Türk Eğitim-Sen Genel Merkez Yönetim Kurulu tarafından düzenlenen “Türkiye’nin Sendikası Eğitim ve İstişare Toplantıları”nın üçüncüsü 25-27 Aralık 2015 tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirildi" />
Türk Eğitim-Sen Genel Merkez Yönetim Kurulu tarafından düzenlenen “Türkiye’nin Sendikası Eğitim ve İstişare Toplantıları”nın üçüncüsü 25-27 Aralık 2015 tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirildi
Türk Eğitim-Sen Genel Merkez Yönetim Kurulu tarafından düzenlenen “Türkiye’nin Sendikası Eğitim ve İstişare Toplantıları”nın üçüncüsü 25-27 Aralık 2015 tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirildi. Toplantıya Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri, İLKSAN Yönetim Kurulu Başkanı Tuncer Yılmaz, Şube Başkanları, Şube Yönetim Kurulu Üyeleri ve İlçe Temsilcileri katıldı.
İLKSAN seçimlerini yine kazanalım, kazanalım ki birileri bir yerlere İLKSAN’ı peşkeş çekemesin
Toplantıda bir konuşma yapan Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk sözlerine 2016 yılının Nisan ayında yapılacak olan İLKSAN delege seçimleri ile ilgili başladı. Koncuk, “İLKSAN 1996 yılından önce batık bir kuruluştu. İLKSAN’ın üç trilyon borcu vardı. 1996 yılından sonra Türk Eğitim-Sen delegeleri İLKSAN’ı çok başarılı bir şekilde yönetti. Öyle ki; Türk Eğitim-Sen delegelerinin başarısı sonucu İLKSAN şu anda 952 milyon TL birikimi olan bir kuruluş haline geldi. 1996 yılından önce öğretmenler emekli olduklarında ikramiyeleri 1 yıl 2 yıl sonra ancak ödeniyordu. Bugün gelinen noktada ise emekli ikramiyeleri 3 günde ödeniyor. Tüm bunlara rağmen hiç kimse ‘1996 yılında çökmüş ve kokuşmuş bir kuruluş, 1996 yılından bu yana ne güzel işler yapmış’ demiyor. Ben İLKSAN Başkanı Tuncer Yılmaz’ın şahsında 1996 yılından bu yana görev yapan, emek veren bütün arkadaşlarımı kutluyorum. Bilindiği gibi 16 Nisan 2016 tarihinde ilçelerimizde temsilciler seçilecek. En güvenilir, insan ilişkileri en üst düzeyde olan arkadaşlarımızın mutlaka aday olarak çıkarılması lazım. İLKSAN seçimlerini yine kazanalım, kazanalım ki birileri bir yerlere İLKSAN’ı peşkeş çekemesin. Zira birilerinin ağzının suyu akıyor. İLKSAN’ın içini nasıl boşaltırız hesabı yapıyorlar. 1996 yılından bu yana İLKSAN üyelerinin paralarını koruduk. İLKSAN’ın mal varlığını peşkeş çektirmedik. Nitekim İLKSAN’ın delege seçimlerini yine kazanırsak, İLKSAN’ı batırmak, peşkeş çekmek isteyenlere bir kez daha fırsat vermemiş oluruz.
Rusya ile ilişkilerimiz çok kötü. Bunun bilhassa ekonomimize olumsuz yansımaları mutlaka olacak ama biz bu gemideyiz. Sıkılacak her kurşun bu gemiye sıkılmış olarak görülmelidir.
Birileri gider Putin’le görüşür, memlekete ihanet eder, bu onların ahlakı haline gelmiş ama biz öyle olamayız. Biz her halükarda milletimizin yanındayız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ali menfaatlerinin yanındayız.
Ülkemizin iyi günler yaşamadığını bildiren Koncuk, şunları kaydetti: “Türkiye gerek içte, gerekse dışta çok ciddi problemlerle karşı karşıyadır. İçimizdeki hainler yine azdı. Son yıllarda yürütülen yanlış siyasi politikalar neticesinde teröristler şımartıldı, terör tavan yaptı. Çözüm sürecinde terör örgütünün ne kadar beslendiğini, bütün faaliyetlerinin görmezden gelinerek desteklendiğini hepimiz biliyoruz; terör konusunda siyasi aktörlerin yaptığı hatalar var tabi ki. Ama şu anda memleketimizin selametini ilgilendiren bir durum var. Dolayısıyla terör olaylarına ve Türkiye’nin dış meselelerine siyasi bir gözlükle bakmıyoruz. ‘Başımıza ne gelirse gelsin’ diyemeyiz.
