Genel Başkanımız Önder Kahveci, 36.’sı düzenlenen “İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası” açılış toplantısına katıldı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlı Prof. Dr. Vedat Bilgin başta olmak üzere meslek odaları temsilcileri, işçi ve işveren temsilcileri ve bir çok sivil toplum kuruluşunun yönetici ve temsilcileri de ve çok sayıda davetlinin de hazır bulunduğu toplantıda Genel Başkanımız Önder Kahveci’de bir konuşma yaptı.
KAHVECİ: İŞ KAZALARI VE MESLEK HASTALIKLARININ SON BULMASINI TEMENNİ EDİYORUM
“Biz Türkiye Kamu-Sen olarak, ülkemiz öncelikli olmak üzere tüm dünyada tek bir iş kazasının bile yaşanmadığı, tek bir çalışanın bile meslek hastalığına yakalanmadığı bir çalışma hayatı istiyoruz” diyen Genel Başkan Önder Kahveci, “İşin sağlığı olmaz, işçinin, çalışanın sağlığı olur; işin güvenliği olmaz işçinin, çalışanın güvenliği olur” dedi.
Genel Başkan Önder Kahveci;
“Bu yıl 36.’sı düzenlenen İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası çerçevesinde gerçekleştirilecek etkinliklerin ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği kültürünün yerleşmesine, bütün iş kazası ve meslek hastalıklarının son bulmasına vesile olmasını diliyorum. Herkesi şahsım ve Konfederasyonum Türkiye Kamu-Sen adına saygıyla selamlıyorum. Bütün dünyada ve ülkemizde iş kazası ve meslek hastalığı çalışma hayatının en büyük sorunlarından birisi olarak hem iş gücü kaybına hem de ekonomik kayba neden olmaktadır. Biz Türkiye Kamu-Sen olarak iş kazası ve meslek hastalığına ekonomik boyutundan ziyade, insani bir sorun olarak bakıyoruz.
Bizler için istatistiklerin hiçbir önemi yok. Konu insan hayatı olduğunda bütün istatistikler anlamını yitirir. Böyle durumlarda iş kazası veya meslek hastalığına maruz kalan kişi ve ailesi için rakamlar anlamsızdır. Biz Türkiye Kamu-Sen olarak, ülkemiz öncelikli olmak üzere tüm dünyada tek bir iş kazasının bile yaşanmadığı, tek bir çalışanın bile meslek hastalığına yakalanmadığı bir çalışma hayatı istiyoruz. Hep hatırlatıyoruz; yapılan araştırmalar, iş kazalarının yüzde 98’inin, meslek hastalıklarının ise tamamının önlenebilir olduğunu ortaya koymuştur. Öyle ise iş kazası ve meslek hastalıkları çoğu zaman maliyet kaygısı nedeniyle alınmayan tedbirler yüzünden ortaya çıkmaktadır.
Teknolojik gelişmenin bu denli hızlandığı günümüzde, bilgi, tecrübe ve yaratıcılık en büyük sermaye, en büyük kaynak haline gelmişken ancak en önemli sermayemiz olan insanı önceleyen politikalarla daha güzel bir gelecek, daha güzel bir çalışma yaşamına ulaşabiliriz. Bu yıl, bu haftanın teması “Sosyo-Ekonomik Boyutu ile İş Sağlığı ve Güvenliği” olarak belirlenmiş. Üretim araçları el ve şekil değiştirirken, Endüstri 4.0, Toplum 5.0 gibi projeler daha çevreci, daha az hataya müsait bir çalışma yaşamı sunarken ve yepyeni bir dünyanın kapıları aralanırken, biz de bütün boyutlarıyla çalışanlarımızı korumanın yollarını bulmalıyız.
Emeği, çalışanı ve çalışanlar için yapılan yatırımları bir maliyet unsuru olarak görmemeli, ortaya çıkan olumsuzlukların maddi boyutundan önce insani ve sosyal boyutunu ele almalıyız. Endüstri Devrimi’nin üzerinden 3 asır geçmiş olmasına rağmen, %98 oranında önlenebilir olan iş kazaları ve %100 oranında önlenebilir olan meslek hastalıkları artık gündemimizden çıkmalıdır. Dil ve bu dile ait olarak üretilmiş kavramlar insanın düşünce dünyasını ve davranış mekaniğini belirleyen en önemli unsurdur. Ne yazık ki tam karşılığı İşçi Sağlığı ve Güvenliği ya da Meslekî Sağlık ve Güvenlik (Occupational Helath and Safety) olan bir kavram, dilimize İş sağlığı ve Güvenliği şeklinde girmiştir.
Biz, işi değil işçiyi; çalışanı korumakla mükellefiz. Türkiye Kamu-Sen olarak her toplantıda “işin sağlığı olmaz, işçinin, çalışanın sağlığı olur; işin güvenliği olmaz işçinin, çalışanın güvenliği olur” diyoruz. Kâr da teknolojik ilerleme de gelişme de insan için var. İnsanlar daha rahat yaşasınlar diye var.6331 sayılı bu konuda ülkemizde atılmış adımların en önemlisidir. Bu Kanunun bütün hükümleri istisnasız olarak tüm işyerlerinde uygulandığı takdirde inanıyorum ki, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesine yönelik büyük bir adım atmış olacağız. Ama Kanunun yasalaştığı günden beri, bütün hükümlerinin kamuda ve az riskli işyerlerinde uygulanması sürekli ertelendi. Nihayetinde 31 Aralık 2023’e kadar kamuda ve 50’nin altında işçi çalıştırılan az tehlikeli işyerlerinde İşyeri Hekimi, Sağlık Personeli ve İş Güvenliği Uzmanı çalıştırma yükümlülüğü ertelenmiş bulunuyor.
Dolayısıyla kamu, hâlâ İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamı dışında. Oysa kamu binalarının pek çoğunun, özellikle hastanelerin sağlık ve güvenlik koşullarını karşılamadığı ortada. COVID-19 salgınında bir kere daha gördük ki, kamu çalışanları bu ülkenin can damarını oluşturuyor. Sağlık çalışanlarımız başta olmak üzere tüm kamu çalışanlarımızın fedakârlıkları, salgını en az hasarla atlatan ülkelerden birisi olmamızı sağladı. Çalışmaları nedeniyle virüse maruz kalan kamu çalışanları için COVID’in meslek hastalığı olarak kabul edilmesi çağrımızı yineliyoruz. Salgın sürecinde görev yapan sağlık çalışanlarımız için bu sürenin fiili hizmetten sayılması gerektiğini bir kere daha vuruluyoruz. Neden kamudaki meslek hastalıklarının belirlenmesi ve risk altındaki çalışanların fiili hizmet sürelerinin yeniden belirlenmesi konusunda ayak sürüyoruz?
Maliyet ve insan hayatı arasında tercih söz konusu olduğunda maalesef tercih, çoğunlukla maliyetten yana oluyor. Başkalarının hayatına kendimizinki kadar değer ve önem verdiğimizde sorunun çözüleceği inancını taşıyorum. Ben, emeğin en yüce değer olduğu gerçeğini idrak edip, insan için yapılacak yatırımlarla hayatı güzelleştireceğimiz, iş kazası ve meslek hastalıklarının son bulması için gerekli farkındalığı yaratabileceğimiz bir sürecin başlangıcı olması dileklerimle, bu etkinliklerin gerçekleştirilmesinde emeği geçen tüm yetkililere teşekkür ediyor, hepinize şahsım ve Türkiye Kamu-Sen adına saygılarımı sunuyorum.