Mevcut sistemde; sağlanan yardımların miktarı ve kalitesi düşük, Primler yüksektir
Mevcut sistemde; sağlanan yardımların miktarı ve kalitesi düşük, Primler yüksektir.
Sosyal güvenlik sistemi; gelir gider dengesini yitirmiştir. Devlet hazinesinden doğrudan destek almaktadır. Mevcut haliyle yükümlülüklerini yerine getiremez hale düşmüştür.
Mevcut sosyal güvenlik sisteminin, daha verimli hale getirilmesi bir gereklilik halini almıştır.
Şunu belirtmek gerekir ki; devletin sosyal güvenliğe yaptığı katkı yalnızca sosyal güvenlik açıklarının kapatılması şeklinde olmaktadır. Oysa gelişmiş ülkelerde devlet sosyal güvenlik sistemine belirli oranlarda katkı sağlamakta ve bu katkıyı sistemden faydalananlara doğrudan vermektedirler. (Sosyal destek ödemesi, konut yardımı, işsizlik yardımı, v.s.)
Ancak;
Hükümetin yapmayı planladığı Sosyal Güvenlik Reformu ile sosyal güvenlik kurumlarında bu gün yaşanmakta olan sıkıntının faturası tamamen mevcut sisteme ve iştirakçilere kesilmektedir.
Sistemdeki tıkanmanın en büyük sebebinin son 15 yılda hükümetlerin popülist kararları ve yanlış uygulamaları olduğu göz ardı edilmiştir. (Aflar, erken emeklilik uygulamaları, süper emeklilik uygulamaları, özelleştirmeler, sosyal güvenlik sistemine dışarıdan yapılan popülist müdahaleler, v.s.)
İştirakçilerin ödedikleri primlerin sigortalılara dönüşüne izin vermeyip bütçe açıklarını kapatmakta kullananlar siyasi iktidarlardır.
Sistem sosyal diyaloga kapatılmaktadır.
Yeni sistemin finansmanının boyutları çok yüksek olacaktır. Aktüeryal hesapların yapılmasını mümkün kılacak veriler teklifte bulunmamaktadır.
Bu denli büyük boyutlardaki bir reformu finanse edecek kaynak şu anda bütçede bulunmamaktadır. Bu konuya değinilmemiştir.
Kayıt dışılık ve istihdam konusunda alınacak önlemler belirsizdir.
Sistemin kontrolünün nasıl sağlanacağı açık değildir.
İstihdam odaklı politikalar uygulanmadan, iş güvencesinin olmadığı bir ortamda önerilen sistemin etkili olması mümkün değildir.
Önerilen sistemin gerekçesinde yalnızca mevcut sorunlar bulunmaktadır. Oysa sorunların çözümü sorunu doğuran nedenlerde aranmalıdır.
Sosyal sigortalarda haklar kısıtlanmakta, yükümlülükler ise artırılmaktadır.
Daha önce sistemde olmayan sağlık primi uygulaması getirilmektedir.
Sağlık harcamalarından katkı payı alınması uygulaması yaygınlaşacak ve katkı payı oranları ve tutarları artacaktır.
Aylık bağlama oranlarındaki değişim dikkate alındığında emekli maaşları büyük oranda azalacaktır.
Prime esas kazancın kapsamı genişletildiği için, prim ödeme miktarları artacaktır.
Prim ödeme miktarlarının artması, aynı oranda maaşların da azalmasına neden olacaktır.
Emekli olabilmek için gerekli prim ödeme gün sayısı 9 bine çıkarılmaktadır. Dünyadaki ekonomik ve konjontürel gelişmeler dikkate alındığında, prim ödeme gün sayısının 9 bin güne çıkarılması, sistemden emekli olmayı imkansız hale getirmektedir.
Sağlık sigortasında koruyucu hekimliğin yükü sigortalılara yüklenmektedir.
Sağlık hizmetlerinin özel sektöre devrinin önü açılmaktadır.