Rusya ile ilişkilerimiz çok kötü. Bunun bilhassa ekonomimize olumsuz yansımaları mutlaka olacak ama biz bu gemideyiz. Sıkılacak her kurşun bu gemiye sıkılmış olarak görülmelidir. Bu olayları ideolojik, siyasi gözlükle değerlendirme hakkımız yok. Birileri gider Putin’le görüşür, memlekete ihanet eder. Bu onların ahlakı haline gelmiş, ama biz öyle olamayız. Biz her halükarda milletimizin yanındayız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ali menfaatlerinin yanındayız. Bundan da asla vazgeçmeyiz. Niye vazgeçmeyiz? Çünkü bu milletin köklerinin, değer yargılarının ne olduğunu bilmeyenler, tarihi sürecin ne olduğunun şuurunda olmayanlar bu ülkenin sahibi olamaz. Bu ülkenin sahipleri Türkiye sevdalılarıdır, yani sizlersiniz. Bunlar gidecek, kaçacak bir yerler bulurlar. Bizim gidecek başka bir ülkemiz, başka bir vatanımız, başka bir adresimiz yok. Allah’a şükür gitmeye niyetimiz de yok. Bu sebeple ülkemize sahip çıkacağız.”
Gelin yeni bir sayfa açalım. Ayrımcılığı ortadan kaldırmak çok önemli hale geldi. Bu nedenle yeni şeyler yazalım. Hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, insan merkezli bir idari yönetim, bunları yazalım.
Genel Başkan İsmail Koncuk Türkiye’de adaletin olmadığını söyleyerek, adaletin sağlanmadan ülkemizde huzurun, birliğin, beraberliğin sağlamayacağını kaydetti. Koncuk şunları söyledi: “Sayın Başbakan birçok konuşmasında, ‘Ayrımcılığı kaldıracağız. Hukukun üstünlüğünü tesis edeceğiz’ diyor. Geçtiğimiz günlerde kabine açıklanmadan hemen önce Çankaya köşkünde bir toplantı vardı. Bu toplantıya aralarında Türkiye Kamu-Sen’in de bulunduğu 25 sivil toplum kuruluşunun genel başkanı katıldı. Başbakan o toplantıda hukukun üstünlüğü vurgusu yaptı. Ben de Sayın Başbakan’a, ‘Konuşmanızın altına başkanlık sistemi hariç imzamı atarım. Hukukun üstünlüğü vurgusu yapıyorsunuz. Ne kadar güzel. Ayrımcılığı kaldıracağız diyorsunuz. Ne kadar güzel. Ama şunu göz ardı ediyorsunuz. Ülkemizde yargı kararları uygulanmaz hale gelmiş. Yargı kararlarının uygulanmadığı bir ülkede sizin Başbakan olarak hukukun üstünlüğü vurgusu yapmanızın hiçbir inandırıcılığı olmaz. Gelin yeni bir sayfa açalım. Ayrımcılığı ortadan kaldırmak çok önemli hale geldi. Bu nedenle yeni şeyler yazalım. Hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, insan merkezli bir idari yönetim, bunları yazalım. Derseniz ki; ‘Yeni sayfa açmazsak ne olur?’ O zaman siz bildiğinizi yaparsınız, biz de bildiğimizi karınca kararınca ortaya koyarız. Ama şunu bilin ki; kamu vicdanını sızlatacak güzümüz Allaha şükür var’ dedim.
Terör olaylarını, dış ülkelerle yaşadığımız problemleri, Suriye meselesini değerlendirdiğimizde; mezhebi, meşrebi ne olursa olsun vatansever insanların kucaklanması gerekmektedir. Bu noktada da adalet sağlanmalıdır.
Bugün Başbakanın bu sözleri ile Türkiye’nin bir bölgesinde yaşanan aleni savaşı, dış ilişkilerde yaşanan problemleri bir araya getirdiğimizde, Türkiye’nin birlik ve beraberliğe ne kadar da ihtiyaç duyduğunu bir kez daha görüyoruz. İktidar, bu ülkenin her bir vatandaşını kucaklayıcı adımlar atmalıdır. Terör olaylarını, dış ülkelerle yaşadığımız problemleri, Suriye meselesini değerlendirdiğimizde; mezhebi, meşrebi ne olursa olsun vatansever insanların kucaklanması gerekmektedir. Bu noktada da adalet sağlanmalıdır. Adaleti sağlamadan bu ülkede huzuru, birliği, beraberliği sağlayamazsınız. Tüm bunların temelinde adalet vardır. Ne yazık ki şu anda Türkiye’de adalet yoktur; aklıselim hiçbir insan mevcut durumda ülkemizde adaletin varlığını iddia edemez. O halde Sayın Başbakan’a bir kez daha sesleniyorum: Türkiye’de ayrımcılığı kaldırmak adına bir gayret içinde olmak zorundasınız.”
