Ülkemizin zor günlerden geçtiği, belki de tarihinin en ağır saldırılarıyla karşı karşıya kaldığı, terör belasının nice ocakları söndürdüğü şu günlerde, bütün milletimizin yüreği yanar, analar kan ağlarken sığ tartışmalardan, parasal ve sendikal konulardan ne kadar uzak durmaya çalışsak da kerameti kendinden menkul bazı yazar bozuntuları boş durmamakta, satılık kalemlerinin zehrini Türkiye Kamu-Sen’e akıtmaya çalışmaktadırlar
Ülkemizin zor günlerden geçtiği, belki de tarihinin en ağır saldırılarıyla karşı karşıya kaldığı, terör belasının nice ocakları söndürdüğü şu günlerde, bütün milletimizin yüreği yanar, analar kan ağlarken sığ tartışmalardan, parasal ve sendikal konulardan ne kadar uzak durmaya çalışsak da kerameti kendinden menkul bazı yazar bozuntuları boş durmamakta, satılık kalemlerinin zehrini Türkiye Kamu-Sen’e akıtmaya çalışmaktadırlar.
Bizler bütün enerjimizi, Devletimizin bekası; milletimizin birliğinin, vatandaşlarımızın huzurunun korunması için harcamaya çalışır, bu yönde eylemler gerçekleştirirken meydanı boş bulan bir kısım zevat, toplu sözleşme görüşmeleri üzerinden, yalan, yanlış ve iftira içerikli yazılarıyla Konfederasyonumuza saldırmaktadır.
Türkiye Kamu-Sen olarak saygı ve ahlâk sınırları çerçevesinde kalan ve içinde yalan barındırmayan her eleştiriyi hoşgörü ile karşılarız. Buna karşın Asım Gözükara isimli bir şahıs, kamudanhaber.com sitesinde, “Memur-Sen’in İşi Zor” başlığıyla kaleme aldığı yazıda, Konfederasyonumuzu karalayarak Memur-Sen’in kamu görevlilerine yaşattığı ikinci büyük toplu sözleşme hezimetinin üstünü kapatmaya çalışmış ancak kültür seviyesinin düşüklüğü, bilgi düzeyinin eksikliği nedeniyle çuvallamıştır.
Her satırında birilerinden aldığı siparişin izlerinin görüldüğü yazısında bu kişi, yetkilendirilmiş konfederasyon Memur-Sen’in toplu sözleşme kazanımlarını(!) göklere çıkarırken, Türkiye Kamu-Sen’in taleplerini ve mücadelesini ise değersizleştirme gayreti içine girmiştir. Her ne kadar ülkemizin ilk memur sendikaları konfederasyonu olan Türkiye Kamu-Sen’in verdiği mücadele, birkaç kapı kulunun yalanlarıyla değersizleştirilemeyecek kadar büyük olsa da kamuoyunda ortaya çıkması muhtemel yanlış anlaşılmaların giderilmesi zaruri hale gelmiştir.
Bu noktada yetkilendirilmiş konfederasyonun toplu sözleşme görüşmelerinde 2016 yılı için %6+5 ve 2017 yılı için %3+4 oranındaki maaş artışını başarı olarak nitelendiren anlayışla, sendikacılık ve hak mücadelesi bağlamında bir tartışmaya giremeyeceğimiz açıktır.
Son bir ayda yalnızca dolar kurunda %10’un üzerinde artış yaşanan ülkemizde keşke bu zat, 2013 toplu sözleşme hezimeti nedeniyle memurlarımızın ve emeklilerimizin 2014 ve 2015 yıllarında yaşadığı kayıpların oranını bilseydi.
Memur-Sen’in toplu sözleşme görüşmelerinin bir safhasında, Bakan’dan izin isteyerek ayağa kalkmasını ve ardından “%3+3 müzakere edilemez” diyerek kimseye bir şey söylemeden toplantı salonundan çıkmasını, masayı terk etmek olarak ifade eden kişi, Türkiye Kamu-Sen’i masayı terk etmemekle suçlayacağına, keşke Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk’un “Madem ortak eylem istiyorsunuz, madem masadan kalkmak istiyorsunuz, o zaman işte meydan; haydi hep beraber masayı terk edelim!” teklifinin, hangi gerekçelerle Memur-Sen nezdinde karşılık bulmadığını açıklasaydı.