Sağlıkta Dönüşüm Projesi adı altında yürütülen devir ve finansman sağlama politikaları ile sağlık hizmetlerinin ticari bir mala dönüştürülmesi, katkı paylarının artırılması giderek yoksulluğu ve sağlık maliyetlerini artıracaktır.
Temel teminat paketinde bulunacak yardımların yönetmelikle belirlenecek olması, gelecekte sağlık hakkının korunması konusunda şüpheler uyandırmaktadır. Çünkü ileride kapsam istenildiği gibi daraltılabilecektir.
Sosyal güvenlik sisteminde yapılacak düzenlemede, hakların geriletilmesi, emekli maaşlarının düşürülmesi, prim oranlarının artırılması, prim ödeme gün sayısının artırılması, katkı payı uygulamasının getirilmesi gibi önlemlerin tamamı milleti adeta cezalandırmak anlamı taşımaktadır. Yapılacak düzenlemenin hakları geriletmeyen tedbirlerden oluşması gerekmektedir.
Bu tasarı Torba Kanunla henüz verilen sağlık hizmeti hakkını dahi geri almaktadır.
Tasarıya göre katılım payı tutarları her yıl, yeniden değerleme oranları kadar artırılacağı için, gelecek yıllarda katılım payları olağanüstü oran ve miktarlarda artacaktır.
Prim ödemelerini zamanında yapmayanların hiçbir sağlık hizmetinden faydalandırılmayacak olması, insan hayatının hiçe sayılması anlamına gelmektedir.
Sağlık hizmeti alanların kapsamı genişletilmekte fakat sağlık hizmetlerinin kapsamı ve sağlık harcamaları daraltılmaktadır. Bu bir anlamda tüm toplumun yetersiz sağlık hizmetinde eşitlenmesidir.
Tasarı ile getirilen sosyal yardımlar dünya standartlarının oldukça gerisinde kalmaktadır.
Bu önerinin sosyal devlet ilkesiyle bağdaşması mümkün değildir.
Reform, tanımı gereği hakların ve uygulamaların ileriye götürüldüğü bir kavramdır.
Sosyal Güvenlik "Reformunda" ise tüm haklar geriletilmekte, yükümlülükler artırılmaktadır.
Çalışanlar yeterince bedel ödemiştir.
Yolsuzlukların, hırsızlıkların, vurgunların ve popülist uygulamaların bedeli bir kere daha çalışan kesime ödetilmemelidir.
OECD ÜLKELERİNDE SOSYAL HARCAMALARIN BÜTÇE İÇİNDEKİ PAYI (%)
Avustralya 18
Avusturya 26
Belçika 27,2
Kanada 17,8
Çek Cum. 20,1
Danimarka 29,2
Finlandiya 24,8
Fransa 28,5
Almanya 27,4
Yunanistan 24,3
İtalya 24,4
Japonya 16,9
Lüksemburg 20,8
Hollanda 21,8
Norveç 23,9
Polonya 23
Portekiz 21,1
İspanya 19,6
İsveç 28,9
İsviçre 26,4
İngiltere 21,8
ABD 14,8
Türkiye 15,98 (Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 13,78 + Sağlık Hizmetleri 2,2)
OECD Ortalaması 21,2
AB 15 Ülke Ortalaması 24
Siyasi irade bu yanlıştan bir an evvel dönmelidir.
Maddeler
Madde 7 : Tasarının 7. maddesinin (c) bendinde sigortalılık, kamu görevlileri için göreve başladıkları tarihten itibaren başlatılmak istenmektedir. Oysa kamu görevlilerinin bir göreve atanmaları ile göreve başlama tarihleri arasında farklılıklar olabilmekte, uzak bölgelerde göreve başlayacakların, yol izni alarak göreve atanma tarihleri ile göreve başlama tarihleri arasında uzun zaman aralığı bulunabilmektedir. Bu nedenle kamu görevlilerinin sigortalı olmaları için göreve atandıkları tarih baz alınmalıdır.
