Türkiye Kamu-Sen Dünya Kadınlar günü nedeniyle 10 Mart 2007 Cumartesi günü Türkiye Kamu-Sen Kadın Kollarının organize ettiği güzel bir etkinlikte hanımları bir araya getirdi
Türkiye Kamu-Sen Dünya Kadınlar günü nedeniyle 10 Mart 2007 Cumartesi günü Türkiye Kamu-Sen Kadın Kollarının organize ettiği güzel bir etkinlikte hanımları bir araya getirdi. Türk Ocağı Konser Salonu'nda gerçekleşen etkinliği 600'e yakın kişi katıldı. Konser öncesinde konuşma yapan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Bircan Akyıldız, Dünya kadınlar gününün nasıl kutlanmaya başlandığının hatırlatmasını yaptı. 180 civarında kadının grev ve toplu sözleşme hakkı istediği için çalıştıkları fabrikada yakılarak öldürülmesini olayının ardından o günün Dünya Kadınlar Günü olarak kutlandığına dikkat çeken Akyıldız,
"Dünya kadınlar gününü kutluyoruz, çünkü kadınlar kutlanmaya değer" diyerek kadınların
önemini vurguladı.
Türk kadınının Kurtuluş Savaşı'nda, bağımsızlık mücadelesinde, hayat mücadelesinde, sendikal mücadelede hep erkeğin yanında olduğunu belirten Akyıldız, hayatta kadının ne denli önemli bir yeri olduğuna dikkat çekti.
Türkiye Kamu-Sen Genel Sekreteri ve Türk Büro-Sen Genel Başkanı Fahrettin Yokuş ise dünyada ve ülkemizde kadınların yaşadığı sorunları dile getirdi. Yokuş önemli noktalara değindiği konuşmasını şöyle sürdürdü:
" Türkiye'de 6 ve daha yukarı yaştaki her 100 kadından 25'i okur yazar değil. Her 100 kadından 14'ü ilkokulu bitirememiş. Her 100 kadından 58'i ilkokul mezunu. Kadın nüfusun sadece % 12'lik bir kesimi ortaokul ve daha üstü eğitim almış. Her yıl 600 bin ile 800 bin arasında kız çocuğu zorunlu eğitim yaşına gelmelerine karşın okula gidemiyor. Ülkemizde kadının işgücüne katılım oranı 1998'de % 35 civarındayken, bugün % 27'ye düşmüş. Erken yaş evliliği yapmış olan kadınların çoğunluğu tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi olarak çalışmakta. Seçme ve seçilme hakkını 1934'te elde eden Türk kadını parlamentoda ancak % 4 oranında temsil edilmekte. Kız çocuklarının erken yaşlarda evlenmeleri ve özellikle akraba evliliği yapmaları, ülkemizde bebek ve anne ölümlerinin sayısını artırıcı bir etken. Yukarıda sıraladığım İstatistiki veriler aslında kadın sorunları açısından neden değil, sonuçtur. Ülkemizde kadınların asıl en büyük sorunu, medyada kadının ve cinselliğin istismar edilmesi, kadının bir mal gibi gösterilmesidir. İlginçtir ki hiçbir kadın örgütü, kadın sorunu dendiğinde bu konuyu gündeme getirmemektedir. Oysa kirlenmiş medyada, magazin programlarından, reklamlara, dizilerden, haber programlarına kadar her yerde kadın ve cinsellik unsuru ön plana çıkarılmaktadır. Toplumda kadının hak ettiği yere gelmesi, kadını bir meta olmaktan çıkarıp, birey haline getirdiğimiz zaman mümkün olacaktır. Böyle bir propaganda ile yetişen ve kadının cinsel bir öğeden başka bir şey olmadığı fikri bilinç altına yerleştirilen bir toplumda, eleştiri konusu ne yazık ki sorunun nedeni değil, sonuçları olmaktadır. Konuya bu açıdan yaklaşıldığında, kadınlarımızın da sorunun temeline inemediğini görmekteyiz. Cinselliği özgürlük olarak lanse eden bir düşüncenin ürünü olarak ortaya çıkan bu durum, kadın sorunlarının da temelini oluşturmaktadır. Ama, bu konuyu gündeme getirenler de "geri kafalı", "çağdaş zihniyetten uzak" gibi söylemlerle suçlanmaktadır. Ne acıdır ki, bu tür söylemlere kadın haklarını savunduğunu iddia eden bazı kesimler de destek vermektedirler.
