.2009 KRİZE VE İŞSİZLİĞE ÇÖZÜM ÖNERİSİ
TÜRKİYE'DE KRİZ VE ÇIKIŞIN YOL HARİTASI
TÜRKİYE'DE KRİZ VE ÇIKIŞIN YOL HARİTASI 2
KRİZE VE İŞSİZLİĞE ÇÖZÜM ÖNERİSİ
ÖNSÖZ
Ülkemizi kasıp kavurmakta olan kriz, en çok dar ve sabit gelirlilerin canını yakmaktadır. Türkiye Kamu-Sen olarak, 2006 yılından beri ülkemizin bir krize doğru sürüklendiğini ve olası krizin etkilerinin en aza indirilmesi için acil tedbirler alınması gerektiğini belirtmekteyiz.
Konfederasyonumuz ekonomik krizin küresel boyutlarını dikkate alarak, krizden ilk olarak ve en yoğun biçimde reel kesimin etkileneceğini, zaten kronik bir durum haline gelmiş olan işsizliğin patlayacağını öngörmüştür.
Özellikle 2002 yılından sonra enflasyon hedeflemesi nedeniyle ülkedeki emisyon hacminin kısıtlı tutulması sonucunda ortaya çıkan düşük enflasyonun yanında özelleştirme, sıcak para ve borçlanmaya dayalı yüksek oranlı büyümeye rağmen, piyasalarda arzu edilen canlılığın sağlanamadığı, işsizlikle mücadelede başarılı olunamadığı görülmüştür.
Hedeflerini her ne pahasına olursa olsun enflasyonu tek haneli rakamlara çekmek olarak belirleyen yetkililer, piyasalarda yaşanan durgunluğu, enflasyonu düşürmek için bir araç olarak görmüşlerdir. Oysa yaşanan durgunluğun sosyal boyutunun işsizlik ve yoksulluk olduğu kabul edilmemiş; işsizlik ve yoksulluk olgusu yerel idareler eliyle dağıtılan yardım paketleriyle giderilmeye çalışılmıştır.
Son 6 ay içinde 500 bin çalışanımızın işini kaybetmesi sonucunu doğuran tek taraflı ekonomik politikalar, artık duvara toslamış, ekonomik kriz ve işsizlik toplumumuzun en önemli gündemi haline gelmiştir. Bugün 3 milyona dayanan resmi işsiz sayısı ile ülkemiz insanının kaderi haline gelen yoksulluğun, dağıtılan yardım paketleriyle bertaraf edilemeyeceği ortaya çıkmıştır. Geride bırakılan süreçte Türkiye Kamu-Sen'in ve sağduyulu bazı kesimlerin bu doğrultuda yaptığı uyarıların dikkate alınmaması, bugün yaşamakta olduğumuz krizin ve yüksek işsizliğin bir noktada da nedeni olmuştur.
Özellikle krizin etkilerinin görülmeye başlandığı dönemde, yetkilileri krizin ciddiyeti konusunda ikna etme sürecine girilmiş olması, krize karşı alınacak tedbirlerin gecikmesine neden olmuştur. O dönemde amacımızın hiç kimseyi yıpratmak olmadığı ve kriz çığırtkanlığı yapmadığımız, yalnızca Türkiye'nin en büyük sivil toplum örgütlerinden biri olarak erken uyarı görevini yerine getirdiğimiz, krizin ülkemizi vurmasıyla ortaya çıkmıştır. Bugün de amacımız, ülkemizin en önemli konusu haline gelmiş olan yoksulluk ve işsizlik sorununun toplumsal tabandan gelen tavsiyeler dikkate alınarak çözüme kavuşturulmasıdır. Umudumuz, işsizliğin ve yoksulluğun sona erdiği, memur, işçi, işveren, emekli, çiftçi ve ev hanımının hep birlikte el ele vererek ülkemizin huzur ve refaha kavuşmasıdır.
Önemli olan olaylara bakış açımızın değiştirilmesi, ciddiyet ve sorumluluk bilinci içinde yenilikçi ve eşitlikçi bir yapının oluşturulmasıdır. İşe önyargıları yıkarak, tabandan gelen sese kulak vererek, dışarıdan gelen akımların ve telkinlerin ülkemiz sorunlarına çözüm olamadığı gerçeğini görerek başlamalıyız. Alınacak basit ve etkili tedbirlerle ekonomik krizden çıkılacağına, işsizlik sorununa son verileceğine ve ülkemizin dünyaya yeni bakış açıları sunan, geniş ufuklara sahip, lider ülke konumuna ulaşacağına inanmaktayız.
