Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların genel başkanları ve Genel Merkez Yönetim Kurulu üyeleri ile Konfederasyonumuz il temsilcilerinden oluşan Türkiye Kamu-Sen Yüksek İstişare Kurulu 17 Kasım 2012 tarihinde Ankara’da toplanarak, ülkemiz gündemindeki önemli konuları ve kamu görevlilerinin karşı karşıya kaldıkları tehditleri tartışmıştır
Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikaların genel başkanları ve Genel Merkez Yönetim Kurulu üyeleri ile Konfederasyonumuz il temsilcilerinden oluşan Türkiye Kamu-Sen Yüksek İstişare Kurulu 17 Kasım 2012 tarihinde Ankara’da toplanarak, ülkemiz gündemindeki önemli konuları ve kamu görevlilerinin karşı karşıya kaldıkları tehditleri tartışmıştır. Toplantıda alınan kararlar, aşağıdaki sonuç bildirgesinde kamuoyu ile paylaşılmaktadır.
1- Son birkaç yıldır ülkemizin de içinde bulunduğu coğrafyada alevlenen halk ayaklanmaları ve yaşanan iç çatışmalar, Konfederasyonumuz tarafından dikkat ve endişe ile takip edilmektedir. Milli, dini ve kültürel bağlarımızın bulunduğu yakın coğrafyamızda yaşayan milletlerin demokratik ve özgür bir yönetime kavuşmaları hepimizin arzusu olmakla birlikte; bu ülkelerde yaşanan idari dönüşüm girişimlerinin hangi güçler aracılığıyla örgütlendiği, kimler tarafından desteklendiği ve sonuçları doğru analiz edilmek zorundadır. Bu noktada, İsrail ve ABD tarafından üretilen Büyük Ortadoğu Projesi’nin de aynı bölgede, benzer yönetim değişiklikleri içermesi, Arap Baharı adıyla başlatılan süreçte Müslüman halkın iç çatışmalar yoluyla kırıma uğraması ve iktidarın el değiştirdiği ülkelerde büyük bir kaos ve istikrarsızlık ortamının hakim olması; Ortadoğu’da baş gösteren ayaklanmaların, toplumların kendi gelişim süreçleri içerisinde, olağan bir şekilde ve büyük halk desteği ile sağlanmadığı yolundaki kuşkularımızı artırmaktadır.
Bu nedenle Türkiye Kamu-Sen, Türk yetkililerinin sürece temkinli yaklaşmalarının milli çıkarlarımıza daha uygun olacağı görüşündedir.
2- Yıllardan beri soykırıma uğramış, mağdur ve mazlum millet rolünü kimseye bırakmadan devlet terörü estiren İsrail’in, Filistinli kardeşlerimize uyguladığı insanlık dışı saldırı ve tecrit hepimizin yüreğini yaralamaktadır. Çocuk, yaşlı, genç demeden, gözünü kırpmadan cinayet suçu işleyen İsrail’in katliamları ilk değildir ne yazık ki dünya, İsrail’in uluslar arası hukuk kurallarını hiçe sayan vahşetine seyirci kaldığı sürece, son da olmayacaktır.
Türkiye Kamu-Sen olarak, 64 yıldır bütün insani değerleri ayaklar altına alan, kural tanımaz uygulamalarıyla kanımızı donduran İsrail’i şiddet ve nefretle kınamakta, Birleşmiş Milletler Teşkilatının bu drama son vermek adına derhal somut adımlar atmasını beklemekteyiz. Bu vesile ile hain saldırılarda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralı Müslüman kardeşlerimize acil şifalar dileriz.
3- Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uluslar arası Çalışma Örgütü (ILO)’nün değişik sözleşmeleri, işçi memur ayrımı yapılmaksızın, tüm çalışanlara toplu sözleşme ve grev hakkının birlikte tanınmasını öngörmektedir. Ülkemiz tarafından da onaylanmış bulunan bu sözleşmeler, anayasamızın 90. maddesi çerçevesinde değerlendirildiğinde bağlayıcı hale gelmektedir.