Madde 16 : Tasarıda, analık halinin, gebeliğin anlaşıldığı tarihten başlatılması düşünülmektedir. Oysa gebeliğin başladığı tarihin, analık halinin de başlayacağı tarih olması gerekmektedir.
Madde 19 : Tasarının bu maddesi ile 506 sayılı SSK Kanunu'nun 16. maddesinde sigortalılara tanınan haklar geriletilmektedir. Ayrıca hastalık ve kadının analığı halinde, kurumun sağlayacağı yardım ve ödeneklerden faydalanmayı doğumdan önceki bir yıl içinde en az 90 gün prim ödemiş olma şartına bağlamaktadır.
Madde 21: Tasarının bu maddesi sürekli iş göremezlik gelirinin hesaplanmasını düzenlemektedir. Buna göre "..sürekli kısmi veya sürekli tam iş göremez durumdaki sigortalı, başka birinin bakımına muhtaç ise bu şekilde tespit edilen gelir yüzde 10 artırılır." denmektedir. Oysa 506 sayılı SSK Kanunu'nda bu durumlarda sürekli iş göremezlik ödeneğine eklenen oran yüzde 50 olarak belirlenmiştir. Görülüyor ki; tasarının bu maddesi mevcut SSK Kanunu ile tanınmış olan bu hakkı geriletmektedir.
Madde 22 : Sürekli iş göremezlik gelirinin başlangıcının belirlendiği tasarının 22. maddesinin (b) bendindeki ifadenin "...olayın meydana geliş tarihini takip eden ay başından..." olarak değiştirilmesi, hak sahiplerinin mağduriyetini giderecektir.
Madde 31 : Emeklilikle ilgili hükümlere göre kimlerin malul sayılacağının belirlendiği tasarının 31. maddesine göre .." iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az yüzde 66'sını kaybettiği Kurum Sağlık Kurulu'nca tespit edilen sigortalı..." malul sayılmaktadır. Ancak; 506 sayılı SSK Kanunu'nun 53. maddesi, mevcut durumda malullük oranını yüzde 60 olarak belirlemiştir. Burada da mevcut hakların geriletilmek istendiği görülmektedir.
Madde 33 : Bu madde malullük aylığından yararlanma şartlarını belirlemektedir. Tasarıya göre malul sayılanların, malullük aylığından faydalanabilmesi için "...en az 3600 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olması..." şartı getirmektedir. Halen yürürlükte olan SSK Kanunu'nun 54. maddesine göre malullük aylığından yararlanma şartı 1800 gün pirim ödemiş olmak veya en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, sigortalılık süresinin her yılı için ortalama olarak 180 gün -toplam 900 gün- malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olmasına bağlıdır. Buna göre tasarı ile malullük aylığından faydalanmak için 1800 olan prim ödeme gün sayısı 3600 güne çıkarılmaktadır. Bunun yanında en az 5 yıldan beri sigortalı ve her yıl için en az 180 gün pirim ödemiş olma şartı tamamen kaldırılarak mevcut haklar burada da geriletilmektedir.
Madde 38 : Tasarıya göre emeklilik hakkının kazanılması için en az 9000 gün pirim ödeme şartı getirilmektedir. Oysa 1999 yılında yapılan düzenleme ile bu şart 506 sayılı kanunun 60. maddesi ile 7000 gün olarak belirlenmiştir. Bu tasarıya göre emekli olabilmek için, mevcut durumundan 5,5 yıl daha fazla prim ödeme şartı getirilmektedir. Gerek ülkemiz gerekse dünyamızdaki işsizlik oranları ve iş piyasaları incelendiğinde özellikle Türkiye'de 9000 gün prim ödemenin ne denli zor olduğu görülecektir. Bu madde ile mevcut hakların geriletilmesinin yanı sıra emekli olabilmek tam anlamıyla imkansız hale getirilmek istenmektedir. Anlaşılan odur ki; sürekli hakları kısıtlayarak ve gerileterek, sistemde oluşan açıkların faturası tamamen çalışana çıkarılmaktadır.