Mustafa Kemal Atatürk; kadınları toplum içinde birer birey haline getirecek hukuki düzenlemeleri Avrupa'daki ve dünyadaki pek çok çağdaş ülkeden önce ülkemizde gerçekleştirmiştir. Yani kadınlarımızın toplumsal hayata katılmalarının, iş hayatına atılmalarının, erkeklerle aynı haklara sahip olmalarının önünde hukuki hiçbir engel bulunmamaktadır. Bugün kadınlarımızın önündeki en büyük engel, toplum içinde oluşmuş, sabit fikirler ve gelenek zannedilen yanlış inanışlar ile kadının cinsel bir öğe gibi gösterilmesini çağdaşlık zanneden zihniyetten başka bir şey değildir. Kadınlarımız, Kurtuluş Savaşı'nda erkeklerle omuz omuza çarpışmıştır. Bu millet Nene Hatunları, Kara Fatmaları, Sabiha Gökçenleri, Halide Edipleri yetiştirmiş bir millettir. Türk toplumu kadını hiçbir zaman geri plana itmemiş, onları ailenin de toplumsal hayatın da odak noktasına yerleştirmiştir.
Ama bugün, daha çocuk yaştaki kızlar, maddi çıkar karşılığında hiç tanımadığı insanlarla zorla evlendirilmekte, Onlara söz hakkı, eşini seçme hakkı tanınmamakta, Hatta, evlenmek istemediğinde hayat hakkı dahi tanınmamaktadır. Kadın ve erkek bir vücudun dayandığı iki ayrı ayağı gibidir. Bunlardan herhangi biri toplumdaki işlevini yitirirse o vücut eksik, sakat kalır.
Atatürk de "Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken diğer bir organı işlemezse o sosyal toplum felçlidir." diyerek, kadının toplum içindeki önemini ortaya koymuştur. Geçmişte toplumumuz kısa bir cehalet dönemi yaşamıştır. Bugünkü kötü ve yanlış inanışların tamamı o zamandan kalmıştır. İşte o dönemde Türk kadını, toplumsal hayattan uzaklaşmış, birey olmaktan çıkmıştır. Kadını ikinci plana iten Türk toplumu da kendisini ayakta tutacak dinamiklerden birini kaybettiği için çökmüştür. Atatürk, bu dönemin izlerini silmek ve toplumumuzu yeniden ayağa kaldırmak için ön şartın kadınları yüceltmek olduğunu belirtmiştir. "İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?" diyen Atatürk'ün izinden gideceksek, mutlaka kadınlarımızı yüceltmeliyiz.
Bugün de millet olarak bir travma yaşamaktayız.
Bu travmanın ana sebeplerinden birisi yine kadının toplumdaki işlevini kaybetmeye başlaması, kadının bir ana; aileyi ve milleti ayakta tutan, birleştiren unsuru olduğunun unutulmasındandır. Bugün dizilerde, reklamlarda kadını istismar eden, cinselliği kullanarak rant elde eden, bunu da çağdaşlık ve özgürlük olarak toplumumuza kabul ettirme gayretinde olan bir zihniyetle, Türk kadını çağdaşlık yolunda daha fazla yol kat edemez. Anne olmak her halde yapılacak işlerin en kutsalı, en şereflisidir. Peygamber Efendimiz (sav) "cennet anaların ayağı altındadır." Hadisi ile dinimizin de kadına ve anneye verdiği önemi ortaya koymuştur.
