Türkiye Kamu-Sen Konfederasyonumuzun Ata’mızın bize en büyük emaneti olan Cumhuriyetimizin 100. Yılına özel olarak düzenlediği, “100. yılında bir Türk mucizesi, Cumhuriyetin Dünü, Bugünü ve Yarını” konulu panelimizi başkent Ankara’da gerçekleştirdik.
Panelimize, Genel Başkanımız Önder Kahveci başta olmak üzere sendikalarımızın Genel Başkanları, Genel Merkez Yöneticilerimiz, TÜRKAV Genel Sekreteri, Kadın Komisyonu Başkanımız ve Yöneticilerimiz, Şube başkanlarımız, Yönetim Kurulu üyelerimiz ve çok sayıda davetli katıldı.
ÖNDER KAHVECİ: CUMHURİYETİMİZİ KORUYUP YAŞATACAĞIMIZA SÖZ VERİYORUZ
Saygı duruşu ve İstiklal Marşının ardından Genel Başkanımız Önder Kahveci kürsüye gelerek panelimizin açılış konuşmasını gerçekleştirdi.
“Acımasız bir işgale karşı destansı bir mücadele ile kahramanca savaşarak milli birliğimizi tesis eden ve bizlere özgürlüğümüzü kazandıran Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki ecdadımızın, büyük fedakarlıklarla kurup gelecek nesillere emanet ettiği Cumhuriyetimizi koruyacağımıza ve yaşatacağımıza söz veriyoruz” diyen Genel Başkanımız Önder Kahveci, “Bizlere bu vatanımızı ve Devletimizi hediye eden, İstiklâl mücadelemizin önderi, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile silah arkadaşları başta olmak üzere bütün şehit ve gazilerimizi şükran, saygı ve rahmetle anıyoruz” dedi.
Genel Başkan Kahveci konuşmasında;
“Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yılı münasebetiyle düzenlediğimiz panelimize ve sonrasında sahnelenecek olan Cumhuriyet Destanı isimli müzikli belgesel gösterimize hoş geldiniz, şeref verdiniz.
İçinden geçmekte olduğumuz zaman dilimi, devlet kavramının ne denli önemli olduğunu bir kere daha yaşayarak öğrenmemizi sağladı. Kendisini kollayıp gözetecek güçlü bir devletten yoksun kalan toplumların düştüğü içler acısı durum, hepimizin malumudur. Çevre coğrafyamızda üzülerek takip ettiğimiz, yürekleri parçalayan trajik görüntüler, çaresizlik içinde oradan oraya savrulan aileler, katledilen bebekler, çocuklar, masumlar, oluk oluk akan kan, emperyalizmin devletsiz bıraktığı toplumları, nasıl acımasızca perişan ettiğini ortaya koymaktadır.
Dünyanın neresinde olursa olsun, masumlar üzerinden menfaat devşiren, en kesif silahlarını savunmasız siviller üzerinde kullanan, kirli emellerine ulaşmak için her türlü melaneti gerçekleştiren güçleri ve bütün bu yapılanları izleyip de en küçük bir vicdan azabı dahi duymadan sessizliğe bürünen tüm devletleri, yapıları ve katil İsrail’i kınıyor, lanetliyor, Allah’ın gazabı zalimlerin üzerine olsun diyorum. Cumhuriyetimizin 100. Kuruluş yıldönümünü yaşanan bu katliamlar nedeniyle buruk biçimde ve hüzünle kutluyoruz.
Bugün yaşananlara baktığımızda, 100 yıl önce Türk milletine biçilmeye çalışılan kefenin, şimdi de benzer şekilde bölgemizdeki milletlere giydirilmeye çalışıldığını görüyor, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının Türk milletini nasıl bir gazabın içinden çekip çıkardığını daha iyi anlıyoruz. Bugün nasıl bütün dünya, yaşanan katliamlar karşısında sessizliğe bürünmüş, his yoksunu sırtlan sürüleri misali ellerini ovuşturuyorsa bir asır önce de zayıf düşmüş Osmanlı Devleti’nin üstüne çöreklenen akbaba sürüleri, aynı mezalimi Türk milleti üzerinde uyguluyordu.