Madde 39 : Tasarının 39. maddesi ile getirilen hüküm emeklilik aylığı bağlanma oranlarını azaltmaktadır.
Madde 44 : Ölüm aylığının bağlanma şartlarının belirlendiği bu madde ile 506 Sayılı SSK Kanunu'nun 66. maddesinde verilen bu haktan faydalanmak için en az 5 yıldan beri sigortalı ve her yıl için en az 180 gün pirim ödemiş olma şartı tamamen kaldırılarak, mevcut haklar burada da geriletilmektedir.
87. maddenin a fıkrasında kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinin sigorta tarafından karşılanacağı belirtilmektedir."Kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri" kavramı ile ne kastettiği belli değildir.Eğer bu bilinen kişiye yönelik koruyucu hizmetler kavramının yerine kullanılan bir ifade ise, kişiye yönelik koruyucu hizmetlerin çok geniş bir hizmet grubunu kapsadığına dikkat etmek gerekir.Genel olarak kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri en az yedi farklı hizmeti kapsar(erken tanı, beslenmenin düzenlenmesi,aile planlanması,bağışıklama gibi) .Bu hizmetlerin hepsinin güvence altında olduğu belirtilmektedir.Bu ifadenin bilinçli kullanılmadığını düşünüyoruz.Bu durum çok tartışmaya neden olacak bir durumdur.Bu nedenle bu hizmetlerden gerçekte ne kastedilmek isteniyor ise onlar tek tek belirtilmelidir.
Bilindiği gibi ülkemizde sağlık hizmetlerinin finansmanında çeşitli kaynaklar kullanılmaktadır. Genel bütçeden karşılanan sağlık harcamaları Türkiye'deki sağlık harcamalarının %40'ını oluşturmaktadır. Sağlık harcamalarının %28'i hala cepten karşılanmaktadır. Sağlık harcamalarının %31'i ise kişilerden toplanan sigorta primlerinden karşılanmaktadır.
Bilindiği gibi ülkemizde üç büyük sosyal sigorta kurumu (SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı) faaliyet göstermektedir. Bu kuruluşlar milletimizin değişik kesimlerini kapsamına almıştır. Teorik olarak T.C. vatandaşı olan tüm insanlarımızın bu kuruluşlardan birinin kapsamına girmiş olması gerekir iken hala bu kuruluşlara üye olmayan ve güvence kapsamında olmayan vatandaşlarımız vardır. Güvence kapsamında olanların ise ödedikleri prim miktarında ve yararlandıkları hizmetlerde farklılıklar vardır.
Madde 87-e'de aşıların da genel sağlık sigortasından karşılanacağını belirtmesi ise son derece yanlıştır.Özellikle genişletilmiş bağışıklık programında yer alan aşılar(kızamık, verem, tetanoz, çocuk felci gibi) ücretsiz olarak her çocuğa yapılması gereken ve bu zamana kadar yapılan aşılardır.
Bu aşıların bundan sonra sigortalılara yapılmasının sigorta tarafında karşılanması genişletilmiş bağışıklık programlarını olumsuz yönde etkileyecektir.Bu durum bu hastalıkların daha fazla görülmesine neden olabilir.
Bunlardan daha önemlisi diğer hizmetlerin kullanımı ile ilgili olarak ve kullanım sayısı ile ilgili bir takım kısıtlamalar getirilecek olmasıdır. Sigortacılık uygulamalarında "Temel teminat paketi" olarak adlandırılan ve hangi hizmetlerin karşılanacağını,hizmetlerin sıklığı ve kullanım sürelerini belirten listenin kapsamının Kurumca düzenleneceği belirtilmekte,buna göre sigortanın sağlayacağı sağlık hizmetlerinde birtakım sınırlamalar olacağı anlaşılmaktadır.Bu hizmetlerin belirlenmesinin maliyet-etkinlik,maliyet-fayda kriterlerine göre yapılacağını belirtmek daha vahim bir durumdur.