BİRCAN AKYILDIZ
Genel Başkan
KRİZİN ÇÖZÜMÜ YANLIŞ YERDE ARANIYOR
Dünya, ekonomik kriz özelinde bir sınavdan geçmektedir. Batı kapitalizminin aç gözlülüğü, en yüksek karı en düşük maliyetle elde etme hırsı, özelleştirmeler sonucunda paralı hale gelen temel hizmetler, düşük ücretler ve yüksek işsizlik sonucunda bozulan gelir dağılımı; yaşadığımız sınırsız ve ilkesiz küreselleşmenin hazin sonucu olmuştur. Yıllardır sanal finans oyunlarıyla şişirilen piyasalar sonunda patlamış, bir çok ülkede finans piyasası çökmüş, durgunluk baş göstermiş, işsizlik atmıştır. Yaşanan bu olumsuz gelişmelerden ülkemiz de etkilenmektedir.
Gelinen süreçte sendikaların etkinliklerinin azalması, işten çıkarmaların kolaylaşması ve sermayenin aşırı güçlenmesi işsizliğin artmasına neden olan unsurların başında yer almıştır. Günümüzde istihdam piyasası, işten çıkarmaların arttığı, kısmi süreli, esnek ve çağrı usulüne göre çalışmanın yaygın olduğu bir yapı haline gelmektedir.
Bu tür istenmeyen durumların önüne geçmek için Avrupa Sosyal Şartı "decent work" olarak tanımladığı, "saygın iş" kavramını geliştirmiştir. "Saygın iş"ten kasıt; çalışanların sürekli ve düzenli olarak çalışabildikleri, kendileri ve ailelerinin insanca yaşamasına yetecek düzeyde ücret alabildikleri iştir.
Oysa bugün işverenlerin, işsizliğin çözümü ve ekonomik krizin reçetesi olarak getirdikleri önerilerin tamamı, çalışanları "saygın iş"ten uzaklaştırmaya yönelik tedbirlerdir. İşverenlerin ekonomik krizden çıkış ve işsizliğin çözümü için getirdiği ve sürekli dillendirerek, kamuoyuna yansıttıkları talepleri ağırlıklı olarak;
- Ø Belli bir süre bir işyerinde çalıştıktan sonra işten çıkarılanlara işveren tarafından ödenen kıdem tazminatının kaldırılması ya da azaltılması,
- Ø Asgari ücret başta olmak üzere ücret seviyelerinin düşürülmesi,
- Ø İş güvencesinin zayıflatılması,
- Ø İşten çıkarmaların kolaylaştırılması,
- Ø İşveren primlerinin azaltılarak işgücü maliyetlerinin aşağıya çekilmesi,
- Ø Esnek istihdamın yaygılaştırılması,
- Ø Çalışma sürelerinin artması,
- Ø Vergi oranlarının azaltılması,
- Ø Toplu iş sözleşmelerinden vazgeçilerek bireysel sözleşmelerin yaygınlaşması,
- Ø İş yerlerindeki sosyal sorumlulukların kaldırılması gibi konular üzerinde olmaktadır.
İşverenlerin taleplerine baktığımızda, ekonomik krizden çıkışın ve işsizliğin çözümünün çalışan haklarının azaltılmasında, maaşların düşürülmesinde, işten çıkarmaların kolaylaşmasında olduğu gibi bir durum ortaya çıkmaktadır. İşsizliğin azaltılması için çalışanların güvencelerinin yok edilmesi gibi bir yaklaşımın mantıksızlığı yanında, resmi veriler de işsizlik sorununun temelinde iş güvencesinden yoksun çalışmanın yattığını göstermektedir.
ÇÖZÜM, OLAYLARI VE RAKAMLARI DOĞRU YORUMLAMAKTAN GEÇER
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son verilere baktığımızda Ekim, Kasım, Aralık 2008 aylarını içeren dönemde işsizlik oranının %12,3 gibi ürkütücü bir boyuta geldiği ve işsiz sayısının geçen yılın aynı dönemine göre 645 bin kişi artarak 2 milyon 995 bine ulaştığı görülmektedir. İlgi çekici olan nokta, şu andaki işsizlerin % 86,5'inin yani 2 milyon 592 bin kişinin daha önce bir işte çalışırken işsiz kalmış olmasıdır. Bu durumda daha önce hiç çalışmamış olan işsiz sayısı yalnızca 403 bin kişidir. Bu rakamların bizlere anlattığı bir tek şey vardır: vatandaşlarımıza sürekli, güvenli ve saygın iş imkanı sağlamadıkça işsizlik sorununun çözülmesi mümkün değildir.
