KONCUK, “Türkiye Kamu-Sen olarak 2016 yılında yüzde 22 zam ve taban aylığa net 100 TL, 2017’de ise yüzde 20 zam ve taban aylığa net 150 TL istiyoruz”
Türkiye Kamu-Sen 2016-2017 Toplu Sözleşme taleplerini Genel Başkan İsmail Koncuk’un düzenlediği basın toplantısında kamuoyuyla paylaştı
KONCUK, “Türkiye Kamu-Sen olarak 2016 yılında yüzde 22 zam ve taban aylığa net 100 TL, 2017’de ise yüzde 20 zam ve taban aylığa net 150 TL istiyoruz”
Türkiye Kamu-Sen 2016-2017 Toplu Sözleşme taleplerini Genel Başkan İsmail Koncuk’un düzenlediği basın toplantısında kamuoyuyla paylaştı.
Genel Merkez binamızda düzenlenen basın toplantısında 2013 yılında imzalanan toplu sözleşmenin yarattığı mağduriyetlerin giderilmesi üzerinde duruldu. 2014 ve 2015 yıllarında memur ve emeklilerin yaşadığı kayıpların toplamda 2000 TL’yi bulduğu ifade edilen toplantıda, bu tutarın 2016 yılı içinde 500’er liralık 4 eşit taksitte ödenmesi talep edildi.
Koncuk, yaptığı konuşmada geçmişin hesabı kapanmadan geleceğe yönelik plan yapmanın anlamsız olduğunu belirterek “Memur ve emeklilerimizin ekonomik olarak kaybolan yıllarını telafi edin” dedi.
Genel Başkan İsmail Koncuk Türkiye Kamu-Sen’in taleplerini açıkladığı konuşmasında; “Bilindiği gibi kamu görevlilerinin ve emeklilerinin 2016-2017 yıllarında alacakları maaş zamlarının, sosyal ve özlük haklarının belirleneceği 3. Dönem Toplu Sözleşme Görüşmeleri 3 Ağustos Pazartesi günü başlayacaktır.
Türkiye Kamu-Sen, 2016 ve 2017 yıllarını kapsayan Toplu Sözleşme süreciyle ilgili olarak çalışmalarını tamamlamıştır.
Her şeyden önce, bilinmelidir ki memurlarımız yaklaşık 800 bin kilometrekarelik alana sahip vatanımızın en ücra köşelerine kadar hizmet götüren yegâne çalışanlardır ve ülkemizin her noktası, büyük şehirler kadar gelişmiş imkânlara sahip değildir.
Birçok kamu kurum ve kuruluşunun özellikle taşra teşkilatlarında, elverişsiz çalışma ortamlarında, yetersiz araç gereç ve kısıtlı kaynaklarla, görevini en iyi şekilde yerine getirmek için canını dişine takıp çalışan memurlar adeta unutulmuş durumdadır.
Bu durumdaki birçok memurumuzun sorunu ekonomik olmanın da ötesinde, insanlık dramı boyutuna ulaşmıştır.
Toplu sözleşme görüşmeleri, kamu görevlilerinin ve emeklilerinin bir kangrene dönüşmüş bulunan sorunlarının çözülebileceği tek yerdir.
Ancak 4688 sayılı Kanunun eksik ve yanlış hükümleri; toplu sözleşme görüşmelerini yalnızca mali ve sosyal haklarla sınırlayarak memurlarımızın yer değiştirme, atama, yükselme, disiplin, unvan değişikliği gibi sorunlarını yok saymakta; memur meselelerini adeta masadan kaçırmaktadır.
Kanundaki bu sınırlama yetmiyormuş gibi, idareciler tarafından yetkilendirilmiş çakma sendikaların, iktidara payanda olma gayretleri sonucunda memurlar, toplu sözleşme masasında gerçek anlamıyla temsil edilememekte, sesleri yeterince duyulmamaktadır.
Bu sorun ilk olarak 2012 yılında sözde yetkili sendika tarafından Kamu Görevlileri Hakem Heyeti’ne gönderilen akademisyenin Hükümetin maaş artış teklifini kabul etmesiyle kendini göstermiş, 2013 yılında ise kâğıt üstünde yetkili konfederasyonun iki gün içinde imzaladığı anlaşma ile doruk noktasına çıkmıştır.
