"2004 BÜTÇESİ ACİZ"
Türkiye Kamu-Sen Genel Merkezi'nde düzenlediği bir toplantı ile 2004 yılı bütçesini değerlendiren Genel Başkan Bircan Akyıldız, hükümete "Her şeyi bitirdiniz de memura mı gözünüzü diktiniz?" diye sordu
"2004 BÜTÇESİ ACİZ"
Türkiye Kamu-Sen Genel Merkezi'nde düzenlediği bir toplantı ile 2004 yılı bütçesini değerlendiren Genel Başkan Bircan Akyıldız, hükümete "Her şeyi bitirdiniz de memura mı gözünüzü diktiniz?" diye sordu. Bütçenin, yalanla başlayıp, haramla biten kökü dışarıda olan aciz bir bütçe olduğunu söyleyen Akyıldız, bütçeyi sosyal yönü olmaması nedeniyle eleştirdi. Akyıldız'ın yaptığı konuşma şöyle:
24 Aralık 2003'de TBMM'nde bütçe ile ilgili oylamalar yapıldığında Türkiye Kamu-Sen olarak oradaydık. Hükümetin Tavrını ve çizmek istediği pembe tabloyu inandırıcı bulmadığımız için bu basın toplantısını yapmaya ihtiyaç duyduk.
Sayın Hükümet yetkilileri!
Önümüzdeki günlerde TBMM'ne sunacağınız ve ülkemizi ileride karanlık günlere götürecek Kamu Yönetimi Temel Kanunu ilgili endişe ve tespitlerimizi sizlere sunduk. Tedbirleri aldınız ya da almadınız ancak konu ile ilgili bize herhangi bir açıklama lütfunu göstermediniz. Ancak siz, 'görüşlerinizi aldık' diyerek yine bildiğinizi okuyacaksanız bu kanunu TBMM'den bu şekliyle geçirmeye kalktığınız taktirde Türkiye Kamu-Sen olarak bütün gayretimizle tepkilerimizi gündeme taşıyacak ve sizleri bu yanlışı yapmaktan alıkoyacağız. Sizleri daha işin başında iken yaptığınız yanlışlardan dönmeniz için uyarıyoruz.
Dar gelirli kesimler ve kamu çalışanları açısından büyük önem arz eden ve Türkiye Kamu-Sen olarak üzerinde hassasiyetle durduğumuz 2004 yılı bütçesi, bildiğiniz üzere TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek onaylanmıştır. Kamu çalışanları olarak 2004 yılı bütçesi için diyecek tek bir sözümüz var o da; 'sosyal yönü olmayan aciz bir bütçe olduğudur.'
Bize göre gerçekçi verilere dayanmadan hazırlanan ve Türkiye'nin gerçeklerine ve gereklerine çözüm üretmeyen bu bütçe, daha önce Ekonomik ve Sosyal Konsey Toplantısında Kamu Yönetimi Reformu'na ilişkin yaptığımız tespitlerimizde dile getirdiğimiz gibi kökü dışarıda olan bir bütçedir.
Hükümet 2004 yılı bütçesi için öngördüğü vergi gelirlerinin yine büyük çoğunluğunu dolaylı vergilere ayırmıştır. Hazırlanan bütçede 99,2 katrilyon TL'lik vergi geliri hedeflenmektedir. Bu vergilerin yüzde 70'i KDV,ÖTV ve harçlar gibi dolaylı vergilerden oluşmaktadır. Kurumlar vergisi hedefi ise 9,3 katrilyon yani toplam vergi gelirlerinin %9,35'i kadardır. Dolaylı vergilere bu kadar yüklenilmesi, önümüzdeki dönemde de kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almak ve vergi gelirlerinin içinde çalışanı, ücretliyi, yoksulu ezen vergileri azaltmak gibi bir düşüncenin olmadığı tablosunu ortaya koymaktadır.Oysa Türkiye'de oluşan kayıt dışı ekonominin büyüklüğü neredeyse bir GSMH daha edecek kadardır. Burada oluşan kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmadan ülkenin sorunları çözülemez. Bu haliyle 2004 yılı bütçesinin sonucunda ortaya çıkacak tablo da bize yabancı olmayacaktır. Yani, vergi ve gelir dağılımı adaletsizliği, yolsuzluk, işsizlik, batan bankalar, IMF ile stand-by'lar, borç döngüsü, sürekli fedakarlık istenen, üzerine yeni yükler, yeni vergiler bindirilen halk.
Peki yatırım yapılmadan Türkiye nasıl büyüyecek ?