Buna göre Kurum her sene hangi hizmetlerden yararlanabileceğimizi yeniden düzenleyebilecek.İsterse bazı hizmetleri karşılamıyorum diyebilecek.Örneğin göz muayenesini veya herhangi bir ilacın parası ödemiyorum diyebilecektir.
Bir hizmetten yılda kaç kez yararlanabileceğimizi de belirleyecektir.Buna göre kaç kez muayene olacağımızı söyleyecek,daha fazla hasta olursanız muayene ücretini kendiniz ödeyeceksiniz diyebilecektir.Veya böbrek yetmezliği olan hastanın kaç kez diyalize gireceğini belirleyecek,daha fazla diyalize girmeniz gerekir ise parasını ayrıca ödemek zorunda kalacaksınız. Paranız yoksa ihtiyacınız olan hizmetten yararlanamayacaksınız.
Madde 88'de kurumca karşılanmayacak hizmetleri belirtmektedir. Buna göre;estetik amaçlı operasyonlar,tüp bebek gibi çocuğu olmayanların çocuk sahibi olmasına yönelik işlemleri ve alternatif tedavi yöntemleri yani akapunktur tedavileri karşılanmayacaktır.
Madde 93 katılım paylarını düzenlemektedir.
Bu düzenlemede amacını aşan bir düzenlemedir. Poliklinik muayenesinde her yıl yeniden belirlenmek üzere, bu yıl için iki milyon TL(2YTL),
İlaç gibi hizmetlerden ve ayaktan tedavide kullanılacak her türlü cihazdan % 20 ye kadar katkı payı alınacağı belirtilmektedir.
Ayaktan tedaviler de diğer sağlık hizmetlerinde % 3-6 katkı payı alınacağı,her defasında bu miktarın o yılkı net asgari ücreti(şimdilik 400 milyon) gecemeyeceği belirtilmektedir.
Katkı payları hizmet alımı sırasında kişi tarafında sağlık kuruluşuna yatırılacaktır.
Bu derece yüksek olan katkı paylarının amacı gereksiz kullanımı ortadan kaldırmak olamaz.Olsa olsa sağlık hizmetlerinden para kazanmanın veya parası olmayanın sağlık hizmetlerinden yararlanmasının kısıtlaması olur. Bu tür katkı payları hizmetten yararlanmayı önemli oranda etkileyen caydırıcı faktörlerdir.Katkı payının alınması hizmete başvuruları azaltıcı veya geciktirici bir etki yaratacaktır. Prim ödeyen dar ve sabit gelirlilerden ayrıca katkı payı alınmamalıdır.
Madde 94'ün d bendinde belirtilen kontrollerden katkı payı alınmayacağı ifadesi de açılması gereken bir durumdur.Kontrol muayenesi neyi kabul edeceğiz? Bunun kriterleri belirlenmelidir.Aksi halde sürekli tartışmaya neden olacak bir durumdur.
Madde 95 birinci basamak olarak aile hekimini belirlemekte,sevk sistemini tanımlamakta sevk kurallarına uymayanların sağlık hizmeti giderlerinin karşılanmayacağını belirtmektedir. Oysa ki aile hekimliğinin pilot uygulaması bile hala başlamamıştır.Ne zaman başlayacağı ve ne zaman Ülke genelinde yaygınlaşacağı belli değil iken yapılan bu düzenlemenin niyeti de anlaşılmamıştır.Tasarının geçici 5.maddesinde aile hekimliğine geçilmemiş olan yerlerde ilk başvuru yerlerinin kurumca belirleneceği belirtilmiş olsa da,bu düzenlemenin de yeni karışıklıklara neden olacağı anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi hala 224 sayılı yasaya göre Ülkemizin birinci basamak sağlık kuruluşu sağlık ocaklarıdır.Şu an 6050 sağlık ocağı Yurt genelinde yaygınlaşmış olarak faaliyet verir iken,bunları yok saymak unutkanlık mıdır?Yoksa amaç yeni belirsizlikler oluşturmak mıdır?
