"TASLAK İLE İLGİLİ OLARAK REFERANDUMA GİDİLMELİDİR"
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız, 'Kamu Yönetimi Reformu Taslağı'nın ülkemiz sınırları çerçevesinde ve dünya da ortaya çıkan yeni siyasi ve de ekonomik oluşumlar dahi dikkate alınmadan hazırlandığı eleştirisinde bulunarak, " kamu yönetimi reformu konusuna da referanduma gidilmelidir" dedi
"TASLAK İLE İLGİLİ OLARAK REFERANDUMA GİDİLMELİDİR"
Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız, 'Kamu Yönetimi Reformu Taslağı'nın ülkemiz sınırları çerçevesinde ve dünya da ortaya çıkan yeni siyasi ve de ekonomik oluşumlar dahi dikkate alınmadan hazırlandığı eleştirisinde bulunarak, " kamu yönetimi reformu konusuna da referanduma gidilmelidir" dedi.
Konfederasyon Genel Merkezinde bir basın toplantısı düzenleyen Akyıldız, İstanbul'da yaşanan terör saldırılarını nefretle kınadığını belirterek, her ne ad altında yapılırsa yapılsın bu saldırılarının hiçbir haklı gerekçenin olmayacağını söyledi.
Ülkenin gerek içeride gerekse gerekse dış güçler tarafından sistemli bir şekilde yürütülen bir çalışmayla parçalanma ve milli bütünlüğünün bozulması planıyla karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Akyıldız, "Hükümetin yürürlüğe koymaya düşündüğü kamu yönetimi reformu da bu planın siyasal aşamasının hukuki zeminini hazırlamaya yönelik uygulamalara imkan tanımaktadır. Kamu yönetimi reformu katılımcı sağlam, hesap verile bilir özellikleri içinde barındıran bir yapıda olmalıdır. Tüm bunlar yapılırken Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatanı ve milliyetiyle bölünmez bütünlüğüne zarar verecek, devletin devamlılığı ilkesini zedeleyecek boşluklar bu reformda yer almamalıdır" diye konuştu.
Hükümet tarafından hazırlanan Kamu Yönetimi Reformu Yasa Taslağı'nın ülkenin sınırları çevresinde dikkate alınmadığını hazırlandığını vurgulayan Akyıldız, "Milletin gerçek ihtiyaçları ve içinde bulunduğu şartlar gözetilmeden bazı iç ve dış mihrakların arzusu ile kamu yönetimi yapılamaz. Kamu yönetimi bu haliyle çıkartılmasını sağlayanlar çok büyük bir vebal altında olurlar ve bu vebalin altından hiç kimse kalkamaz" şeklinde konuştu.
2004 yılı bütçesinin gerçekçi verilere dayanmadan ve Türkiye'nin sorunlarına çözüm üretmeyen bir bütçe olduğunu savunarak, bu bütçenin yıl sonunda açık vermesinin kaçınılmaz olacağını söyledi. 2004 yılı bütçesinin 2003 yılı bütçesinden reel olarak dahi küçük bir bütçe olduğunu vurgulayan Ak yıldız, asıl sorun üzerinde ısrarla durduğumuz dar ve sabit gelirli kesimin bu bütçeyle yine üzüleceği çalışanların sırtındaki vergi yükünün yine azalmayacağıdır. 2004 yılı bütçesinde ücret konusunda sosyal devlet ilkesinden uzak bir anlayış sergilenmekte çalışanlar vergi ve enflasyon yükü altında ezilirken zengini daha zengin yoksulun daha yoksul olacağı politikalar sürdürülmektedir" diye konuştu.
Akyıldız'ın konuşmasının tam metni ise şöyle:
Sözlerime başlarken İstanbul'da yaşanan terör saldırılarını nefretle kınıyorum. Bu arada masum insanların hayatını hedef alan, eylemin ya da her ne ad altında yapılırsa yapılsın, yapılanların hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah'tan rahmet, yaralılara da acıl şifalar diliyorum. Tüm İslam aleminin Mübarek Ramazan Bayramını da şimdiden kutluyorum.
