Türkiye Cumhuriyeti’nin 12
Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. Cumhurbaşkanı’nın belirlenmesinin ardından yeni hükümet de Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak görevine başlamıştır. Öncelikli olarak milletimize hizmet etme şerefine erişmiş bulunan yeni Hükümet üyelerini ve yeni Cumhurbaşkanını tebrik eder, görevleri boyunca yapılacak çalışmaların vatanımıza, milletimize ve devletimize hayırlar getirmesini temenni ederim.
Bu süreçte toplumsal ayrışmalara mahal verilmemesi, toplum içinde gerilim yaratacak tartışmalardan uzak durulması, toplumun hiçbir kesiminin ötekileştirilmeden, yandaş-yandaş olmayan gibi ayrımcılığa gidilmeden, Türk milletinin bir bütün olarak görülmesi ve kucaklanması yeni hükümetten en büyük beklentimizdir.
Ülkemizin önünde bulunan ekonomik, sosyal ve siyasal sorunların bütüncül bir biçimde ele alınarak, sorunların ötelenmeden derhal çözümüne gidilmesi gerekmektedir. Komşu ülkelerde ortaya çıkan iç karışıklıkların ülkemize sıçramaması için mücadele edilmesi, özellikle teröristlerin elinde aylardır esir tutulan konsolosluk çalışanlarımızın sağ salim özgürlüklerine kavuşturulması, öncelikli olarak ele alınması gereken konuların başında yer almaktadır.
Bu dönemde milli ve manevi hassasiyetlerimiz göz önünde bulundurularak, üniter yapımıza ve devletin temel niteliklerine dokunulmadan, terör örgütü ve yandaşlarının değil; milletimizin, gazilerimizin ve şehit yakınlarımızın taleplerinin dikkate alınmasını arzu etmekteyiz.
Geride bıraktığımız dönemde gerek adaleti dağıtan mahkemelerin gerekse kamu idaresinde bulunan yöneticilerin hakkaniyetten uzak, kanun, nizam tanımayan uygulamalarına şahit olunmuş, vatandaşlarımızın devletin erdemine, vatandaşların korunmasına ve kanun önünde eşitlik ilkesi çerçevesinde hareket edildiğine dair inancı büyük ölçüde kaybolmuştur. Adaletin sağlanmadığı yerde herkes kendi adaletini kendisi sağlama peşine düşmüş, kanun dışı işlemler, suç işleme oranları ve suçlu sayısında büyük bir artış yaşanmıştır. Kanunların herkes için aynı şekilde uygulanması, kanun önünde imtiyazlı kesim yaratılmaması Devletimizin bekası için vazgeçilmez şartların başında gelmektedir. “Devletin temeli adalettir.” gerçeğinden yola çıkarak ülkemizdeki güçler ayrılığı ilkesine riayet edilmesi, yasama, yürütme ve yargının birbirlerinin görev alanlarına müdahalesinin önüne geçilmesi gerekmektedir. Bunun için başta hükümet üyeleri olmak üzere gerek mahkemelerin gerekse kamu idaresinde bulunan tüm yöneticilerin hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde kanunlara bağlı kalması ve son yıllarda milletimiz nezdinde zedelenen adalet inancının yeniden inşası devletimizin geleceği, toplumun huzur ve barışı için olmazsa olmazdır.
Bunun yanında idarenin tarafsızlığını kaybettiği, kamu kurumlarında kadrolaşmanın had safhaya ulaştığı görülmektedir. Memurların, üye oldukları sendikalardan istifa ettirilip yandaş sendikalara zorla üye yapıldığı uluslar arası belgelerle dahi ispatlanmış, kurumların idaresi yöneticilerden çok, yandaş diye tabir edilen bu sözde sendikalara devredilmiştir. Çalışanların üye oldukları sendikalara göre değerlendirildiği, devlet ciddiyetinin kalmadığı, vatandaşın ötekileştirildiği, demokrasinin en temel kurumu olan muhalefetin susturulduğu, iktidar karşıtı düşünce sahiplerinin linç edildiği ortamda kurumlarda alınan kararların tarafsızlıktan uzak, yetkisiz kimselere devredilmesi kabul edilemez bir durumdur. Bütün bu uygulamalar Devletimizin temelini kökünden sarsmakta; adeta bir korku imparatorluğu yaratılmaktadır. Çalışma barışının bozulması, çalışanlar arasında rekabet ve husumet yaratılması, adil olmayan uygulamalarla ayrıcalıklı bir kesim oluşturulmasının devamı halinde devlet mekanizmasında onarılamaz yaralar açılacağı aşikârdır.