Dolayısı ile memurlar için de grev ve siyasete katılma haklarını içeren yeni bir düzenleme yapılması gerekmektedir. Kaldı ki; Danıştay 12. Dairesi, 9 Şubat 2009 tarih, 2004/4643 Esas, 2005/313 No.lu; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 21 Nisan 2009 tarihli kararları ile memurların grev yapmaları nedeniyle herhangi bir hukuki işleme tabi tutulamayacağını karara bağlamıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Danıştay’ın verdiği bu kararlar, ülkemizde grev hakkının memurlar tarafından fiilen kullanılmasının önünde bir engel bulunmadığını ortaya koymaktadır. Buradaki sorun, anayasanın 54. maddesinde konu edilen grev hakkı ile ilgili düzenlemelerin memurları kapsamamasıdır. Fiili ve hukuki alt yapısı olan durum için anayasa ve kanunların ilgili maddelerinde yapılacak değişiklik yeterlidir.
Türkiye Kamu-Sen olarak, sendika hakkını, toplu sözleşme, grev ve siyasete katılma hakkı ile bir bütün olarak görüyor ve uluslar arası sözleşmelerde temel bir insani hak şeklinde tanımlanmış olan bu hakkın, tam anlamıyla kullanılabilmesi için gerekli ulusal ve uluslar arası platformlardaki girişimlerimizi sürdürme konusundaki kararlılığımızı bir kere daha ifade ediyoruz.
4- Kamu çalışanlarının haklarını geriletecek, iş güvencesini ortadan kaldıracak birçok kanun tasarısının gündemi meşgul ettiği bir dönemi yaşamaktayız. Bir çalışan için kazanılmış en büyük haklardan biri, iş güvencesidir. İktidar geldiği günden beri, memurluk güvencesini ortadan kaldırarak, güvensiz ve güvencesiz bir çalışma hayatı oluşturmak için altyapı hazırlamakta, türlü söylemlerle kazanılmış haklarını yok edecek uygulamalarla, memurlarımızı adeta bir ateş çemberinin içine atmak istemektedir. Kamudaki sözleşmeli personel sayısının son 10 yılda 13 binden 200 bine çıkması; 2000’li yılların başında 20 bin dolayında olan taşeron elemanı sayısının 500 bine dayanması; çalışanlar açısından, sosyal güvencenin olmadığı, yarınının ne olacağı belli olamayan bir güvensizlik yaratıldığının, iş sağlığı ve güvenliği esaslarına uyulmayan, sendikalaşmanın olmadığı bir yapının getirildiğinin ve kamu istihdamının esnek, düşük ücretli çalışanların hâkim olduğu bir sisteme doğru dönüştürülmekte olduğunun en açık göstergesidir.
Türkiye Kamu-Sen Yüksek İstişare Kurulu olarak açıkça ilan ediyoruz ki; memurların en büyük kazanımları olan iş güvencelerinin zayıflatılmasına dair her türlü girişim, Konfederasyonumuz nezdinde en büyük tepki ile karşılanacaktır. Bu bakımdan 2011 yılının Haziran ayında bazı kurumlarda çalışan sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesi uygulamasının, istisnasız olarak tüm personeli kapsaması, bu uygulamada kapsam dışında bırakılan başta yerel yönetimlerde çalışanlar ile 4 Haziran 2011 tarihinden sonra göreve başlayan sözleşmeli personel olmak üzere 4-C’li ve diğer statülerde çalışan sözleşmeli personelin tamamının kadroya geçirilmesi ve sözleşmeli istihdamına son verilmesi için verdiğimiz mücadele artarak sürecektir.
5- Memurlarımızın maaşı her geçen gün enflasyon karşısında erimektedir. 2002-2012 yılları arasında, zorunlu harcama kalemleri ile memur maaşları kıyaslandığında, memur maaşlarının 10 yıl içinde reel olarak yüzde 14,8 eridiği görülmektedir. 2012 yılında memur maaşlarına yalnızca %4+4 oranında artış yapılmışken; Ekim ayları itibarı ile son bir yıl içinde tavuk eti %17, kuru fasulye %19, barbunya %20, nohut %15, mandalina %16, limon %47, kavun %31, ekmek %14, elektrik %21, doğalgaz %28, kömür %18, odun %22, benzin %12, mazot %14 zamlanmıştır. Ama bir yıllık enflasyonun %7,8 olduğu açıklanmıştır.