Eğer işini kaybeden vatandaşlarımıza sürekli iş imkanı yaratabilseydik, bugün işten ayrılmış olan 2 milyon 592 bin işsizimizin en az yarısı çalışıyor olacaktı. Düzenli ve sürekli işler istihdam piyasasına yeni katılımları azaltacağından, işsizlik oranı da istihdam piyasasına yeni katılanlarla sınırlı olarak gerileyecekti.
Bilindiği gibi yetkililer 2008 yılından itibaren işsizliği azaltmak ve ekonomik krize karşı önlem olması amacıyla bir dizi kararlar almıştır.
Bu önlemler ana hatlarıyla;
- Ø Sosyal sigorta primi işveren payının azaltılması,
- Ø Terör mağduru çalıştırma zorunluluğunun kaldırılması,
- Ø Eski hükümlü çalıştırma zorunluluğunun kaldırılması,
- Ø İlk defa sigortalı olacak 18-29 yaş arası erkeklerin ve yaş şartı aranmaksızın kadınların, 5 yıl süreyle işveren priminin kademeli olarak işsizlik sigortası fonundan karşılanması ve
- Ø Kısa çalışma ödeneği süresinin 3 aydan 6 aya çıkarılması olarak açıklanmıştır.
Bu önlemlerin büyük çoğunluğunun işverenlerin taleplerini karşılamaya yönelik olarak hazırlandığı açıktır. Bugüne kadar yapılan ve bundan yapılması düşünülen değişikliklere bakıldığında;
- Ø İşten çıkarılmaların kolaylaştırıldığı,
- Ø İşverenin sosyal sorumluluklarının kaldırıldığı,
- Ø İşgücü maliyetlerinin azaltıldığı,
- Ø Dolayısı ile krize ve işsizliğin çözümüne işveren mantığı ile yaklaşıldığı görülmektedir.
Bu durumda işverenler, özellikle hizmet sektöründe eleman çalıştıranlar, azaltılmış kıdem tazminatı nedeniyle 5 yılı dolduran personeli işten çıkaracak yerine primleri işsizlik sigortası fonundan karşılanan genç elemanları istihdam edecektir. Nitekim TÜİK'in verilerine göre Kasım 2008 döneminde işten çıkarılanların %46'sı hizmet sektöründendir. İşten çıkarmayı kolaylaştırarak istihdamı artırmayı ummak anlaşılır değildir. İşten çıkarma kolaylaşırsa istihdam artar yargısı, içinde sosyal tarafı olmayan, olaya yalnızca kar mantığıyla bakan bazı işverenlerin bakış açısını ortaya koymaktadır.
Henüz işe yeni eleman alırken, bu kişiyi işten çıkarmanın maliyetini düşünenlerin niyetinin iyi olmadığı bellidir. Nitekim bu tür paketlerle milletimize sunulan reçete de bu anlayışın hayata geçmesi için hazırlanmıştır. İşyerinde 5 yılını dolduran bir elemanın işverene maliyeti bir anda artacaksa ve işverenin önünde maliyetsiz eleman istihdam etme imkanı da varsa maliyetsiz olanı tercih etmek kadar doğal bir sonuç olamaz.
Böyle bir durumda işsizlik azalmak yerine artacaktır. Genç vatandaşlarımız kısa süreli, geçici işlerde çalışır ancak 30 yaşına gelmiş bir işsiz, prim yükü arttığı için işe alınmaz. İşverenler de mecbur kalmadıkça kimseyi 5 yıldan fazla çalıştırmaz. Bu durumda devletin sırtına binecek prim yükü katlanılamaz boyutlara gelir.
Bütün bu gerçekler ışığında dünya, hep aynı pencereden bakarak işsizlik ve ekonomik kriz sorununu çözmeye çalışmaktadır. Oysa yaşamakta olduğumuz sorun, kimsenin görmediği ve bilmediği türdendir. İlk kez karşılaşılan sorunlara karşılık, yıllardır kullanılan ve işe yaramayan tedbirlerin alınması sorunu çözemeyecektir. Bu nedenle ortaya konulacak önlemlerin de yenilikçi ve sorunu tanımlamaya yönelik olması gerekmektedir.
KRİZ ETKİLERİNİ ÖNCELİKLE REEL SEKTÖRDE HİSSETTİRİYOR
KRİZE FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI
İşsizlik sorununa ve ekonomik krize çözüm üretmek için öncelikle krizin ve etkilerinin doğru tanımlanması gerekmektedir. Dünyada ortaya çıkan ekonomik olumsuzluklar neticesinde;
- Ø Dış pazar potansiyelimiz sınırlanmış,
- Ø Dış ticaret hacmimiz daralmış,
- Ø Ulusal ve uluslar arası likidite azalmış,
- Ø Döviz kurlarının yükselmesiyle, ithal ürünler pahalanmış,
- Ø Dolayısı ile üretim maliyetleri yükselmiş,
- Ø Satışlar azalmıştır.