Ülkemiz ve milletimizin geleceği için büyük önem taşıyan ve Türkiye Kamu-Sen olarak başından beri üzerinde hassasiyetle durduğumuz Kamu Yönetimi Reformu konusundaki endişe ve çekincelerimizi defaten dile getirmiştik. Bu günkü toplantımızda da bu sıkıntıları tekrar dile getirmeyi amaçlıyoruz. Yapılacak yanlış uygulamaların beraberinde getireceği çarpıklıkları ve çözüm önerilerini kapalı kapılar ardında değil, açık bir şekilde kamuoyuyla paylaşmayı, üstlendiği önemli misyonuyla kendisine bir görev sayan Türkiye Kamu-Sen olarak, ne yaptığını bilmeyen, işlerini gerçeklerden yoksun yapan ve verdiği sözlerin arkasında duramayan AKP'yi doğruları yapana kadar uyaracağımızı belirtmek istiyorum.
Devletimizin hantal bir yapı arz ettiği doğrudur. Bu hantal yapı kanunlardan çok; siyasi iradeden kaynaklanmaktadır. Siyasi irade bunun faturasını kanunlara, kurallara yada çalışanlara yüklememelidir.
Ülkemiz; gerek içimizdeki gerekse dış güçler tarafından sistemli bir şekilde yürütülen bir parçalanma ve milli birlik ve bütünlüğümüzün bozulması planıyla karşı karşıyadır. Bu plan; siyasi, ekonomik ve hukuki alanda safha safha uygulanmaktadır. Hükümetin yürürlüğe koymayı düşündüğü Kamu Yönetimi reformu da bu planın siyasal evresinin hukuki zeminini hazırlamaya yönelik uygulamalara imkan tanımaktadır.
Kamu yönetimi Reformu, katılımcı, sağlam, hesap verilebilir özellikleri içinde barındıran süratli, kaliteli, etkili ve verimli olmalıdır. Tüm bunlar yapılırken de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne zarar verecek, devletin devamlılığı ilkesini zedeleyecek boşluklar bu reformda yer almamalıdır. Oysa AKP hükümetinin uygulamak istediği bu reform paketi, devletin üniter yapısına zarar vereceğini düşündüğümüz, bütünlüğümüzü bozmaya yönelik faaliyetlere açık, hukuki bir zemin hazırlamaktadır. Tasarının bir çok maddesinde bu tür hukuki boşlukları görmek mümkündür.
Ancak; özellikle tasarının 8. maddesinin 2. paragrafında "...mahalli idarelerin hizmetlerini...kendi stratejilerine göre..." yürütecekleri ifade edilmektedir. Mahalli idarelerin,devletin stratejilerinin dışında bir strateji gütmesi devletin bütünlüğü ve üniterliği ilkesiyle açıkça çelişmektedir. Bu, maddenin uygulanma aşamasında ise her idarenin farklı şekilde hizmet vermesi, kendi strateji ve çıkarlarını, devletin ve milletin çıkarlarının üstünde tutabilmesi endişesi yaratmaktadır. Daha vahim olarak taslağın 9. maddesi ile 8. maddedeki uygulamaları garanti altına alınmakta ve mahalli idarelerin görevlerinin tüzük, yönetmelik ve benzeri düzenlemelerle, idarelerin yetkilerini kısıtlayıcı,mahalli hizmetlerini kısıtlayıcı ve yerinden yönetim ilkesine aykırı hükümler konulamayacağı belirtilmektedir. Bu durumda devlet mahalli idarelere müdahale edemeyecek hale getirilerek adeta federal bir yapıya zemin hazırlanmaktadır. Tasarının kanunlaşması durumunda devlet-millet bütünleşmesi darbe yiyecek, yerel düzeyde bölücü terör örgütlerinin, aşiretlerin ve benzeri odakların gücü artacaktır. Eğitim, sağlık, tarım, orman, köy hizmetleri gibi alanlarda halka hizmetin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yerine, yerel yönetimler tarafından götürülmesi, devlet ile milletin bütünleşmesini zayıflatacağı gibi "kamu yararı" ve "idarenin kuruluş ve görevleriyle bir bütün" olduğu ilkelerini ortadan kaldıracaktır. Hizmeti alan ve sorunları çözüme kavuşan halkın güven duyguları yer değiştirecek, devletine değil, yerel güç odaklarına şükran duyulacaktır. Böylece illegal örgütler halk nezdinde güven kazanıp, devletin boşalttığı alana hizmet götürerek dolduracaklar ve etkilerini daha da arttıracaklardır. Bununla ulaşılmak istenen hedef siyasi federalizmdir.
