Sayın Başbakanım, Saygı Değer Bakanlar, Ekonomik ve Sosyal Konseyin değerli üyeleri, sizleri Konfederasyonum adına saygıyla selamlıyorum
Sayın Başbakanım, Saygı Değer Bakanlar, Ekonomik ve Sosyal Konseyin değerli üyeleri, sizleri Konfederasyonum adına saygıyla selamlıyorum.
Bugün bu toplantının gündemi olan Türkiye-Avrupa Birliği Karma İstişare Komitesi üyelerinin belirlenmesi ve Cumhuriyetin 80'nci yıl Bildirgesi konusundaki düşüncelerimizi ve bu gündem kapsamında gerek AB ve gerekse ülkemiz insanının geleceğini yakından ilgilendiren Kamu Yönetimi Reformu konusundaki çekincelerimizi ve endişelerimizi dile getirmek istiyorum.
AB
Ülkemizdeki her sorumlu insanın ve kurumun paylaştığı, bir düşünce olan AB'ne üye olma hayali ve bu çerçevede gerçekleştirilen uygulamalar ciddi ve samimi olmasına rağmen bugün Avrupa Birliği'nce de bu konuda yeterince samimiyet gösterilmediğine, hatta Türkiye'yi AB'ne almak istemediklerine emin olabileceğimiz yaklaşımlar sergilenmektedir.
AB sürecinin başlangıcında "Bayrağınızdaki hilali çıkartın" diyenler bugün "Vatikan'ı ikna edin" diyebilmekte, adeta Müslüman bir Türkiye olarak değil ya dinsiz ya da Hristiyan bir Türkiye olarak sizi AB'ne alabiliriz anlayışını sergilemektedirler.
Nitekim; ülkemiz için büyük önem taşıyan AB'nin Türkiye ile ilgili olarak yayınladığı İlerleme Raporu bu anlamda oldukça dikkat çekicidir. İlerleme Raporu'nun atılan onca adıma rağmen beklentilerin gerisinde kalması bir yana, Birliğin Türkiye'ye bakışını yansıtan yeni bir örnek olmuştur.
Türkiye'nin AB'den müzakere için bir tarih alabilmesini sağlayacak neyin yapılması gerektiğini merak ediyorum?
Ne zaman biteceği belli olmayacak müzakereler için bir tarih alınmasının bir anlamının olup olmayacağı ayrı bir konudur. Raporda Kıbrıs'ın bir ön koşul olarak ifade edilmemekle beraber, Türkiye'nin AB üyeliğinin önünde bir engel olarak sunulması düşündürücüdür.
Bugün, Türkiye'nin Kıbrıs konusundaki kazanılmış haklarından vazgeçmesi düşünülemez. Kıbrıs'ın politik, askeri ve ekonomik açılardan Türkiye için taşıdığı önemi görmezden gelemeyiz. Bölge dışı aktörlerin ilgisi, Atlantik ötesinden gösterilen ilgi ortada iken, Kıbrıs'ın Türkiye için önem taşımadığından söz edilemez.
Türkiye Kamu-Sen olarak Türkiye'nin AB üyeliğinin Kıbrıs ile bir şekilde irtibatlandırılmasından duyduğumuz rahatsızlığı bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Bu yönüyle bakıldığında AB'nin gerçekte Türkiye'yi bünyesine kabul etmek istemediği ancak, Türkiye vasıtasıyla gerçekleştirilmek istenilen uygulamaların AB'ne giriş şartı olarak Türkiye'ye yaptırılması yolunun tercih edildiği anlaşılmaktadır. Kısaca, AB gerçekte biz ne yaparsak yapalım Türkiye'yi bünyesine almak istememektedir. Bu konuda daha fazla ısrarcı olmanın bir anlam ifade etmeyeceğine inanmaktayız.