Buna bağlı olarak;
- Ø Firmalar küçülme yoluna gitmiş,
- Ø Kapasite kullanım oranları düşmüş,
- Ø Bir çok firma, faaliyetlerini durdurmak ya da ara vermek zorunda kalmış,
- Ø İşten çıkartmalar artmış,
- Ø İşsizlik patlamıştır.
Bütün bu etkenler, vatandaşların tüketim alışkanlıklarının değişmesine ve piyasaların daha da daralarak durgunluğa girmesine neden olmaktadır.
Gerçekler ortadayken, bu duruma karşı alınacak tedbir, ürettiğini satamayan, dolayısıyla üretim miktarını düşüren ve işçi çıkarmak zorunda kalan işletmelere doğrudan mali destek vermek yolunda olmamalıdır. Doğrudan veya dolaylı mali destek alan işletmelerin, üretimini artırmak için bir nedeni ve seçeneği olmayacağına göre, verilen desteğin istihdamı artırmaya, işletmeyi kurtarmaya yetmeyeceği açıktır.
Yapılacak şey, mali desteğin tüketimi artırmaya yönelik olarak sağlanması, artan tüketim eğilimi ile birlikte işletmelerin yeniden üretim yapmaya yönelmesi yoluyla çarkların döndürülmesi ve istihdamın artırılması olmalıdır.
Ekonomi politikalarının temel amacı, karı maksimize etmek yerine, istihdamı maksimize etmek olarak düzeltilmelidir. Bu nedenle yapılacak düzenlemeler, alınacak önlemler, çalışan vatandaşlarımızın işsiz kalmalarını önlemeye yönelik olmalıdır.
Ekonomik krizin etkilerinin azaltılması, vatandaşlarımızın bu krizden en az zararla çıkması için; sosyal devlet ilkesi temelinde tüm ekonomik politikaların ve özelleştirme uygulamalarının gözden geçirildiği yeni bir programa ihtiyaç vardır.
Yalnızca ülkemizde değil; tüm dünyada insani ve sosyal değerlerin ön plana çıkarıldığı, en yüksek karı elde etme uğruna bütün etik değerleri yok sayan anlayışın terk edildiği sosyo-ekonomik programlarla krizden çıkılacaktır.
YENİ UFUKLAR...
ÇARKLARI DÖNDÜRELİM GERİSİ GELECEKTİR
Ekonomik kriz nedeniyle hem likidite ihtiyacının dışarıdan sağlanması hem de ülkemizde üretilen ürünlerin uluslar arası piyasalarda alıcı bulması, geçtiğimiz yıllardaki kadar kolay olmamaktadır. Dolayısı ile dış ticaret hacminde bir daralma yaşanmakta bu da şirketlere ve istihdama olumsuz olarak yansımaktadır.
İç talebin canlı tutulması; daralan dış ticaretin telafisi, şirket faaliyetlerinin sekteye uğramaması ve istihdamın azalmaması için hayati önem taşımaktadır. İç talebin canlı tutulması için ise iki önemli argüman vardır: Vergilerin düşürülerek, vergi dilimlerinin yeniden düzenlenmesi ve gelirin artırılması.
Türkiye Kamu-Sen, bu noktada alınması gereken önlemleri sıralarken öncelikli olarak; ülkemizde üretilen ürünlerin tüketilmesi ve tüm işlemlerde Türk Lirası kullanılması için kampanya başlatılması, çalışan ve emeklilere verilecek destekle piyasalara nefes aldırılması ve bu yolla iç talebin canlandırılması, çiftçiler ve KOBİ'ler için kolay kredi uygulamasının yaygınlaştırılması, benzin, elektrik, doğalgaz ve LPG'de yapılacak indirimlerle maliyetlerin düşürülmesi, istihdam artışının sağlanması için kamuda boş kadroların doldurularak, kamu görevlisi açığının kapatılması, kamu görevlilerine ILO standartlarında sendikal haklar tanınarak, toplumsal barış ve güven ortamının sağlanması konularını gündeme getirmiştir.
Yetkililerce alınan tedbirlerin bir kısmı Türkiye Kamu-Sen'in önerilerini içermektedir ve tarafımızca olumlu bulunmaktadır. Benzin, mazot ve LPG fiyatlarında yapılan kısmi indirimler, can suyu projesi ile küçük işletme sahiplerinin desteklenmesi, sanayiciler için sağlanması düşünülen vergi kolaylıkları ve istihdam teşvikleri Türkiye Kamu-Sen'in aylardır üzerinde ısrarla durduğu önlemlerdendir.