Bundan 104 yıl önce; Türk milletini tarih sahnesinden silmek isteyen güçler üzerimize çullanmışken,
Birileri bu topraklara esareti, umutsuzluğu, çaresizliği ve nifak tohumlarını ekiyorken,
Karadeniz’in azgın sularını yara yara,
Dışımızdaki düşmanların, içimizdeki iş birlikçilerin oyunlarını boza boza, Adeta kanatsız bir kuş misali engelleri aşa aşa,
Bir milletin talihini, bir tarihin akışını değiştirmeye koştu kahramanlar.
“Vatan, uğruna savaşmayı göze aldığın yerse eğer;
Gencecik delikanlılarımızın düğüne koşarcasına ölüme koştuğu yerse eğer vatan;
Vatan eğer bayrağa, kanının rengini vermekse,
Milletimin geleceği kararmasın diye daha oyun çağında, cepheye koşanların memleketiyse eğer vatan;
Kendi geleceğini değil milletin ortak geleceğini düşünenlerin,
Zoru gördüğünde dönmek yerine ölmeyi göze alanların,
Ölümü gülerek selamlayanların yurduysa eğer vatan;
Bu topraklarda çocuklarımızın alacağı her nefesin bedelini, biz ödemek durumundaysak,
Eğer vatanın ve milletin varlığı tehlikeye girmişse,
“Öyleyse gün bu gündür” dedi ve yollara düştü Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları.
Bir güneş gibi doğdular memleketin ufuklarına,
Bir umut oldular bu toprakların öksüz yavrularına…
Bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve her köşesi işgal edilmiş topraklarda yaşayan bir milletin verdiği var oluş mücadelesi işte tam da 100 yıl önce bugün “Efendiler! Yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz” sözleriyle taçlandı.
O yürüdü, millet kıyama durdu arkasında.
O yürüdü, Türk’ün şanlı mücadelesine tüm dünya şahit oldu.
O yürüdü, düşmanlar diz çöktü önünde, hainler baş eğdi…
Kurduğu devlet, hakimiyet-i millet esaslı, odağında Türk milleti olan, idealleri, ilkeleri ve geleceğe dair umutlarıyla, insana insan olmasından dolayı verdiği değerle, “Türkiye Türklerindir” umdesiyle, “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesiyle savaşın kartalı, barışın güvercini, erdemli bir devlet oldu.
Hepimizin de bildiği üzere cumhuriyet öyle, bir günde, masa başında kurulmadı. Cumhuriyet, “Düşman cesedimi çiğnemeden Antep’e giremez!” diyen Şahin Bey’in mangal gibi yüreğinde kuruldu. Cumhuriyet, “Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir! O halde ya istiklâl ya ölüm!” diyerek çıkılan hürriyet yolunda kuruldu. Cumhuriyet, Sarayburnu açıklarında demirleyen düşman zırhlılarına bakıp “Geldikleri gibi giderler” diyebilen kahramanların cesaretinde kuruldu. Cumhuriyet, “Para yok” diyenlere “Bulunur”, “Ordu yok” diyenlere “Kurulur”, “Düşman çok” diyenlere “Kovulur” diyebilenlerin kararlılığında kuruldu.
Cumhuriyet, kağnısıyla askere mermi taşırken bebeğiyle birlikte Aralık 1921’de donarak şehit olan Şerife Bacı’nın yaktığı hürriyet ateşinin ışığıyla kuruldu. Cumhuriyet, kuşattığı Çiğiltepe’yi söz verip de yarım saat içinde alamayınca intihar eden Reşat Bey’in imanıyla kuruldu.
Cumhuriyet, “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diyenlerin, Sakarya’da “Beş gün geceli gündüzlü harp ettik. Açlık aklımıza gelmiyordu da susuzluktan dillerimiz şişmişti” diye o günleri anlatan Mehmet Çavuş’un vatan aşkıyla kuruldu. Cumhuriyet, çıplak ayakla yollara düşen, kanayan yaralarına tuz basıp dindiren, ağaç kabuklarıyla öğün geçirenlerin fedakarlıkları üzerinde yükseldi. Cumhuriyet, yüreğinde vatan ve millet sevdasıyla yanan kahramanların, Türk milletinin esir yaşamasını, Türk yurdunun düşman postalları altında çiğnenmesini sineye çekenlerin suratına tokat gibi çarptığı hürriyet manifestosuydu.