Adil bir gelir dağılımı ve ülke ekonomisinde yaşanan büyümenin toplumun tüm kesimlerine eşit oranlarda yansıtılması gerçeğinden yola çıkıldığında kamu görevlileri, ekonomik olarak, ülke içinde üretilen mal ve hizmetlerden 2002 yılı seviyesinden %14,8 daha geridedir. Memur maaş artışlarında dikkate alınması gereken kriterler, gerçekleşen enflasyon, büyüme ve refah payı olmak zorundayken, bu süreçte memur maaşları, gerçekleşmesi planlanan enflasyon üzerine kurgulanarak artırılmıştır.
Yıllık gerçekleşen enflasyon, yaşanan ekonomik büyüme ve gelir dağılımındaki adaletin sağlanması, gelir dağılımından en yüksek payı alan kesimle, en az pay alan kesim arasındaki farkın kapatılarak Gini katsayısının OECD ülkeleri ortalamasına yaklaştırılabilmesi için tüm çalışanlara verilmesi gereken refah payı artışları dikkate alındığında, memur maaşlarının ortalama olarak %27,6 oranında daha artırılması gerekmektedir.
6- 2 Kasım 2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, eşit işe eşit ücret getirmek amacıyla hazırlanmış olsa da sendikaların görüşlerine yer verilmeden hazırlandığı için yeni aksaklıklar doğmasına neden olmuştur. Türkiye Kamu-Sen, adaletin yalnızca eşitler arasında sağlanan bir denge değil, eşit olmayanların pastadan adil pay almasıyla ulaşılabilecek bir olgu olduğuna inanmaktadır. Buradan hareketle Türkiye Kamu-Sen’in yıllardır mücadelesini verdiği ücret adaleti; görevleri, sorumlulukları ve nitelikleri aynı olan fakat farklı kurumlarda bulunmaları nedeniyle ücretleri farklı olan kamu görevlilerinin maaşlarının eşitlenmesi, bunun yanında hiyerarşik anlamda maaşlar arasındaki makasın makul bir seviyeye çekilerek, herkesin kabul edebileceği normlar çerçevesinde düzenlenmesiyle mümkün olacaktır. Ancak 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, taşıdığı özellikler itibarı ile ücret adaletini bozar niteliktedir.
İlgili KHK ile farklı kurumlarda emsali bulunan unvanlarda çalışan kamu görevlilerinin maaşları eşitlenmiş, kamu görevlilerinin büyük çoğunluğunu oluşturan öğretmen, din görevlisi, hekim dışı sağlık personeli, polis, subay, ast subay, profesör, doçent, yardımcı doçent, araştırma görevlisi, Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu, Gümrük Teşkilatı çalışanları gibi birçok kamu görevlisi üvey evlat muamelesi görmüştür. Ayrıca 399 sayılı KHK eki II sayılı cetvele tabi olarak çalışan personelin de ek ödeme oranları aynı kalmış, I sayılı cetvelde çalışan personelin ikramiyeleri kaldırılmış, bölge müdürü, başmüdür, müdür, müdür yardımcıları ile savunma uzmanları ve sivil savunma uzmanlarının ek tazminat oranları 5 puan ile 30 puan arasında azaltılmıştır. Bununla birlikte bazı kurumlarda kontrolör, denetmen ve müdürlerin statüleri, değiştirilmiş, unvanları ellerinden alınmıştır. Bu durum, büyük bir adaletsizlik doğurmakta ve kazanılmış haklardan geriye gidiş anlamı taşımaktadır.
Bu yolla, kamuda istihdam edilen personelin yaklaşık %60’ına hiçbir artış yapılmayarak bir mağduriyet doğurulduğu gibi öğretmen, öğretim görevlisi, profesör, din görevlileri, sağlık görevlileri gibi son derece önemli ve kutsal görevler ifa eden kamu çalışanları, en düşük maaş alan kesim haline getirilmiştir.
Bu haliyle 666 sayılı KHK, revizyona muhtaçtır. Türkiye Kamu-Sen, kamuda gerçek anlamda ücret adaletinin sağlanması ve ortaya çıkan mağduriyetin giderilmesi için 666 sayılı KHK’yı sosyal paydaşlarla gözden geçirmek üzere Maliye Bakanlığı yetkililerine çağrıda bulunmaktadır.