Şunu herkes çok iyi bilsin; Anayasanın 128. Maddesi ortada durduğu sürece memurların iş güvencesini, memur-işçi ayrımını ortadan kaldıramazlar. Şu anda TBMM’de bulunan hiçbir siyasi partinin Anayasa’nın 128. Maddesini tek başına değiştirme gücü bulunmamaktadır.
657 Sayılı Kanun ile ilgili birtakım düzenlemeler yapılabilir ama biz bununla ilgili her türlü mücadeleyi dün yaptığımız gibi, bugün de yapıyoruz, yarın da yapmaktan bir adım geri durmayız.
İş güvencesinin kaldırılmak istendiğine dikkat çeken Koncuk, bunun sanıldığı kadar kolay olmadığını vurguladı. Koncuk şunları kaydetti: “Bakınız; 657 sayılı DMK ile ilgili birtakım değişiklikler yapılacağı ifade ediliyor. Zira bu yeni yapılan açıklamalar değil. Sayın Cumhurbaşkanımızın 2003 yılından bu yana iş güvencesinin ve memur-işçi ayrımının kaldırılması gerektiğine yönelik onlarca açıklaması var. Türkiye Kamu-Sen olarak bu açıklamaları kitapçık olarak bastırıp dağıtmıştık. Buna rağmen birçok kamu çalışanı bu konuyu Cumhurbaşkanı’nın 1 Kasım seçimlerinden önce ‘paralelle mücadele için 657 sayılı DMK’yı değiştirmek gerektiği’ şeklindeki sözlerinden sonra duydu. Oysa iş güvencesi, yıllardır bizim ana vurgularımızdan birisi olmuştur. Hatta 4 Nisan 2015 tarihinde ‘İş Güvenceme Dokunma’ ana temalı Ankara’da 50 bin kişinin katılımıyla miting yaptık. İş güvencesi birçok sendikanın umurunda değil, söz konusu dahi etmiyorlar, ama biz Türkiye Kamu-Sen olarak ‘İş Güvenceme Dokunma’ ana temasıyla Ankara’da miting yaparak, muhataplarımızı uyarmak için gayret gösterdik, hala da gayret gösteriyoruz. Bundan sonra da geri adım atmayız.
Peki 657 değiştirilebilir mi? Tüm yazılı metinler değiştirilebilir ama bu yapılan değişikliklerin Anayasaya, ülkemizin imzaladığı uluslararası sözleşmelere aykırı olmaması gerekir. Anayasaya ve ülkemizin imzaladığı uluslararası sözleşmelere aykırı olmaması, yargı hakkımızın gaspına yönelik bir değişiklik olmaması şartıyla 657de değişiklik yapmak mümkündür. Hatta Türkiye Kamu-Sen olarak, 2013 yılında 657 sayılı kanun değişecekse, nasıl değişmesi gerektiğine dair bir kitapçık bastırmıştık. 657 sayılı kanun elbette değişebilir ama iş güvencesi yönüyle değiştirilebilir mi? Şunu herkes çok iyi bilsin; Anayasanın 128. Maddesi ortada durduğu sürece memurların iş güvencesini, memur-işçi ayrımını ortadan kaldıramazlar. Şu anda TBMM’de bulunan hiçbir siyasi partinin Anayasa’nın 128. Maddesini tek başına değiştirme gücü bulunmamaktadır. Memurun iş güvencesini kaldırmak söylendiği kadar kolay değildir. Ama bunu arkadan dolanarak, disiplinle ilgili hükümler ekleyerek, performans değerlendirmesi gibi birtakım hususlar getirerek bir ihtimal deneyebilirler. Ama bunları da yapmak kolay değildir. Performans deyince performans sistemine kökten karşıyız. Performans verimliliği artırmak gibi bir sonuç doğurmuyor. Nitekim mevcut uygulamaları incelediğimizde de bunu görüyoruz. 657 Sayılı Kanun ile ilgili birtakım düzenlemeler yapılabilir ama biz bununla ilgili her türlü mücadeleyi dün yaptığımız gibi, bugün de yapıyoruz, yarın da yapmaktan bir adım geri durmayız.”
Devlet memurlarının iş güvenesini ortadan kaldırmak, devlet memurlarını işçi yapmak gibi bu mecrada yapılacak çalışmalar Türkiye’de ciddi gerginlikler doğuracaktır. Bu nedenle Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum: Yarın bu minvalde çalışmalar, ikazlarımıza rağmen ortaya konulursa, Türkiye’de hem vallahi hem billahi her türlü gerginliği meşru görürüz.