Yine Peygamber Efendimiz'e (sav) biri sormuş: "Ya Resulullah, en çok kime iyilik ve ihsan etmeliyim?" Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuş, "annene!" ."Sonra kime" diye sorulduğunda 3 defa "annene" dedikten sonra dördüncü defa sorulunca "babana" demiştir.
Ama ne yazık ki, toplumumuzun temel dinamikleriyle oynamak arzusunda olanlar, anneliğin mukaddesatını kadınlarımıza unutturmaya, toplumu bir arada, ayakta tutan aile yapısını parçalamaya çalışmaktadırlar. Bunun için de kadın hakları kisvesi altında, kadın haklarını yok eden düşüncelere önderlik etmektedirler. Ülkemizin kanayan yarası terör sorununa parmak basan, gerçekleri gözler önüne sermek, kardeşin kardeşe nasıl kırdırıldığını anlatmak amacında olan bir televizyon dizisi için kampanya başlatılıp, yayından kaldırılırken; kadınlık onurunu ayaklar altına alan, her kadının maddi bir değeri olduğu izlenimi uyandıran, ahlaksız tekliflerle dolu diziler için neden hiçbir kadın örgütü tepki göstermez.? Neden, sabah kuşağı programlarında, kendisini sanatçı zanneden, artist bozmaları tarafından, kadınların bütün gün aşağılandığı, şiddet gördüğü, ahlaksızlığın diz boyu olduğu programlara kadın haklarını savunduğunu iddia eden örgütlerin bir tepkisi olmaz?
Neden hep ana olmak, namuslu olmak, aileyi çekip çevirmek kötülenirken; toplumumuza, örf ve adetlerimize aykırı olan davranışlar yüceltilir?
Anne olmak, kadının birey olmasına engel midir?
Elbette kadın isterse çalışmalıdır. Kadın okumalıdır, eğitim almalıdır. Kadın toplumun her kademesinde temsil edilmeli, her ortamda söz sahibi olmalıdır. Ama anne olmak da kutsaldır, çalışmayan kadın da toplumun bir bireyidir. Kadınların kişisel hak ve özgürlüklerini kullanmasına engel olacak hiçbir statü, hiçbir durum yoktur. Olmamalıdır. Atatürk'ün dediği gibi kadının hakkı yerlerde sürünmek değil, omuzlarda yükselmektir. Kadının omuzlarda yükselmesi ise onun reklamlarda, televizyonlarda cinsel bir meta gibi sunulması değil; statüsü, işi ne olursa olsun, kadına değer verilmesi, toplumda temsil edilmesi ve içtimai hayata katılması ile olur. Bir de bütün bunların yanında ana olursa çok da güzel olur. Gittikçe olumsuzlaşan ekonomik şartlar altında çalışan, evlat yetiştiren, yozlaşan kültürel şartlar karşısında vakarını bozmayan, Amine Hatunlardan, Nene Hatunlardan devraldığı iffet bayrağını dalgalandıran, çocuklarına helalden ve doğrudan başka bir şey öğretmeyen, Türk Milletinin temel direği anneler, Bu vatan için çalışan, üreten ve savaşan bütün evlatların anneleri, Kanlarıyla bayrakları bayrak yapan, mezar taşlarıyla bu vatana Türk mührünü vuranların anaları,
Bugün, saygı görmeyi, temsil edilmeyi, omuzlarda taşınmayı kuşkusuz dünyadaki her kadından daha çok hak ediyorlar.
Yokuş'un konuşmasının hemen ardından kürsüye gelen Türkiye Kamu-Sen Kadın Kolları Başkanı Leyla Polat da çalışan kadınların sorunlarını anlattı ve bu konuda bir an önce çalışmalar yapılması gerektiğine işaret etti.
Konuşmalardan sonra Türk Halk Müziği dinletisi hemen ardından da Seymen Gösteri Grubu'nun Ankara havalarıyla izleyenler keyifli dakikalar yaşadı.