Ancak; piyasaları üretim ve tüketim kesimi olarak değerlendirdiğimizde, yetkililerce alınan tedbirlerin piyasaların yalnızca üretim tarafına yönelik olduğu görülmektedir. Tavsiyelerimizin tüketici kesimini ilgilendiren bölümleri dikkate alınmamaktadır. Bu da sosyal tarafı, yani tüketici kesimi ihmal eden önlemlerin eksik ve amaca hizmet etmekte yetersiz kaldığını ortaya koymaktadır. Üreticilerin, ürettiklerini satın alacak olan tüketici kesim yani memur, işçi, çiftçi, işsiz ve emekliler desteklenmediği için yapılan tüm çabalar etkisiz kalmaktadır. Nitekim diğer ülkelerde krize karşı alınan tedbirlerin büyük çoğunluğu, piyasaların canlandırılmasına ve tüketim eğiliminin artırılmasına yöneliktir. Tüketicilerin geliri artırılmadan, alım gücü yükseltilmeden piyasaların canlandırılması mümkün değildir.
Bu açıdan bakıldığında krizin etkilerini günlük hayatlarının odağında hisseden memurların ve diğer ücretli, dar ve sabit gelirli kesimin doğrudan desteklenmesi zorunludur. Yapılan iyi niyetli çabaların amacına ulaşması, piyasaların canlandırılarak üretim ve tüketimin birlikte artması, krizin vatandaşlarımız üzerinde yarattığı olumsuz etkinin bertaraf edilmesi için tüketiciler olan kamu görevlileri, işçiler, çiftçiler, işsizler ve emeklilere her ay harcama çeki verilmesini talep etmekteyiz.
Bu yolda atılacak adım, toplumumuzun kriz psikolojisinden de çıkması için son derece önemli olacak ve alınan önlemlerin toplumun genelini görmezden gelmesinin, yalnızca belli kesime yönelik olmasının ve eksik kalmasının önüne geçecek, çalışanların işsiz kalmalarını ve şirketlerin kepenk indirmesini önleyecektir.
Bu nedenle krize karşı uygulanacak bütün tedbirler, ekonominin çarklarının dönmeye devam etmesini sağlamak yolunda olmak zorundadır. Piyasaların canlanması ise çarkların dönmesi, istihdamın artması anlamı taşımaktadır.
HARCAMA ÇEKİ, ÇARKLARI HAREKETE GEÇİRECEKTİR
Emisyon hacminin GSMH'ya oranının 1 puan artırılması, yaklaşık 8 milyar TL dolayında ek kaynak sağlanması yolunu açacaktır. Ortaya çıkan bu kaynağın desteklenerek 12 milyar TL düzeyine çıkarılması ve dağıtılacak harcama çeklerinin yılın bütününe yayılması ile birlikte piyasaya her ay 1 milyar TL para aktarılmasını sağlayacaktır. Bu kaynağın çarpan etkisi ile birlikte piyasaya yansıması aylık 4 milyar TL'yi bulacaktır.
Bir ekonomide bir yanda reel akımlar öte yanda da parasal akımlar vardır. Parasal akımlar da ekonominin sağlığı ve gidişi hakkında reel akımlar kadar bilgi verir. MV = PQ biçiminde ifade edilen değişim denkleminde M ekonomideki para arzını, V ekonomideki paranın dolanım hızını, yani her bir para biriminin yılda kaç kez el değiştirdiğini, P fiyatlar genel düzeyini ve Q da ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin fiziksel olarak miktarını gösterir. PQ, bir ekonomideki GSYİH'ya eşit olacağına göre para arzı ile paranın dolanım hızının çarpımı bize o ekonominin GSYİH'sını verir.
Eğer bir ekonomide üretilen mal ve hizmet miktarı (Q) ve paranın dolanım hızı (V) değişmediği halde Merkez Bankası para arzını (M) artırıyorsa o zaman değişim denklemi gereğince fiyatlar (P) yükselecek, yani ekonomide enflasyon olacak demektir. Öte yandan piyasadaki para arzının artmasının ve bu kaynağın tamamının tüketime yönelmesinin; doğrudan üretim miktarı üzerinde yapacağı olumlu etki düşünüldüğünde enflasyonda ortaya çıkacak artışın kabul edilebilir bir oranda kalacağı görülecektir.