Değerli Basın Mensupları; daha önce de ifade ettiğimiz gibi,
Sevr Anlaşması'nın Kürdistan başlıklı 62. maddesinde vatanımızın bir bölümü için yerel özerklik öngörülmektedir. Terör örgütü PKK/KADEK'in Genel Başkanlık Konseyi tarafından 27 Haziran 2003 günü yapılan açıklamasında "yerel yönetimlerin yetkileri artırılarak sağlık, eğitim ve kültür başta olmak üzere bazı hizmetler yerel yönetimlere bırakılarak demokrasinin derinleşmesi sağlanmalıdır" ifadesi yer almaktadır. Tekrar hatırlatıyoruz; tasarıların kökü dışarıdadır. Yani arkasında ABD, AB, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve OECD bulunmaktadır.
Ayrıca, taslağın 46. maddesinin 5. paragrafında "...hükümetin görevi sona erdiğinde, müsteşarlar, ...başkan veya genel müdürlerin görevlerinin kendiliğinden sona ereceği..." belirtilmektedir. Bu madde bürokratik geleneklere ters düştüğü kadar, üst düzey yöneticilerin, devletin memuru olmak yerine hükümetin memuru olma sonucunu doğurması açısından da düşündürücüdür. Aynı zamanda siyasi hayatımızda, Cumhuriyetimizin kabulünün 80. yılında 59 hükümetin değiştiği ülkemizde, devlet politikalarının ve kamu hizmetlerinin sürekliliğini de etkileyecek bir madde olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kısaca ifade etmek gerekirse reform; tamamen ülke ve millet bütünlüğünü gözeten bir anlayışla ele alınarak ve Türk Milleti'nin gerçek talep ve ihtiyaçları esas alınarak düşünülmesi şöyle dursun, ülkemiz sınırları çevresinde ve dünyada ortaya çıkan yeni siyasi ve ekonomik oluşumlar dahi dikkate alınmadan hazırlanmıştır.
AKP, ülkemizi gelecekte bedelini çok daha pahalıya ödeyebileceğimiz bir mecraya sürükleyecek Kamu ve Yerel Yönetimler Reformu'na ilişkin bir taslak çalışması yapmıştır. Taslak, kapalı kapılar ardında, kamuoyuna duyurulmadan, geniş toplum kesimlerine arz edilmeden ve ülkemiz gerçeklerinden yoksun olarak hazırlandığı gibi üzerinde tartışma ortamı dahi yaratılmak istenmemektedir.
Her fırsatta hoşgörü, demokrasi, fikir ve vicdan hürriyetinden bahseden Sayın Başbakan, konu kanun taslağının eleştirisine geldiğinde sinirlenmektedir. Çünkü hükümetin bu taslağı savunacak dayanağı yoktur.
Görülüyor ki; hangi yönden ele alınırsa alınsın bu taslak, Türk Devlet Yönetimi geleneğine ve anayasaya aykırı hükümlerle doludur. AKP iktidarının hazırlamış olduğu taslak, 1982 anayasasının başlangıç hükümlerine, Cumhuriyetin niteliklerine ilişkin 2., devletin bütünlüğüne ilişkin 3. ve 6., eğitim öğretime ilişkin 42., sağlığa ilişkin 56.,gençlik ve spora ilişkin 58., idareye ilişkin 123., 126. ve 127., ormanla ilgili 169. maddelerine aykırıdır.