Madde 96'da hizmet veren sağlık kuruluşlarının başvuran kişinin sigortalı olup olmadığını, primlerini ödediğini kontrol etmekle ve yerleşim bilgilerini kuruma bildirmekle görevlendirmektedir.Bu kontrol sağlık kuruluşlarının görevi olmamalıdır.Sağlık kuruluşları kişiler arasında ayırım yapmadan sağlık hizmeti vermekle görevlidir.Bu durum sağlık kuruluşlarını kişilerle karşı karşıya getirir.Ayrıca bu kontrollerin yapılması için tüm sağlık kuruluşlarının sosyal güvenlik kuruluşlarının kayıtlarına girebilmesi için alt yapının da hazır hale getirilmesi gerekir.
Madde 98'de her sağlık hizmetinin karşılanacak tutarını belirlemeye kurum yetkilidir demektedir.Bunu fiyatlandırma komisyonu aracılığı ile yapacağını belirtmektedir.
Madde 99 Kurumun bu hizmeti yurt içinde ve dışında her tür sağlık hizmeti sunanlarla yapacağı sözleşmeyle temin edeceğini belirtmektedir.Sözleşme yapmakta ihale kanununa tabi olmayacak, serbestlik hakkına sahip olacaktır.
Kurumla sözleşmesi olmayan hizmet sunucularda alınan hizmetlerde sözleşmeliye ödenen miktarın % 70 ine kadar ödeme yapacağını belirtmektedir. Kendisi sağlık hizmeti üretmeyecek.
Madde 107 işverenin hatasından veya gerekli önlemleri almamasından doğan sağlık harcamalarını işveren tarafından,madde 106 ise kasten veya suç sayılacak bir nedenle sigortalının sağlık hizmeti almasın neden olan üçüncü şahıslardan alınacağını belirtmektedir.Keyfi değerlendirmelere açık olan bu madde ile kişiler cezalandırılacaktır.
Madde 110 : Tasarının bu maddesi ile prime esas kazancın içeriği genişletilerek, "...her türlü ödeme, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaktan sigortalıya yapılan ödemelerin brüt toplamı esas alınır..." denmektedir. Bu başka bir deyimle prime esas kazançların yükseleceği, dolayısıyla da prim ödeme miktarlarının büyük artışlar göstereceği anlamına gelmektedir.
Madde 111 sağlık primi miktarını düzenlemektedir. Prim miktarının % 12 olarak belirlendiği görülmektedir. Bunun nasıl saptandığı ve neden bu düzeyde olduğu tartışma konusudur. Bu haliyle yüksek bir rakamdır. Ayrıca bunun % 5'inin çalışanlardan alınacağı belirtilmektedir. Serbest meslek mensuplarının ise % 12 prim miktarının tümünün kendisi tarafından karşılanacağı belirtilmektedir. Bu rakamlar çok ciddi yüksek rakamlardır. Özellikle çalışanlara yeni yükler getirecek bu rakamların tekrar değerlendirilmesi gerektiğini belirtmek istiyoruz.
Prim toplanmasının nasıl bir disiplin içinde sağlanacağı net değildir. Aksamalarda alınacak önlemler net olarak belirtilmemiştir. Bu durumda ortaya çıkacak sıkıntılar her yönüyle çok ciddi bir durumdur. Şu an sosyal güvenlik kuruluşlarının yaşadığı en önemli sıkıntı primlerini toparlayamamaktır.
Kurulan yeni kurum ile mevcut sosyal güvenlik kurumları arasında ilişkiler yeni bürokratik sorunları da doğuracağı anlaşılmaktadır. Bunları azaltıcı önlemlerin de alınması gereklidir.
Aynı zamanda hastalık ve sakatlık durumlarının tespiti için kurumun başka bir yere gönderdiği hak sahiplerine 506 sayılı SSK Kanunu'nun 102. maddesi gereğince ödenmekte olan yol parası da tasarı ile tamamen kaldırılmaktadır.