O kahramanlar ki, gençliğinin baharında kanlarıyla, kıpkırmızı bir gelincik tarlası gibi süsleyip bezedikleri bu toprakları bizlere vatan olarak emanet bıraktılar. O kahramanlar ki, Urfa’da, Antep’te; Maraş’ta dikenler çizdi gül tenlerini, Sakarya Ovası’nda taşlar yardı ayaklarını, Polatlı önlerinde vuruldular, kahpe bir top mermisiyle savruldular, kefensiz gömüldüler… Ne üstlerini örtecek bir yorgan buldular ne başlarını koyacak bir yumuşak yastıkları vardı ne de yaralarını sarmaya, kanlarını silmeye, acılarını dindirmeye gelecek birileri…
Can verdiler, kan döktüler ama hürriyetlerini, istiklallerini, istikballerini hain emellere esir etmediler, vatan toprağına düşman postalını bastırmadılar. En ağır bedelleri ödediler. Bize demokrasimizi, cumhuriyetimizi, üzerinde hür ve bağımsız yaşayabileceğimiz cennet vatanımızı ve devletimizi hediye ettiler. Dediler ki bu millet, kaderini ayrıcalıklı bir zümrenin keyfiyetine teslim etmeyecek. Egemenlik, bu toprakların gerçek sahibi olan Türk milletinin olacak. Dediler ki her Türk vatandaşı, bu topraklar üzerinde eşit şartlarda, ilelebet hür ve bağımsız yaşayacak.
Dediler ki bu devlet, gayri milli hiçbir gücün kontrolünde, himayesinde ya da gölgesinde yaşamayacak, al bayrak altında toplanan milletimizin çıkarlarını koruyan, milli bir devlet olacak. Atatürk, asırlardır İslam’a saldıran Haçlılara, son hezimetini yaşatan komutandır. Atatürk, Lawrenceların oyunlarını bozan, İngilizlerin desteklediği Yunan’ı, içimizdeki işbirlikçilerle beraber denize döken kumandandır. Atatürk, parçalanmış bir milleti ayağa kaldıran, işgale uğramış toprakları özgürlüğüne kavuşturan ve idarecilerine kadar esir alınmış bir devletten hür, bağımsız, çağdaş bir cumhuriyet çıkaran liderdir.
Atatürk, Türk milli mücadelesinin başkomutanı, 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı, Türk milletinin de kahramanıdır. Bunun üstüne söz söylemeyiz, tartışmayız, tartıştırmayız. Sıcak köşelerinde, Cumhuriyetin kendilerine bahşettiği köşklerinde oturup, İstiklal mücadelemize, mücadelemizin kahramanlarına ve devletimize söz söyleyenler, önce bu vatan için feda ettiklerini, sonra da soylarını bir gözden geçirsinler.
O kahramanların kurduğu Cumhuriyet, bugün yalnızca Türk milletinin değil dünyanın neresinde zulme uğrayan bir toplum varsa hepsinin sığındığı, korunaklı güvenli limandır. O nedenledir ki, Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir. O cumhuriyet ki, 1. Dünya Savaşı’nı kazanan emperyalistlerin dikte ettiği esarete ve yeni dünya düzenine baş kaldırının adıdır. O cumhuriyet ki, bugün de bölgemize akın eden istilacıların korkulu rüyası, zulüm altında inleyen mazlumların yegâne umududur.
Binlerce yıllık devlet tecrübemizden yola çıkarak kültürel birikimimizi de üstüne ekleyerek şekillendirdiğimiz Cumhuriyet rejimi, yüksek ahlaki değer ve niteliklere bağlı, millet egemenliğine dayalı, aydınlanmayı esas alan en ideal yönetim biçimidir.
Biz, kurulduğumuz günden bu yana devletin varlığını ve milletin birliğini, cumhuriyetimizi ve değerlerimizi bütün çıkarların üstünde tutan ve “Önce ülkem” diyen bir sivil toplum kuruluşuyuz.
Biz, tarihimizden ve ecdadımızdan aldığımız güçle varlığını bulan, kökü mazide, gözü atide, yüzü Türk milletine dönük, milli ve manevi değerlerimizden beslenen bir sivil toplum kuruluşuyuz. Türk milletinin bir ferdi olmayı, bütün mevki ve makamlardan daha üstün tutan bir anlayışın tezahürüyüz. Biz 600 bin neferiyle, yüreği vatan için çarpan büyük Türkiye Kamu-Sen ailesiyiz.