Koncuk ülkemizin içinde bulunduğu duruma vurgu yaparak, yeni gerginlik yaratmak istemediklerini ancak memurun iş güvencesine dokunulmasına da izin vermeyeceklerini bildirdi. Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Son günlerde Türkiye terör olayları nedeniyle ciddi bir karışıklık içerisinde. Önümüzdeki süreçte dış ilişkilerin nasıl sonuçlar doğuracağını da bugünden kestirebilmek mümkün değil. O halde Türkiye’de yeni tartışma alanları açmadan, Hükümetin adımlar atılması lazım. Türkiye’nin bir bölgesinde savaş yaşanıyor. Bu konuda Hükümetin alacağı her türlü tedbirin yanındayız. Ama şu da bilinmelidir ki; devlet memurlarının iş güvenesini ortadan kaldırmak, devlet memurlarını işçi yapmak gibi bu mecrada yapılacak çalışmalar Türkiye’de ciddi gerginlikler doğuracaktır. Bu nedenle Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum: Yarın bu minvalde çalışmalar, ikazlarımıza rağmen ortaya konulursa, Türkiye’de hem vallahi hem billahi her türlü gerginliği meşru görürüz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Artık devlet memurlarının üzerinden elinizi çekin. İşinize bakın.
Sayın Cumhurbaşkanı ‘İşe gitmeden maaş alanlar var’ diyor. Eğer böyle bir durum varsa, tutun kulağından kapının önüne koyun, desteklemeyen namerttir. Ama bunu yapamazlar. Peki neden biliyor musunuz? Çünkü işe gitmeden maaş alanların hepsi ya yandaş sendikanın üyesidir ya da siyasi iktidarın yalakasıdır.
Cumhurbaşkanının devlet memurları ile ilgili, ‘İşe gitmeden maaş alanlar var’ sözlerini de eleştiren Koncuk, “Eğer böyle bir durum varsa, tutun kulağından kapının önüne koyun, desteklemeyen namerttir. Ama bunu yapamazlar. Peki neden biliyor musunuz? Çünkü işe gitmeden maaş alanların hepsi ya yandaş sendikanın üyesidir ya da siyasi iktidarın yalakasıdır. Trabzon’da yaşanan olay hepinizin malumudur: Bir köy okulunda 8 yıllık bir öğretmen, bu süre boyunca işe gitmemiş, maaş almış. Peki bu öğretmen hangi sendikanın üyesi? Bu öğretmenin arkasında siyasi bir destek olmadan nasıl 8 yıl işe gitmiyor, sürekli rapor alıyor? İl Milli Eğitim Müdürü, İlçe Eğitim Müdürü bu olaya 8 yıl nasıl sessiz kalıyor? Böyle bir rezalet olmaz; sonra da devlet memurları hakkında bilgi kirliliği oluşturacaksınız, ‘çalışmıyorlar’ diyeceksiniz. Çalışmayanlar, işe gitmeyip maaş alanlar, arkasında siyasi dayanağı, desteği olan yandaşlardır. Bizim arkadaşlarımız, bu millet ve ülke için sabah akşam çalışmaktadır.”
Yarın alanlara indiğimizde; kimse ‘Türkiye Kamu-Sen vatanseverdi. Memleketin içte, dışta problemler yaşadığı bu durumda neden alanlara iniyor, niye yeni karmaşalar yaratıyor?’ demesin. Sen benimle uğraşma, ben de yerimde oturayım.
Koncuk sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Başbakanı buradan bir kere daha ikaz ediyorum: Yarın alanlara indiğimizde; kimse ‘Türkiye Kamu-Sen vatanseverdi. Memleketin içte, dışta problemler yaşadığı bu durumda neden alanlara iniyor, niye yeni karmaşalar yaratıyor?’ demesin. Sen benimle uğraşma, ben de yerimde oturayım.
Bakınız yeni Hükümet kuruldu. Yeni hükümet kurulduğundan bu yana henüz bir miting yapmadık. Çünkü bir şans tanımak istedik, en azından yapacaklarını görelim dedik. Sayın Başbakan hukukun üstünlüğüne vurgu yapıyor, ayrımcılığı kaldıracaklarını söylüyor. Geçen bu kısa sürede bu anlamda önemli atılımlar atıldığını görmedik. Ama bir müddet daha bekleyeceğiz. Aynı hastalıklı, arazlı anlayışın devam ettiğini, Türkiye Kamu-Sen üyelerinin ikinci sınıf vatandaş yaklaşımına tabi tutuklarını gördüğümüz anda ise yeniden her türlü eylemi ve tepkimizi ortaya koymaktan çekinmeyeceğiz. Biz sendikal sorumluluklarımızı Türkiye sevdalıları olarak yerine getiriyoruz. ‘Aman kargaşa çıkmasın, bir de biz problem yaratmayalım’ diyerek, sorumluluğumuzu yerine getiriyorsak, Başbakanın ve Kabine’nin tüm bakanlarının da aynı sorumluluğunu yerine getirmesi gerekir. Ama bu sabrımızın çok uzun süreceğini kimse düşünmesin. Gücümüz neye yetiyorsa bugüne kadar ortaya koyduk, bundan sonra da daha da ileri gidecek adımlar atmaktan geri durmayız. Allaha şükür bu güç, bu iman bizde var.”