Türkiye Kamu-Sen, her şeye rağmen kamu görevlilerimizin haklarının masada pazarlanmasının önüne geçmek için toplu sözleşme görüşmelerinde bulunacak ve var gücüyle mücadele edecektir.
Toplu sözleşme masasında bizlerin sesini kısma, memurlarımızın geniş anlamda temsil edilmesini engelleme arzusunda olanlara rağmen Türkiye Kamu-Sen, üzerine düşen görevi yerine getirecek ve kamu görevlilerinin haklarını bütün imkânlarıyla korumaya ve geliştirmeye çalışacaktır.
Grev ve siyasete katılma hakkı vazgeçilmez talebimizdir.
Türkiye Kamu-Sen olarak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da en önemli talebimiz, kamu görevlilerinin hakkı olan toplu sözleşmenin, grev ve siyasete katılma ile birlikte kullanılabilmesi ve uluslararası ölçekte bir toplu sözleşme sistemine geçilmesi yönündedir.
Genel ve hizmet kolu toplu sözleşmeleri birbirinden ayrılmalı, sosyal denge sözleşmesi tüm hizmet kolları için zorunlu hale getirilmelidir.
Bunun sağlanabilmesi için de genel toplu sözleşme görüşmeleri ile hizmet kolu toplu sözleşmeleri birbirinden ayrılmalı, farklı zaman ve zeminlerde gerçekleştirilmeli, bu yolla sendikaların gerçekleştirdiği hizmet kolu toplu sözleşmeleri daha etkin hale getirilmelidir.
4688 sayılı Kanunun 32. maddesi ile yerel yönetimlerde çalışanlar için getirilen sosyal denge sözleşmelerinin yerel yöneticilerin keyfiyetine bırakılması neticesinde bazı belediyeler sosyal denge sözleşmesi imzalarken bazıları imzalamamakta, farklı belediyelerde imzalanan sözleşmelerin tutarları da farklı olduğu için kamudaki ücret adaleti yok olmaktadır.
Bu nedenle sosyal denge sözleşmelerinin zorunlu hale getirilmesi ve gerçekleştirilecek hizmet kolu toplu sözleşmeleri ile tüm memurların sosyal denge sözleşmesinden faydalanması sağlanmalıdır.
Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun yapısı ve Kurula itiraz hakkı yeniden düzenlenmelidir.
Mevcut düzende toplu sözleşmeyi imzalamaya veya Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvurmaya yetkili yegâne merci çalışanlar adına Kamu Görevlileri Sendikaları Heyet Başkanı olarak belirlenmiştir.
Bu hükmün, sendikal örgütlenme ve toplu pazarlık hakkına nasıl bir darbe vurduğu geçtiğimiz toplu sözleşmede ortaya çıkmış, memur ve emekliler bir tek kişinin keyfi kararı nedeniyle büyük zarara uğratılmıştır.
Sorun, toplu sözleşme görüşmelerinin işçi sendikalarının gerçekleştirdiği toplu iş sözleşmesi ile karıştırılmasından kaynaklanmaktadır.
4688 sayılı Kanuna göre gerek genel, gerekse hizmet kolu toplu sözleşmeleri, sendikalı sendikasız bütün kamu görevlilerini etkileyen bir hukuki metin olma konumundadır.
Bu nedenle kamu görevlilerinin tamamını temsil etmeyen bir konfederasyona bütün kamu görevlileri ve emekliler adına bağlayıcı karar alma yetkisinin verilmesi, toplu pazarlık görüşmelerinin mantığına ve demokratik ilkelere aykırıdır.
Burada üzerinde önemle durulması gereken husus, hangi düzeyde olursa olsun yapılacak toplu sözleşmenin tüm kamu çalışanlarını bağlayacak olmasıdır.
Kanuna göre, bir sendikaya üye olan kamu görevlileri hakkında toplu sözleşme yapma yetkisi, bir başka sendikaya devredilmektedir ki, böyle bir durum ne örgütlenme özgürlüğü ne de kişilerin tercih haklarına saygı sınırları içinde değerlendirilemez.