Türkiye'de toplam para arzının GSYİH'daki oranı, son 6 yılda enflasyon ve büyüme birlikte dikkate alındığında büyük bir gerileme göstermiştir. Bu da Türkiye Kamu-Sen'in, enflasyon hedeflemesi nedeniyle emisyon hacminin daraltıldığı ve piyasaların durgunluğa itildiği yolundaki söyleminin doğruluğunu göstermektedir.
Piyasaların durgunluğa girmesi ise ekonomik krizi ve işsizliği tetikleyen en önemli etkendir. İşsizlik bugün yalnız ülkemizin değil, tüm dünyanın en önemli sorunlarından biridir. Özellikle küreselleşme süreci ve teknolojik gelişmenin etkisiyle işin yapısının değişmesi, emek yoğun sektörlerden teknoloji ağırlıklı sektörlere ve hizmet sektörüne doğru yaşanan kayma ve sosyal devlet ilkesinin zayıflamasıyla birlikte güçlenen sermaye, istihdamın tüm dünyada sorunlarla karşılaşmasına neden olmaktadır.
Türkiye Kamu-Sen olarak işsizliğin çözümüne ve ekonomik krizin etkilerinin azaltılmasına katkıda bulunacağımızı düşündüğümüz bir öneri paketi hazırlamış bulunmaktayız. Önerilerimizin hayata geçirilmesi ile ülkemizde işsizlik sorununun büyük oranda çözüleceği inancındayız.
Bugüne kadar yalnızca işveren mantığıyla alınan tedbirler istenilen sonucu vermemiştir. Şimdi krize ve işsizliğe tabanın gözlüklerinden bakma zamanı gelmiştir. Önerilerimiz ekonominin canlandırılması ve istihdamın korunarak artırılması olarak iki ayrı başlık altında hazırlanmıştır. Amacımız öncelikli olarak alınacak tedbirlerle piyasaların canlandırılması, çarkların dönmeye başlaması; daha sonra da istihdamın teşviki ve korunması ile istihdam kapasitemizin artırılmasıdır. Önerilerimiz her ne kadar istihdam ve ekonomi başlıkları altında sınıflandırılmış olsa da birbiriyle doğrudan ilişkilidir ve birbirini etkilemektedir. Bu nedenle tedbirlerin tamamı hayata geçirilmelidir.
İSTİHDAMIN ARTIRILMASI İÇİN ALINMASI GEREKLİ ÖNLEMLER
- Ø Kıdem tazminatı azaltılmamalı, en azından mevcut haliyle korunmalıdır.
- Ø Devletin çalışanlar için işverene yapacağı SSK prim desteği yalnızca ilk 5 yıl için değil, aynı işverene bağlı olarak çalıştığı süreleri kapsamalı, böylelikle işverenler uzun süreli istihdam sağlamaya teşvik edilmelidir. Prim desteği;
0-5 yıl süre ile aynı işte çalışanlar için %20
6-15 yıl için %40
16 yıl ve üzerinde aynı işyerinde çalışanlar için %60 olarak belirlenmelidir.
Bu şekilde 25 yıl boyunca aynı işverene bağlı olarak çalışan bir işçinin işverene maliyeti ortalama % 44 azalacaktır.
- Ø İşçi çalıştıran işverenlerin ödediği vergi tutarları üzerinden belirlenen bir limit dahilinde çalışan başına belli oranda indirim yapılmalıdır. (örneğin, vergi tahsilat oranından 20 puanı geçmemek üzere, belli bir işçi sayısı ve belirlenecek vergi matrahı alt limitinden sonra, her çalışan için 1 puanlık vergi indirimi yapılabilir.)
- Ø İşsizliğin önlenmesinde en önemli yapı taşlarından birisi olmasını planladığımız tarım istihdamı azaltılmaya çalışılmamalı, tarım işçilerinin üretim ve gelirleri artırılmalıdır. Özellikle önümüzdeki dönemde gıda ve su, dünyanın en önemli problemlerini teşkil edeceğinden, tarıma özel bir önem verilmelidir. Bu nedenle köyden kentin önüne geçilmesi için tarımsal üretime ve çiftçiye yönelik teşvikler artırılmalıdır.
- Ø Tarım arazileri iskana kapatılmalı, su kaynakları etkili bir şekilde koruma altına alınmalıdır. İşletilmeyen tarım arazileri işletmeye açılmalı, küçük tarım alanları birleştirilmeli ve devletin öncülük edeceği büyük kooperatifler vasıtasıyla modern teknikler kullanılarak işletilmelidir.
- Ø Sosyal Güvenlik Kurumu'nun sağladığı emeklilik ve sağlık haklarından faydalanmak zorlaştırılmamalı aksine kolaylaştırılarak, sisteme kayıtlı olmak cazip hale getirilmelidir.