Kamuda esas paralel yapı bunlar. Bu sarı paralel yapı, kamuya mikrop gibi girmiş. Ürüyor da ürüyor. Kimisini korkutarak, kimisine vaatlerde bulunarak 800 bini aşkın okumuş insanı etkisi altına alıyor. Bu paralel yapı kamuda varlığını devam ettirdiği sürece, devleti yönetme iddiasında olan insanların verimlilik adına, kaliteyi artırmak adına hiçbir tedbiri almasının imkânı kalmamıştır.
Kamuda paralel yapının esas yandaş sendika olduğunu belirten Koncuk, “Bilindiği gibi paralel yapı iddiası var. Esas paralel yapı bu yandaş sendikadır. Bakınız, TBMM’de çıkarılan kanunların bir kısmı iyi niyetli olabilir. Ama iyi niyetli, kaliteyi artırmak için çıkarılmış olan kanunlar dahi bu paralel sendika tarafından istismar ediliyor, bu ikiyüzlü insanlar tarafından kullanılıyor. Mesela aday öğretmenliğin kaldırılmasına yönelik olarak getirilen bir performans uygulaması var. Bu uygulama hazırlayanlar tarafından belki de stajyerlik döneminin daha verimli olacağı kanaati ile getirildi. Tabi şunu da belirteyim ki; ben bunun kesinlikle doğru olduğunu düşünmüyorum. Doğru bulmadığımızı birçok kez dile getirdik. Bir yıl sonunda performans değerlendirmesinde başarılı olamazsanız devlet sizi kapının önüne koyuyor. Böyle bir şey olabilir mi? İkinci bir hak mutlaka verilmeli. Bu konuda çalışmalarımız sürüyor. Performans değerlendirmesinde başarılı olursanız bu kez yazılı sınava girme hakkınız doğuyor. Yazılı sınavda da başarılı olursanız, mülakata tabi tutuluyorsunuz. Mülakat bundan sonra olmayacaktır, çünkü bir gelenek başlamıştır ve devam edecektir. Tüm bunların sonucunda başarılı olursanız stajyerliğiniz kaldırılıyor. Objektif kriterlerle, yandaşlık, sendika ayrımı gözetilmeden, adaletle, gerçekten işi bilen, işinin ehli olan yöneticiler tarafından değerlendirme yapılsa performanstan korkumuz olmaz. Belki ‘verimliliği artıracağız’ diye çalışma yapılıyor ama bu alçaklar stajyer öğretmenlere baskı uyguluyor. Onlara ‘Eğer bize üye olmazsanız stajyerliğinizi kaldırmayız’ diyor. Bırakın sendikacılığı bu yapılanlar insanlık bile değildir! Yeni mesleğe başlamış bir öğretmeni daha ilk günden korkutmak büyük bir alçaklıktır.
Yani bu sarı sendika iyi niyetli düşünülmüş olabilecek bir şey dahi istismar ediyor. Mesela norm kadro fazlaları var, ‘Benim sendikama üye olmazsan tayininin istemediğin bir yere çıkmasını sağlarım’ diyor. Oysa puanlama var. Ama onlar için önemli değil. Önemli olan bilgi kirliliği yaratarak, bu bilgi kirliliğinin meydana getirdiği bu istismar alanından sendikal anlamda faydalanmak ve büyümek. Büyüyorsun da, insanları ne hale getiriyorsun? Kamu düzenini ne hale getiriyorsun? Kamuda esas paralel yapı bunlar. Bu sarı paralel yapı, kamuya mikrop gibi girmiş. Ürüyor da ürüyor. Kimisini korkutarak, kimisine vaatlerde bulunarak 800 bini aşkın okumuş insanı etkisi altına alıyor. Bu paralel yapı kamuda varlığını devam ettirdiği sürece, devleti yönetme iddiasında olan insanların verimlilik adına, kaliteyi artırmak adına hiçbir tedbiri almasının imkânı kalmamıştır. Ancak tüm memurlarımızın da bu kötü gidişe dur demesi şart olmuştur” diye konuştu.
