İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy Doğumunun 133
İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy Doğumunun 133. Yıl Dönümünde Anıldı.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır; hakka tapan, milletimin istiklal
Bu marşın, İstiklâl davamızı anlatış cihetinden büyük bir mânâsı vardır. Benim en beğendiğim parçası da budur:
"Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet
Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin İSTİKLÂL"
Benim bu milletten daima hatırlanmasını istediğim vecizeler işte bunlardır.''
M.Kemal ATATÜRK
Akif,istiklal marşını Türk milletine mal olması için kendi eseri olarak kabul etmez ve tüm eserlerini topladığı SAFAHAT'ına almaz
Mehmed Akif, 1873 yılında İstanbul'da, sade ve geleneksel bir hayatın yaşandığı Fatih'te dünyaya geldi. Asıl adı Mehmet Ragif'tir. 4.5 yaşlarında iken Emir Buhari Mahalle Mektebine başladı. Yaklaşık iki sene sonra Fatih İptidaisi'ne (ilkokul) girdi. Üç yıllık bu okulu bitirdikten sonra girdiği Fatih Merkez Rüştiyesi'ni (ortaokulunu) 1895 yılında bitirdi.
Akif dönemin en gözde okullarından biri olan Mülkiye'yi tercih ettiği için ve babasıyla birlikte kaydını yaptırır. Kayıt tamamlandıktan sonra kâtip kayıt harcı ister, Tahir efendi, Âkif'i bir köşeye çeker, kesesini çıkarır ama istenen miktarda para yoktur. Tahir efendi rehin bırakmak üzere gümüş saatini çıkarınca kâtip almaz ve kayıt harcını ertesi gün getirebileceklerini söyler.
Mülkiye'nin İ'dâdî bölümünde üç sene okuduktan sonra diploma aldı ve yüksek kısmına kaydoldu. Bir sene süre sonra babası vefat etti. Aynı yıl evleri yanınca Mülkiye'ye gündüzlü olarak devam etmesi imkansız hale geldi. Mezunlarına hemen iş verileceği için o yıl açılan ve ilk sivil veteriner yüksek okulu olan Mülkiye'nin Baytar Mektebi'ne (Halkalı Baytar ve Ziraat Mektebi) yatılı öğrenci olarak geçti.
22 Aralık 1893'te okuldan birincilikle mezun olur ve 26 Aralık'ta "Orman ve Ma'adin ve Ziraat Nezare'Baytar Müfettiş Muavini" olarak tayin edilir.
Görev yeri İstanbul olmasına rağmen Akif, 4 yıl Rumeli, Anadolu ve Arabistan'ın çeşitli bölgelerinde görev yapmıştır.
Bu seyahatler Akif'in gözlem gücünü, toplumu daha yakından tanımasını sağlamış olmalıdır. Akif bu dönemdeki gözlemlerini şiirlerinde son derece gerçekçi bir şekilde kullanır. Yine bu ve bundan sonraki seyahatler Akif'in hem düşünce tarzını hem de şiir anlayışını temellendirir.
Akif, Osmanlı devletinin hasta adam ilan edildiği ve bu görüşün dönemin devlet adamlarına ve aydınlarına uğursuz bir hastalık gibi bulaştığı, çöküş şartlarının hemen herkeste çözülme, umutsuzluk, panik yarattığı, buna rağmen hemen herkesin bir şeyler yapma çabasında olduğu bir dönemde yaşadı..
buhranlı dönemlerde yaşayan milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy, günümüzün sorunlarını o dönemlerde tahlilini yapıp çözüm önerilerini sunuyor bizlere.
İşte Mehmet Akif'in kaleminden günümüze ışık tutacak tespitleri: Türk Milleti'ni ilgilendiren meselelerin başında iç problemlerimiz gelmektedir. Bu problemlerin bir ucu, belki de başlangıcı fert plânındaki ârızalardır. Millî gücü, bütünlüğü bozan, atâlet, tembellik; iç çekişme, sen-ben kavgası, bu ârızaların başında gelmektedir. Bu başlangıç, cemiyet içindeki güvensizliği doğurmaktadır. Türk milleti, on dokuzuncu asırdan bu yana iyice belirginleşen bir ara nesil psikolojisi yaşamaktadır. Doğulu ve batılı olmayan, kültürel kimliğini, millî şahsiyetini ana kavramlar ile anlatamayan ve mukaddeslerini korumak üzere harekete geçemeyen bir nesil, ara nesil olmak lâzım gelir.
" Bir değil mahvedilen devlet-i İslâmiyye
Girdiler aynı siyâsetle bütün makbereye
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez."
(Safâhat, 2. kitap, Süleymâniye Kürsüsünde)
"Ecdâdını zannetme, asırlarca uyurdu;
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?
Üç kıt'ada yer kanayan izleri şâhit
Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücâhit
Alemde tevekkül demek olsaydı atâlet
Mirâs-ı diyânetle yaşar mıydı bu millet
.............
Müstakbeli bul, sen de koşanlarla bir ol da
Mâziyi, fakat yıkmaya kalkışma bu yolda
Ahlâfa döner, korkarım, eslâfa hücûmu
Mâzîsi yıkık bir milletin âtîsi olur mu?
(Safâhat, 7. kitap, Azimden Sonra Tevekkül)
Safâhat'ın ikinci kitabı olan Süleymâniye Kürsüsünde adlı uzun şiirde hemen bütün kavramlar, bir millet olmak fikrinin etrafında değerlendirilmiştir. Bu noktada öne çıkan kavram "mâhiyet-i rûhiyye" dir. Milletin rûhî mâhiyeti ne ise, onun çizgisinde, ilim, sanat, teknik ve fen öğrenilmeli, uygulanmalıdır.
Âkif için, millî hasletleri olmayan insanlara güvenilmez. İlmi olmayan iman ve imanı olmayan bir ilim, işe yaramaz. Olaylar, Allah korkusu ile hizmet anlayışı arasında irdelenmeden, yanlışlara tedbir bulunmaz, onlardan ibret alınmaz.
Fatih Kürsüsünde adlı Dördüncü Safâhat, yine millet konusuna ayrılmıştır. Milleti, ilim ve fen kurtaracaktır, çalışmak kurtaracaktır, mâhiyeti rûhiyye'nin iyi anlaşılması kurtaracaktır.
.