“Ülkeyi parti devletine dönüştürmekte kararlı olan iktidar şimdi de memurların görevden alınmalarında yargı kararıyla geri dönme haklarını da gasp etmek istemektedir
“Ülkeyi parti devletine dönüştürmekte kararlı olan iktidar şimdi de memurların görevden alınmalarında yargı kararıyla geri dönme haklarını da gasp etmek istemektedir. AKP, “taşeron tasarısının” Plan ve Bütçe Alt Komisyonu’ndaki görüşmeleri sırasında gündeme getirdiği önergelerle özelleştirmelerle ilgili yargıdan çıkan kararların yok sayılması, kamu görevlilerinin usulsüz olarak görevlerinden alındığının ya da atandığının yargı kararlarıyla tespit edilmesi halinde kararın 2 yıl süreyle uygulanmaması gibi düzenlemelerle, hukukun üstünlüğü ilkesini, iktidarın üstünlüğüne çevirmektedir.
Hükümetin önergelerinin yasalaşması durumunda, kamu görevlisi usulsüz yollardan işten çıkarıldığını ya da başka bir göreve atandığını yargı yoluyla ispat etse bile iki yıl süreyle görevine dönemeyecek, üstelik yargı kararını yerine getirmeyen yetkililer hakkında hiçbir yasal işlem yapılamayacaktır. Yani görevden alınanlar davaları kazansalar bile eski görevlerine dönemeyecek, yargı kararlarını uygulamayan idareciler hakkında ise ceza soruşturması açılmayacaktır.
Böyle bir uygulama hukuk devletinin katledilmesi, keyfi idarenin mutlak iktidar gücünü hayata geçirmesi ve memurun iş güvencesinin yok edilmesi anlamı taşımaktadır. Kamu görevlilerinin ve vatandaşların hukuksuz muameleyle karşı karşıya kalmaları durumunda başvuracakları yegâne yol, yapılan yanlışların yargı kararlarıyla düzeltilmesini sağlamaktır. Şimdi ise memurlarımızın yargı yoluyla idari hataları telafi etme hakları kısıtlanmakta, iş güvenceleri ellerinden alınmaktadır. Hatalı bir atama durumunda memurlar ne yapmalı, nereye başvurmalıdırlar?
Vatandaşların, idarenin yanlış kararları karşısında korunması ancak yargının kararlarına saygı duymak, hukukun üstünlüğünü kabul etmekle sağlanır. Hukuk kurallarının uygulanmadığı, yargı kararlarının hiçe sayıldığı bir yerde düzenden, kuraldan ve adaletten söz etmek mümkün değildir.
Ülkeyi tek eline alma konusunda kararlı olan iktidar, memurların yargı yolunu kapatarak demokrasiye darbe vurduğunu ve adalete olan güveni sarstığını görmek zorundadır.
Adalet, devletin temelidir ve bu temel ancak yargının, hukukun verdiği kararların uygulanmasıyla ayakta kalabilir.
AKP, mutlak iktidarını pekiştirmek ve hukuksuzluğu kural haline getirmek için memurlar üzerinde güç denemesi yapmaktadır. Ülkemizin içinden geçtiği bu kritik dönemde yargı kararlarını tartışmaya açmanın, bizzat iktidar eliyle yargı kararlarının uygulanmasını geciktirmenin hiç kimseye bir yarar sağlamayacağı, ancak iktidarın kamudaki baskı, zulüm ve sürgünlerine kanuni bir kılıf üretmeye yarayacağı açıktır.
Devlet memuru ilkesini hükümet memuruna çevirmek için her yolu deneyen iktidar yetkilileri, kendilerine biat etmeyen herkese karşı takındıkları düşmanca tavırlarını, kamu görevlilerini hallaç pamuğu gibi oradan oraya savurarak sürdürmektedir. 2002 yılından beri yandaş ve yandaş olmayan şeklinde fişlediği kamu görevlilerine her türlü zulmü uygulamakta; aileleri parçalamakta, siyaseten kendisine yakın bulmadığı memurlarımızı defalarca yer değişikliğine tabi tutarak sindirme peşinde koşmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşlarını siyasi rant mekanizması haline getirmek isteyen ve keyfi bir uygulama ile bir gecede 73 bin okul yöneticisini görevden alan anlayışın şimdi de parçaladığı ailelerin birleşmemesi, kararan yaşamların yeniden aydınlanmaması için mücadele etmesi pek de şaşılacak bir durum değildir.
Yönetici atamalarından terfilere, tayinlerden geçici görevlendirmelere kadar, hakkaniyet ve adalet ilkesi tahrip edilmiştir. Şimdi kamu görevlilerinin iktidarda bulamadıkları adaleti, hakkı, hukuku yargı yoluyla uygulatmasının önüne geçilmek istenmektedir.
Bu girişim, birçok uygulamada defaten dile getirdiğimiz gibi ülkeyi parti devletine götürecek, memurların iş güvencesini yok edecek yeni bir planın parçasıdır.
Daha fazla demokrasi sloganıyla gelen ama daha fazla parti, daha az hukuk yoluna sapan iktidar, memurların atama, tayin, görev yeri ve görev değişikliği gibi bahanelerle baskı ve kontrol altında tutulabileceği bir yapı getirmek istemektedir.
Bu girişimler Devlet memuru anlayışının, hükümet memuruna dönüştürülmesi yolunda atılmış yeni bir adımdır. Kamuya, özel sektör anlayışını yerleştirmeyi amaçlayan iktidar, bu maddeyle memurlarımızın haksız görevden alınmalarına yargı yoluyla itiraz etmelerini ve yeniden görevlerine dönmelerini zorlaştırmak istemektedir. 17 Aralık’tan beri savcılar, hakimler, emniyet müdürleri, polisler, memurlar oradan oraya sürgün edilmektedir. AKP’nin işine gelmeyen bir işlemde, bütün memurların aynı şekilde görevden alınması ve sürgün edilmesi tehlikesi bulunmaktadır. Devlet memurlarının görevlerini tarafsız olarak ifa ederlerken sahip oldukları tek güvence kaynağı olan ‘Yargı’, geciktirilmek suretiyle, bir tehdit unsuru olarak kullanılmaktadır. Bilinmelidir ki, gecikmiş adalet; adalet değildir. Böyle bir uygulamayı kabul etmemiz ise mümkün değildir. Memurlarımızın en büyük kazanımları bugüne kadar sahip oldukları iş güvenceleridir. Bu bakımdan iktidar yaptığı yanlışı görmeli ve derhal bu sevdadan vazgeçmelidir. Türkiye Kamu-Sen olarak memurların iş güvencelerinin korunması adına her türlü eylemi meşru gördüğümüzün bilinmesi ve buna göre hareket edilmesi gerekmektedir. Türkiye'nin yeni gerilimler yaşamaya tahammülü yoktur. Memurların da daha fazla hak kaybına tahammülü kalmamıştır. Türkiye Kamu-Sen, iktidarın bu kör inadını kırmak için teyakkuzdadır. Aksi halde Türkiye'nin her noktasında memurun sesini, gücünü ve kararlılığını herkesin hissedeceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.”
İsmail Koncuk
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı