Türkiye Kamu-Sen Kadın Komisyonu tarafından düzenlenen Uluslararası Çalışma Örgütü ILO'nun 190 sayılı Şiddet ve Tacizin Önlenmesi sözleşmesi konulu programımız gerçekleştirildi.
Kadın Komisyonu Başkanımız ve Yöneticilerimizin hazır bulunduğu eğitim programına hizmet kollarımızda görev yapan bir çok kadın üyemiz ve davetliler katıldı.
LEYLA POLAT: KADINLARIN YAŞADIĞI ŞİDDETİ KİMSE GÖRMEZDEN GELEMEZ
Programın açılışında konuşan Türkiye Kamu-Sen Kadın Komisyonu Başkanı Leyla Polat katılımcıları selamlayarak başladığı konuşmasında, kadının gerek toplumsal yaşam gerekse iş yaşamında karşılaştığı problemlere dikkat çekti. Polat, “Çok değerli kadın arkadaşlarımız, Kadın Komisyonu olarak düzenlemiş olduğumuz İLO 190 sayılı Çalışma Yaşamında Şiddet ve Taciz Sözleşmesi Eğitim Programına katılımlarınızdan dolayı komisyonum adına çok teşekkür ediyor, hoş geldiniz diyorum.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle mücadele günü. Dolayısıyla da ben yine önceliği kadına yönelik şiddete vererek konuşmama devam ediyorum. Şunu da öncelikle belirteyim ki şiddetin her türlüsüne karşıyız. Şiddet, zarar vermekten öte insan haklarını, temel özgürlüklerini ihlal etmesinin yanı sıra, insan sağlığını olumsuz etkileyerek toplumların sağlık sistemleri üzerine ekstra bir yük getirir. Toplumları incelediğimizde şiddetle en çok karşılaşan ve maruz kalanların kadınlar olduğunu görmekteyiz.
Bu şiddetin ilk görüldüğü yer olarak kadının üyesi olduğu aile kurumu karşımıza çıkmaktadır. Kadınlar cinsiyetin belirlendiği andan itibaren erkek egemen toplum yasalarının geçerli olduğu bir dünyada, erkeklerin dayattıkları cinsiyetçi bir düzen içinde özel yaşamlarında ya da kamusal alanda çeşitli şiddet olayları ile karşılaşmaktadır. Tarih boyunca kadına şiddet uygulama erkek otoritesinin dışa vurumunun yasal yollarından biri olarak görülmekte ve bu nedenledir ki yazılı ve yazısız toplumsal kurallarla kadına yönelik şiddet hoş görülmekte hatta desteklenmektedir.
Erkeğe güçlü ve yönetici imajı çizilirken, kadın baskı altında tutulur ve kadın çevresindeki olumsuz giden her şeyden kendini sorumlu tutmaya başlar. Böylece kendi içinde huzuru ve uyumu yakalayamaz, hedefleri ve kendince önemliler için savaşacak gücü kendinde bulamaz ve her şeye evet der. Kadının çaresiz tavrı erkeğin şiddet uygulamasına katkıda bulunur. Buna tanık olan ailenin diğer küçük üyeleri, ilk önce inanmama ve inkar, ardından kayıp ve kaygı yaşayarak ebeveynlerin davranışlarını model olarak alırlar ve bu kuşaklar arasında aktarılır ve ilerde şiddet uygulayan veya uygulanan bireyler olarak karşımıza çıkar.
Kız çocuklarının istenilmemesi, önemsenmemesi erkek çocuk oluncaya kadar çocuk yapma şeklinde cinsiyet seçimi yapılarak başlatılan kadına yönelik şiddet, kız çocuklarının okul çağında okula gönderilmeyerek eğitim hakkının elinden alınması, kendi fiziksel gelişimini tamamlamadan evlendirilmesi ve gebe kalması, evlendikten sonrada eş tarafından fiziksel, psikolojik, cinsel boyutta aile içi şiddet olarak da her yaş ve her dönemde farklı şekilde görülebilmektedir.
Daha okul döneminde kız çocuğu okur mu? Okuyup da ne olacak gibi ayırımcı anlayışlarla okula gönderilmeyip erkek çocuklarının okutulması ya da kız çocuklarının en fazla ilkokula kadar gönderilip sonra okuma hakkının elinden alınması ile kadınlar şiddete açık hale gelmektedir.
ŞİDDET, KADINLARIMIZIN CİDDİ SAĞLIK SORUNLARI YAŞAMASINA NEDEN OLMAKTADIR
Çalışma hayatında da kadın çoğu kez kadın işi denilen ve uzmanlık gerektirmeyen maddi gücü az olan işlerde çalıştırılmaktadır. İşe almada önceliğin erkeğe, işten çıkarılmada önceliğin kadına verilmesi, terfilerdeki eşitsizlikler kadının ekonomik olarak güçlenmesi engellenmeye çalışarak yapılan şiddet tipleridir. Bu da kadının ekonomik olarak erkeğe bağımlı hale gelmesine neden olmuştur.
