, “Özel statü vereceğiz” dedi. Bu nasıl iştir? Başbakan’ın söylediği kadro; ya kamu işçisi olmaktır ya da 4-A’lı devlet memuru olmaktır. Biz tüm sözleşmelilerin kadroya alınması mücadelesini veriyoruz. Nedir özel statü? Yeni bir istihdam modeli demektir. 4-A- 4-B, 4-C,4-D var şimdi de 4-E geliyor demektir. Ne idüğü belirsiz bir statüyü asla kabul edemeyiz. Bunlarla ilgili bir mücadele vereceğiz. Bir kere sağlam bir sendikal mücadele vereceğiz, daha diri ve kararlı bir sendikal mücadele. Nasıl mücadele edeceğiz? “Sayımız 1 milyon olacak” diyorlar, değil 1 milyon 2 milyon 600 bin memurda üye yapsanız da sizin sendikacılığınız tat vermiyor ve kayıplarla sonuçlanacak bir sendikal mücadelenin içine sürüklendiğimizi herkes görüyor. Yakın zamanda TBMM’de bir kanun taslağı görüşüldü. Esnek istihdam diye. Bu taslağa göre, özel istihdam büroları kurulacakmış, ve kiralık işçiler temin edilebilecekmiş. Eskiden amele pazarları vardı, giderdiniz oradan seçerdiniz. Şimdi o amele pazarlarının modern şekli özel istihdam büroları olacak ve artık Türkiye’de kiralık işçi dönemi başlayacak.
Bu istihdam türü sadece kamu çalışanları değil 78 milyonu da ilgilendiriyor. Kimler kiralık işçi olacak? Senin çocuğun, benim kızım, senin yeğenin vs. Bu milletin evlatlarını kiralık hale getirmeye çalışan bir düzenleme resmen TBMM’de görüşüldü ve devam ediyor. Bütün bu çalışma hayatını bozan anlayışlara karşı mücadele etmemiz lazım.
PTT de çalışan iki genç az önce yanıma geldi. PTT’de İdari Hizmet Sözleşmeli olarak çalışıyorlar. Yeni bir istihdam türüdür bu. Sayıları 7-8 bin civarında bu arkadaşların ve kaderleri idarenin iki dudağı arasında. 4-B yaptılar, 4-C, 4-D, vekil ebe, vekil hemşire, vekil imam, İHS, şimdi de esnek istihdam yoluyla kiralık işçi dönemi geliyor. Çalışma hayatı adeta köstebek tarlasına döndü. Yapanda bu hükümet. Bunların tamamı özel sektöre ve kamuya ucuz iş gücü temini için çıkarılan sistemlerdir. Memleketin evlatlarını ucuz iş gücü yapmanın yolunu arayan anlayışlardır. Bunlarla mücadele etmemiz lazım, anlatmamız lazım. Birlikte yaparsak bunu başarırız. Herkese, çalışanlara, ana ve babalara anlatarak bir tepki oluşturabiliriz. Buna sessiz kalırsak, sineye çekersek daha beter uygulamalar da gelir” dedi.
KONCUK: KİRALIK KALEMLER 657’Yİ BİLMEDEN KONUŞUYOR
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda yapılması planlanan değişikliklerin takipçisi olduklarını belirten Genel Başkan Koncuk; “657 konusunda sayın Cumhurbaşkanı ne demişti? “657 değişmeli ki paralel ile mücadele edelim. Bu söz söylendikten sonra kraldan fazla kralcı olanlar harekete geçti. STK’ların temsilcileri, iş adamları koro halinde “657 Değişmeli” diyorlar. Geçen gün bir köşe yazarı, “657 sayılı yasa değişmeli” diye yazmış. “657’li kral, millet maraba! Diyor. Bu izansız adam şunu düşünmüyor, sen hayatında acaba ortalama 2500 TL maaş alan bir kral duydun mu? 1600 TL emekli maaşı alan bir kral var mı?
Yine geçtiğimiz günlerde aralarında benim de bulunduğum 25 sivil toplum örgütünün başkanı ile bir araya gelen Başbakan’a 657 sayılı kanun ile uğraşılmasından duyduğum rahatsızlığı dile getirdim. O sırada bir sivil toplum örgütünün başkanı “657 sayılı devlet memurları kanunu değişmelidir” dedi. Kendisine hiç yasayı okuyup okumadığını sordum. Olumlu cevap veremeyen o kişiye kendisini ilgilendirmeyen ve hiçbir bilgisi olmadığı yasa hakkında konuşmamasını ve ahkâm kesmemesini söyledim. Kraldan fazla kralcılık yapan bu adam, sadece birilerine yaranmak için bu şekilde konuştu ama devlet memurlarıyla uğraşmayın. 2 milyon 600 bin memurun geleceğiyle oynamayın. Bir insanın cumhurbaşkanı ya da Başbakan olması her söylediğinin doğru olabileceği anlamına gelmez. Bunu kabul etmiyoruz. Her fırsatta ta bunu kendilerine söylüyorum.