2004 yılı bütçesinin harcama kalemlerinde en fazla kısıntı yatırım harcamalarında olmuştur. Geçen yıl 8 katrilyon TL. olarak hesaplanan yatırım harcamaları bu yıl, son 20 yılın en düşük oranına 7,5 katrilyon TL.'ye düşürülmüştür. Bunun büyük bölümü de duble yol yapımı için kullanılacak ve geriye yatırım için hiçbir kaynak kalmayacaktır. Bu durumda büyüme nasıl sağlanacaktır, yeni istihdam nasıl sağlanacaktır? Yatırım harcamaları toplam bütçe giderlerinin yüzde 4,9'unu oluşturacaktır. Bu haliyle, hükümet yatırımlara; gelişmesini tamamlamış ve yatırımlarını büyük ölçüde özel sektör eliyle gerçekleştiren Avusturya, İzlanda, İrlanda, Japonya, Kore, Hollanda, Y.Zelanda, Norveç, Portekiz, İspanya, İsviçre, Fransa, Finlandiya, Yunanistan, İtalya ve ABD gibi pek çok ülkeden daha az pay ayırmış olacak ve biz yine muasır medeniyetlere hiç yatırım yapmadan ulaşma hayalleri kurmaya devam etmiş olacağız. Bunun yanında eğitim, sağlık, enerji gibi sektörlerde de acil yatırım ihtiyacı bulunmaktadır. Bu yatırımların olmaması orta ve uzun vadede ekonomik büyümenin önündeki en büyük engel olarak karşımıza çıkacaktır. Yapılması gereken yenilenme yatırımlarının ertelenmesi de ileride yatırım maliyetlerini daha da arttıracaktır.
Buradan sayın hükümet yetkililerine soruyoruz; Bütçedeki bu açık borçla kapatılamaz. Yeni vergiler mi koyacaksınız ?
2004 yılı bütçesinde öngörülen açık 46 katrilyon TL ve bu rakam neredeyse 2004 yılı için tahmin edilen GSMH'nın 1/10'u kadardır. Bu açığın nasıl kapatılacağını merak ediyoruz. Aslında cevabı da basit; yeniden borçlanarak. En iyimser tarafından Türkiye borç hanesine 2004 yılında 46 katrilyon daha ekleyecek, bu da Türkiye'de yaşayan herkesin 0,5 dolar daha borçlanmasını sağlayacak, 2004 yılında bütçenin % 42'si ise faiz ödemelerine gidecektir. Yani 66 katrilyon liralık bir tutar.
Bütçe açığını hesaba katmazsak geriye ülkemizin AB normlarına uyum sağlayabilmesi için 48,5 katrilyon TL.'si kalmaktadır. Faiz ödemelerinin bu denli yüksek olması bu güne kadar uygulanan borçlanma politikaları ve tüketim ekonomisinden kaynaklanmaktadır. Ülkemizde üretimi arttırmak için hiçbir çaba sarf edilmez, yatırımlar teşvik edilmez, faiz gelirlerinden vergi alınmaz ve yatırımcı adeta cezalandırılsa sonuç kaçınılmaz olacaktır. Hükümetin bu yıl da üretim alanında hiçbir çaba içinde olmayacağı da yapılan bütçeden anlaşılmaktadır. Yani kısacası yine borçlanacağız ve yine üretmeden tüketmeye devam edeceğiz. Tüketim toplumu olmaya itilen halkımız bir taraftan bu uygulamalarla uluslar arası sermayenin önüne atılmakta bir taraftan da vergiler yoluyla cezalandırılmaktadır. Bütçedeki bu açık, borçlanmayla kapatılamazsa, işin kolayını siz zaten biliyorsunuz; yeni vergi koyarsınız ya da vergi oranlarını bir kere daha arttırırsınız. Nasılsa memur, işçi, emekli, dul, yetim elinize düşmüş bir kere. Onları biraz daha ezersiniz.
2003 yılında ihracatımızın rekor seviyeye ulaştığı Sayın Başbakan'ın ağzından söylenmektedir. İyi de; niye kimse ithalatımızın kendisine ait tüm rekorları alt üst ettiğinden bahsetmiyor? 2003 yılının ilk 10 ayında ihracat % 31,1 oranında artmasına karşılık ithalatta aynı dönemdeki artış oranı % 43,8'dir. Ancak her nedense bundan kimse bahsetmemektedir. İhracattaki artışın önemi ancak ithalattaki artışın önünde olursa büyüktür. Oysa 2003 yılı ilk 10 ayı için ithalatla ihracat arasındaki fark 17,3 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu fark da kapatılmak zorundadır. Ne yapılacak? borç bulunacak. Borçlanılamazsa yeni vergiler var, o da olmazsa vergi oranlarını artırma kolaylığı var. Üstelik ithal edilen mallar, tüketim malları. Yani alıyoruz, tüketiyoruz, yeniden alıyoruz.