- Ø Ülkemizde üretilen malların kullanımı özendirilmeli, ithalata dayalı ekonomi mutlaka üretime yönelmelidir.
- Ø Çalışma süreleri azaltılmalı, fazla mesai süreleri sınırlandırılarak işletmelerin daha fazla istihdam yaratması sağlanmalıdır.
- Ø İstihdam artışının sağlanması için kamuda boş kadrolar doldurulmalı, kurumlardaki kamu görevlisi açığı kapatılmalıdır.
- Ø İşsizlik fonunda biriken paraların bir bölümü, mesleki eğitime bir bölümü de fona yeni gelir getirecek ve istihdama katkıda bulunacak yatırımlara ayrılmalıdır. (örneğin, turizm işletmecileri ile ortak bir çalışma yapılarak, işsizlere yabancı dil ve turizm dersi verilip, turizm sektöründeki kalifiye istihdam açığı kapatılabilir.)
- Ø İstihdam, yatırım ve sosyal politikalar yeniden gözden geçirilerek, kamu yatırımları artırılmalı, sosyal devlet anlayışı güçlendirilerek ekonomik dalgalanmalara daha dirençli bir toplum oluşturulmalıdır.
- Ø İşsizlik ödenekleri ve ödenekten yararlanma süreleri artırılmalıdır.
İstihdamla ilgili önerilerimizin hayata geçirilmesi ile;
- Ø İşverenin prim yükü kademeli olarak azalacaktır.
- Ø İşverenlerin çalıştırdıkları işçi ile orantılı olarak ayrıca ödeyecekleri vergi tutarında da indirime gidilecek böylece işverenlerin daha fazla eleman istihdam etmeleri teşvik edilecektir.
- Ø Çalışanların işverene maliyeti azalacak, dolayısı ile fiyatlar ve enflasyon da düşecektir.
- Ø Ülkemizde üretilen ve tüketilen ürünler artacak, bu da istihdamın artmasına katkıda bulunacaktır.
- Ø İşverenler uzun süreli işçi çalıştırmaya teşvik edilecektir.
- Ø Uzun süredir aynı işyerinde çalışanların işveren için önemi daha da artacak, böylece saygın iş kavramının hayata geçmesi kolaylaşacaktır.
- Ø Kayıt dışı istihdam ve ekonomi azalacaktır.
- Ø İşsizlerin % 80'inin daha önce başka işlerde çalışmış olduğu düşünüldüğünde, işsizler ordusuna çalışan kesimden katılımlar kaydedilir şekilde azalacaktır.
- Ø İşsiz sayısı azalacağı için, işsizlerin daha etkili bir mesleki eğitime tabi tutulmaları kolaylaşacaktır.
- Ø 30 yaş ve üzerindeki işsizlik azalacak, aile yapısı korunacak ve yoksulluk azalacaktır.
EKONOMİNİN CANLANMASI İÇİN ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER
- Ø Özellikle dar ve sabit gelirlilerinin alım güçlerinin yükseltilmesi, gelirlerinin reel olarak artırılması ve bu yolla piyasalara para enjekte edilerek emisyon hacminin artırılması, ekonominin durgunluğa girmesinin önlenmesi, iç talebin canlı tutulması ve istihdamın korunması için tüketici kesim olan, dar ve sabit gelirlilere kriz iyileştirmesi yapılmalı, bu iyileştirmenin doğrudan piyasalara yönelmesi amacıyla iyileştirme "harcama çeki" olarak verilmeli, bu çeklerin belli süreler içinde harcanması zorunlu tutularak, ekonominin çarkları döndürülmelidir.
- Ø Kamu görevlileri üzerindeki sendikal sınırlamalar ile Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı'na konulan çekinceler kaldırılmalı ve kamu görevlilerine ILO standartlarında sendikal haklar tanınmalıdır.
- Ø Halkbankası ve Ziraat Bankası'nın özelleştirilmesinden derhal vazgeçilmelidir.
- Ø Benzin ve LPG fiyatlarında yapılan indirimler tarafımızca olumlu karşılanmakla birlikte, girdi maliyetlerinin azaltılması için yeterli bulunmamaktadır. Benzin, mazot, LPG, elektrik ve doğalgaz fiyatlarında en az %30 oranında daha indirim yapılarak üretim maliyetleri azaltılmalıdır.
- Ø IMF prangasından kurtularak, milli politikalar geliştirilmeli, IMF tarafından dayatılan kanunların yarattığı tahribat telafi edilmelidir.