Her gün yaşanan binlercesinden sadece kadının ölümü ve sakatlanması ile sonuçlananlar basına yansımasına rağmen yine de medyada kadına yönelik şiddet haberlerinin yer almadığı gün yoktur. Medyada bu kadar çok yer almasına rağmen medyadaki haberlerin yer alma biçimi genellikle şiddeti körükleyecek ve kadınları bir kez daha mağdur edecek niteliktedir. Yine ülkemizde medya organları kadına yönelik şiddeti yansıtırken genellikle taraflı davranmakta, şiddet olayını şiddet uygulayan kişilerin anlattıklarına göre yorumlamakta adeta şiddete uğrayan kadını suçlu duruma sokmaktadır.
Böylece medya şiddetin olumsuzluğunu ifade etmek yerine kadınların geleneksel bakış açısına uymayan davranışları karşısında şiddete maruz kalmasının normal bir sonucu olduğu mesajı vermektedir. Her ne şekilde şiddet görürse görsün kadının yaşadığı bu şiddet onun zihinsel, cinsel, fiziksel, duygusal sağlık sorunları yaşamasına neden olmaktadır. Sağlıklı olmayan kadın sağlıklı nesiller yetiştiremez. Aynı zamanda çocukluk döneminde şiddete tanık olan ya da yaşayan çocuksa ; bu şiddeti hayatının her alanında ümitsizlik, depresyon, suçluluk duygularıyla yaşamaya devam eder.
Şiddet, uygulanan mekana ve mağdura göre farklı farklı isimlendirilse de birbirinden bağımsız değerlendirilemez. Aile içi şiddet, okulda şiddet, sağlıkta şiddet başlıkları bile şiddetin toplumsal hayatımıza ne denli, dahil olduğunun en açık göstergesidir. Şiddeti ortaya çıkaran toplumsal, ekonomik, siyasi, kültürel, çevresel şartlar görmezden gelinerek her teşhis ve çözüm önerisi bir yönüyle eksik kalacaktır.
KADIN KOMİSYONU OLARAK ŞİDDETİN ÖNÜNE GEÇİLMESİ İÇİN HER PLATFORMDA MÜCADELEMİZ SÜRÜYOR
Ülkemizin kalkınmasının erkeklerle kadınların eşit şartlarda her alanda sunacağı katkıyla olacağına inanan konfederasyonumuz çalışma hayatının bir unsuru olan kadınların yaşadığı sorunları her platformda dile getirmekte ve çözüm önerileri sunmaktadır. Şiddet ve mobing konusunda Türkiye Kamu-Sen olarak üyelerimiz son 20 yılda çalıştıkları kurumlarda birçok sıkıntılar yaşadı ve yaşamaya devam etmektedir.
Bazıları intihar etti, bazıları sağlık ve eğitimde olduğu gibi darp edildi, bazılarının görev yeri değiştirildi, Bazılarının psikolojileri bozuldu. Bu sıkıntılar göz önüne alınarak; Genel başkanlarımızın çalışmaları doğrultusunda bugün ki konumuz olan şiddet, mobing ve taciz konularında birçok çalıştaylar ve paneller düzenledik. Amacımız her ne kadar erkek ve kadın olarak farklı yaratılmış olsak da kişilere yüklenen görev ve rol olarak mümkün olduğunca eşitlikçi bir toplumsal kültür oluşturabilmektir.
Bu da ancak cinsiyet eşitliğinin eğitim ve öğretimin her kademesinde verilerek mümkün olacaktır. Ülkemizde kadına yönelik şiddetin önlenmesi için gerekli olan tedbirlerin alınması konusunda çözüm önerilerimizle birlikte katılım sağladığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonlarında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığında, Diyanet işleri Başkanlığındaki toplantılarda dile getirdik.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk “Bizim Sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir.” Bundan dolayı bir sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse o sosyal toplum felçlidir diyerek kadının toplum içindeki önemini ortaya koymuştur. Sözlerime son verirken eğitim toplantımızın Türk kadınları ve çalışma hayatımız için hayırlara vesile olmasını diler, hepinize saygılar sunarım” dedi.
Kadın Komisyonu Başkanımız Leyla Polat'ın konuşmasının ardından Uluslararası Çalışma örgütü ILO'nun Toplumsal Cinsiyet ve Sosyal Diyalog Yöneticisi Sn. Ayşe Emel Akalın 190 sayılı Şiddet ve Tacizin Önlenmesi sözleşmesi ve içerik ve detaylarına ilişkin olarak katılımcıları bilgilendirdi.