Sadece Ekim ayında tüketim malları ithalatı % 58 oranında artmıştır. Her geçen yıl ürettiğimizden daha fazla tüketiyoruz. Aslında bu uygulamalar planlı bir şekilde hükümetlerin politikaları haline gelmiştir buna karşılık hükümetin politikasında ve bütçe hedefleri arasında üretimi arttırma gibi gayretleri bulunmamaktadır.
Sayın 59. Hükümetin yetkilileri; sizlere sesleniyoruz. Her şeyi bitirdiniz de, gözünüzü memura mı diktiniz ?
2003 yılında memura reva gördüğünüz ücret artışı, % 14,95 idi. Bu yıl Kasım ayında 12 aylık enflasyon ortalaması % 26,3 olarak gerçekleşti. Yani memur maaşlarını bu yıl % 11,35 oranında erittiniz. Aradaki farkı ne yaptınız? Beklentiler ve vaatleriniz 2004 yılının 2003 yılına göre memur açısından biraz daha parlak geçmesi yönündeydi. Oysa sizler ülkenin kurtuluş reçetesinin memur olduğunu düşünerek sırtımıza vergileri yüklediniz.
2004 yılı için verdiğiniz % 6 + 6'lık ücret artışı ortalama memur maaşına 75 milyon TL. dolayında bir katkı sağlayacaktı. Ancak; enflasyon hedefi %12 olarak belirlenen yılda, vergileri %40 arttırıyorsunuz. Kendi gelirlerinize reel olarak % 28 zam yaparken, memura, enflasyon karşısında "0" zam veriyorsunuz. Bununla da kalmıyor, verdiğiniz 75 milyon TL.'nin 35 milyon TL.'sini vergiler aracılığıyla peşinen geri alıyor. Memura verilen zam, ortalama 40 milyon TL.'ye düşmektedir. Allah aşkına siz kimi kandırıyorsunuz?
Dört kişilik bir ailenin asgari geçimi için gereken para 1 milyar 630 milyon TL'ye yükselmiş iken, memura ortalama 600 milyon TL. ücret vermektesiniz. Üstelik kelime oyunlarıyla, küçük hesaplarla memurun bir cebine koyduğunuzu, öbür cebinden geri alıyorsunuz. İnsafınız kurusun. Anlaşılan o ki artık limon satmak da memuru kurtaramayacak.
Sayın 59. Hükümet yetkilileri!
Odağında insan olmayan hiçbir bütçe amacına ulaşmış sayılmaz! 2004 yılı bütçesinin ne bir insani tarafı ne de sosyal bir tarafı vardır. Sizler, bu bütçeyi insani yönü olan bir bütçe olarak değerlendiriyorsanız yanılıyorsunuz.
Bu bütçede işsizliğin azaltılması, emeklinin, dulun, yetimin, işçinin, memurun ve çiftçinin hali düşünülmemiştir. Avrupa'nın en ucuz işgücü Türkiye'dedir. Ancak en yüksek vergileri, en yüksek sigorta primlerini de bizim çalışanımız ödemektedir. Artık deniz tükenmiştir. 2004 yılı bütçesinde insani hiçbir gelişme bulunmazken, 2003 yılı bütçesinden de daha kötü bir bütçe hazırlanmıştır. 2003 yılında sosyal güvenliğe ayrılan pay 16 katrilyon 140 trilyon TL. iken, 2004 yılı bütçesinde 15 katrilyon 900 trilyon TL. ayrılmıştır.
2004 yılında bütçe tam anlamıyla tutturulsa bile; gerçek anlamda büyüme sağlanamayacak, istihdam azalacak, ücretler reel olarak azalacak, dar gelirli ve ücretli çalışanların üzerindeki vergi yükü artarak devam edecek, devletimiz daha fazla borçlu hale gelecek, işsizlik ve yoksulluk artarak devam edecek, ülkemiz biraz daha dışa bağlı bir hale gelecek ve işçinin, emeklinin, memurun umutları başka bütçelere kalacaktır. Şunu unutmamak gerekir ki; hükümetler bütçeleri toplum için hazırlarlar, insanlar için hazırlarlar; hükmetmek ve onları ezmek için değildir.
Nitekim, bu bütçe ile memur ve emekliler 2004 yılında da sefalete mahkum edilmiştir.
Bu bütçe, yalanla başlayıp, haramla biten kökü dışarıda olan aciz bir bütçedir.
Buradan sayın Başbakan'a sesleniyoruz;
Kamu çalışanı size düşman değildir. Sürekli hakkını yediğiniz kamu çalışanlarının 2003 yılı kaybı olan ve 59. Hükümet yetkililerinin 'bir alacağınız yoktur' direnişine rağmen, bin bir zorlukla almaya hak kazandığı 160 milyon liralık farkı Kurban Bayramında ödenmesini talep ediyoruz.
Sizler, kamu çalışanlarının vebalini yeterince taşıyorsunuz. Kurban Bayramı'nda buna yeni vebal eklemeyin. Belki günahınız azalır.