- Ø Ülkemizin yer altı ve yer üstü kaynaklarına ve ormanlarına sahip çıkılmalı, talan edilmesinin önüne geçilmelidir.
- Ø Kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması için denetim, eğitim ve ceza mekanizmaları daha da etkin hale getirilmeli, bir defaya mahsus olarak ve son kez yapılacak önerilerimiz arasında yer alan vergi ve prim oranlarındaki indirim ve teşviklerle ekonominin kayıt altına alınması için yoğun bir kampanya başlatılmalıdır.
- Ø Devletin kaynaklarının verimsiz, etkisiz ve haksız tüketilmesinin önüne geçmek için yolsuzluğa karşı kesin önlemler alınmalı, kaynak israfı önlenmelidir.
- Ø Ülkemizin enerji kaynaklarının ve imkanlarının araştırılarak, özellikle alternatif enerji kaynakları üzerinde çalışmalara ağırlık verilmelidir.
- Ø AR-GE faaliyetleri desteklenmeli, yeni buluşların artırılması için marka ve patent konusuna özellikle ağırlık verilmelidir.
- Ø Ülkemizde üretilen malların tüketilmesi için bilinçli bir toplum oluşturulmalı, Türkiye Kamu-Sen'in başlatmış olduğu kampanya yurt genelinde yaygınlaştırılarak devam etmelidir.
- Ø Ülke içinde TL'nin kullanılması için kampanya başlatılmalıdır.
Ekonomi alanındaki önerilerimizin hayata geçirilmesi ile;
- Ø Harcama çekleri yoluyla piyasalara doğrudan her ay fazladan 1 milyar TL girecek, piyasa canlanacak, alış veriş artacak, ekonominin çarkları dönmeye başlayacak, dolayısı ile işsizlik azalacaktır.
- Ø Ülke genelinde sendikacılığın geliştirilmesi ile birlikte demokrasi temelli bir yönetişim anlayışı hakim olacak, çalışma barışı sağlanacak, gerginlikler azalacak, paylaşım sorunu en aza indirilecek, kayıt dışı istihdam ve kayıt dışı ekonomiye karşı uyarı mekanizması harekete geçirilecektir.
- Ø Kamu bankalarının özelleştirilmesinden vazgeçilmesiyle, kamunun piyasa üzerindeki faiz ve teşvik temelli etkinliği korunacaktır.
- Ø LPG, benzin, elektrik, mazot, doğalgaz gibi ürünlerde yapılacak indirimlerle üretim ve sosyal yaşamın maliyeti azalacak, fiyatlar düşecek, vatandaşlarımızın gelir düzeyleri artacaktır.
- Ø Ülkemizdeki yer altı ve yer üstü kaynakları daha etkili bir şekilde değerlendirilerek istihdam ve üretim artışı sağlanacaktır.
- Ø Kayıt dışı ekonomi ve kayıt dışı istihdam azalacaktır.
- Ø Yolsuzluk ve kaynak israfı önlenecektir.
- Ø Alternatif enerji kaynaklarının değerlendirilmesiyle, ülkemizin değeri bir kat daha artacak, yabancı yatırımcılar ülkemizi daha fazla tercih edecektir.
- Ø Yeni buluşlar ve patentler sayesinde ülkemize ait marka sayısı artacak bu da ülkemizde üretilen malların katma değerini yükseltecektir.
- Ø Ülkemiz içinde üretilen ürünlerin tercih edilmesiyle birlikte, üretim ve tüketim birlikte artacak, şirketlerin yaşadığı pazar sıkıntısı aşılacak, istihdam artışına olumlu katkıda bulunulacaktır.
- Ø Ülke içinde TL kullanımının yaygınlaşmasıyla, yabancı para birimleri üzerinde manipülasyon ve spekülasyonlar anlamını kaybedecektir.
SONUÇ
Türkiye Kamu-Sen'in bir bütün olarak üretici ve tüketicilerin birlikte desteklenmesini ve milli ekonomik dinamiklerin harekete geçirilmesini içeren önerisi ülkemizdeki istihdamın artmasını, yoksulluğun önlenmesini sağlayacak, ekonomik krizin etkilerinin en aza indirilmesi için etkili bir yöntem olacaktır.
Olaylara tek taraflı bakmadan, piyasa terazisinin her iki kefesini de aynı anda ve aynı oranda gözeten programın milli bir mutabakat olarak hayata geçmesi durumunda Türkiye, yeni bir ivmeyle büyümeye başlayacaktır.
Sorunlara gücü elinde bulunduran tarafın bakış açısıyla yaklaşıldığı taktirde, yaşadığımız kısır döngüden çıkmak mümkün olmayacaktır.