Yaşanan aksaklıkların giderilmesi, toplumun ve çalışma yaşamının her kademesinde adaletin yeniden hâkim kılınmasından geçmektedir. Bunun için ise başta kamu görevlilerinin görevde yükselme, tayin, atama, yer değiştirme, terfi gibi işlemlerinde ayrımcılıktan, haksızlıktan ve objektif olmayan değerlendirmelerden kaçınılmalı; herkesin kabul edeceği, hakkaniyete dayalı, tarafsız bir sistem getirilmelidir. Bu bakımdan özellikle kamu kurumlarında atamalarda, terfilerde, yer değiştirmelerde adalet terazisinin bozulmaması, son yıllarda ayaklar altına alınan liyakat ilkesinden geri adım atılmaması zorunludur. Kamuda yönetici pozisyonuna getirilecek memurların ayrımcılıkla, kayırmayla, ideolojik görüş esas alınarak belirlenmesine son verilmeli, yönetici atamalarında eğitim düzeyi, liyakat, kariyer, kişilik, verimlilik, başarı gibi unsurlar dikkate alınmalıdır.
Devlet, aile birliğinin korunması ile mükelleftir. Yer değiştirmelerde ve kamu görevlilerinin atanmalarında ailelerin bir birinden ayrılmaması için gerekli özen gösterilmeli, kamu görevlileri için adil, şeffaf ve objektif bir atama ve yer değiştirme yönetmeliği hazırlanmalıdır.
Kamuda kişiye bağlı uygulamalarla alt üst olmuş bulunan idari yapı bir an önce düzeltilmeli, demokrasinin temel ilkelerine aykırı yasal düzenlemelerle kurumların kapatılmasına, yöneticilerin keyfi nedenlerle görevden alınmalarına, iktidarla aynı düşünceyi paylaşmayan kamu görevlilerinin oradan oraya savrulmasına ve kamu görevlileri lehine alınmış olan mahkeme kararlarının geciktirilmesi girişimlerine derhal son verilmelidir. Bu bakımdan kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılan kamu personelinin kazanılmış özlük, mali ve sosyal haklarının korunması, kamuda yeni adaletsizlik ve ayrımcılığa mahal verecek hukuk dışı uygulamalardan kaçınılması konusunda azami özenin gösterilmesi gerekmektedir. Ayrıca kamu çalışma ilkelerine uymayan, taşeronlaşmaya ve esnek, düzensiz ve güvencesiz bir çalışma ortamı yaratan sözleşmeli personel çalıştırılması uygulamasına son verilerek, tüm sözleşmeli ve geçici personel istisnasız olarak kadroya geçirilmeli, bundan sonra kamuda kadrolu istihdam dışında personel alımı yapılmamalıdır.
Son yıllarda memur, işçi ve emeklilerimizin maaşları reel olarak erimiş; ekonomik büyümeye rağmen işsizlik artmıştır. Bu da ülkemizde gelir dağılımında adaletin bozulmasına, zenginin daha zengin; fakirin daha fakir olduğu, yoksulluğun arttığı bir sosyal yapının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Özellikle 2013 yılında gerçekleştirilen toplu sözleşme görüşmelerinde kamu görevlilerimizin ve bunların emeklilerinin enflasyon farkı hakkının gasp edilmiş olması, vatandaşlarımızın elde ettiği gelirin reel alamda azalmasına ve var olan hakların geriletilmesine neden olmuştur. Bu bakımdan yeni dönemde, var olan hakların gasp edilmeyeceği, çalışanlara yeni haklar kazandırılacağı, sosyal devlet uygulamalarının artırılacağı, çalışan ve emekli kesimin milli gelirden daha fazla pay alacağı, istihdam odaklı ekonomi politikalarının benimsenmesi esas olmalıdır.
Bununla birlikte, 2010 yılında gerçekleştirilen Anayasa referandumu ile memurların toplu sözleşme hakkı anayasal güvence altına alınmış olmasına rağmen uygulamada ortaya çıkan aksaklıklar ve Kanundan kaynaklı eksiklikler göze çarpmakta, gerçek anlamda toplu sözleşme sisteminin hayata geçirilmesi mümkün olmamaktadır. Uluslar arası sözleşmelerde ve evrensel ilkelerde sendika hakkı ile ayrılmaz bir bütün olarak görülen grev hakkı, memurlar için yok sayılmaktadır. Bu dönemde yeni hükümet, mutlak surette gerçek anlamda toplu sözleşme ve eksik bırakılan grev hakkı düzenlemelerini ele alarak ILO standartlarına uygun, adil, eşitlikçi ve katılımcı bir çalışma hayatı için gerekli yasal ve anayasal altyapıyı hazırlamalıdır.
İçinde bulunduğumuz zaman ve konjonktür, yeni hükümetin omuzlarına son derece önemli görev ve sorumluluklar yüklemektedir. Tarih adalet terazisini bozanları zalim, adaletten şaşmayanları kahraman olarak yazar. Yeni hükümetin tarih sayfalarında hangi sıfatla yer alacağı da bu konuda takınacağı tutuma bağlıdır.
Dileğimiz 62. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin ülkemizde özlemini duyduğumuz sevgi, barış ve adalet temelinde yükselen demokrasi olgusunu yeniden inşa etmesi, küskünlük, dargınlık ve ayrışmalara son vererek toplumun her kesimine eşit muamele etmesidir.
İSMAİL KONCUK
Genel Başkan