7- Yıllarca hizmet ürettikten sonra emekli olan kamu görevlilerinin aldığı emekli ikramiyesi ve emekli maaşı aynı şartlardaki özel sektör çalışanlarına göre yarı yarıya daha azdır. Bu nedenle de kamu görevlileri emekliye ayrılmaktan kaçınmakta, uzun süre çalışmaya devam etmektedirler. Emekliye ayrılmış olan kamu görevlileri ise açlık ve yoksulluk sınırının altında maaş almaktadır. Bu durumun başlıca sebebi, emeklilik ikramiyesinde esas alınan sürenin 30 yıldan sonraki çalışma sürelerini kapsamaması ve maaşlara ek olarak ödenen ek ödeme, fon, döner sermaye gibi unsurların emekli maaşı hesaplamasının dışında tutulmasıdır. Eşit şartları taşıyan, eşit sürelerde çalışan ve eşit maaş alan bir işçi ve memur arasında emekli ikramiyesi ve emekli maaşı yönünden büyük bir fark oluşturulması sosyal hukuk devleti ilkesine yakışmamaktadır.
Bu adaletsizliği bertaraf ederek, sosyal devlet mekanizmasını harekete geçirmek için memur maaşını oluşturan bütün kalemler ile ek ödeme, döner sermaye ve diğer ödemelerin de emekli keseneğine dâhil edilerek, emekli olacak memurların yaşadığı mağduriyetler giderilmelidir. Kamu görevlilerinin emekli ikramiyesi için öngörülen 30 yıl sınırlaması kaldırılmalı, bu yolla her çalışanın çalıştığı süre ile orantılı olarak emekli ikramiyesi alması sağlanmalıdır.
8- Asli görevi çok kazanandan sağladığı vergilerle dar gelirli vatandaşların alamadığı hizmeti sunmak olan vergi politikaları, Türkiye’de tam tersine işlemekte ve fakirden alıp zengine vermektedir. Öyle ki; 2012 yılında toplanacak 57 milyar TL dolayındaki gelir vergisinin yüzde 55’ini dar ve sabit gelirli kesim olan çalışanlar ödeyecektir.
Bugüne kadar bütün uyarı ve şikayetlere rağmen gelir vergisi uygulamasında çalışanlar için bir düzenleme yapılmamış ancak geliri çok yüksek olanlardan alınan verginin oranı % 40’tan % 35’e indirilerek (2006 yılında yıllık geliri 40 bin TL’nin üzerinde olanların) üst gelir grubunda olanların ödemekte olduğu vergiler 5 puan azalmıştır. Daha önce % 25 olan orta gelirli vatandaşlarımız üzerindeki vergi yükü ise 2 puan artırılmak suretiyle % 27’ye çıkarılmış ve dar gelirli vatandaşlarımız üzerindeki vergi yükü biraz daha artırılmıştır. Bu şekilde özellikle sözleşmeli statüde çalışan personelin eline geçen ücret yılın ilk birkaç ayında bir üst vergi dilimine geçtiği için düşmekte, dönem içinde yapılan maaş artışları vergi dilimi nedeniyle ele geçen ücrete yansımamaktadır. Kasım ayı itibarı ile kamu çalışanlarının tamamı bir üst vergi dilimine yükseldiği için ödediği vergi miktarı, aldığı maaş zammını geçmiş ve memurların maaşları düşmüştür.
Türkiye Kamu-Sen, bu aksaklıkların giderilmesi ve vergi sisteminin gerçek hedefine ulaşması bakımından kamu görevlilerinin ücretlerinin vergilendirilmesinin yeniden düzenlenmesi ve adaletsizliklerin giderilmesi çağrısını bir kere daha yinelemektedir.
Türkiye Kamu-Sen Yüksek İstişare Kurulu, Konfederasyonumuzun önümüzdeki dönemde, yukarıda sayılan konularla birlikte grevli, toplu sözleşmeli, siyasete katılma hakkını da içeren, özgürlükçü sendikal haklarla donanmış, refah ücretine kavuşmuş, geleceğe umutla ve güvenle bakan bir kamu çalışanı; birlik, bütünlük ve kardeşlik içinde yaşayan, huzurlu bir toplum ve örnek alan değil, örnek olan; çığır açan, güçlü, lider ülke, büyük Türkiye hedefine ulaşmak için Türkiye’nin en etkili sivil toplum örgütlerinden biri olarak üzerine düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmeye ve yasal sınırlar içinde her türlü eylemi yapmaya hazır olduğunu belirtmektedir.
Kamuoyuna duyurulur.