Kaldı ki, Kanun toplu sözleşmeyi bağıtlama hakkı elinden alınan sendika ve konfederasyonlara Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvuru hakkı da tanımamaktadır.
Böyle bir uygulamanın uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu açıktır.
Bu amaçla; masada bulunan her bir konfederasyonun Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvurabilmesini sağlayacak bir düzenleme yapılmalı, Kurul, Hükümetten bağımsız karar verebilecek bir şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Demokrasilerde sivil toplum örgütleri hayati önem taşımaktadır.
Ülkemizde demokrasinin mümkün olan en geniş anlamıyla yerleşmesi için, toplumun karar alma sürecine dâhil edilmesi zorunludur.
Sivil toplum örgütlerinin varlık nedeni budur.
Daha fazla demokrasi diyerek yola çıkanlar; başta sendikalar olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşlarının etkinliğinin artırılması, karar alma sürecine dâhil edilmesi ve yönetişim anlayışının geliştirilmesi için daha fazla gayret göstermeli, temel insani değer ve hakları ayakları altına alarak siyaseten yükselme sevdasından vazgeçmelidir.
Çalışanlara, masa başında hazırlanan enflasyon hedefi doğrultusunda ücret artışı yapıldıktan sonra çalışanların ve vatandaşların gerçek enflasyon karşısında kaderiyle baş başa bırakılması kabul edilemez.
Yıllardır, vatandaşlarımızın zorunlu olarak tükettiği mal ve hizmet fiyatlarındaki artışlar, memur maaşları için temel kabul edilen enflasyon oranının üzerinde gerçekleşmektedir.
Bu nedenle kamu çalışanlarının ücretleri mal ve hizmet fiyatlarında yaşanan artışlar karşısında her yıl erimektedir.
Yıllardır Avrupa Birliği’ne göre daha ucuz olmasıyla avunduğumuz ülkemizde gıda fiyatları son 10 yılda Avrupa’ya göre %20 daha fazla pahalanmış ve aramızdaki fark kapanma noktasına gelmiş ama Avrupa’daki memurlarla Türk memur arasındaki 2,5 katlık maaş farkı kapatılmamıştır.
Türkiye ekonomisi 2002 yılından beri reel olarak %75 büyürken memur maaşlarındaki erime %17,3’e ulaşmış; gelir dağılımı daha da bozulmuştur.
Bizler adil bir paylaşım, adil bir gelir dağılımı istiyoruz.
Amacımız kamu çalışanlarını açlık sınırından kurtarmak ve insanca yaşayabileceği bir ücrete kavuşturmaktır.
OECD ülkeleri içinde en zengin kesimle en yoksul kesim arasındaki uçurumun en büyük olduğu, gelir dağılımının en bozuk olduğu, yoksulluk oranının en yüksek olduğu ülke konumundan kurtulmak istiyoruz.
Türkiye Kamu-Sen olarak taleplerimizin tamamını bilimsel ve ekonomik gerekçelere dayandırıyoruz.
Bugüne kadar dayanağı olmayan, toplumsal geçerliliği bulunmayan hiçbir talebi toplumumuzun gündemine taşımadık.
2016 ve 2017 yıllarını içeren toplu sözleşme görüşmeleri için de gerekçeli taleplerimizi hazırlamış bulunuyoruz.
Sözleşmeli, geçici, vekil gibi adlar altında güvencesiz personel istihdamına ve taşeronlaşmaya son verilmelidir.
Son yıllarda, Devletin asli ve sürekli görevlerinin Anayasaya ve kanunlara aykırı bir şekilde taşeron işçilerle, kadrosuz personel eliyle sağlandığı, taşeronlaşmanın, sözleşmeli, geçici, vekil gibi sıfatlar altında güvencesiz istihdamın alabildiğine arttığı görülmektedir.
Konfederasyon olarak öncelikli talebimiz, 657 sayılı Kanunun 4. maddesinin “B” ve “C” fıkraları uyarınca çalıştırılan sözleşmeli ve geçici personel ile vekil ebe, hemşire, imam, aile sağlığı merkezlerinde görev yapan kamu dışı sağlık personeli ve usta öğreticilerin memur kadrolarına geçirilmesidir.