Bu kimse, Memur-Sen’i diğer konfederasyonlarla işbirliği yapmak istiyor gibi göstereceğine keşke, 4688 sayılı Kanun uyarınca görüşmelere katılan konfederasyonların o masada olmasını Memur-Sen’in neden içine sindiremediğine de bir açıklık getirseydi.
Türkiye Kamu-Sen’i daha önce karar altına alınmış konuları masaya getirmekle suçlayan bu kişi, keşke daha önce kaç konunun karar altına alındığı halde uygulanmadığına ve kaç kez görüşüldükten sonra hayata geçirildiğine dair bilgi sahibi olsaydı. Keşke, bu yılki toplu sözleşme görüşmelerinin en büyük kazanımlarından biri olarak gösterilen, 2005 yılından sonra göreve başlayanlara ilave bir derece verilmesi konusunun, daha önce kaç kez karar altına alındığını bilseydi.
Memur sendikacılığının gelişiminden dahi bihaber olan bu kiralık kalem, hiç olmazsa 2012 yılından beri yapılan toplu sözleşme görüşmelerinin tutanaklarına bir göz atsaydı. Keşke bu kendini bilmez, Kamu Görevlileri Danışma Kurulu toplantılarının temelinin, toplu sözleşme görüşmelerinde ele alınmayan ve kapsam dışı olarak kabul edilen konular olduğunun bilincinde olsaydı.
Keşke bu kişi, kanun hükmünde olan toplu sözleşme metnine “üzerinde çalışma yapılacak” gibi muğlak ifadelerin konulamayacağını, aksi takdirde toplu sözleşmenin hukuki bir metin olmaktan çıkıp bir “temenniler manzumesine” dönüşeceğini anlasaydı.
Keşke bu zat, 4/C’lilerin mahkeme yoluyla kazandığı 550 lira tutarındaki ek ödemelerin, toplu sözleşme yoluyla 150 lira ile sınırlandırılmasının ve 4/C’lilerin bunun dışındaki tüm sair ek ödemelerden mahrum bırakılmasının, yaşanan hak kayıplarının nasıl bir başarı örneği olduğunu da belirtseydi.
Bu sözde yazar, Ali Yalçın’a methiyeler düzmeyi, İsmail Koncuk’u karalamayı yazarlık sanacağına, keşke İsmail Koncuk’un 3 yıl şartının kaldırılması için verdiği mücadeleyi ve daha önce yetkililerden söz aldığını da yazabilecek cesareti gösterseydi.
O zaman Türkiye Kamu-Sen, her ne kadar kalemini ve köşesini ihaleye çıkarmış da olsa bu kişiyle sendikal bir tartışmaya girerdi. Ancak, bu zatın sendikacılığın yanı sıra sosyal bilimler ve istatistik gibi konularda da kör cahil olduğunu üzülerek görüyor, okuduğunu anlamakta dahi güçlük çekenlerin, nasıl kamu görevlilerine hitap eden internet sitelerinde köşe tuttuklarına şaşıyoruz. Öyle ki, Türkiye Kamu-Sen’in 20 yılı aşkın süreden beri yapageldiği asgari geçim çalışması, akademik araştırmalara bile konu olmuşken; bu zatın yoksulluk çalışmaları hakkında teknik bilgi sahibi olmayanların anlayabileceği düzeye indirgenmiş, basın açıklaması metnimizi dahi anlayamayarak bizleri karalamaya çalışmasına yalnızca gülüp geçiyoruz.
Biz Türkiye Kamu-Sen olarak giyimi, kuşamı, yaşam biçimi ile topluma örnek olması, 657 sayılı Kanundan kaynaklı, yasal bir zorunluluk olan kamu görevlilerinin açlık sınırını hesaplarken, diğer yaşamsal harcamalarını da hesaba katıyoruz. İnsanın sosyal bir varlık olması nedeniyle yalnızca gıda ihtiyaçlarının görülmesiyle açlık sınırından kurtulmuş sayılamayacağını bütün çevrelere kabul ettirmiş bulunuyoruz. Kaldı ki, Türkiye Kamu-Sen olarak biz, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırını hiçbir zaman açıklamadık. Temmuz ayı Asgari Geçim çalışmamızda “Çalışan Tek Kişinin Açlık Sınırı”, 1630,23 TL olarak hesaplanmıştır. Belirttiğimiz üzere bu tutarın içerisinde çalışan memurun 657 sayılı Kanundan doğan görevleri nedeniyle temiz giyinebilmesi, tıraş olması, işine düzenli olarak gidip gelebilmesi, barınabilmesi, kışın soğuktan, yazın sıcaktan korunabilmesi için gerekli asgari harcamalar da bulunmaktadır.