2004 yılı bütçesi de üzerinde önemle durulması gereken bir başka konudur. Bütçe 90'lı yıllarda alınan bütçe kalıbını daha da keskinleştirmekte ve kritik varsayımlara dayanmaktadır. Gerçekçi verilere dayanmadan, Türkiye'nin gerçeklerine ve gereklerine çözüm üretmeyen bu bütçe, AKP hükümeti tarafından dayatılmaktadır. Gerçekçi olmayan, hayallere dayanan bütçenin yıl sonunda açık vermesi kaçınılmazdır. Dolar bugün 1 milyon 500 bin TL. dolayındadır. 2004 yılı sonu hedefi ise 1 milyon 604 bin TL olarak belirlenmiştir. Sadece 2004 yılı hedefi olan yüzde 12'lik enflasyon farkı bile doların önümüzdeki yıl sonunda 1 milyon 700 bin TL.'nin üzerinde olması anlamına gelir ki bu fark bütçede çok büyük açıklar doğuracaktır.
Çok hassas dengeler üzerine kurulmuş olan Orta Doğu, AB ve ABD politikalarında oluşabilecek değişimler başta faizler ve dolar olmak üzere tüm bütçeyi doğrudan etkileyecektir.
Sayın Bakan Ali Babacan; bundan sonra bütçenin 3 yılda bir yapılacağını ve paradan silinecek sıfırlarla katrilyonluk bütçelerin artık olmayacağını belirtmektedir. Oysa siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın hat safhada olduğu ülkemizde henüz yıllık bütçe hedefleri bile tutturulamamaktadır. 3 yıllık bütçe planlamasının dünyada bir örneği daha yoktur. Sayın Bakan'a hatırlatmak isteriz: denk bütçelerin sıfırla bir ilgisi yoktur. Paradan sıfır atılarak atılım gerçekleştirilmiş olmaz. Atılımlar reel olmalıdır. Üretimi yok edecek uygulamalarla, borçlanmaya dayalı bir bütçe ancak mevcut sorunların üzerine tuz biber eker. Gelirler içinde dolaylı vergilerin payını artıran bu bütçe; servetten alınan vergi payını azaltmakta, çalışanlara ağır bir vergi yükü yüklemekte ve eşit olmayan paylaşımı daha da adil olmayan bir hale getirmektedir. Ayrıca; AKP hükümeti bir yandan kamuda israfı kaldıracağız derken, diğer yandan da bütçe kalemleri içerisine sokulan bazı bakanlık ve kamu kuruluşlarına 163 yeni araç alımına onay vermektedir. Kamu çalışanları için hiç bir çaba sarfetmeyen AKP, kendi lüksü için elinden geleni yapmaktadır. İç borçlanma, dış ödemeler ve diğer dengeler gözetilirken, dar gelirli kesimlerin durumları değerlendirilmeli onların üzerine yeni yükler ekleyecek yaklaşımlar bir kenara bırakılarak eşitlik anlayışı çerçevesinde düzenlemeler yapılmalıdır.
Türkiye'de borç stokunun sürekli büyümesi borç faizlerine ödenen tutarların bütçenin önemli bir bölümünü kapsaması, önceden var olan kara delikler, bütçeleri kapsamlı bir program olmaktan çıkarmış dar kalıplar içine sokmuştur. Vergiler, dolaylı vergilere dayanan bir anlayışla toplanmış, faiz dışı fazlaya karşın sürekli açıklar verilmiştir.
2004 yılı bütçesi başlangıç ödenek teklifine göre 2003 yılı bütçesinden reel olarak daha küçük bir bütçedir. Ancak, asıl sorun, üzerinde ısrarla durduğumuz, dar ve sabit gelirli kesimin yine üzüleceği, çalışanların sırtındaki vergi yükünün yine azalmayacağıdır.