Çoğu kişi, 657 sayılı kanuna göre bu devlet memurları ne yaparsa yapsın, asla işten atılamaz şeklinde düşünüyor. Devlet memurlarının iş güvencesi diye bir şey yoktur. Çünkü kanunda devlet memuru ne yaparsa yapsın işten atılamaz diye madde yok. İş güvencesi kanun maddesinden değil, hukuka olan, yargıya olan güvenden kaynaklanıyor. Eğer yargı benim üzerimde hukuksuz bir karar uygularsa, ben yargıya giderim. Bundan kaynaklı bir iş güvencesi var. Anayasanın 125. Maddesi idarenin her türlü tasarrufuna karşı yargı yolunun açık olduğunu söylüyor. Ama bu durum bütün vatandaşlarımız için geçerlidir. Sadece memurlarımız için değil. Bu kanun esnaf için de var, çiftçi için de var, elbette memur için de olacak. Tek farkımız bizimle ilgili soruşturma açılacaksa, amirimizin izin vermesi gerekiyor. Bu durum da, bizim yaptığımız işin özelliğinden kaynaklanıyor. Hırsızlık yapılmış ise zaten soruşturma açılacaktır. Türk Ceza Kanunu’nda adam öldürmek ciddi bir suçtur. 657’ye tabi bir memur adam öldürürse işten atılır diye madde yok. Ama maalesef kanundan haberleri yok, Sayın Cumhurbaşkanı bunu söylemiş diye, o da döşüyor, ahkam kesiyor. Devlet memurlarının sınırsız, koşulsuz iş güvencesi vardır diyenler koskoca bir yalancıdır, sahtekardır.
6552 sayılı torba yasayla memurların yargı hakkı yok edilmek istenmiştir. Cumhurbaşkanlığı seçiminden hemen önce çıkan 6552 sayılı torba yasayla bu 30 günlük süre 2 yıla çıkarıldı. Ben de bunu Cumhurbaşkanı’nın da katıldığı Karma İstişare Toplantısı’nda düzenlemenin yanlış dile getirdim. Kendisi bana “dünyanın neresinde işçi-memur ayrımı var” diye sordu. Yargı kararlarının uygulanmasının konuyla alakası olmadığını söylediğimde de, çok alakası olduğunu belirtti. Yani yargı üzerinden memurun iş güvencesini ortadan kaldırmaya çalıştılar. Daha sonra mecliste karşılaştığım Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bu sorunun halledildiğini söyledi. Taslaktan devlet memurlarını çıkarttıklarını sadece içerisinde daire başkanları ve üzerindekiler ile emniyet mensubu çalışanları kaldığını belirtti. Daha sonra Anayasa Mahkemesi bunu da iptal etti. Bunları iyi bilmemiz gerekir. Anayasa’nın 125. Maddesi kaldırılması bile bizim yargı hakkımız ortadan kalkmaz. Ülkemizin üye olduğu uluslararası kuruluşlar var. İmzaladığımız uluslararası sözleşmeler var. İmzaladığımız uluslararası sözleşmelere, iç hukukumuz tezat düşerse o zaman uluslararası sözleşmedeki hüküm esas alınır. Dolaysıyla bizim yargı hakkımızı ortadan kaldırmak kolay değil” dedi.
KONCUK: KAMUDA PERFORMANS DEĞERLENDİRMESİNİ OBJEKTİF YAPACAK KRİTERLERİ BELİRLEMEK MÜMKÜN DEĞİL
Kamuda yapılması planlanan performans değerlendirmesine yönelik çalışmalara da değinen Genel Başkan İsmail Koncuk, uygulamanın hakkını vererek yapılmasının mümkün olmadığını belirtti.
Genel Başkan İsmail Koncuk;
“Bugünlerde performans değerlendirmesi gündemde. Kamuda performans değerlendirmesi objektif olarak yapılması imkansız bir uygulamadır. Devlet Personel Başkanlığı’nda bir çalışma yapıldı. Kamuda performans konusunda taraflar bir araya geldi. Bu çalışmanın içinde biz de varız. Kamuda performans değerlendirmesi amacında olan insanlar, dünyadan bihaberdir. Dünyaya gözünü kapamış insanlardır. Memurlar hizmet üretiyor. Bu hizmetin kalitesini ölçebilecek objektif kriterler yokken, performans değerlendirmesinin hakkını vererek yapmak imkansız. Bu performans konusu içinden çıkılmaz bir hal aldı. Ne çalışanlara, ne de hizmet kalitesini arttırmaya faydası olmayan bir sistem. Geçmiş yıllarda da uygulandı.
Örneğin PTT’de de performans sistemi uygulanıyor. Bir postacının günde 15 km yürüyerek o performans kriterlerini aşması lazım. Bu konuyla ilgili yıllarca çalışma yapmış bir profesör hocamız yanıma geldi. Kendisine de sordum, objektif kriterlerin ortaya koyulup koyulamayacağını. Kendisi de bunun mümkün olmadığını söyledi. Bu performans kriterleri sadece, bir takım insanları korumaya yönelik uygulanır. Bunun soncunda da çalışma barışı ortadan kalkarak çalışanlar boğaz boğaza gelir. Bu konuda mücadeleyi birlikte yaparsak sonuç alabiliriz. Bu işi bilen insanlarla yola devam etmemiz gerekiyor. Bu millete doğruları anlatabilecek bir grup, sivil toplum kuruluşu kalmamış. Biz Türkiye Kamu-Sen olarak her zaman mücadelenin içindeyiz. Sonuna kadar da çalışanlarımız için var gücümüzle mücadeleye devam edeceğiz. Yandaş sendikanın piyonluğunu yapanlar, yarın bizimle karşı karşıya kalacaklar. Yarını düşünerek hareket etmeleri lazım” dedi.
Konuşmasına üyelerimize teşekkür ederek sonlandıran Koncuk;
“Bu mücadelede yanımızda olan bütün çalışanlarımıza teşekkür ediyorum. Ülkemizin içinde bulunduğu terör belasından da biran önce kurtulmasını temenni ediyorum. Terör örgütüne yardım edenler de, terör örgütü mensupları da yüce Allah’ın gazabına uğrasın, diyerek sözlerini tamamladı.