Türkiye Kamu-Sen olarak; acımasız bir işgale karşı destansı bir mücadele ile kahramanca savaşarak milli birliğimizi tesis eden ve bizlere özgürlüğümüzü kazandıran Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki ecdadımızın, büyük fedakarlıklarla kurup gelecek nesillere emanet ettiği Cumhuriyetimizi koruyacağımıza ve yaşatacağımıza söz veriyoruz. Canları pahasına vatanımızı kurtaran, Cumhuriyetimizi kuran ve koruyan ecdadımızla ve bugün de kelle koltukta vatan bekçiliği yapan evlatlarımızla ne kadar gurur duysak azdır.
Bizlere bu vatanımızı ve Devletimizi hediye eden, İstiklâl mücadelemizin önderi, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile silah arkadaşları başta olmak üzere bütün şehit ve gazilerimizi şükran, saygı ve rahmetle anıyoruz.
Mutluyuz: şehitlerimizin kanları, gazilerimizin emekleriyle kurduğumuz ve kan dökerek, can vererek yaşattığımız Cumhuriyetimiz 100 yaşında.
Gururluyuz: Ecdadımızdan aldığımız bu emaneti kirletmeden, bayrağı yere düşürmeden, başımızı öne eğdirmeden, zalimin ızdırabı, mazlumun umudu olarak bu günlere getirdik.
Umutluyuz: İkinci asrımızda dünyanın en güçlü ülkesi olmak ve bu asrı Türk yüzyılı yapmak üzere tüm varlığımızla göreve hazırız. Bir gün istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersek, içinde bulunduğumuz durumun imkân ve şeraitini düşünmeyeceğiz.
Muhtaç olduğumuz kudretin damarlarımızdaki asil kanda olduğu bilinci içinde, kendimizden başka kimseye güvenmeden, Türk’ten başka kimseye sırtımızı yaslamadan dimdik ayakta duracağız. Bir gün zor şartlar altında kalsak da düşman sayıca çok, imkânca fazla da olsa, Türk milletinin yüreğindeki iman, cesaret ve kararlılık her türlü zorluğun üstesinden gelecektir.
Cumhuriyetin erdemlerine inanmış, bağımsızlığı karakteri haline getirmiş ve “Ya istiklâl ya ölüm” parolasıyla yola çıkmış Türk milletini bölmeye, yok etmeye ve esaret altına almaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Bizlere bu cennet vatanı ve bu devleti kazandıran Atatürk ve silah arkadaşlarına ve gelmiş geçmiş bütün şühedaya minnettarız. Onların emanetlerini kutsal bilip canımız pahasına sahip çıkacağımıza and içiyoruz. Yolu yolumuzdur.
Yastığımız mezar taşı, yorganımız kan olsun,
Biz bu yoldan döner isek namus bize ar olsun!
Allah onlardan razı olsun!
Ne mutlu Türk’üm diyene!” diyerek sözlerini noktaladı.
PANELİMİZDE, CUMHURİYETİMİZE GİDEN YOL, YENİLİKLER VE 100. YILIN ÖNEMİ DEĞERLENDİRİLDİ
Genel Başkanımızın açılış konuşmasının ardından panelistlerimiz, Prof. Dr. Necdet Hayta, Prof. Dr. Vahdettin Engin, Prof. Dr. Hayati Beşirli ve Prof. Dr. Salim Gökçen, Cumhuriyetin 100. yılı çerçevesinde bir Türk mucizesi olan Cumhuriyetimizi derinlemesine irdelerken, Cumhuriyet’e giden yolu ve sonrasında gerçekleştirilen yenilikleri katılımcılarla paylaştılar.
“CUMHURİYET DESTANI” GÖSTERİSİYLE 100. YIL COŞKUSU DORUĞA ÇIKTI
Düzenlediğimiz panelin ardından İstiklal Harbi Araştırmacısı Cevdet Cantürk ve ekibi “Cumhuriyet Destanı” müzikli belgeseli sergilerken salonda Cumhuriyetimizin 100. yıl coşkusu doruğa çıktı. Duygu dolu anların yaşandığı gösteride katılımcılar Cumhuriyete giden yolu belgesel tadında bir sunumla izlediler.