Burada önümüzde iki yol var. Ya bu köhneleşmiş sistemin uydusu haline geleceğiz, bu bataklığın içerisinde biz de yok olup gideceğiz ya da ‘Bu işte bir yanlış var, bir arıza var. Benim bir Müslüman olarak yaradılış sebeplerim, bir Türk olarak milli değerlerim, bir insan olarak insani değerlerim bu kokuşmuşluğun içine girmeme izin vermemeli. Bu yanlışları düzeltme gayreti içerisinde olmam lazım.’ diyeceğiz.
Koncuk, bu ülkeyi yönetme iddiasındaki insanların, kamuda oluşturulmuş olan bu mikroba karşı tedbir alması gerektiğini bildirerek, şunları kaydetti: “Birçok okul müdürü, müdür başyardımcısı ve yardımcısı görevden alındı. Bunların yerlerine getirilenleri şöyle bir incelediğimizde; görevden alınanlardan daha mı iyiler ya da daha işinin ehli insanlar mı? Eğer bir ülke, yönetici atama meselesini çözemiyorsa, ilk düğmeyi yanlış ilikledi demektir. İlk düğmeyi yanlış ilikledikten sonra, diğer düğmelerin doğru iliklemesi beklenemez. Bu ülkeyi yönetme iddiasındaki insanların, kamuda oluşturulmuş olan bu mikroba karşı tedbir alması gerekir. Antibiyotik mi verecek, iğne mi vuracak, tedbir alması lazım, Yoksa kamu kötüye gidiyor. Elbette Türkiye Kamu-Sen mücadele ediyor. Bu mücadelemiz devam edecek. Düşünün ki, köhneleşmiş bir sistem var. Burada önümüzde iki yol var: Ya bu köhneleşmiş sistemin uydusu haline geleceğiz, bu bataklığın içerisinde biz de yok olup gideceğiz ya da ‘Bu işte bir yanlış var, bir arıza var. Benim bir Müslüman olarak yaradılış sebeplerim, bir Türk olarak milli değerlerim, bir insan olarak insani değerlerim bu kokuşmuşluğun içine girmeme izin vermemeli. Bu yanlışları düzeltme gayreti içerisinde olmam lazım.’ diyeceğiz. Önümüzde bu iki tercih var. Üçüncü bir yol yok. İkinci tercihi ortaya koyanlar yani ‘Bu kokuşmuşluğu düzeltmek adına sorumluluk alıyorum’ diyenler işte burada. Ama şu önemlidir: Bu kokuşmuş sistem içerisinde kazanabildiğimiz her insan, sadece bu sendikanın büyümesi adına değil, bu milletin geleceği bakımından kazanılmış bir değerdir. Dolayısıyla çalışmalarımızı da bu anlayış üzerine bina edeceğiz. Aksi takdirde biz de bu bataklık, bu köhne yapı içine gireriz. Belki çok rahat olacağımızı düşünürüz ama emin olun bu çatıyı tutacak hiçbir direk kalmaz ve o çatı hepimizin tepesine çöker. Burada bizim mücadelemiz, sizin gibi Türkiye sevdalısı insanların, kendi nefsini her şeyin önüne koymayan insanların varlığı o çatının direği mesabesindedir. Böyle görmeliyiz.”
Kendini satan adam öncelikle sendikamız adına değil, milletin geleceği adına kaybedilmiş demektir. İçi boşsa, ilkesi yoksa bir sendikanın 500 bin, 1 milyon üyesi olmasının bir anlamı yok. Ulu Önder Atatürk’ün o düşman gemilerine bakıp, dediği gibi, ‘Geldikleri gibi de giderler.’ Ben de ‘Şiştikleri gibi patlarlar’ diyorum.