Kamuda istihdam yapısını değiştiren, iş güvencesini yok eden 4-B ve 4-C statüsünde personel çalıştırma, vekil ebe, vekil imam gibi esnek ve güvencesiz istihdam uygulamasına son verilmelidir.
Bu yolla kamuda sözleşmeli ve geçici personel çalıştırılması uygulamasına son verilmeli, idari hizmet sözleşmeli personelin hukuki statüleri belirlenmeli,
Yüksekokul mezunu işçilerin de talepleri halinde memur kadrolarına atanmaları sağlanarak kamuda istikrarlı ve sürdürülebilir bir istihdam rejimi oluşturulmalıdır.
2016-2017 yılına ilişkin mali taleplerimizi açıklamadan önce belirtmek istediğim bir konu var ki, bizim açımızdan bu yıl yapılacak toplu sözleşme görüşmelerinin temelini teşkil edecektir.
Hatırlanacağı gibi 2014 ve 2015 yılı maaş zamlarının belirlendiği toplu sözleşme görüşmelerinde sözde yetkili konfederasyon, memurları masada yüz üstü bırakmış, adeta kaçmıştır.
Kanuna göre 30 gün sürmesi gereken toplu sözleşme süreci 7 günde, 2 toplantı sonunda anlaşmayla(!) sonuçlandırılmıştır.
Toplu sözleşme sonunda kamu görevlilerinin hakkı olan enflasyon farkı ödemesi gasp edilmiştir.
Bütçede memurlara ayrılan kaynağın 2,97 milyar TL’si Hükümete peşkeş çekilmiş ve masada bırakılmıştır.
2014 yılı için Maaşlara yansıyan 123 TL’lik net artış, tarihi başarı olarak yutturulmaya çalışılmıştır.
Hâlbuki 123 liralık zam, aslında toplu sözleşme görüşmelerinde Hükümetin ilk teklifi olan %3+%3 maaş zammının bile altında bir artışa denk gelmiştir.
123 TL’nin en düşük memur maaşına oransal yansıması %6,6; ortalama memur maaşına yansıması ise yalnızca %5,2 olmuştur.
Toplu sözleşme sonunda enflasyon farkı hakkının gasp edilmesinin yanında; ek ders ücretleri, nöbet ücretleri, ek ödemeler, aile yardımı, çocuk parası, özel hizmet tazminatı, fazla mesai ücretleri de artmamıştır.
2014 yılı enflasyonu %8,2 olarak açıklanınca, toplu sözleşme görüşmelerinde belirlenen maaş artışı, gerçekleşen enflasyonun ortalama 3 puan altında kalmış, başka bir deyimle memur maaşları ortalama aylık %3 oranında erimiştir.
Bu erimenin parasal karşılığı ortalama aylık yaklaşık 76 liraya, 2014 yılının tamamı için ise 912 TL’ye denk gelmektedir.
2015 yılı için de memur maaşlarına %3+%3 zam yapılması kararlaştırılmışken işçiler adına gerçekleştirilen toplu sözleşme görüşmelerinde işçilere yılın ilk altı ayı için yüzde 5, ikinci altı ay için yüzde 6 zam yapılmasına ayrıca yıllık 500 lira denge tazminatı ödenmesine karar verilmiştir.
Memurlar adına gerçekleştirilen toplu sözleşme görüşmelerinin memur ve işçi arasındaki makası biraz daha açtığı ve memurlar aleyhine bir durum ortaya çıkardığı görülmüştür.
Hal böyle olunca memurların 2014 yılında gasp edilen enflasyon farkından dolayı, 2015 yılında ise işçilerle yapılan emsal toplu sözleşmeden dolayı bir mağduriyet yaşadığı ortaya çıkmaktadır.
Kısaca, 2013 yılında memur ve emeklilerimizin tam 730 günü çalınmış, heba edilmiştir.
Türkiye Kamu-Sen olarak, “Geçmiş döneme ilişkin hesap kapanmadan yeni dönemin hesabına bakılmamalıdır.” diyoruz.