Bunun yanında Temmuz ayında 4 kişilik ailenin sağlık kuruluşlarının belirlediği gibi beslenebilmesi için gerekli olan gıda harcamasının da 1027,77 TL olduğunu hesapladık. Burada sözü edilen 4 kişilik ailenin açlık sınırı değil yalnızca aylık gıda harcaması rakamıdır. Bu hesaplamadan maksat da ailenin yetişkinler için 2800, çocuklar için 2400 kalori/gün üzerinden yaptığı gıda harcamasının, ortalama bir memur maaşı içindeki payının belirlenmesidir. Türkiye Kamu-Sen’i itham eden şahıs, önce okuduklarını anlamaya çalışmalıdır.
Bizlere saldıranlar gibi, yaşamayı yalnızca nefes almak, yemek, içmek ve dışkılamak olarak algılayanların açlık sınırı tanımı ile üyeleri için insan onuruna yaraşır bir yaşam mücadelesi veren gerçek sendikaların açlık sınırı tanımının aynı olmayacağı aşikârdır. Biz, asgari geçim çalışması ile ilgili basın açıklamasında, açlık sınırı hesabımıza ek olarak 4 kişilik bir ailenin yalnızca gıda harcaması tutarını ayrıca veriyoruz ama bu tutarı asla açlık sınırı olarak tanımlamıyoruz.
Her ne kadar, üç kuruşluk menfaat uğruna onurlarını dahi pazarlamaktan çekinmeyenler, bunu idrak kabiliyetinden yoksun olsalar da; “onurlu bir yaşam için” insanın karnının doymasının yanında diğer sosyal ihtiyaçlarının da görülmesi gerekliliği fikri üzerine oturttuğumuz açlık sınırı tanımımız, bütün çevrelerce kabul görüyor.
Tek hücreli canlılar gibi yaşamayı kendileri için başarı sayan ve hayatın temel hedefini midesini doldurmak olarak belirleyen ve kamu görevlilerimize de böyle bir yaşamı lâyık gören sendikal anlayışın kalemleri de, kendi midelerini tok tutmak uğruna bütün sendikal değerleri ayaklar altına alabiliyorlar. Bu nedenledir ki, bu kimseler için yıllık 123 liralık zamlar, %6+5’ler, %3+4’ler tarihi başarı olarak kabul ediliyor.
Doldurdukları midelerinden gelen gurultuyla konuştuklarını zannedenler, “Çamur at, izi kalsın” mantığıyla Türkiye Kamu-Sen’e saldıranlar, ne kadar uğraşsalar da içinde yüzdükleri pisliğin kokusunu bastıramayacaklardır. Bu utanmaz, sözde yazarların ve onların ellerine kalem tutuşturanların sendikacılığın mukaddes amaçlarından bihaber oluşu nedeniyle Türk sendikal mücadelesi akamete uğramakta, bu kimselerin sakat başarı anlayışı, kamu görevlilerinin ve emeklilerinin haklarının budanmasına, reel ücretlerin ve alım gücünün günden güne düşmesine sebebiyet vermektedir.
Aileleriyle birlikte 20 milyona yakın vatandaşımızı 2014 yılında 123 lira, 2015 yılında ise yaklaşık ortalama 191 lira zamma mahkûm eden, 2016 yılı için %33 zam talep edip %6+5’e tav olan, 2017’de ise bütün ekonomik belirsizliklere rağmen %3+4’e “Evet” diyenleri kahraman yapmaya çalışan bu sözde yazarı kamuoyunun takdirine sunuyoruz.
Sendikacılık, istatistik ve sosyal bilimlerin en temel esaslarını bile bilmeden, kendisine verilen talimatları uygulamak üzere eline kalem tutuşturulan bu kişi ihtimal ki, bu yazdıklarımızı da anlamayacaktır. Kendisinden öteye, bu kişiye köşe yazısı siparişi verenlere önerimiz, Türkiye Kamu-Sen’in üzerine konusunda daha bilgili, sendikacılığa hâkim ve okuduğunu anlayabilen kimseleri göndermesi yolundadır.
TÜRKİYE KAMU-SEN GENEL MERKEZİ