Koncuk sözlerine şöyle devam etti: “Bütün teşkilatlarımız gayret gösteriyor. Korkmadan, çekinmeden bu gayretimizi biraz daha artırmak zorundayız. Alanlarda daha çok olmalıyız. Boş alan bırakmamak zorundayız. Bunu tek başına kimse yapamaz, ancak hep birlikte başarabiliriz. Kazandığımız her bir insanın inanmasını sağlamalıyız. Bizim sendikacılığımızda kandırmak diye bir şey yoktur. Bizim mücadelemizin ne anlama geldiğine inananlarla olalım. Zaten mücadelemizin hak olduğuna inanamayanlarla da işimiz yok. Müdür, müdür yardımcısı olmak için kendini pazarlayan insanları gördük. 40 yıllık mücadelesini satanları gördük. Kendini satılmış insan olarak görenlerin huzuru, gönül rahatlığı olur mu? Kendini satan adam öncelikle sendikamız adına değil, milletin geleceği adına kaybedilmiş demektir. İçi boşsa, ilkesi yoksa bir sendikanın 500 bin, 1 milyon üyesi olmasının bir anlamı yok. Ulu Önder Atatürk’ün o düşman gemilerine bakıp, dediği gibi, ‘Geldikleri gibi de giderler.’ Ben de ‘Şiştikleri gibi patlarlar’ diyorum. Tarih bunu söylemiştir. Ama bizler yıllar içerisinde büyük zorluklardan geçerek, emekle, alın teri ve inançla, çok büyük gayretlerle bir yerlere geldik. Büyüme, işte budur. Büyüme; değerlerimiz bakımından küçülmeden büyüme oluyorsa bir anlam ifade eder. Biz küçülmeden, çukurlara yuvarlanmadan büyümeye talibiz. Biz patlamaya talip olmayalım Bizim mücadelemizin asaletine inanmayan bize gelmesin. Vatan haini olmadıktan sonra, bize inanan hangi siyasi görüşten olursa olsun, herkes bizim başımızın tacıdır.”
Çocuklarımızı ‘ her şeker verenin arkasından koşma’ diye ikaz ederiz. Çünkü her şeker verenin peşinde koşarsak başımıza türlü işler gelir. Bunlar, sendikacılığı, her şeker verenin ardından koşmak olarak algılıyor ve kendilerine birtakım makamlar buluyorlar. Ama olan 1 milyon 900 bin emekli ve 2 milyon 600 bin memurumuza oluyor.
Toplu sözleşmeye de değinen Koncuk, memurların ekonomik kayıplarına dikkat çekti. Koncuk şunları söyledi: “2013 yılında imzalanan toplu sözleşmede enflasyon farkını düzenleyen 7’inci madde vardı. Buna göre, 2015 yılında kamu görevlilerine ve emeklilerimize öngörülen kümülatif zammın üzerinde bir enflasyon oluşursa, enflasyon farkı ödenmesini hükme bağlamıştı. Yani 2015 yılında enflasyonun, memurlara öngörülen artışın, (yüzde 3+ 3) kümülatif toplamı olan yüzde 6,1’i aşması halinde memurlara enflasyon farkı ödenmesi kararlaştırılmıştı.
Bunlar 2016-2017 toplu sözleşmesinde bu maddeyi değiştirmişler. Nasıl değiştirmişler? ‘Öngörülen’ kelimesini ‘verilen’ şeklinde değiştirmişler. ‘Verilen’ şeklinde değiştirilince, Temmuz ayında aldığımız yüzde 1.76’lık enflasyon farkı da verilen kümülatif toplam içerisine dahil ediliyor. Durum böyle olunca; 2015 toplu sözleşmesinde memurların enflasyon farkı alabilmesi için 2015 yılı enflasyonunun memurlara yıl içinde verilen yüzde 3 ilk altı ay zammı, Temmuz’daki yüzde 1,76 ilk altı ay enflasyon farkı ve yüzde 3’lük ikinci altı ay zammının kümülatif toplamı olan yüzde 7,9’u aşması hükme bağlanmıştır. Buna imza atan sendika genel başkanının toplumun yüzüne bakmaya dahi cesareti olmaması gerekir. Tam yüzde 1.8 kaybımız var. Şu anda bile 12 aylık enflasyon yüzde 8,1’dir. Yani şimdi bile yüzde 2 enflasyon alacağımız doğmuş. Bu enflasyon farkı sadece maşlara da yansımıyor. Öğretmenlerimizin ek derslerine, bütün memurlarımızın eş ve çocuk yardımına, kısacası tüm kalemlere yansıyor. Sadece maaşa yansıyan kaybımız 40 ila 160 TL arasında. Bu konfederasyonun 800 bini aşkın üyesinin içinden bir babayiğit çıkıp, ‘Bu kürsüden inmek de mi aklına gelmiyor Ali Yalçın’ demelidir.