Kamu görevlilerinin ve emeklilerin kaybolan 2014 ve 2015 yılları telafi edilmelidir: Bir defaya mahsus 2000 TL telafi ödemesi istiyor, %5+%5 telafi zammı ile zararlar karşılansın diyoruz.
Bu nedenle 2016 ve 2017 yıllarının maaş zammı belirlenmeden önce, 2013 yılında gerçekleştirilen toplu sözleşme fiyaskosunun yaralarının sarılmasının zorunluluğunu ısrarla vurguluyor, memur ve emeklilerin ekonomik olarak kaybolan yıllarını geri istiyoruz.
Konfederasyonumuzun Ar-Ge Merkezince yapılan çalışmada, 2014 ve 2015 yılarında toplu sözleşme faciasından dolayı ortaya çıkan bu zararın toplamda 2 bin TL olduğu hesaplanmıştır.
2016 yılında toplam maaş artış talebimiz, telafi zammı, büyüme ve refah payı dahil olmak üzere %22 ve taban aylığa seyyanen net 100 TL; 2017 yılında ise toplam %20 ve taban aylığa seyyanen net 150 TL’dir.
Telafi ödemesi yapıldıktan sonra 2016 ve 2017 yıllarına ilişkin taleplerimizi ise şu şekilde ifade edebiliriz:
Temel mali taleplerimiz;
2016 yılının tamamı için 2014-2015 yıllarındaki zararların telafisi de dâhil %22 artış ve taban aylığa seyyanen 100 TL net zam; 2017 yılının tamamında ise %20 artış ve taban aylığa seyyanen 150 TL net zam olarak özetlenebilir.
Ayrıca;
Bunun yanında;
Bu talepler ışığında Türkiye Kamu-Sen’in 2016 yılı için kamu görevlilerine uygulanacak zam ve tazminatlar konusundaki mali talebi; telafi zammı, refah ücreti ve büyüme payı dâhil olmak üzere en düşük dereceli memur maaşı için 538,43 TL; ortalama memur maaşı için 680,77 TL’dir.
Talebimiz 2017 yılında ise en düşük dereceli memura 658,4 TL; ortalama memur maaşına ise 813,48 TL zam içermektedir.
Kısaca genel bir değerlendirme yaparak, özetlemeye çalıştığım taleplerimizin karşılanması, memurlarımızın yıllardır biriken sorunlarının çözülmesi için büyük bir adım olacaktır.
Taleplerimiz, geçerli temellere dayanan, son derece makul ve karşılanabilir bir şekilde hazırlanmıştır.
Gereken ciddiyet ve azim gösterildiğinde, tüm taleplerimizin karşılanacağından eminiz.
Taleplerimizin karşılanmaması için tek engel, siyasetçilerin ekonomik tercihi ve yetkilendirilmiş sözde sendikaların masa başında siyasiler karşısında teslim bayrağını çekerek, bir yerlerden gelen talimatlara uyması olacaktır.
Kamu görevlilerini mutlu etmek, gösterilecek iradeye bağlıdır.
Ekonomik tercihler, vatandaşlarımızı mutlu etme ve geliri adil paylaşma yönünde kullanılırsa kamu görevlilerinin yüzü bir nebze olsun gülecek ve zedelenmiş olan itibarı iade edilecektir.
Biz Türkiye Kamu-Sen olarak kanunların bizlere tanıdığı yetkiler ölçüsünde, kamu görevlilerinin masa başı oyunlarla haklarının gasp edilmesinin önüne geçmek için elimizden geleni yapmaktan geri durmayacağız.
Memurları masada satmaya kalkan olursa, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da onların ipliğini pazara çıkarmak bizim asli görevimizdir.
Tüm kamu çalışanlarının beklentilerine cevap vermesi umuduyla, toplu pazarlık sürecinin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum.” diyerek sözlerini noktaladı.
NOT: AÇIKLAMADA TÜM TALEPLERİMİZ YER ALMAMAKTADIR. TALEPLERİMİZİN TAMAMI YAKIN ZAMANDA İNTERNET SİTEMİZDE YAYINLANACAKTIR