Kısaca 2004 yılı bütçesinde, ücretler konusunda sosyal devlet ilkesinden uzak bir anlayış sergilenmekte, çalışanlar vergi ve enflasyon yükü altında ezilirken, zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul olacağı politikalar sürdürülmektedir.
Geçtiğimiz Ağustos ayında kamu çalışanlarının 2003 yılı alacağı ve 2004 yılı ücretleri konusunda oturduğumuz toplu görüşme masasında, bütün uzlaşmacı tavrımıza rağmen elinde adeta kızgın maşa tutmakta ısrar eden AKP iktidarının sayın Bakanı ve bürokratlarıyla karşılaştık. Uzlaştırma Kurulu Kararlarını hiçe sayan bir uygulama ile "2003 yılından alacağınız yok" diyen bir hükümet karşısında Türkiye Kamu-Sen sergilemiş olduğu kararlı duruş neticesinde 160 milyon TL.'lik farkı söke söke almıştır. Bu farkı 2003 yılını telafi etmek için değil, 2004 yılı için ek bir destek olarak sahiplenmeye çalışan Sayın Ali Babacan'a soruyoruz, 160 milyon TL.yi siz mi verdiniz, yoksa Türkiye Kamu-Sen mi aldı? Hakkını yediğiniz kamu çalışanlarının vebalini zaten taşıyorsunuz, hiç olmazsa beyanlarınız gerçekleri yansıtsın. Bu vebal hepinizi üzer.!
Ülkemiz;
İçeriden ve dışarıdan ülkemizi bölmeyi ve yok etmeyi hedefleyen bir çok güçle çevrelenmişken, art niyetli kimselerin suistimaline açık bir kamu yönetimi yasa taslağı ile AKP hükümeti;
-Küreselleşme olgusunu gözeterek liberalizasyon, ademi merkeziyetçilik ve yönetişim kavramları doğrultusunda Kamu Yönetimi Reformu yutturmacasıyla Türkiye'mizi karanlıklara sürükleyecek adımları atmak istemektedir.
-Türkiye bu girişimlerle sanki Mütareke şartlarına geri döndürülmeye çalışılırken, Büyük Türk milletinin "iktidara sahip olanların" gerçek niyetlerini sezinleyecekleri vaktin yakın olduğunu idrak etmelerini dileriz. Bunların milletin öfkesine maruz kalmadan önce doğru tercihe yönelmelerini salık veririz.
Milletin gerçek ihtiyaçları ve içinde bulunduğu şartlar gözetilmeden bazı iç ve dış mihrakların arzusu ile Kamu Yönetimi Reformu yapılamaz. Böyle bir tercih AKP'nin olaylara hangi gözlükle baktığının en önemli delilidir.
Konunun muhatabı, başka bir deyimle ülkeyi yönetenler, bürokratlar değil; hükümet olan siyasi iradedir. Bu sebeple taslak, gerçekler gözardı edilerek hazırlanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk tarafından temelleri atılan ve yönetim esasları belirlenen Türk İdari yapısını, reform adı altında değiştirmeyi planlayan bu düşüncenin ürünü olan Kamu Yönetimi Reformu konusunda referanduma gidilmeli, Sayın Cumhurbaşkanı bu düşünceyi göz ardı etmemelidir. Bu vebal çok büyüktür ve bu vebalin altından hiç kimse kalkamaz.
Şunu belirtmek isterim ki; Büyük Türk Milleti aç kalır, susuz kalır, işsiz kalır sesini çıkartmaz, ancak vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, milli birlik ve beraberliğini bozacak uygulamalar karşısında göğsünü siper etmekten kaçmaz. Bu konuda hükümeti, kamuoyuna karşı duyduğumuz sorumluluğun bir sonucu olarak uyarmayı, üzerimize düşen tarihi bir görev olarak görüyor ve Türk milletine halisane hizmete davet ediyoruz. Bu davet, Türkiye Kamu-Sen olarak üzerimize düşen milli bir vazife, tarihe düşülen önemli bir kayıttır.
Hepinize saygılar sunuyorum.