Kamu Personeli Danışma Kurulu Toplantısı’na katıldığımda Ali Yalçın’a, ‘Seni aldatmışlar. Seni kandırmışlar’ dedim. Kandırılmanın geniş bir anlamı var. Çocuklarımızı ‘ her şeker verenin arkasından koşma’ diye ikaz ederiz. Çünkü her şeker verenin peşinde koşarsak başımıza türlü işler gelir. Bunlar sendikacılığı her şeker verenin ardından koşmak olarak algılıyor ve kendilerine birtakım makamlar buluyorlar. Ama olan 1 milyon 900 bin emekli ve 2 milyon 600 bin memurumuza oluyor. 5 milyon insanın ortalama 50 TL’si çalınıyor. Emeklimiz, memurumuz 1 TL’nin dahi hesabını yapıyor ama bunlar sorumsuzca memurun, emeklinin 50 TL’sini kaybetmesine yol açıyor. Bu şekilde alacağımız yüzde 6’lık zam fiilen yüzde 4’e düşürülmüştür. Uyanık maliyeciler yüzde 1.8’i çalmışlar, bu acemi sendikacılar daşekerlerin peşinde oldukları için işin farkında dahi değiller. Bunların hesabı sorulması lazım. 35 yıllık öğretmenim. Ben böyle bir sendikanın üyesi olmam. Biri silah çekse dahi beni kimse böyle bir sendikaya üye yapamaz. Çünkü Allah akıl, fikir vermiş. İdrakim de var, cesaretim de var, yüreğim de var. Memurlarımız buna nereye kadar tahammül edecek?”
Yurt-Kur Genel Müdürü yaptığı bir toplantıda, ‘Ben sendika üyesi olmayanları sevmem ama benimle ilgili suç duyurusunda bulunanlara üye olmak da olmaz’ diye tembihte bulunuyor. Ey Genel Müdür, senin yapman gereken ‘Kredi Yurtlar Kurumunun yatak kapasitesini nasıl artırırım, hizmet kalitesini nasıl artırırım’ diye uğraşmaktır, kendi personelini kucaklamaktır, onları motive etmektir. Sendikacılık yapacaksan, görevini bırak, sendikacılığa soyun, yüreğin yetiyorsa gel karşıma çık!
Konuşmasında Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürünü de eleştiren Koncuk, “Bakınız Kredi Yurtlar Kurumu’nun Genel Müdürü Sinan Aksu Genel Müdürlüğü bırakmış, kimi personeli başka yerlere sürmekle meşgul. 60 yaşındaki şoförü Çorum’a, diğerini de Çankırı’ya sürmüş. Bu nasıl bir idareciliktir? Türk Eğitim-Sen’e takmış durumda. İstediğini yapsın. İsterse orada bir tane üyemiz kalmasın biz mücadelemizden taviz vermeyiz ama şunu bil ki, bu seni büyütmez. Seninle ilgili yapacağımızı da yaparız. Beyefendi yurt müdürü atayacak, mülakata el altından sadece kendi adamlarını çağırıyor. Kimsenin mülakattan haberi yok. Kurum dışından bir sürü adam getiriyor. Böyle bir kurumda çalışan herkesin ‘Biz adam değil miyiz? Bu kuruma yıllarca emek verdik, alın teri döktük. Hadi el altından kurum içinden adamlar çağırdın, ama kurum dışından çağırdığın insanlar neyin nesi’ diye kendisine hakaret telakki etmesi lazım. Elbette Yurt-Kur Genel Müdürü’ne suç duyurusunda bulunduk, kendisine dava açtık. Hukuki süreç devam ediyor. Sonuna kadar gideceğiz. Biz mücadelemizi yapacağız. Biz teşkilat olarak şerefli bir duruşa sahibiz ve bunu her alanda gösteriyoruz. Kimse geri adam atacağımızı düşünmesin. Yurt-Kur Genel Müdürü yaptığı bir toplantıda, ‘Ben sendika üyesi olmayanları sevmem ama benimle ilgili suç duyurusunda bulunanlara üye olmak da olmaz’ diye tembihte bulunuyor. Bu konuşmalar bize geliyor. Ey Genel Müdür senin yapman gereken ‘Kredi Yurtlar Kurumunun yatak kapasitesini nasıl artırırım, hizmet kalitesini nasıl artırırım’ diye uğraşmaktır, kendi personelini kucaklamaktır, onları motive etmektir. Sendikacılık yapacaksan, görevini bırak, sendikacılığa soyun, yüreğin yetiyorsa gel karşıma çık! Kimsin sen? Kimse kendisini kanunların üzerinde görmesin” diye konuştu.
Genel Başkan İsmail Koncuk’un konuşmasının ardından Samsun 1 No’lu Şube Başkanı Levent Kuruoğlu “Sendikacılıkta Sosyal Medyanın Etkin kullanımı” konulu bir sunum yaptı. Toplantının ikinci gününde TRT eski Başspikerlerinden Cihangir Göker “Topluluk Karşısında Etkili Konuşma Teknikleri” adlı bir eğitim verdi. Daha sonra Genel Merkez yönetim Kurulu Üyeleri sekreteryaları ile, Genel Başkan İsmail Koncuk da ilçe yönetim kurulu üyeleri ile toplantılar yaptı. Toplantı Genel Başkan İsmail Koncuk’un kapanış konuşmasıyla son buldu.