AB yetkililerinin kısa bir süre önce, İlerleme Raporuyla ilgili olarak yaptıkları açıklamada şu ifadenin gözden kaçmamış olduğunu, en azından bizim gözümüzden kaçmadığını belirtmek istiyorum; Sayın Verhaugen'in "Kamu Yönetimi Temel Kanunu" ile ilgili olarak bu kanunun desteklenmesi gerektiğine dair açıklaması bizim açımızdan oldukça dikkat çekicidir. Zira, Türkiye Kamu-Sen olarak önümüzdeki günlerde bu tasarının yasalaştırılması konusunda ülkemize baskı yapılacağını düşünmekteyiz. Bunu sizlerin de hissetmesini beklemekteyiz.
Yine Türkiye Kamu-Sen olarak Kamu Yönetimi Temel Kanununda endişelerimiz ve çekincelerimiz bulunmaktadır. Bu hususları dikkatinize sunmak istiyorum:
1-59. Hükümet tarafından hazırlanan ve kamuoyuna açıklanan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısıyla bize göre devlet-millet bütünleşmesi önemli ölçüde darbe yiyecektir. Düzenleme üniter devlet konusundaki duyarlılıkları tırmalayacak, rahatsız edecek hatta kanatacak unsurlar içermektedir. Devletin hantal yapısı devletten kaynaklanmamaktadır. Aksine kuralların uygulanmamasından kaynaklanmaktadır. Bu noktada önemli bir sözü hatırlatmak istiyorum 'kötü kanun yoktur, kanunun kötü uygulayıcısı vardır'. Devletin bu hantal yapısı kanunun kötü uygulayıcılarından kaynaklanmaktadır. Eğer kötü kanun uygulayıcısı siyasi irade ise onun faturasını kanunlara ya da kurallara yüklememelidir. Kanunların uygulanmasını hızlandırmak hem bürokrasinin hem de siyasetin görevidir. Açıklanan kanun iyi bir kanun olabilir. İyi uygulandığı takdirde iyi sonuçlar verebilir. Kötü uygulandığı takdirde ise kötü sonuçlar doğuracaktır. Bizim Türkiye Kamu-Sen olarak endişe taşıdığımız konu da budur.
2-Bu taslakla kamu çalışanlarının sayılarının azaltılması, sözleşmeli personelin yaygınlaştırılması, esnek istihdam uygulaması, performansa dayalı ücret politikası ilk bakışta ortaya çıkmakta, madde gerekçesinde de kamuda çalışan sayısının fazla olduğu açıkça ifade edilmektedir. Ancak, yaklaşık 2.4 milyon civarındaki çalışan sayısının neye göre fazla olduğu belirtilmemiştir. Bu hesaba göre 500 bine yakın kamu çalışanı halka hizmet etmediklerinden yola çıkılarak fazla istihdam grubuna alınmak istenmektedir. Fazlalığın eritilmesi ancak emeklilik ve işten çıkarmalarla olacaktır.
3-Kamu yönetimi özel sektörden iki önemli noktadan ayrılır:
-Kamu yararını ön plana çıkaran
Kamu politikası ve teşkilatlanması açısından,
-Bürokratik yapılanmayı ön plana çıkaran
Devlet kültürü açısından,
-Kamu yararının ön planda olduğu zaman, performans ölçümü için gerekli olan kamu kurumlarının hedeflerini net bir şekilde tanımlayamazsınız. Çünkü kamu hizmeti ve yararı, karlılık ve maliyet analizleriyle ölçülemez. Kaldı ki kamu kurumlarının performans değerlendirme sonuçları da güvenilir olmayabilir. Çünkü kamu yöneticilerinin politik davranışları ve statüleriyle ilgili olarak gelecek kaygıları, verdikleri kararları, ezellikle idari kararları etkiler.
(Tasarı mad.45)
Ulus-Devlet kültürü bu kanunla parçalanmakta ve il özel idaresi ve Belediyeler Kültürü gibi anlaşılması güç bir kavram yaratılmaya çalışılmaktadır.
4-Bu tasarının kanunlaşması durumunda az önce ifade ettiğimiz devlet-millet bütünleşmesi önemli ölçüde darbe yiyecek, yerel düzeyde bölücü terör örgütünün, aşiretlerin, tarikatların ve cemaatlerin gücü artacaktır. Eğitim, sağlık, tarım, orman, köy hizmetleri gibi alanlarda halka hizmetin Türkiye Cumhuriyeti Devleti yerine yerel yönetimler tarafından götürülmesi devlet-millet bütünleşmesini zayıflatacaktır. Hizmeti alan ve sorunları çözüme kavuşan halkın güven duyguları yer değiştirecek, devletine değil, yerel güç odaklarına şükran duyulacaktır. Böylece az önce saydığımız illegal örgütler halk nezdinde güven tazeleyip, devletin boşalttığı alana hizmet götürerek dolduracaklar ve etkilerini daha da artıracaklardır.
5-Sevr Anlaşmasının (Kürdistan) başlıklı 62. maddesinde vatanımızın bir bölümü için (yerel özerklik) öngörülmektedir. 'Yerel Özerklik' Kürdistan'a giden yoldur. Terör örgütü PKK/KADEK'in Genel Başkanlık Konseyi tarafından 27 Haziran 2003 günü yapılan açıklamadan anlaşıldığına göre PKK/KADEK'in önde gelen talepleri arasında yerel yönetimlerin yetkileri artırılarak sağlık ve kültür başta olmak üzere bazı hizmetler yerel yönetimlere bırakılarak demokrasinin derinleşmesi sağlanmalıdır ifadesi yer almaktadır.
6-Tasarıların kökü dışarıdadır. Yani arkasında ABD, AB, IMF, Dünya Bankası ve OECD bulunmaktadır.
Burada; 528 bin üyesiyle ve 2 milyon 400 bin kamu çalışanı adına Türkiye Kamu-Sen olarak, Kamu Yönetimi Temel Kanunu ve bu kanuna bağlı alarak gündeme getirilecek Kamu Personel Rejimi, Yerel Yönetimler ve Kamu Mali Yönetimi Tasarılarıyla ilgili olarak ESK'in özel bir gündemle ve çok kısa bir süre içerisinde toplanmasını talep etmekteyiz.
Zira, hükümet yetkililerimizin kamu yönetimi temel kanunu ile ilgili çalışmaların tamamlanmasını müteakip 'tasarı haline geldiğinde kamuoyunda tartışılması sağlanacaktır' beyanına rağmen toplum kesimlerini temsil eden kurum ve kuruluşların kendi çabaları dışında ve içeriği bilinmeden yapılan değerlendirmeler çok sağlıklı sonuçlar vermemiştir. Bu nedenle konunun ciddiyeti de düşünülürse ESK'in bugünkü gündeminde yer almamış olması bize göre bir eksikliktir ve bu eksikliğin çok kısa bir zaman içerisinde giderilmesi gerekmektedir.
Cumhuriyetimizin 80. Yıl Bildirgesine gelince hazırlanan taslakta kamu çalışanlarının demokratik, sosyal ve mali hakları ile ilgili herhangi bir ifadenin yer almamış olmasını üzüntüyle karşılıyoruz.
Bir kez daha hatırlatmak istiyoruz;
Yapılan ve yapılacak olan tüm çalışmalarda kamu çalışanlarının yetkili temsilcilerinin de yer alması zorunludur. Türkiye Kamu-Sen Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geleceği konusundaki hassasiyetleri çok iyi bilmekte, ülkenin ekonomik, sosyal, siyasal ve dış politika gelişmelerini ciddiyetle takip etmektedir. Bu hassasiyet içerisinde siyasi iradenin çalışmalarımızı gözardı etmemesi ve çalışmalarımızı görmesi gerekmektedir. Aksi takdirde siyasi irade reform niteliğindeki kararların uygulanmasında zorlukları paylaşacak kimseyi yanında bulamayacaktır.
Saygılarımla...